Başbakan diyor ki mart 2018


GAZETECİLERİN SORULARINA VERİLEN YANITLAR, ANKARA



Yüklə 0,9 Mb.
səhifə13/19
tarix25.06.2018
ölçüsü0,9 Mb.
#51149
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   19

23.03.2018

GAZETECİLERİN SORULARINA VERİLEN YANITLAR, ANKARA

Doların Türk lirası karşısında değer kazanması, ihracatı olum­suz etkilemez, aksine, olumlu yönde katkısı olur. Ama kurlar­daki bu değişkenlik geçici bir durumdur. Malum Türkiye’nin dünyaya açık bir ekonomisi var, zaman zaman dalgalanmalar olabilir, bun­ların etkileri de sınırlıdır ve geçicidir. Dolayısıyla, asıl olan orta ve uzun vade de eko­nominin sağlıklı bir şekilde işlemesidir. Bugün malum işsizlikle, istihdamla ilgili veriler açık­landı. Orta vadede ki plana uygun şekilde istih­dama katılımda çok önemli yüzde 52-53 oranında bir oran. Katılım olmasına rağmen geçen sene önemli ölçüde istihdama, istihdam sağlayıcı düzenlemeler yaptık ve bunun sonuç­larını da gördük. Dolayısıyla, Türkiye’de bir yandan iş birliğine katılım artıyor, bir yandan da katılanlara iş bulma konusunda Hükûmetimizin düzenlediği çok önemli çalışmalar var.

Ekonomimizle ilgili zaman zaman değerlen­dirme kuruluşları, zaman zaman efendim birta­kım spekülasyonlar, hiçbir şekilde Türk ekonomisinin gidişatını olumsuz yönde etkile­mez. Bütün makroekonomik göstergelerimiz gayet iyidir. Bütçemiz, bütçe gelirlerimiz plan­lananın üzerinde seyrediyor. Bu sene kurulan şirket sayısı bir önceki yıla göre artmış vaziyette, kapasite kullanım oranı artmış vaziyette. Çok yakında da özel süper teşvik dediğimiz teşvik sistemini de kamuoyuyla paylaşmış olacağız.

Diğer yandan Doğu ve Güneydoğu’yla ilgili 6. Bölge artı teşvik sistemini de yürürlüğe koyduk. Dolayısıyla, ekonomi açısın­dan herhangi bir tereddüde mahal yok.

Teşekkür ederim.

SORU: Efendim, bir haber yer aldı. Amerikalı bir heye­tin ay sonuna doğru Türkiye’ye geleceği ve patri­ot hava savunma sistemine ilişkin yeni bir teklif verecek­leri yönünde. Böyle bir alış­veriş gerçekleşebilir mi, bunun gerçekleşmesi için ne gibi şartların…

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Türkiye NATO üyesi bir ülke dolayısıyla, NATO’nun sınırları Türkiye’nin güney sınırlarından başlı­yor. Türkiye’nin güney sınırlarını teminat altına alacak her türlü ortak çalışmaya biz sıcak bakı­yoruz. Amerika Birleşik Devletleri, Suriye böl­gesinde birtakım yanlışlarına rağmen hala bizim müttefikimizdir, NATO’da ortağımızdır. O bakımdan NATO müktesebatına uygun savunma sistemi projemizden vazgeçmiş deği­liz. Bu bakımdan patriotlar ve NATO’yla uyum­lu diğer savunma sistemlerine yönelik çalışmalarımız devam edecek. Bunlar S-400’lerin bir alternatifi değildir. S-400 bağım­sız, NATO sisteminden müstakil bir savunma sistemidir ve Türkiye bu konuda kararını zaten vermiştir. Bu patriot ve diğer savunma sistemiy­le ilgili talebi ve düşüncelerimizi ortadan kaldır­mıyor.

SORU: Efendim, iç siyasetle bir sorum ola­cak. AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın özellikle Gaziantep’te FETÖ borsası kurulduğuna dair bazı iddiaları olmuştu, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz acaba bu açık­lamayla ilgili?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Değerli arkadaşlar, bu konuyla ilgili Genel Başkan Yardımcımız Hayati Yazıcı Bey gerekli açıkla­maları yaptı, arkadaşımızla da görüşmeleri gerçekleştir­di. Şunu söylemekte yarar var: Türkiye topyekûn ola­rak memleketimizin, istik­balimizin başına en büyük belalardan biri olan, FETÖ’yle amansız bir müca­dele veriyor. Bu mücadele hakkında şüphe uyandıra­cak, bu mücadelenin tavsa­dığı kanaatini oluşturacak her türlü girişim asla ve asla kabul edilemez. Partimizin mensubu bir arkadaşımızın bu yönde kayda değer kuşkuları, bulguları varsa bunun kamuoyuyla paylaşılması değil, partimizin yetkili organlarına ve de yargıya bir şekilde intikal ettirilmesi daha doğru bir yol olur. O bakımdan ümit ederim bundan sonra­ki bu yöndeki memleketin genel güvenliğini ilgilendiren ve milletimizin büyük bir hassasi­yet gösterdiği bu konuda daha dikkatli davra­nış içerisinde olurlar.

SORU: Efendim, bir çalışma var mı bu konuda?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Ne gibi?

SORU: Sayın Tayyar, Cumhurbaşkanı’yla görüştüğünü de ifade etmiş üzerine gidilecek…

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Ne gibi çalışma?

SORU: Yani özellikle bu iddialarla ilgili bir çalışma…

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Arkadaşlar, FETÖ konusunda en ufak bir iddi­ayı, en ufak bir istinadı es geçmemiz söz konu­su değil. FETÖ mücadelesi terörle mücadele kadar ve hatta daha önemli bir mücadeledir. Ve topyekûn bu mücadele yargı boyutuyla, kol­luk boyutuyla ve istihbarat boyutuyla yurt çapında devam etmektedir. Malum FETÖ konusuyla açılan davaların hemen hemen üçte biri, birinci derece yargıla­maları tamamlanmış ve diğerleri de büyük bir ihtimal tamamına yakını bu yıl sonu­na kadar bu davalar sonuç­lanmış olacak. Ve böylece asrın terör olayı ve ülkemizin bağımsızlığına, demokrasisi­ne karşı girişilen o alçak dar­benin sorumluları yargıda hesabını vermiş olacak.

Buyurun.


SORU: Sayın Cumhurbaşkanı’nın da Sincar’a yönelik bazı açıklamaları olmuştu efendim, “bir gece ansızın gelebiliriz” şeklinde de. Yakın bir zamanda böyle bir operasyon planlanıyor mu? Bir de ek bir sorum daha ola­cak efendim. Özellikle Kuzey Irak’a yönelik olarak uçuş yasağına ilişkin Bağdat yönetimi­nin aldığı kararın ardından uluslararası iliş­kiler. Türkiye’nin bir adımı olacak mı, olacaksa nasıl olacak?

Teşekkürler.

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Şöyle: Malum hiçbir şekilde tasvip etmediğimiz, uygun görmediğimiz, dünyanın da tepkisini çeken Kuzey Irak referandumundan sonra hava sahasını kapatmıştık. Şimdi Irak Merkezi Hükûmeti hava sahasını açtı. Biz de aynı doğ­rultu da hava sahamızı bugün itibarıyla açıyo­ruz. Bundan böyle Türkiye’den veya Avrupa’dan Erbil’e uçuşlar sivil amaçlı ticari uçuşlar gerçekleştirilebilecek. Ancak bu sadece Erbil’le ilgili, Süleymaniye’ye herhangi bir uçuş gerçekleşmeyecek, Süleymaniye bu uygulama­nın dışında olacak. Çünkü maalesef Süleymaniye’de terör örgütüne yönelik ülke­miz aleyhine faaliyetler yoğun bir şekilde devam ediyor. Güvenlik gerekçesiyle bu bölge­yi Süleymaniye hariç, Erbil’e uçuşlar bugün iti­barıyla hava sahası açılmış oluyor.

Türkiye terör tehdidi karşısında herhangi bir zaman ve yerle sınırlı olmak­sızın mücadelesini kararlılık­la sürdürüyor. Malum Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı, zaman zaman da Kuzey Irak bölgesi­ne havadan, karadan operas­yonlarımız gerçekleşiyor. Bundan sonra da tehdit nere­de gözükürse, nerede belirgin hale gelirse bu noktalara da gerekli müdahaleyi, operas­yonu yapma hakkımız saklı­dır. Uluslararası hukuktan ve ülkemizin milli güvenlik kay­gılarından kaynaklanan bu hakkımızı her zaman kullanmaktan imtina etmeyiz.

Teşekkür ediyorum.

SORU: Efendim, bugün itibarıyla gerçekleş­ti mi peki?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Bugün itibarıyla hava sahası akşama doğru açılmış olur. Artık sefer planlaması, Türk Hava Yolları'nın, diğer hava yolu şirketlerinin çalış­masına bağlı gerçekleşmiş olacak. Teşekkür ederim.

İyi günler arkadaşlar.



23.03.2018

CUMA NAMAZI SONRASINDA CEBECİ’DE ESNAF VE HALKLA SOHBET, ANKARA

24.03.2018

HASAN KALYONCU ÜNİVERSİTESİ FAHRİ DOKTORA TEVCİH TÖRENİ VE AKADEMİK ÖDÜL TÖRENİ, GAZİANTEP

Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nin değerli Mütevelli Heyeti Başkanı, Mütevelli Heyeti üyele­ri, değerli Rektör, değerli hocaları­mız, öğretim üyelerimiz, sevgili öğrenciler, hanımefendiler, beyefendiler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gaziantep Hasan Kalyoncu Üniversitesi Akademik Ödül Töreni vesilesiyle sizlerle bir araya gelmekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Hasan Kalyoncu Üniversitesi Senatosu tarafından şahsıma tevdi edilen doktora unvanından dolayı başta rektör olmak üzere bütün üni­versite mensuplarına şükranları­mı sunuyorum. Bugün ödül alacak saygıdeğer akademisyen­lerimizi de içtenlikle tebrik edi­yorum. Bu ödül töreni dolayısıyla, ürettiği bilimsel çalış­malarla ülkemize değer kazandı­ran herkese şükranlarımı sunuyorum. Türkiye için taş üstüne taş koyan herkesin başı­mız, gözümüz üzerinde yeri var­dır. Bilgi üreterek, teknoloji geliştirerek, marka ve patent oluşturarak, özgün tasarımlar yaparak ülkemizi bir adım daha öne çıka­ran her vatandaşımız, her insanımız başımızın tacı­dır. Türkiye bu idealist, çalışkan insanlarla yükseliyor, inşallah daha da yükselecek.

Değerli hocalarım, Hasan Kalyoncu Üniversitesi gibi genç üniversitelerimizi ziyaret etmek beni her zaman heyecanlandırıyor. Bu ziyaretlerde ülkemize yeni üniversiteler kazandırmak için aldığımız karar­ların, yaptığımız uygulamaların ne kadar da faydalı olduğunu görme fırsatı buluyoruz. Az önce Mütevelli Heyeti Başkanımız, Rektörümüz on yıllık bir geçmişi olmasına rağmen Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nin ne kadar hızlı bir gelişme gösterdiği­ni burada rakamlarla bize anlattı. Vakıf üniversitele­rinde ilk 10’un içerisinde yerini almış, tercihte ilk 5’in içerisine girmiş ve patent başvurusu, endüstriyle iş birliği, öğretim görevlilerinin yayın sayıları bakımın­dan oldukça çarpıcı ilerlemeleri görüyoruz. Tabii beni mutlu eden bir başka konu da Rektörümüzün meslektaşımız olması, bir gemi inşa mühendisi olması da ayrıca benim için de bir mutluluk vesi­lesi. Ülkemizin kalkınma ve iler­leme yolunda büyük mesafeler katetmesinde üniversitelerimi­zin rolü şüphesiz hiç tartışılmaz.

Üniversiteler evrensel kültür­le bilginin birleştiği yerlerdir. Ayrıca demokrasinin gelişme­sinde, güçlenmesinde de üniver­sitelerimizin çok önemli yeri var. Üniversitelerin bilgi üretimi, yol göstericiliği olmadan bir ülkenin kalkınması mümkün değildir, gelişme sürecini tamamlaması söz konusu değildir. Bu anlayışla gençlerimize güvenli bir gelecek hazırlamak adına on altı yıldır Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ülkemiz için, mil­letimiz için çalışıyoruz, gayret ediyoruz. Herkesin eğitim hakkına sahip olması ve eğitimde fırsat eşitli­ğinin sağlanması için üniversiteye, eğitime büyük önem verdik. Rakamları Millî Eğitim Bakanımız söyledi, Türkiye on altı yılda üniversiteye erişimde dünyada ikinci sıraya yükseldi, bu çok önemli bir gelişme. Şunu söylemekte hiçbir mahsur yok: Bugün ortaöğretimden, liseden çıkan herkes üniversiteye girebilecek konumda. Geçmişten gelen birikimler sayılmazsa kısa bir süre içerisinde üniversitelerimi­zin kurulu kapasitesi lise mezunlarımızdan daha fazla olacak. Bunu burada ifade etmek istiyorum. Onun için yurt dışından öğrenci getirmenin önemi­ne ben de vurgu yapmak istiyorum.

Bugün maalesef üniversitelerimizin toplam kapa­sitesi yedi milyonu aşan öğrencisinin yanında, yüzde 21 yabancı öğrenci olacağını düşünürsek 1,5 milyona yakın yabancı öğrenci olması lazım, ancak bunun 10’da 1’i kadar var. En fazla yüz elli bin öğrenci var. Demek ki bu alanda üniversitelerimiz özellikle çeşit­li ülkelerden öğrenci cezbedecek, getirecek daha fazla faaliyet içine girmesi lazım. Bunu bir kazanç kapısı olarak görmüyoruz, buraya gelecek her öğren­ci tahsil hayatı boyunca Türkiye’yi tanıyacak, Türk insanını tanıyacak ve ömrü boyunca da memleketin­de bizim memleketimizi anlatacak. Türkiye’ye karşı zihninde, yaşamında, verdiği kararlarda özel bir anlamı olacak. Bunu bir tecrübeyle gördük. Biz üni­versiteyi bitirdikten sonra epey bir çalıştık ettik piya­sada, 40’ından sonra gittik yurt dışında üniversite okumaya karar verdik. İsmet Bey de benimle bera­berdi o zaman, Dünya Denizcilik Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptık. Ama bu üniversitenin özelliği, o ülkeden öğrencisi hemen hemen yok. Yüz değişik ülkeden denizcilik, dünya denizcilik veya Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün üye olduğu ülke­lerden öğrenciler var. Öğrenci dediğimiz de işte efendim denizcilik idaresinde müdür, yönetici vesa­ire uzman. Bunlar bir araya geliyor burada dünya denizciliğindeki standart farklılıklarını ortadan kal­dırmak, can ve mal emniyeti, denizlerin kirlilikler­den korunması, deniz ticaretinin geliştirilmesi, deniz hukuku gibi konularda ihtisas eğitimi yapıyorlar. Bunlar neye yarıyor? Bir kere ülkelerin bu konudaki insan kaynak kapasitesi açığını kapatıyor, ikincisi de buradaki standart farklılıklarını ortadan kaldırıyor, aynı dili, aynı denizcilik dilini konuşma imkânı geti­riyor. Daha da önemlisi buradan mezun olan insan­lar memleketlerinde gidiyor, önemli görevlere geliyor. Ve orada herhangi iki ülke arasında bir sorun olduğu zaman o uzun meşakkatli diplomatik yollara gerek kalmadan direkt birebir temasla bu konular hallediliyor. Bizim böylece kafamızda en az 70, 80, 100 tane ülkede direkt temas kuracağımız arkadaşı­mız oluyor, keza onların da aynı şekilde bizimle. O yüzden, küresel univers -universten geliyor üniver­site- vizyonu geniş, dünyaya bir bütün olarak bakabi­len insanların muhakeme kabiliyetlerini geliştiren, analitik düşünce özelliği kazandıran bu kurumlar, üniversitelerdir. Üniversitelerde ayrıca insanın özgüveni de gelişiyor, sadece okuduğu konularla değil, memleketin genel konuları, memleketin gele­ceği, hedefleri bunlar konusunda da üniversitede okuyan kardeşlerimizin fikirleri oluyor ve bu fikirler Türkiye’nin geleceğini, ülkenin geleceğini şekillen­diriyor. Bu bakımdan üniversiteyi önümüzdeki orta ve uzun vadede de yani okuyayım da daha devlette iyi bir işe gireyim tarzında görmemek lazım, bundan daha büyük bir ufukla bakmamız lazım.

Eskiden insan kaynağımız, kapasitemiz yeterli değildi. Ne kadar çok eğitebilirsek, ne kadar çok üni­versite mezunumuz olursa o kadar ülkemizin kalkın­ma açığını, refah açığını kapatmak için üniversitelilerimize ihtiyacımız var. Ama üniversite­lilerin mezun olunca hedefi devlet olarak sadece dev­let olarak görmemesi lazım, devlette işe girme olarak görmemesi lazım. Bir dünyayı önünüze koyacaksı­nız, dünyanın her yerini sizin için gelecek, sizin için yol alacağınız, iş yapacağınız, bil­ginizi, kabiliyetinizi geliştireceği­niz bir alan olarak göreceksiniz. Bunun için de ne yapacağız gençler? Bir kere üniversite bit­meden şu yabancı dil işini bitirin, sonra bu iş zor oluyor.

Türkiye’nin önde gelen üni­versitesinden mezun olduk, dışarı çıktık baktık lisan yok, neye rağmen yok? Ortaokulda Fransızca okumuşum, lisede Fransızca okumuşum, üniversi­tede de Fransızca okumuşum, yüksek lisans yapmışım orada da dil okumuşum ama dönüp baktığımızda bir şey yok, çünkü yöntem öğretmeye yönelik değil, geliştirmeye yönelik değil, ama şimdi çok geniş imkânlar var. Üniversitelerin dışarıda büroları var, oradan insanlar geliyor, buradan oraya gidiyor, yani dil öğrenmek için Türkiye’de büyük fırsatlar, büyük imkânlar var. Onu bu arada yaptınız yaptınız, yapmazsanız daha sonra çok daha maliyetli oluyor, bir. İkincisi de, mev­sim geçiyor, mevsimi geçirdiniz mi kolay olmuyor daha bu yaşlarda bir seferde, iki seferde öğrendiğiniz şeyi o zaman beş sefer okumanız, tekrarlamanız gerekiyor, bu da büyük bir maliyet, büyük bir zaman gerektiriyor. Yani 40’ımızdan sonra yurt dışında üni­versiteye gitme sebebim, denizcilikte uzman olmak değil, birincisi lisan öğrenmek. Çünkü gittiğimiz yer­lerde gelen öğrencilerden çok şükür gördük ki biz çok daha donanımlı yetişmişiz, meslekte herhangi bir açığımız yok. Ama en büyük açığımız dil bilme­mek. Dil bildiğiniz zaman küresel düşünme, küresel iş yapma ve bütün alanlarda önünüz açılıyor.

O yüzden genç kardeşlerime en önemli tavsiyem; bu yıllar sizin için altın yıllardır, bu yılları dil öğrene­rek geçirin. Sonra, bir an önce de üniversiteyi bitire­yim hevesinde olduğunuzu biliyorum. Sonradan bu yılları ararsınız, çünkü insan hayatının en güzel yılları öğrencilik yılları. Mezun olduktan sonra bu kadar sosyal ilişkileri, arkadaşlık, dostluk ve rahat zamanı hiçbir zaman bulamayacaksınız. O bakımdan gelece­ğe yönelik planlarınızı yapmanız, ülkeniz için, kendi­niz için akademik kariyer mi yapacaksınız, onu şimdiden planlayın. Yahut piyasaya gidip piyasada mı çalışacaksınız yahut başka ülkelere gidip oralarda mı iş yapacaksınız, bunların altyapı­sını buralarda planlamanız lazım. Bir şekilde kendinizi bir kanala sokup yönlendirmenizde fayda var. Çünkü artık rekabet biraz daha kızıştı, yani önceden bir milyon iki yüz bin öğrenci oku­yordu, şimdi yedi milyonun üze­rinde öğrenci okuyor, tabii ki daha fazla öne geçmek için daha fazla gayret gerekiyor. Burada biraz üzerinde fazla durmamın sebebi; bir ağabeyiniz olarak, bu sıralar­dan geçmiş biri olarak yaşadığımız zorlukları sizlerle sınırlı zaman içinde paylaşmaya çalışmak. Bize fazla­ca böyle yol gösteren falan da yoktu ve Türkiye’nin bu kadar imkânı da yoktu. Ben mezun oldum, hocam rahmetli “Bana asistan olarak kal” dedi, “Peki” dedim, kaldım. Ancak dokuz ay dayanabildim, sonunda ayrıldım, bu iş bana göre değil, dedim. Niye ayrıldın diye sorarsanız, hakikaten akademik çalışma yap­mayı çok istiyordum, yurt dışına doktoraya ele­man gönderilecek, üç kişi. Kim gidecek? Adaylar belli, üç dört arkadaş var. Bir kural koydular, doğum tarihi 1955’ten daha büyük olanlar müra­caat edebilir, küçükler edemez. Benim doğum tarihim 55. 55’ten büyük olan 54, 53, 52 müracaat ediyor, ben müracaat edemiyorum. Bu benim kafama yatmadı, bu nasıl bir ölçü dedim, yani genç olmak suç mu? Oradan karar verdim ayrıldım, böylece bizim 9 aylık bir akademik hayatımız oldu, işte ondan sonra da kader bizi buralara sürükledi böyle, bu işlere geldik.

Sevgili dostlar, üniversitelerimizin içinde yer aldıkları şehir ve bölgenin de ekonomik, sosyal, beşeri sermayesini geliştirmek gibi bir mükellefiye­ti var. Ne güzel işte OSB’de teknopark kurmuşsu­nuz, sanayi, üniversite iş birliğini geliştirmek için adım atmışsınız. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bizim üniversitelerimizde bulunduğu bölgenin ihtiyaçlarına uygun bir biçimde alan seçmek lazım. Mesela Gaziantep göç konusunda son yedi yıldır çok büyük bir iş yapıyor. Başka ülkelerde orta büyüklükteki şehirler kadar bir nüfusu bünyesinde barındırıyor, onları topluma entegre ediyor ve bunu sessiz sedasız başarılı bir şekilde yapıyor. Bunların hepsinin akademik çalışma konusu olması lazım, bunu bu işin sadece lafını yapan, başka hiçbir sorumluluk almayan ülkelere de akademik toplan­tılarda, bilimsel çalışmalarda anlatılması lazım.

TERÖRÜN DOĞUSU BATISI OLMAZ.

Maalesef Türkiye bölgede en fazla yük alan, en fazla bedel ödeyen ülke olmasına rağmen acımasızca da eleştirilen bir ülke. Kim tarafından? Hiç burada zerre kadar yük almayan, sorumluluk almayan, hiçbir bedel ödemeyenler bol bol Türkiye’yi eleştiriyorlar. İşte Fırat Kalkanı Harekâtı’nı eleştiriyorlar, Zeytin Dalı’nı eleştiriyorlar. Niye eleştiriyorlar? Çünkü onla­rın terör örgütüyle güzel ilişkileri var. Bilgi kaynakları terör örgütü, PKK, YPG, PYD vesaire. Bunlarla gayet güzel bir çalışma içerisindeler, bunların propaganda­larını gönüllü üstlenmiş vaziyetteler. Bölgede istikrarı getirmek, bölgede barışı getirmenin yolu terör örgüt­leriyle iş yapmaktan mı geçiyor? Böyle bir ciddiyetsiz­lik olur mu? Ama Türkiye bunu da yaşadı. Ama baktılar ki hiç bu konuda zerre kadar taviz yok, işin ucunda memleket meselesi olursa, güvenlik olursa, hudut güvenliği olursa, vatandaşın can ve mal güven­liği olursa gerisi teferruattır. Arkasında şu ülke vardır, bu ülke vardır, bizim için hiç fark etmez. Ve efendim, Fırat’ın batısında durun, doğusuna geçmeyin; böyle bir şey yok. Terörün doğusu batısı olmaz. Terör, bu topraklardan kökü kazınıncaya kadar, bir daha gel­meyinceye kadar bizim için hedeftir, gereken neyse onu da yapacağız. Kim varsa arkasında bildiğini yanı­na koymasın, bu kadar açık. Çünkü Allah’a şükür bizim en büyük gücümüz milletimiz.

Bakın Afrin Harekâtı oldu, sokaklar kaynadı, her­kes Afrin’e gitmek istiyor, yediden yetmişe kadını, erkeği, çoluğu çocuğu. Bu vatan sevgisi, bu millet sev­gisi, bu istiklal özlemi başka milletlerde yok. Bu bay­rak sevgisi bizden başka kimsede yok. Bütün ideolojiler bir kenara bırakılıyor, memleket meselesi diyor, herkes aynı dilden konuşmaya başlıyor. Bu hasletimizi muhafaza etmemiz lazım. Bunun için gayret ediyoruz, amacımız bu. Yoksa kimseye bir husumetimiz yok, kimsenin toprağında da gözümüz yok. Bizim amacımız; ülkemizi kalkındırmak, mamur etmek, milletimizi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyetler seviyesi­ne taşımak, dünyanın parmakla gösterilen ülkeleri arasına ülkemizi sokmak. Bu yönde epeyi mesafe aldık. Bu kadar da tevazuya lüzum yok. Başka bir ülke var mı on beş yılda millî gelirini üç kata çıkarsın? Yok. Başka bir ülke var mı yüzde 11,1 büyüme sağlasın? Her türlü olumsuzluğa rağmen, darbeye rağmen, terörle mücadeleye rağmen, FETÖ mücadelesine rağmen 2017 üçüncü çeyrekte yüzde 11 üzeri. Ve bu ay sonunda açıklanacak 2017 ortalama büyümesi 7’nin üzerinde çıkacak, orada da bir numara olacağız.

TÜRKİYE, ALTYAPI YATIRIMLARI BAKIMINDAN DÜNYANIN GELİŞMİŞ ÜLKELERİNİN BİRÇOĞUNDAN İYİ DURUMA GELDİ.

Sevgili gençler; son derece zengin, bereketli, potansiyeli yüksek bir ülkedeyiz. Zor bir coğrafyada­yız, ama fırsatlarımız da var. Herkes ülkesini sever, her ulus sever ve herkes ülkesini önemser, bunda bir yanlış yok. Kime sorsanız, dünyanın merkezinde kendi ülkeleri olduğunu söyler, bu da yanlış değil. Çünkü dünya bir küre, parmağını nereye koyarsan orası merkez, ama merkez olmaktan merkez olmaya fark var. Avustralya, o da diyor biz dünyanın merke­zindeyiz, ama ülkenin bir ucuna sekiz saatte gidiyor­sunuz. Ama Türkiye’de üç saat uçuşla elli altı ülkeye varıyorsunuz işte merkez bu oluyor. Doğu’yla Batı’nın, medeniyetlerin, dinlerin buluştuğu yer. Yıllar boyunca İpek Yolu, Baharat Yolu, Kral Yolu diye tanımlanan zenginliklerin ister Doğu’dan Batı’ya doğru, ister Batı’dan Doğu’ya doğru hicret ettiği her zaman her güzergâhta geçeceği yer burası, bu topraklar, Anadolu toprakları. Onun için Türkiye merkez. Elli altı ülke, 1,6 milyar nüfus, 30 trilyon dolarlık büyük bir ekonominin tam merkezindeyiz. 300’den fazla noktaya uçuş yapan bayrak taşıyıcı Türk Hava Yollarımız var, Afrika’nın kırk dört noktası­na doğrudan uçuş yapıyor. 2003’te Afrika ülkesine gidece­ğiz, iki gün yollarda geçiyor. İspanya’ya git, İspanya’dan efen­dim Cezayir’e git, Cezayir’den bir başka uçuşla Güney Afrika’ya git, devriâlem. Şimdi atla git Güney Afrika’ya mı gideceksin, efendim Kenya’ya mı gideceksin, nereye gideceksen kırk dört noktaya uçuş, kırktan fazla büyükelçilik. Tabii bu Türkiye, son on beş yılda bakın ne değişti Türkiye’de? Millî gelir arttı, eğitim bütçesi 11 milyardan 135 milyara çıktı, çok şey anlatılabilir. Yüz yıllık yatırımları yaptık Türkiye’de. Türkiye, alt­yapı yatırımları bakımından dünyanın gelişmiş ülke­lerinin birçoğundan iyi duruma geldi. Şu yollar, tüneller, havaalanları, akıl yolları, iletişim, hızlı tren bütün bunlar Türkiye’nin geleceğinin inşaatıdır gençler. Türkiye’nin geleceği gençlerin, geleceğinizi bugünden inşa edin. Eğer bu projeleri biz bütçe imkânlarıyla yapmak için bekleseydik yirmi beş sene sonra bu işleri yapabilirdik. Ne yaptık? O zamanı öne çektik. Altyapı olmadan kalkınma olmaz, altyapı olmadan refah olmaz, ulaşamadığın yer senin değil­dir. Halil Rıfat Paşa, Sivas Valisi’nin söylediği laftır, bugün kara yolcuların en fazla kullandığı ve kendine rehber aldığı bir sözdür.

Seksen yılda Türkiye’de 50 kilometre tünel yapılmış, biz on beş yılda 450 kilometre tünel yap­tık, 750 kilometre de tünel inşaatı devam ediyor. Dünyanın en uzun dördüncü köprüsünü yaptık, dünyanın en geniş köprüsünü yaptık, şimdi de dünyanın en uzun açıklıklı 1915 Çanakkale Köprüsü’nü yapıyoruz. Son on yılda dünyada küresel kriz var, küresel krize rağmen dünyada topu topu on tane mega proje yapılmış, bunun altı tanesi Türkiye’de. Türkiye böyle bir ülke.

Suriye’nin geleceği herkesten çok Türkiye’yi ilgilendirir, Irak’ın geleceği herkesten çok Türkiye’yi ilgilendirir, Kafkasların geleceği her ülkeden daha fazla Türkiye’yi ilgilendirir, Orta Doğu’nun geleceği Türkiye’yi ilgilendirir, çünkü burada komşu. Dışarıdan gelenler geliyorlar ortalığı karmakarışık ediyor­lar, duman ediyorlar bir sürü insan hayatını kaybediyor, binalar, şehirler tahrip oluyor, tarumar oluyor, çekip gidiyor­lar.

2003 işgali, ne oldu gerekçeleri? El-Kaide dendi, kimyasal silah dendi, bilmem ne dendi hiç biri olma­dığı bugün ortaya çıktı, günah da çıkardılar ama bir milyon masum insan yok oldu, hayatı söndü. İşte şimdi tekrar Suriye’de yaşananlar, on milyondan fazla insan ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Üç buçuk milyon bizde yedi yıldır misafir, yükü biz çeki­yoruz. Onun için bölgede bir söz söylenecekse, böl­genin geleceğine karar verilecekse burada en önce söz söyleyecek, kararın arkasında olacak ülke Türkiye’dir, Türkiye de bugün bunu yapıyor. İki tane süper gücün arasından girdi devreye, ben de burada­yım kardeşim, dedi. Bana rağmen burada hesap yapamazsınız, kitap yapamazsınız, gelecek planları kuramazsınız. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı bu budur. Bundan sonra hiç kimse Türkiye’ye rağmen bu böl­genin dizaynını ve geleceğini planlayamaz. Bu harekâtlardan, operasyonlardan ortaya çıkan gerçek budur ve tabii bu başarının arkasında milletin duası, desteği var, Cumhurbaşkanımızın kararlılığı var, dirayeti var, Hükûmetimizin dik duruşu var ve her şeyden önce kahraman silahlı kuvvetlerimizin, jan­darmamızın, polisimizin güvenlik korucumuzun vatan sevgisi var, millet sevgisi var, bayrak sevgisi var. Bu vesileyle ülkemiz için, geleceğimiz için hayatını seve seve veren bütün şehitlerimize gazi şehirden, Gaziantep’ten bir kez daha rahmet diliyorum, mekânları cennet olsun, gazilerimize hayırlı uzun ömürler diliyorum.

Gaziantep farklı bir şehir. Neden farklı bir şehir? Gaziantep özgüvenini kazanmış, bağımlı yaşamayı değil, bağımsız olarak geleceğini inşa etmeyi tercih etmiş bir şehir. Bu ne demek? Yani devlete bağımlı, devletten maaş alanı düşünün mesela bütün geliri o. Böyle illerimiz var mı? Var, doğuda var, Erzurum var, Sivas var. Daha fazla devletten kadroya gitme­si, üniversiteye daha fazla imkân sağlanması o şehirleri­mizin en fazla memnun olduğu şey, çünkü ayrı bir girişim ruhu gelişmemiş. Bu tabii şartlardan da kaynaklı, iklim şartları, efen­dim bir kültür. Ama Gaziantep gibi, Kayseri gibi illerimiz devlet destekli kalkın­ma yolunu beklememiş. Ne yapmışlar? Kardeşim biz yapacağız, bak aşağıda Suriye var, Irak var, bütün Orta Doğu var, bütün bu pazar var. Biz de çalışacağız, üreteceğiz ve bunu da satacağız. Yani Gaziantep dış ticaretimizde altıncı sırada. Bir OSB, olmadı bir daha, olmadı bir daha 5 OSB olmuş. Polateli, Hassa tünelleri de yapıldı mı değme keyfine, Gaziantep’i kim tutar daha. Hızlı tren çalışmaları da oluyor, Gaziray da, sağ olsun Başkanımız, her şeyden önce Gaziantep’e kadın eli değmiş bir şehir. Ve maşallah yollarıyla, efen­dim çevresiyle, şehircilik anlayışıyla farklı bir nok­taya geldi. Başkan da meslektaşımız, aynı zamanda mektebimizden de mezun, dolayısıyla biraz teknik üniversite farkı da olsun yani.

Evet, lafı çok uzattık, tekrar teşekkür ediyoruz. Şimdi Türkiye’de tabii bir şey var, bir özelliğimiz var, biz takdirde cimri, tenkitte cömertiz, bu da doğru bir şey değil. Bir şey aklıma geldi de söyleyeyim mi, söy­lemeyeyim mi biraz Cumhurbaşkanımızla ilgili, o hep içinden takdir eder. Bir gün Marmaray’ı açıyo­ruz, Marmaray dünyanın büyük projesi, başkası yok. Yani denizin altından trenler geçiyor, efendim o güne kadar o kadar derinlikten geçmiş başka bir proje yok. Büyük bir proje, hem mühendislik olarak hem teknoloji olarak hem de maliyet olarak, bir de arkeolojik olarak İstanbul’un değerini de ortaya çıka­ran bir proje. Açılış yapıyoruz, şimdi açılış bitti, kür­südeyiz kolumdan tuttu o çekiyor ben geri çekiyorum o çekiyor. Ya dedi, ne çekiyorsun gelsene, dedi. Yani bir şey mi diyeceksi­niz? Yok, dedi elini havaya kaldı­racağım teşekkür edeceğim, dedi. Ben de dedim ki, alışık değiliz ondan. Böyle bir hatıra­mız var kısacası. Dolayısıyla, marifet iltifata tabidir, alıcısı olmayan meta zayidir derler, o yüzden taltif her zaman iyidir. Yeni başarılar, yeni gayretler için de bir teşvik anlamına gelir.

Rahmetli Hasan Kalyoncu sağ olsaydı da bugünleri görsey­di. Ömrünü memleketin kalkınması için hasretti, çalıştı, çabaladı, yol inşaatları yaptı, baraj inşaatları yaptı, ömrünü bu yolda geçirdi. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Onun adını yaşatan aile efradı­na, Sayın Hasan, Cemal Kalyoncu’ya ve bütün aile efradına teşekkür ediyoruz. Bütün akademik perso­nele bu kadar kısa sürede üniversiteyi bu noktaya getirdikleri için, gayretleri için teşekkür ediyorum. Güzel bir şey de yapmışsınız, yani fazla tamahkârlık yapmıyorsunuz, bir sınır koymuşsunuz on binde tutacağız demişsiniz, bu da çok güzel bir şey, bunun için de tebrik ediyorum.

Ve bir kez daha beni sabırla dinlediğiniz için hepi­nize teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun.



Yüklə 0,9 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə