Başbakan diyor ki mart 2018


SREBRENİCA ANMA MÜZESİ’Nİ ZİYARET, BOSNA HERSEK



Yüklə 0,9 Mb.
səhifə17/19
tarix25.06.2018
ölçüsü0,9 Mb.
#51149
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19

30.03.2018

SREBRENİCA ANMA MÜZESİ’Nİ ZİYARET, BOSNA HERSEK

30.03.2018

BAŞÇARŞI’YI ZİYARETİNDE HALKLA SOHBET, BOSNA HERSEK

30.03.2018

TRT BOSNA HERSEK TEMSİLCİLİĞİ'Nİ ZİYARET, BOSNA HERSEK

30.03.2018

UMUT TÜNELİ ZİYARETİ, BOSNA HERSEK

30.03.2018

KOVAÇİ ŞEHİTLİĞİ’Nİ VE BOSNA HERSEK’İN İLK CUMHURBAŞKANI ALİYA İZZETBEGOVİÇ’İN MEZARINI ZİYARET, BOSNA HERSEK

30.03.2018

BOSNA HERSEK DÖNÜŞÜ UÇAKTA GAZETECİLERİN SORULARINA VERİLEN YANITLAR

SORU: Sayın Başbakan, biz buraya gelince sürp­riz gelişmeler oldu. Önce ABD Başkanı Trump, “Suriye’den en kısa sürede çekileceğiz” dedi. Sonra Fransa’dan Macron’un açıklamaları oldu, Fransız gazetesinde yayınlanan birtakım haberler oldu. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz? Amerika gidi­yor, Fransa mı geliyor? Önceden haberiniz var mıydı bu tür şeyler olacağından, sürpriz mi oldu?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Vardiya değişi­mi yapıyorlar; kış vardiyasından yaz vardiyasına geçiş.

SORU: İşaretler var mıydı, sürpriz mi oldu size de efendim?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Trump, Sayın Başkan sürprizi çok sever. Ama arkasından da Dışişleri, “bizim haberimiz yok” diye bir açık­lama yaptı. Yani her zaman olduğu gibi orada kafalar karışık. Bizi bağlayan Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’nın söylediğidir, diğerleri teferruata girer. Dolayısıyla Trump’ı bu cesur kara­rından dolayı Türkiye olarak tebrik ediyoruz. Doğru bir karar vermiştir, çünkü terör örgütleriyle müca­dele ciddi bir meseledir, başka terör örgütleriyle bu mücadele sürdürülebilir değildir. Zaten bu geçici bir iş birliğiydi. Açıklamasında da Başkan, “DEAŞ’la ilgi­li mücadele hemen hemen bitti, bizim de böyle bir birlikteliğe artık ihtiyacımız kalmadı” mealinde açık­laması var. Takip edeceğiz gelişmeleri, şu anda bununla ilgili söyleyeceğimiz budur.

Fransa Başkanı Macron’un yaptığı asla kabul edi­lebilir bir şey değil. İki sefer üst üste çam devirdi. Bir tanesi, önce “Afrin işgal edildi” dedi; birinci yanlış buydu. Daha onun üzerinden zaman geçmeden SDG heyetini, yani PKK terör örgütünün elebaşlarını Elize Sarayı’nda kabul etti. NATO müttefiki olan Fransa’nın bu tutumu ağır bir tahriktir. Dolayısıyla kabul etmemiz söz konusu değil. Cumhurbaşkanımız bu konuda bir telefon görüşmesinde zaten açık açık bu konudaki rahatsızlığımızı, memnuniyetsizliğimi­zi kendisine ifade etti. Bizim açımızdan hangi ülke terör örgütüyle iş birliği yaparsa yapsın sonuç değiş­mez. Ülkemizin sınır güvenliği için, milletimizin can ve mal emniyeti için gereken tedbirleri hiç tereddüt göstermeden alırız. Bu konuda bizimle müşterek çalışanlara her zaman kapımız açık. Ama iş birliği yapmıyorlar diye bekleyecek halimiz de yok.

SORU: Fransa’nın asker göndereceğinizi düşü­nüyor musunuz efendim, öyle bir şey var mı?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Bilemem, orada da bu açıklamalar birkaç sefer yapıldı, düzeltil­di. Öyle dedik, böyle demedik, falan mealinden geliş­meler de oldu. O bakımdan olayları teyit etmeden, zaten orada belirli bir varlıkları var Fırat’ın doğusun­da Ayn el Arab bölgesinde Fransızların bir varlığı var, koalisyon güçleri çerçevesinde.

SORU: ABD ile Fransa anlaştı mı, öyle mi gözü­küyor?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Şu aşama­da onu söylememiz söz konusu değil. Genellikle Avrupa’daki müttefiklerimiz Suriye işinde biraz arka planda, gölgede kaldıklarını düşünüyorlar, ön plana çıkmanın gayreti içerisindeler. Çıkmalarında bir mahsur yok, yeter ki doğru karar versinler, doğru ortaklar bulsunlar. Bizim de amacımız, Suriye’de sorunları kalıcı halde çözüme ulaştırmak, Suriye’nin toprak bütünlü­ğünü sağlayacak, eline silah almamış, terör grup­larını işin içine dâhil etmeyen ve Suriye’nin bütün paydaşlarını çözüm sürecine dâhil etmek. Bunun için Suriye’de Rusya, İran, Türkiye ola­rak Astana sürecini sürdürüyor, bu konudaki çalışmalar bir yandan devam ediyor. Bir yandan bunu Birleşmiş Milletler Cenevre Süreci’ne taşı­mak için girişimler var.

SORU: Sayın Başbakanım, bu casus zehirleme kriziyle beraber Rusya ile Avrupa arasında, Amerika arasında bir gerilim oluştu, nasıl görüyor­sunuz gidişatı?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Bu gelişme esasen uzun zamandan beri Avrupa’yla, Amerika’yla, Rusya arasında mevcut olan gerginliğin bir sonucu­dur. Yani sadece bu olayı tek başına değerlendirme­mek gerekir. Uzun bir süreden beri, biliyorsunuz Rusya’nın Kırım’a müdahalesinden bu tarafa Avrupa ülkeleri, daha sonra Amerika’nın işte seçimler vesaire bunlara müdahale konularıyla beraber bir gerginlik var. Bu gerginliğin bu olayla biraz daha görünür hale gelmesidir.

SORU: Türkiye’nin politikası?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Türkiye’nin politikası çok açık ve seçik. Türkiye bölgede çok çetin bir mücadele veriyor. Bölge ülkeleriyle bu mücadele­de yakın iş birliği içerisinde. Dolayısıyla bizim nostal­jik faaliyetlere katılma lüksümüz yok.

Zehirlemenin kimin yaptığı daha net değil, peşin hükümlü olamayız. Tabii ki insan hayatına kastet­mek doğru bir şey değil. Zehirlemeyi kim yaptı, onun araştırması devam ediyor, şüpheler var vesaire. Ama prensip olarak bir insanın hayatına son vermek, zehirlemek doğru bir yaklaşım değil.

SORU: Sayın Başbakan, efendim Milli İstihbarat Teşkilatı’nın da içinde bulunduğu bir operasyonla Kosova’da FETÖ mensuplarına yönelik bir operas­yon gerçekleşti ve bazıları yakalandı. Bu Kosova’nın içinde de çok ciddi bir sarsıntıya yol açmış gibi görü­nüyor. İçişleri Bakanı’nın ve İstihbarat Teşkilatı Başkanı’nın görevden alındığı açıklandı, bu geliş­meyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bundan sonra Avrupa ülkelerinde buna benzer, Türkiye, yakın takip operasyonlarını sürdürecek gibi görünüyor mu? Bir krize dönüşebilir mi bu?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Bizim ülke­miz aleyhinde faaliyet gösteren, ülkemizde darbe girişiminde bulunan, hala da ülkemize zarar ver­meye çalışan terör örgütlerine yönelik her türlü faaliyeti yapmamız meşru bir hakkımızdır. Bu faaliyetler çeşitli şekillerde olabilir, yani diploma­tik yollarla olabilir, siyaset yoluyla olabilir ve istih­barat servisleri vasıtasıyla da olabilir. Bu sadece Türkiye’ye mahsus bir şey değil, her ülkede bu tip olaylar zaman zaman olur.

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Evet, bazı ülkeler tabii FETÖ’cülere adeta kucaklarını açı­yorlar, onlara gayet güzel imkânlar sağlıyorlar. Bu da tabii dostluğa sığmaz. Bizim dost bildiğimiz, müttefik bildiğimiz, çok büyük ticari ve kültürel ilişkilerimiz olan, tarihi ilişkilerimiz olan ülkeler, Almanya, Yunanistan vesaire diğer bazı Avrupa ülkelerinde FETÖ mensupları olsun, PKK sempa­tizanları, PKK örgütünün diğer kolları olsun, çok rahat hareket ediyorlar. Bunlarla ilgili de tabii rahatsızlığımızı her fırsatta bu ülkelerle paylaşıyo­ruz. Bunlarla ilgili her türlü faaliyeti hukukumuz­dan, uluslararası hukuktan kaynaklanan her türlü faaliyeti yapma hakkımız her zaman mahfuz.

SORU: Sayın Başbakanım, Sincar meselesiyle ilgili bir şey sormak istiyorum. Irak açıkladı ki orada bazı yerlerde denetimi ele geçirdi Irak ordusu diye. Irak İstihbarat servisinden de bir heyet gel­mişti geçtiğimiz günlerde. Gerçekten orada Irak’ın attığı adımlar PKK’yı oradan çıkarmaya dönük mü, bizim hala kararlılığımız devam ediyor mu?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Şöyle: Irak Merkezi Hükümeti bu konuda duyarlı hareket edi­yor, onu söyleyebilirim. Ben Sayın Başbakan İbadi’yle de görüştüm, bana bütün detayları anlattı buradaki yaptıkları faaliyetle ilgili. Ancak henüz iş bitti diyeme­yiz, daha fazla çalışmak gerekiyor. Tabii bizim birinci tercihimiz, bunu yaparken Irak Merkezi Hükümeti’nin yapması, olmadı birlikte yapmamız, ama bu da mümkün olmazsa Suriye’de nasıl yaptıksa, Irak’ın kuzeyinde, Gare’de, Metina’da, Kandil’de, Avaşin, Basyan’da yaptığımız teröristlere yönelik faa­liyetleri burada da yapabilecek imkânımız var. Ama tercihimiz Irak Merkezi Hükümeti’nin birinci dere­cede buralara yönelik gerekli operasyonu yapması veya bizim birlikte yapmamız, bu da mümkün olmazsa biz teröre karşı mücadelemize herhangi bir zaafa uğratmadan devam ederiz.

SORU: Sayın Başkanım, İran’la Türkiye’nin Astana ve Soçi süreçlerinde bir iş birliği var ama İran’ın özellikle Türkiye’nin Irak’taki varlığından rahatsız olduğu biliniyor. Bu olası Sincar operasyo­nunu önlemeye yönelik doğrudan veya dolaylı giri­şimleri olduğu söyleniyor veya görülüyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: İran’ın bugü­ne kadar bu konuda bize alenen bir serzenişi söz konusu değil. Niye böyle bir şey yapsın? Terör örgü­tü; İran, Irak, Suriye ve bizim için de tehdit. Dolayısıyla İran’ın böyle bir tutum içerisinde olması doğru bir davranış biçimi olmaz.

SORU: Bir geri çekilme var mı efendim oradaki PKK unsurlarının?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Kısmen olduğu­nu biliyoruz, ama tam durumu tespiti şu anda yapılıyor.

SORU: Sayın Başbakanım, Bosna’da konuşma­larınızda defalarca FETÖ vurgusu yaptınız. Aynen orada FETÖ okullarının olduğunu bize söylediler. Bunların teslimi konusunda Bosna Devleti’ne engel unsurlar mı var?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Biz bunların varlığını, bunlarla ilgili sorun olduğunu Bosna’da yöneticiler biliyorlar ve yakın takip ediyorlar. Biz buradaki zaman kaybının ülkemiz açımızdan değil sadece, kendileri açısından da bir risk oluşturacağını görüşmelerimizde anlattık. Bundan sonra takibini birlikte yapacağız, özellikle parasal kaynakları takibi konusunda daha titiz davranacaklarını ifade ettiler.

SORU: Sayın Başbakanım, tekrar Suriye’yle ilgili bir soru soracağım. Tel Rifat’ın kontrol altına alın­dığına ilişkin açıklamalar, daha doğrusu iddialar vardı. Oradaki son durum nedir? Çünkü Zeytin Dalı Harekâtı’nı Tel Rifat’la sonlandıracağınızı Sayın Cumhurbaşkanı açıklamıştı.

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Arkadaşlar, şu anda Afrin bölgesiyle daha çok meşgul oluyoruz, ora­daki patlayıcı düzenliklerini etkisiz hale getiriyoruz. Orada tabii çok sayıda patlayıcı var, şeytanın bile aklı­na gelmeyecek yöntemlerle, patlayıcı sağa sola yer­leştirmişler ki bu harekâttan sonra burada bizim kayıplarımız olsun diye. Titizlikle yapıyorlar, ama maalesef zaman zaman da üzücü hadiseler oluyor.

SORU: Tabii bu anlattıklarınızla da ilişkili ama Türkiye’de de bir ekonomi gerçeği var, döviz yükseliyor, faiz birazcık hareketli. Tabii Türkiye’deki bu olan bitenler de böyle, ekono­mi pek açıklanamıyor, aynı zamanda çok yük­sek oranda bir büyüme de yaşanıyor.

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Türkiye’deki ekonomik tablo gayet güzel. Dünyanın neresinde yüzde 7,4 büyüme var? Bizim 2003’ten beri yıl ortala­ması 7,4 olan var mı? Yok. En yüksek büyüme oranla­rından biri. 2011 yılından bu yana en yüksek büyüme oranımız.

Demek ki bu kadar gürültü, patırtı oluyor, bir de bakı­yorsun dünyada G-20 ülkelerini de geride bırakan bir büyüme var. Moral bozmaya hacet var mı arkadaşlar? Yani vatandaşın kafasını karıştırmayalım.

Türkiye’de serbest ekonomi var, döviz de, faiz de dalgalanmaya tabi, bunun sebepleri de belli. Gelişmiş ülkelerde, Amerika başta olmak üzere muazzam bir korumacılık eğilimi var. Şimdi Amerika tuttu demir, çelik ürünlerine ek vergi getirdi, durmadan faizi artı­rıyor dışarıdaki kaynakları yurt içine çekmek için. Bunlar tabii ki kurla ilgili, faizle ilgili olumsuz etkiler. Ama bu etkilerin kısıtlı ve geçici bir süre için geçerli olacağını, yani daha doğrusu bu değişimlerin etkisi sınırlı ve geçicidir. Bunu herkesin bilmesi lazım. Asıl olan büyümedir, Türkiye büyümeyi 2018’de de sür­dürülebilir şekilde devam ettirecektir, 2019’da, 2020’de de devam edecek. Sınır ne? En az orta vadeli plan, 5,5 ve tercihen yüzde 6 civarında bir büyümeyi Türkiye başarabilecek güce sahiptir, ekonomisi, alt­yapısı, imkânları buna müsaittir. 2018 ekonomi eylem planını da yakında kamuoyuyla paylaşacağız.

Yani özellikle 2017 büyümesi, 2018 büyümesi özel sektör ağırlıklı oluyor. Zaten Türkiye’de özel sektör yatı­rımları kamunun neredeyse sekiz katı. Dolayısıyla bun­dan sonra da büyüme ihracata bağlı olacak, imalata bağlı olacak ve özel sektöre vereceğimiz destekler, orta ve yük­sek teknolojiye sahip stratejik yatırımlara vereceğimiz destekler büyümenin lokomotifi olacak.

İkinci bir reform paketi de yakında gelecek. Türkiye ekonomisi, en zor şartlarda bile ne kadar güçlü olduğunu gösterdi. Ne zaman gösterdi? 15 Temmuz alçak darbe girişiminden sonra bir çeyrek küçüldük, ondan sonra toparladık, yılı 3.2’yle kapattık, 2017’de hızlı kararlar aldık ve rekora imza attık. 2018 sürdürülebilir, dengeli büyü­me, enflasyonla mücadele, faizlerin makul seviyelere gelmesi şeklinde özetlenebilir.

Millet yatırım yapmaya devam etsin. Durmak yok, yatırıma devam, üretime devam, istihdama devam. Türkiye’yi büyütmeye, refahı artırmaya devam.

31.03.2018

NEFES KREDİSİ İMZA VE TANITIM TOPLANTISI, İZMİR

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selam­lıyorum.

Dün Balkanlardaydık, gönül dostumuz Bosna’daydık. Balkanların huzuru, istikrarı için önemli temas­larımız oldu, görüşmelerimiz oldu.

Bugün de ayağımızın tozuyla güzel İzmir’deyiz. İzmir, bizim şehrimiz. İzmir, benim milletvekili olduğum şehir. İzmir, Anadolu’yla Balkanların buluşma noktası. İzmir, Cumhuriyet tarihimizin kalkınma hamlesinin de başladığı şehir. Hatırlayın, İzmir İktisat Kongresi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün İzmir’de topladığı bir kongredir ve Türkiye’nin bugünlere gelmesinin yolunu açan kalkınma hamlesi kararları İzmir’de verilmiştir. Şimdi de İzmir’e ve İzmir’den Türkiye’nin her tarafında çalışan, üreten iş âlemlerine müjdemiz var. Türkiye büyümeye devam ediyor. Dünyanın en fazla büyüyen ülkesiyiz. Altını çize çize söylüyo­rum; Türkiye, 2017’de dünyanın en fazla büyüyen ülkesi oldu. Kendi rekorumuzu kırıyoruz. Türkiye emin adımlarla, uygulanabilen politikalarla, özel sektörüyle, kamu sektörüyle büyümeye, kalkınma­ya, üretmeye devam edecek.

Bugün güzel bir başlangıcı daha İzmir’de ger­çekleştiriyoruz. İkinci Nefes Kredisi. Niye ikinci? Birincisini geçen yıl yapmıştık, bu yıl ikinciyi yapı­yoruz. Attığımız bu adımla küçük ve orta büyük­lükteki işletmelerimize daha büyük hedefler için nefes almalarını sağlayacak imkân veriyoruz. Bildiğiniz gibi bugüne kadar bizim bir önceki adı­mımızla bir sonraki adımımız aynı olmadı. Hiçbir zaman patinaj yapmadık, yerimizde saymadık, kendimizi tekrar etmedik. Hiçbir zaman gittiğimiz şehirlere eli boş gitmedik. Her yerde eserlerimizle var olduk. Her yerde kalıcı eserler yaptık. Daima üretim, daima büyüme, kalkınma dedik.

Buradan bu projenin hayata geçmesi için büyük bir gayret gösteren, çalışma ortaya koyan başta Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı’na ve yurdun her tarafındaki üyeleri­ne, ayrıca Ziraat Bankası, Halkbank, Vakıfbank, Ziraat Katılım, Vakıf Katılım ve Denizbank’a yaptıkları bu katkıdan dolayı şükranlarımı, teşekkürlerimi sunuyorum.

Değerli katılımcılar, Türkiye’deki işletmelerin az önce Başbakan Yardımcımız söyledi, yüzde 99’undan fazlası küçük ve orta ölçekli. İstihdamın da, üretimin de, ihracatın da yükü KOBİ’ler üze­rinde. Gerçekten üreten, gerçekten istihdam sağla­yan, gerçekten de ihracatımıza KOBİ’ler anlamlı katkı sağlıyor. KOBİ’lerin sesi fazla çıkmıyor, gürültüsü fazla yok. Onlar sessiz sedasız üretiyor. 7,4 büyümenin arkasında KOBİ’ler var, sizler var­sınız. Yatırımların yarıdan fazlasını KOBİ’ler yapı­yor. Ancak kredilere külfet,nimet dengesine bakıyoruz, durum pek de öyle değil. Bu kadar iş yapan KOBİ’ler Türkiye’deki kaynaklardan en fazla yüzde 30’una sahip. Demek ki her şeyin fazla­sını yapacaksın, daha çok üreteceksin, daha çok ihracat yapacaksın, daha çok adam çalıştıracaksın, sonunda paylaşmaya gelince, krediye gelince KOBİ’ler daha az pay alacak, yüzde 30; bu hakka­niyete uygun değil. Herkes hakkını, hak ettiğini mutlaka alması lazım. Mesela başka ülkelerde bu durum nasıl? Güney Kore’de yüzde 75’ini, bütün kullanılabilir kredilerin yüzde 75’ini KOBİ’ler alı­yor, Portekiz’de yüzde 80’ini, Yunanistan’da bile yarıdan fazlasını, yüzde 55’ini bütün krediler için­de KOBİ’ler alıyor. O bakımdan küçük ve orta ölçekli işletmeler için ne yapsak azdır, fazlasıyla hak ediyorlar.

Geçtiğimiz yıl başlattığımız nefes kredisiyle reel sektörün çatı kuruluşu odalar, borsalar ve finans sektörünün belli başlı önemli temsilcileri bankalar bir araya geldi, bu birliktelikten KOBİ’lerimiz hak ettikleri krediye ulaşma imkânı buldu. Bir yandan da bu adım aynı zamanda bir kaynağa ulaşma pro­jesi değil, aynı zamanda faizin düşürülme politika­sına da ciddi katkı sağlıyor. Reel faiz ne civarda? İşte söylendi, 15-20 arasında işine göre değişiyor. Bu ne kadar? Bu 11,88 yani 12 bile değil, aylık 0,99; bu bir başlangıç. Yani bu özel şartlarda verilen kre­diyle bankalarımız, odalar, borsalar diyor ki; biz faizlerin yükselmesini istemiyoruz. Eğer buna bir katkı sağlanacaksa, işte biz öncülük ediyoruz, diğerleri de bizi takip etsin; olay budur.

Şimdi bu Nefes Kredisi için beş milyarlık bir hacim planlanmış. Benim, tabii bu notlara yeni bakma fırsatım oldu. Fakat bir sürü laf söyledik, KOBİ’ler işte istihdamın çoğunu, üretimin çoğunu, ihracatın çoğunu alı­yor, kredilerden de çok az alıyor dedikten sonra beş milyar olur mu Hüseyin Bey? Arkadaşlar, bu işin kredi hacmini yedi buçuk milyara çıkarıyoruz, hayırlı uğurlu olsun. Ben kafam­dan yapmıyorum, sordum danıştım, arkadaşlar olur dedi­ler, onun üzerine burada açıklı­yorum.

Bir de, vade on iki ay. Yani krediyi gidip alacak­sınız, evvelsi gün getir taksiti öde, bir ay sonra tak­siti öde diyorlar; böyle bir şey olur mu? Bunun bir hazırlığı var. Onun için de altı ay ödemesiz. Altı ay ödemesiz derken faizini ödeyeceksiniz, öyle her şey ödemesiz yok. Ama anapara ödeme altı ay sonra başlayacak çünkü altı ay içinde hesabı kitabı yapacaksınız, alış verişini ayarlama yapacaksınız, ondan sonra da günü gelince inşallah… Ha bunu da söyleyeyim; biz geçen sene Nefes Kredisi kullan­dırdık ya, bu kredinin dönüşü nasıl biliyor musu­nuz? Türkiye ortalamasından on kat daha fazla, yani binde birin altında, normalde 2,9 Türkiye’de kredi dönüşündeki sıkıntı yüzde 2,9 burada binde bir. Yani hiç batak yok, sağlam para. Çünkü KOBİ’ler sağlam. KOBİ’ler sözüne sadık işletme­lerdir. Diğerleri, onların hacmi çok büyük, yani büyük işler yapıyorlar. Dolayısıyla KOBİ’lerin cüs­seleri küçük, ama ekonomiye katkıları büyük, onu anlatmaya çalışıyorum, daha yaygın bir tabana hiz­met veriyorlar. Burada kredide daha çok insan, daha çok şirket yararlansın diye İki yüz bin lira bir ölçü koymuşlar, bence makul. Bu bir yatırım değil, mevcut işletmelerin çarkı çevirmek için, işletme ihtiyaçlarını karşılamak için bir katkıdır. Az önce de söyledim, faiz oranı cari, yani günlük uygulanan faizin önemli ölçüde altında, neredeyse yarıya yakın bir iyileştirme var, bu da tabii ki işletmeleri­miz açısından büyük bir imkân.

Evet, geçen sene bu büyüme oldu da nasıl oldu? 7,4 büyümeyi sağladık da bu durup dururken bir piyango vurmadı, bunun bir arka planı var. Birçok tedbir aldık, 2017’nin başında birçok tedbir aldık. Çünkü 2017’nin zor geçe­ceğini biliyorduk. Bunlardan bir tanesini sadece söyleyece­ğim, KGF sistemini devreye soktuk. Yani Hazine alınan kre­dilerin bir kısmına garanti veri­yor ve bu şekilde 221 milyar, 400 bin ayrı kalemde 221 mil­yar KGF marifetiyle kredi kul­lanılmış. Ne oldu? İşletmeler büyüme planlarını gerçekleştirdi, üretim planlarını gözden geçirdi. Geçmişten gelen mali yüklerini yeniden yapılan­dırdı. Bazıları böyle bir imkân ele geçmişken yeni yatırımlar yaptılar, kapasite artırdılar, büyüttüler, işlerini büyüttüler. Bunun üzerine ayrıca bizim 290 bin işletmeye KOSGEB imkânı sağladık, yani KOSGEB’den verilen krediler daha cazip, orada faiz yok, 50 bin liraya kadar para verdik üç yıl süreyle. Buradan da geliyor 290, 690 bin müteşeb­bise kredi sağladık. Zaten bir milyon üyesi var TOBB’un, yarıdan fazlasına, yüzde 70’ine kredi sağlamışız, destek vermişiz. Parasal olarak KOBİ’leri de dâhil ettiğimizde sağlanan kredi imkânı, birinci Nefes Kredisi’ni de koyduğumuz zaman 250 milyara yaklaşıyor, 243 milyar. Ekonomiye 243 milyarın birden girmesi ne demek? Çarkların daha hızlı dönmesi demek, üre­timin daha fazla artması demek. Üretim artınca ihracatın artması demek, daha çok vatandaşımızın iş, aş bulması demek.

Demek ki bu sene ne olacak? Bu sene de yine, geçen sene bir türlü tezviratlar, efendim "Türkiye bu krizi kaldıramaz, Türkiye yandı, öldü, bitti" diyenler mosmor oldu. Şimdi bunların kötü alışkan­lıkları bitmez. Bu sene bozuk plak ya, tekrar başa aldılar, tekrar aynı şarkıları söylüyorlar. Efendim, “Türkiye 2018’de bu işin içinden zor çıkar, şöyle ola­cak, böyle olacak.” sipariş raporlar, değerlendirme­ler, ekonomi üzerine moral bozucu söylemler. Bunların hepsi bize yabancı değil, tanıdık sesler, tanıdık yüzler. Ama burada bir şey söylüyorum, bu ülkenin Başbakanı olarak söy­lüyorum; şartlarımızın çok kolay olmadığını biliyoruz çünkü biz büyük bir mücadele veriyoruz. Sadece ülkemizin kalkınması için değil bölge­mizdeki mazlum ve mağdur insanların da hamisi olarak tarihi bir mücadele veriyoruz, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde bu mücadeleyi veriyoruz. Ama bütün bunlara rağmen hiç merak etmesinler, Türkiye eko­nomisi sürdürülebilir büyümeye devam edecek, buradan ilan ediyorum, büyüme devam edecek. Efendim, ekonomiyi soğutun; soğuttun mu, sırtın­daki ter soğursa hasta olursun. Soğumayacak, terle­meye, üretmeye devam edeceğiz, onun için bu destekleri veriyoruz.

2018’e ait bugün sadece küçük bir müjde veriyo­ruz, ama 2018’in tedbirlerini, teşviklerini, aldığımız kararları da önümüzdeki hafta inşallah halkımızla paylaşacağız, bu müjdeleri vereceğiz.

Geçtiğimiz Çarşamba günü biliyorsunuz Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde bir toplantı yap­tık, yatırım ortamının iyileştirilmesi. Bunun için bir yasa çıkardık ve bürokratik bir sürü engeli basitleş­tiren yeni bir süreci başlattık. Şirket kurulmasın­dan tutun sermayeye erişime varıncaya kadar birçok alanda büyük bir reformu hayata geçirdik. Bütün bunlara ek olarak yakında da daha önce yasasını çıkardığımız cazibe merkezleri programı­nın uygulamasını başlatmış olacağız.

Konuşmamın başında söylemiştim, Nefes Kredisi’nin bugün bu noktaya gelmesinde sekiz tane kuruluşumuzun emeği oldu ve bugün bunu esnaflarımızla, işletmelerimizle paylaşıyoruz. İşletmelerimiz Pazartesi’nden itibaren gidip baş­vurularını yapabilir ve kredilerini alabilirler; hayır­lı uğurlu olsun.

Bakın değerli banka genel müdürlerim; KGF burada yine devrede, garantileri­ni veriyor, vatandaşın kendi öz kaynağı da var. Onun için temi­natlarda lütfen ölçülü olalım. Yani hiç teminat yokmuş gibi bire iki, bire üç teminat alma cihetine gitmeyelim. Karşılığının bir kısmı veriliyor zaten, eksiği­niz varsa küçük bir parça onu da alın, fazla teminat sizin için cazip bir şey değil. Önemli olan, yaşat­mayı esas almaktır, yaşatacaksı­nız. Yaşatırsanız siz de yaşarsınız. Yarın bir gün riske girince bütün bu işletmeler ne olacak? Siz de zincirleme aynı şekilde. Onun için sür­dürmeyi, yaşatmayı esas almalıyız ve teminatlarda da makul ölçüler içinde kalmalıyız.

Değerli kardeşlerim; tabii bu toplantıyı İzmir’de yapıyor olmamızın daha da anlamlı olması için biraz İzmir’den de bahsetmek herhalde iyi olur.

İzmir’in büyümesi, İzmir’in hak ettiği yeri alma­sı, marka şehir olması, küresel bir markaya dönüş­mesi için on beş yıldır Hükûmet olarak elimizden geleni yapıyoruz, gayretlerimizi ortaya koyuyoruz. Birkaç rakam vermekte yarar var; 2006’da İzmir’e bir yılda yapılan kamu yatırımı miktarı 480 milyar liraydı. Bugün ne kadar? 2017’nin gerçekleşen rakamlarını söylüyorum, 2 milyar 700 milyon; 480’den 2,7 milyara çıkmış, altı kat artmış. Ulaşımda on altı yılda toplam yatırım miktarı kırk beş milyarın üzerine çıkmış, bu sadece kamu. Toplam yatırımı görmek istiyorsak bunu sekizle çarpmamız lazım çünkü sekiz kat da özel sektörün yatırımı var. Demek ki 350 milyar civarında İzmir’e son on, on beş yıl içerisinde yatırım gerçekleşmiş.

İzmir gibi bir dünya şehrinde özellikle hava ula­şımında geçmişle kıyaslanmayacak derecede önemli bir gelişme sağlandı. İç hatlar terminali Türkiye’nin en modern terminallerinden biridir ve biz onu on sekiz ayda yaptık İzmir’de, on sekiz ayda. Yapamazsınız, edemezsiniz diyorlardı. Toplam yolcu kapasitesi yirmi beş milyona ulaştı. Dış hatlar da artık var, daha da artacak, dış hatları yeterli bulmuyoruz, bundan sonra daha da artacak, ama 2000 yılına göre yüzde 400 artış sağlandı ve sadece geçen yıl on bir milyon dış hatlarda yolcu trafiği oldu. Adnan Menderes Havaalanı’ndan üç kıtada top­lam yirmi sekiz ülkede yetmiş noktaya uçuş var. On altı senede İzmir’e 410 kilometre bölünmüş yol yaptık, hizmete aldık. Böylece İzmir’in bölünmüş yol uzunluğu iki katının üzerine çıktı, 810 kilometreye çıktı. Şimdi artık İzmir’i düşünün. Bakın İzmir’in bütün illere bölünmüş yol bağlantısı var. Artı, İzmir’den İstanbul’a otoyol yapıyoruz. Geçen sene sonunda inşallah bitirmiş olacağız. Gelecek sene sonuna da kalmayacak diyor Ulaştırma Bakanımız. Böylece İzmir, İstanbul arası iki saat elli dakika; hayal değil. Bursa’ya kadar olan kısmı bitti zaten. İstanbul’dan çıkıyor İstanbullular İskender için, 45 dakikada Bursa’nın göbeğindeler. İstanbul’dan nereden? Anadolu Yakası’ndan. Anadolu Yakası’ndan Atatürk Havalimanı’na bile o kadar sürede gidemezsin, ulaşımın ne hale geldiği­ni görün. Bu ulaşım ve altyapı bakımından Türkiye on beş senede tam yirmi kademe atladı. Nereye? Otuzuncu sıradan dokuzuncu sıraya geldi Türkiye. Dünyada altyapı, yol ağı gelişmişlik sıralamasında dünyada dokuzuncu sıraya geldi. Bizim amacımız ne? Türkiye’yi dünyanın onuncu ülkesi yapmak. Ulaşımda, altyapıda zaten olmuşuz, hazırız, diğer alanlara bakmamız lazım.

İzmir Çevre Yolu bitti. Onunla da kalmadık, Çiğli’den şimdi ta Çandarlı’ya kadar, büyük limana kadar otoyol yapıyoruz. Toplam 80 kilometreden fazla. Daha önce bir 20 kilometre yapmıştık Menemen’e kadar, geri kalan 76 kilometreyi de yapıyoruz. Bunu da yap, işlet, devret modeliyle yapıyoruz. Bu yol neden çok önemli? Çünkü dün­yanın en uzun köprüsünü yapıyoruz Çanakkale’ye, 2023’e yetişecek olan köprü. Ne kadar? Kuleler arası uzunluk 2023 metre. Niye 2023 metre? Varsın en büyüğü olsun dedik, dünyada bir ilk. 2023 de anlamlı, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yıl dönümü, 100. yıla armağan olsun dedik. Şimdi o köprü de yapılınca tabii Ege’ye olan tra­fik artacak. O trafiğin yükünü nasıl alacağız? İşte bu Çandarlı Otoyolu’yla. Bu da, önümüzde­ki iki yıl içerisinde en geç bitmiş olacak. Çanakkale Köprüsü’nden daha önce bite­cek. Daha sonra İstanbul Otoyolu Bursa, Balıkesir, Manisa, İzmir, bir kısmını yap­tık. O zaman dediler ki; biz İstanbul’dan yapalım, İzmir’e doğru gelsin. Yok dedik, yağma yok, hem İzmir’den başlayacaksınız, hem İstanbul’dan başlayacaksınız. O Kemalpaşa bağlantısını Belkahve’ye doğru, Türkiye’nin en uzun viyadüğünü herhalde İzmirliler görüyordur değil mi? Bornova’dan başlayıp ta Kemalpaşa’ya kadar, Belkahve’ye kadar devam eden o viyadükler son bir iki sene içinde yapıldı. Şimdi Belkahve Tünelleri de bitti. Yol süratle Manisa, Balıkesir isti­kametinde devam ediyor. Bakın bu proje, Türkiye’de değil dünyada büyük bir proje. Köprüyle bilmem neyle, Osman Gazi Köprüsü’yle bu projenin toplam bedeli on milyar dolar. Yaklaşık olarak kırk milyar liraya yakın bir projeden bahse­diyoruz. Aynı şekilde Çanakkale Köprüsü Otoyolu.

Daha ötesi ne var? Bir yandan da Ankara-Afyon-Uşak-Manisa-İzmir hızlı tren projesi de devam ediyor. Uşak’a kadar geldik, Uşak’ta Eşme, Afyon arası altyapı yapılıyor, diğer kısımların hepsinde altyapı başlamış. Tabii ben artık Ulaştırma Bakanı değilim, takip edemiyorum. Ulaştırma Bakanımız Ahmet Bey takip ediyor, bütün hatlarda çalışma başlamış. Bu ne demektir? İzmir, hem Başkente, hem dünyanın ticaret ve kültür başkenti İstanbul’a komşu kapısı oluyor. Aynı gün çıkacaksınız bura­dan, mesela hızlı trenle Ankara’ya gideceksiniz, oradan İstanbul’a geçeceksiniz, oradan İzmir’e döneceksiniz. Bir günde Türkiye’nin üç büyük şehrini ziyaret edeceksiniz. Hem işinizi yapacaksı­nız, hem de seyahatinizi yapacaksınız.

Tabii bunlarla yetinmiyoruz, bugün zaten Ödemiş’te çok güzel bir hastane açılışı yapacağız inşallah. Yani doğum merkezi Türkiye’de bir ilk, öyle değil mi? Özelliği ne? Suda doğum. İlk defa Türkiye’de Ödemiş’te bunu hayata geçiriyoruz. Kaç yatak? Üç yüz yataklı, çoğu tek yataklı, elli tanesi çift yataklı, dolayısıyla üç yüz yataklı, güzel, modern bir hastaneyi Ödemiş’e kazandırıyoruz.

20 Nisan’da İzmir’e söz verdiğimiz gibi Alaçatı havaalanının ihalesini yapıyoruz; hayır­lı uğurlu olsun.

Şu anda İzmir’de dokuzu aktif, dört tanesi yapım aşamasında on üç tane organize sanayimiz var. İki tane serbest bölgemiz var, dört tane tekno­loji geliştirme bölgemiz var ve dört tane de ana limanımız var.

Şöyle bir baktığımızda şunu görüyoruz: İzmir, bütün gücüyle 2023’e, Cumhuriyetin 100. yılına emin adımlarla ilerliyor. Tarımdan sanayiye, turiz­me kadar İzmir’in üretiminin, hizmetinin her alan­da hızla büyüdüğünü, geliştiğini görüyoruz. Ama bugünlere gelmek, geçmiş yılların ihmalini orta­dan kaldırmak çok kolay olmadı, çok çalıştık. Türkiye için çok çalıştık, İzmir için de çok çalıştık. Daha fazlasını yapmak için de azmimiz, kararlılığı­mız devam ediyor. Şimdi İzmir hangi noktada onu da söyleyelim: Türkiye’deki sanayi üretiminin tek başına yüzde 9,3’ünü İzmir karşılıyor, yüzde 10 neredeyse. Onda birini İzmir karşılıyor sanayi üre­timinin. Ocak, Şubat’ta bu yılın, bir önceki yıla göre İzmir’de açılan şirket sayısı yüzde 21 arttı; “ekono­mi iyiye gitmiyor” diyenlere selam olsun. Herhalde bu adamlar akılsız değil, şirket açıyor, dükkân açı­yor, geleceği okuyor ona göre karar veriyor. Geçtiğimiz yılların Ocak ayına göre İzmir çıkışlı ihracat yüzde 22 artmış, Türkiye ortalamasının neredeyse iki katı. İzmir’in burada da farkı ortaya çıkıyor, Türkiye ortalaması 11.

Yine Ocak 2017 ile Kasım 2017 arasında İzmir tek başına altmış sekiz bin iki yüz doksan bir hem­şehrimize iş sağladı, ilave iş alanı oluşturdu, istih­damda da büyük bir başarısı var. İstanbul, Ankara ve Antalya’dan sonra en fazla iş alanı açan, istih­dam sağlayan dördüncü ilimiz İzmir’dir. İzmir üretiyor, istihdam oluşturuyor. Kadın istihdamın­da da Türkiye’de bir numara, İzmir’e de bu yakışır.

Hedefimiz, bu oranları daha da yukarı taşımak. İzmir, çıtayı daha yukarılara çıkaracak kapasiteye sahip bir şehrimiz. Dünyada en hızlı büyüyen ikinci metropol şehir İzmir; bunun da altını çiziyorum. Engeller ortadan kalktı, ağırlıklar atıldı, artık İzmir çalışıyor, üretiyor, istihdam sağlıyor. İzmir’de Nefes Kredisi ve KGF kredilerinden, yani geçen sene ver­diğimiz bu desteklerden, hem KGF’den, hem Nefes Kredisi’nden 29 bin işletmemiz yararlandı. Bu da ne anlama geliyor? Yaklaşık on sekiz milyarlık KGF ve Nefes Kredisi’nin miktarının bu kadarı İzmir’de kullanıldı. İzmir’deki on iki oda ve borsa üyeleri de yine Nefes Kredisi’nden iki yüz on beş milyon lira kullandı. Böylece Odalar Borsalar Birliği üyesi işlet­meler bu krediye ulaşmış oldu. Yeter mi? Elbette yetmez. İnşallah İzmirimizi, Türkiyemizi büyütme­ye, zenginleştirmeye devam edeceğiz.

Sözlerimi burada tamamlarken yerli otomobilde, istihdam seferberliğinde olduğu gibi Nefes Kredisi’nde de Türk üreticisine destek veren Odalar Borsalar Birliği Başkanımıza ve bütün oda, borsa başkanlarına, TOBB camiasına teşekkür ediyorum.

Ayrıca, memleket için bu hayırlı işte elini taşın altı­na koyan, “biz de varız” diyen kamu bankalarımız, katılım bankalarımız ve özel sektörün cesur genç bankası Denizbank’ı da tebrik ediyorum. Gönlümüz isterdi ki daha çok özel banka bu kervana katılsın, ama onlar pişman olacaklar. Fırsatı kaçırdık diye bir dahaki fırsatın gelmesini bekleyecekler.

Bu arada son bir şey daha söyleyeyim İzmir’le ilgili; Halkapınar Otogar metrosunu da bu sene baş­lıyor. Bakanlar Kurulu kararı yayınladı; Halkapınar’dan otoyola kadar tamamen metro, yerin altından toplu taşıma raylı sistemini yapmış olacağız. Bir de, İzmir’in çılgın projesi var, Körfez geçişi. Biz her türlü hazırlığımızı yaptık, proje hazır, taliplileri de hazır, İzmir’in hazır olmasını bekliyo­ruz. İzmir ne zaman buyurun projeyi yapın derse projeye başlayacağız. Çünkü bizim statlardan ağzı­mız yandı, İzmir’e stat yapmak için adeta ot yoldur­dular bize. Maalesef çeşitli engellemeler bugün de devam ediyor. Ama inatla işin arkasındayız. Alsancak yapılıyor, Göztepe yapılıyor, Karşıyaka da yapılacak, hiç merak etmesin Karşıyakalılar.

Nefes Kredisi ülkemize, küçük ve orta ölçekli işletmelerimize tekrar hayırlı, uğurlu olsun diyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Sağ olun, var olun.



Yüklə 0,9 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə