Çocuklarda davraniş YÖnetiMİ



Yüklə 21,01 Kb.
tarix17.09.2017
ölçüsü21,01 Kb.
#317



ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ

YÖNETİMİ



PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK SERVİSİ

OCAK, 2012

ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ YÖNETİMİ

Okul öncesi çağ yani üç ile altı yaş arası, çocuğun en renkli dönemlerinden biridir. Bu dönemde çocuk konuşkan, cıvıl cıvıl ve yaşam doludur. Sokulgan ve sevimlidir. Durmadan soru sorar: “Anne bu ne? Baba bunun adı ne? Neden? Niçin?” sorularının ardı gelmez. Sık sık büyüklerin sözünü keser: “Baba bana da söyle!” diye araya girebilir. Sonu gelmez bir öğrenme açlığı vardır. Her şeyi bilmek, tanımak ister. Anne-babayı bunaltıncaya dek soru sorar.

Çocuğun öğrenme hevesi ebeveynler için olumlu davranışları kazandırmada bir fırsat olmalıdır. Ebeveyn çocuğuna doğruyu-yanlışı ne kadar iyi öğretirse çocuk da nerede nasıl davranması gerektiğini o kadar iyi öğrenecektir.

Ebeveynlerin pek çoğu öğrenmeyi ders çalışmakla birlikte düşünmektedirler. Ancak, psikologlar öğrenmeyi, yaşantı ya da tekrarlar yoluyla davranışta veya potansiyel davranışta oldukça kalıcı değişikliklere yol açan bir süreç olarak daha geniş bir biçimde tanımlamaktadırlar. Bu tanım sınıfta öğrenmeyi ve ders çalışmayı da içermekle birlikte, diğer pek çok öğrenme türünü de kapsamaktadır: odadan çıkarken ışıkları kapatmayı öğrenmek, kendi odasında uyumayı öğrenmek, kendi çatalıyla yemeğini yemek, ellerini nasıl yıkayacağını bilmek ve başka birinden yardım isteme şeklini öğrenmek gibi. Peki davranışlarımızı öğrenmeyi nasıl gerçekleştiriyoruz? İyi tanımlanmış uyarıcıların bulunduğu ortamlarda belirli davranışların kazanılması koşullanmayı gerçekleştirir. Örneğin korku filminden bir sahne izleyen çocuk, korkunç ya da ürkütücü bir sahneden hemen önce çalınan türden bir müziği başka zaman da duyduğunda gerginleşebilir ya da kaygılanabilir (klasik koşullanma). Belirli uyarıcıların var olduğu bir ortamda, istemli davranışlar bir ödül kazanmak ya da cezadan kaçınmak için ortaya konur (edimsel koşullanma). Çocuğa akşam yemeğinde herkes sofradayken yemek masasındaki yerinde oturmayı öğretmek gibi. Çocuklar ya cezadan kurtulmak ya da ana babalarından bazı ödüller kazanmak için oyuncaklarını toplarlar.

Psikologlar pekiştireç türleri arasında farklılıklar olduğunu belirtmektedirler. Yiyecek ya da hoş bir müzik parçası gibi pozitif pekiştireçler bir ortama ödüllendirici bir şeyler katarlar. Buna karşın, negatif pekiştireçler ortamdan nahoş bir şeyleri çıkarırlar; bu durumda pekiştirme, uyarıcının ortamdan çıkarılmasından oluşmaktadır. Hem pozitif hem negatif pekiştirme yeni davranışın öğrenilmesine ya da var olan davranışların güçlendirilmesine neden olmaktadır. Eğer bir çocuk makarnasını parmakları ile yediği için azarlanır ve azarlama çatalın alınıp kullanılması başlayana kadar devam ederse, onun gelecekte çatal kullanma olasılığı artacaktır. Bu negatif bir pekiştirme örneğidir, çünkü hoşa gitmeyen olayların (azarlanma gibi) azaltılması ya da sonlandırılması, o anda sürmekte olan davranışın (çatalla yemek) tekrarlanma olasılığını artıracaktır. Buna aynı zamanda pozitif pekiştirmeyi de eklerseniz (“Aferin! Yetişkinler ve çocuklar makarnayı bu şekilde yerler.”), yeni davranışın gelecekte tekrarlanma olasılığı daha da yüksek olacaktır. Çocukların bu tarz davranışlarıyla karşılaştığımızda ona nasıl davranması gerektiğinin açıklamasını yaparak anlatmalı ve daha da önemlisi ona örnek olarak doğru davranışı göstermemiz gerekmektedir. Davranıştan sonra sunulduğu zaman o davranışın tekrarlanma olasılığını artıran her şey bir pekiştireç olabilir. Övgü, yemek, oyuncak ve bir gülümseme gibi şeyler pozitif pekiştireçlerdir. Bunlar bir davranışın hemen ardından geldikleri zaman, gelecekte aynı şekilde davranma olasılığı daha yüksektir.

Ancak, davranış cezayla da kontrol edilebilir. Çoğumuz için aşırı hız yapma ya da çevreyi kirletme yüzünden ağır bir para cezası almak, gelecekte aynı davranışları tekrarlama olasılığımızı azaltır. Benzer şekilde, yardım istediğimiz birisi tarafından kaba bir şekilde reddedilmek, gelecekte aynı kişiye yardım için başvuruda bulunma olasılığımızı azaltır. Her iki örnekte de davranış sonrası nahoş sonuçlar davranışı tekrarlama olasılığımızı azaltmaktadır. Ceza; çevreye hoş olmayan bir şey ekler ve bunun sonucunda davranışı zayıflatma eğilimindedir. Ancak hangi türden olursa olsun pekiştirme davranışı güçlendirir. Negatif pekiştirme çevredeki nahoş bir şeyi ortadan kaldırarak davranışı güçlendirir. Cezanın işe yaradığından söz edilmesine rağmen işe yaramadığı durumlar da vardır. Çocuklar yanlış davranışları için sürekli olarak cezalandırılsalar bile, bu davranışlarını sürdürürler. Bu yüzden aklımıza şu sorunun gelmesi doğaldır; Ceza hangi koşullar altında işe yaramaktadır?

Cezanın etkili olabilmesi için etkili bir biçimde kullanılması gerekir. Öncelikle, ceza anında uygulanmalıdır. Çocuklar yaptıklarının yanlış olduğunu anlamaları için yanlış davranışlarından sonra hemen cezalandırılmalıdırlar. Eğer ceza kötü davranıştan çok sonra gelirse, çocuklar ne için cezalandırıldıklarını anlamayabilirler. İkinci olarak ceza zalimce olmamalı ancak yeterli etkiye sahip olmalıdır. Eğer bir ana baba çocuğunu başka bir çocuğa zarar verdiği için uyarıyorsa, buradaki etki, uyarıyla birlikte odasında (kapı açık şekilde) hatasını düşünüp bekleme cezasının verilmesi durumunda elde edilebilecek olan etkiden daha düşük olacaktır. Buna ek olarak, her yanlış davranış için cezanın bir öncekinden daha şiddetli hale getirilmesi şeklinde yaygın uygulama, ceza düzeyinin sabit tutulması kadar etkili değildir. Çünkü çocuğa istenen davranışı öğretmede ebeveynlerin tutarlı ve kesin davranması önemlidir. Ana babalar, çocukların yapmış oldukları yanlış davranışları her yapılışında uygun şekilde cezalandırmaya çalışmalıdırlar. Davranış değişikliğinin çok kısa bir sürede gerçekleşmesinin önem taşıdığı bazı durumlarda, cezanın uygun bir şekilde kullanılması davranışı hızlı bir şekilde değiştirebilir. Tehlikeli bir caddede oynamayı seven ya da prizlere bir şeyler sokmaktan hoşlanan bir çocuk anında engellenmelidir ve bu gibi durumlarda, ceza kullanılacak en iyi yol olabilir.

Ceza davranışı sadece bastırmaktadır: Ceza, kişiyi istenmeyen davranışları tamamen ortadan kaldırmaya yöneltmez ve daha tercih edilebilir bir davranışı öğretmez. Yani davranışta uzun vadeli değişiklikler amaçlandığı zaman ceza nadir olarak işe yaramaktadır. Ayrıca ceza, nahoş duygular uyandırdığı için cezalandırılan davranışın yerine öğretmek istediğimiz davranışın kazanılmasını engelleyebilmekte ya da geciktirebilmektedir. Örneğin, konuşmayı yeni öğrenen çocuklar her yanlış söyledikleri kelime için ebeveynlerinden azar işitirlerse, korkabilirler ya da heyecanlanabilirler. Çocuklar korkup heyecanlandıkça, daha fazla kelimeyi yanlış söyleyecek ve daha sık azar işiteceklerdir. Zamanla bu korku o kadar yoğun bir şekilde yaşanabilir ki, çocuklar konuşmayı hiç istemeyebilirler. Son olarak ceza diğer bireylere acı vermenin kabul edilebilir bir durum olduğu mesajını taşıyabilir ve böylece, istenmeyen saldırgan davranışların öğretilmesine yol açabilir. Ceza, insanlarda genellikle öfkeye yol açmaktadır ve öfkeli insanlar ise sıklıkla daha saldırgan ve düşmanca davranmaktadırlar.

Eğer istenmeyen bir davranışı bastırmak için cezanın kullanılması gerekliyse, daha tercih edilebilir bir davranış ortaya çıktığında ceza sona erdirilmelidir. Pozitif pekiştirme de istenilen davranışı güçlendirmek için kullanılmalıdır. Bu tür yaklaşım yalnızca cezanın verilmesinden daha yararlıdır, çünkü cezaya yol açan hareketlerin yerine konulacak olan olumlu bir davranış öğretilmektedir.

Çocuğun davranışlarını yönetirken, ödül ve cezayı kullandığınızda unutmamanız gerekenlerden biri; bir çocuk için en büyük ödülün ‘onunla birlikte daha mutlu olduğunuzu’ ona anlatabilmek ve hissettirmektir. Çocuk için en akıllı ceza da, ‘yanlışının sonucunu ona anlatabilmek’ olacaktır. Bunları başaramadığınız sürece hayatınız hep bir şeyler satın almakla (ödülden anladığımız sadece hediye almaksa), çocuğa nasıl ceza vereceğinizi düşünüp denemekle geçer.



Bu konudaki doğruları özetlersek;

Çocuğumuz bizim için ne ödüldür ne de cezadır; kendine özel “ayrı bir varlık”tır.

Ödül ve ceza; bizim istediklerimiz veya istemediklerimiz için değil, “çocuğun kendi davranışlarını anlaması” içindir.

Çocuklara olumsuz nitelemeler yaparak davranmak da “üstü örtülü ceza”dır. Örneğin gözlüklü bir çocuğu “dörtgöz” diye nitelemek, çocuk için acı verici bir durumdur.

Çocuklara dayak atmak, hiçbir biçimde yapılmaması gereken bir davranıştır. Büyüklerin fizik üstünlüklerine dayanarak yaptıkları bu haksız uygulama, çocuğa hem dayak atmanın ‘olabilir’liğini anlatacak, hem de başka biçimlerde tepki gösterme isteği uyandıracaktır.

Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda çocuklarımıza olumlu davranış-lar öğretmede ve topluma yararlı bireyler olarak gelişmelerini desteklemede ebeveyn olarak rolümüzün oldukça büyük olduğunu görmekteyiz.



Her yeni yılda çocuklarımızı daha çok anlayarak, onlara bunu hissettire-rek ve sonsuz sevgimizi göstererek büyütmek dileğiyle…

Kaynakça:

Atabek Erdal, Çocuklarımızı Büyütürken Nerede Yanlış Yapıyoruz?

Morris Charles, Understanding Psychology (Psikolojiyi Anlamak)

Yörükoğlu Atalay, Çocuk Ruh Sağlığı





- -

Yüklə 21,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə