DOI: 10.7816/idil-05-25-01 idil, 2016, Cilt 5, Sayı 25, Volume 5, Issue 25
1343
www.idildergisi.com
bir kültürle yetişmişlerdir. Kültür, kadınlar için sorunsuz bir alan değildir, hem kimlik
kazanma,
hem
de
baskıya
uğramanın
kaynağıdır
(Durakbaşa,
2000;
Aktaş,2013:59’dan). Tarihsel olarak ele alındığında kadınlar ya vatandaş
sayılmamışlar ya da vatandaşlık haklarından mahrum bırakılmışlardır. Bazı
devletlerde vatandaşlık hakkı elde eden kadınlar ise, çoğunlukla “ikinci sınıf
vatandaşlar” olarak görülmüşlerdir. Kendileri dışında formüle edilen toplumsal
sözleşmeyle gelen sivil toplumun dışında kalmak istemeyen kadınlar kamusal alanda,
kocaları tarafından değil, bizzat kendileri tarafından temsil edilmek, dışlandıkları
kamusal alanda kendilerine bir yer açmak ve toplumda söz sahibi olmak adına kadın
hakları hareketi (suffrage campaign) geliortaya çıkmıştır.
Kadınlık, içinde dünya genelinde kültür, yaş, eğitim, sınıf gibi değişkenlerden
bağımsız olarak, esasen “ev” üzerinden tanımlanmış ve ev, kadının toplumdan tecrit
edildiği kilit alanlardan biri olarak kavramlaşmıştır. Buna rağmen Süfraj hareketi, tek
bir kadının bireysel anlamda ayaklanmasından ziyade, birçok kadının eşanlı olarak
ekonomik, sosyal ve kültürel alanlardaki mağduriyetlerinden ve kendilerine yüklenmiş
rol kalıplarına, yaşam tarzlarına ve kısıtlamalara duyulan tepkiden doğmuştur. Çardak
(2012:39)’a göre kadın hareketi, toplumun özgürleşmeye, bireyselleşmeye başladığı
18. yüzyıl sonları ve 19. yüzyıl boyunca ideolojisini belirlemiş ve feminizm
kavramıyla kendini ifade etmiştir.
Kadının sosyal yaşama dâhil olmasında Büyük Britanya’da başlayıp tüm
Dünya’ya yayılan Sanayi Devrimi’nin etkisi tartışılamaz. Sanayi Devrimi’nin
ardından yaşanan I. ve II. Dünya Savaşları sanayi sektöründe boşalan erkek
çalışanların yerlerinin kadınlar tarafından doldurulmasını sağlamış, çalışma hayatına
girerek ekonomik gücünü elde eden kadın, bu süreç içerisinde giyimin ve modanın
yönlendirilmesinde temel güç olmuştur. Aralarında büyük zaman farkı olmasına
rağmen, çeşitli ülkelerdeki sufrajizm erkeklere yönelik demokratikleşmenin gündemde
olmasıyla ortaya çıkmış, her ülkede kadınlar oy hakkını ancak ve ancak bunu elde
etme şansları olduğunu gördükleri zaman talep etmişlerdir. Bock (2004:151) bu
hareketin tarihsel zamanlamasının birbirinden bu kadar farklı olmasını, kadın
hareketindeki farklılıklarla değil, erkek hareketi ve anayasa tarihindeki farklılıklarla
ve ülkelerin siyasi kültürü ve topludurumuyla (konjonktür) açıklamaktadır.
19. yüzyılda İngiltere, Fransa ve ABD’de çalışan kadın sayısı artmış olmasına
rağmen ekonomik gücü elinde tutan burjuva sınıfı, yaşam standartlarını lüks giysileri
ile ortaya koymaya çalışmış, işçi sınıfı ile kendisi arasındaki toplumsal ayrımı gözler
Gürcüm, B. H. ve Arslan, A. (2016). Süfraj Hareketini Hazırlayan Etmenlerin Tekstil Sanayi Bağlamında İrdelenmesi. idil, 5 (25), s.1305-1350.
.
www.idildergisi.com
1344
önüne sermeye çalışmıştır. Bedenlerinde taşıdıkları ağır kıyafetler, krinolin veya
korseler içerisinde, hareket zorluğu yaşayan işçi sınıfı kadınları kıyafetlerinde
değişikliğe gitme yolunda çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır. Ancak dönemin
Kraliçesi olan Victoria’nın kadın giyim-kuşamı üzerindeki yönlendirici etkisi
tartışılamaz. O döneme ait kıyafetler incelendiğinde belli başlı karakteristik özellikler
kadının işe göremezliği ve süs objesi olarak erkeğin hayatını doldurmasına yöneliktir.
Zaman içerisinde ailesinin yükünü daha fazla omuzlarında taşımak zorunda olan
Amerikalı ve İngiliz işçi sınıfı kadınları, sanayideki yoğun ve ağır çalışma
koşullarından dolayı ayaklanmaya başlamışlardır. 18. yüzyılda Olympe de Gouges ve
Mary Wolfstonecraft, 19.yüzyılda Sarah Girimke gibi öncü kadınların yazmış olduğu
bildiri ve kitaplarla Süfraj hareketinin temelleri atılmıştır.
Şaşırtıcı derecede benzer bir eve bağlılık ideolojisi Fransa, ABD ve
İngiltere’nin orta sınıf kadınları tarafından paylaşılmış olsa da, bu üç ülkedeki kadın
statüsü ve rolü, İngiliz ve özellikle Amerikalı kadınların örgüt yönetiminde ve
insanlarla iletişim kurmada önemli vasıflar kazandıran dini ve insani yardım
faaliyetlerine katılmalarından da etkilenmiştir. Amerikalı kadınlar kadın örgütleriyle
sosyal yardım uygulamalarında belirgin bir etkiye sahip olduklarından yüzyılın
sonlarında, sosyal reformlar için etkin bir ulusal dürtüyü harekete geçirmişlerdir.
İçlerinde en çok zorlananlar hala Fransız kadınlardır; “kamu politikasının
oluşturulmasında özerklikleri ve rolleri sınırlıdır”. Fransız orta sınıf kadınlarının
çoğunluğu- kadın örgütlerinin faaliyetlerinde görüldüğü gibi- kendilerine ailelerini
dışında çok sınırlı ve önemsiz bir yer veren sisteme razı olmuşlardır. Fransızların
doğum oranı yüzyıl boyunca düşüş gösterirken Fransız kadınının rolünün kamu
politikaları ve kamu kültürü tarafından annelik olarak belirlenmesinin giderek artış
göstermesi ironiktir (Offen 1984; Crane,2000:148’den). Fransız Devrimi’yle gelen
yasalar kadınları bir hayli geriletmiştir ve devrim süresince güçlü feminist hareket
ortaya çıkmasına rağmen kadınlar başarılı olamamıştır. Devrim erkeklerin haklarını
artırmış, ama kadınları dışarıda bırakmıştır: “Devrim ve idealleri erkeklerindir”
(Ribeiro,1988:141; Crane,2000:144’den). 1804’te Napolyon rejimi altında yürürlüğe
giren Fransız Medeni Kanunu, kadınlara yönelik devrim mirası tutumlarla birleşerek
(Nye 1993:55; Crane,2000:144’den), kadınları neredeyse bütün medeni haklardan
mahrum etmiştir.
ABD ve İngiltere’de yoğunluklu olarak başlayan, çoğunlukla orta sınıf ya da
işçi sınıfı kadınların etrafında başlayan Süfraj hareketi, bu ülkelerdeki sanayileşme
sürecinin de hız kazanmasıyla belirginleşmiştir. 1800’den 1830’a kadınların
sanayileşme süreci karşısındaki dini temelli şikâyetlere belirgin bir ivme kazandırdığı
İkinci Büyük Uyanış gelmiştir. Bunu, 1840’lardan başlayarak köleliğin kaldırılması