Gürcüm, B. H. ve Arslan, A. (2016). Süfraj Hareketini Hazırlayan Etmenlerin Tekstil Sanayi Bağlamında İrdelenmesi. idil, 5 (25), s.1305-1350.
.
www.idildergisi.com
1324
karşılanmıştır. Evlendiğinde malları üzerinde hâkimiyeti kalmamış kendisi gibi
malları da kocasının hâkimiyetine geçmiştir.
Gerçekte Amerikalı kuzinler Avrupalı akrabalarından daha şanslı olmuşlardır.
Daimi bir azınlık muamelesi görmelerine rağmen Amerika’da kadın biraz daha saygı
uyandıran bir pozisyona sahip olmuştur. Fransız tarihçi Alexis de Tocqueville (1805-
1859) Fransa’dan Amerika’ya geldiğinde bu avantajı yazmış ve Fransa’da tecavüzün
küçük bir ceza aldığını oysa Amerika’da tecavüzün ölüm cezası aldığını belirtmiştir
(URL13:330). Bu toplumsal avantaja rağmen 19. yüzyıl Amerikası’nda cinsiyet
farklılıkları kuvvetle vurgulanmış, Amerikalı kadınlar “bastırılmış diğer cins” olarak
kabul görmüşlerdir. Genel toplumsal algı şöyledir: Kadınlar fiziksel ve duygusal
olarak zayıf, sanatsal, namus ve din bakımından arınmış olarak kabul edilmiş, hassas
ahlaki değerlerle donanmış olduklarından toplumun bilinci ve ahlakı olarak gençleri
iyiye sevketme ve aileyi çekip çevirme görevleri ile donanmışlardır. Erkekler ise
kuvvetli, okuma yazma bilen, eğitimli ve sevgi dolu eşlerinin nazik ilgisinden yoksun
kaldıklarında kötü mecralara sapabilecek kişiler olarak kabul edilmiştir. Toplumun
kural koyucusu ve kuralların uygulanmasındaki sertlik onların toplumsal görevi olarak
belirlenirken, ev bir kadının özel “evcimenlik kült”ünün merkezi olarak kutsanmıştır.
Buna rağmen bazı kadınlar evi bir altın kafeste esaret olarak görmeye başlamışlardır.
Rüstemzade (1987) kadınların pek çoğunun dokuma, madencilik, kadın giyimi, dantel
ve seramik sanayilerinde çalışarak bu esaretten kurtulmayı istediğini belirten 19.
yüzyılın başlarına ait kaynaklardan bahseder. Bu dönem, kadınların “işçi” olarak
sanayide yaygın biçimde yer aldıkları ve bu alanda olabildiğince sömürüldükleri
dönem olarak nitelendirilebilir. Ancak burada önemli olan bir noktayı gözden
kaçırmamak gerekir ki o da çalışan kadınların ilk defa ekonomik bağımsızlıklarını
elde etmeleridir. Ücretler çok düşük olsa bile bu ücretler kendilerine aittir ve
kendilerine ödenmektedir (Rüstemzade, 1987). 19. yüzyılın sonunda erkekler daha iyi
eğitim aldıkları için iş piyasasında daha iyi işlere sahip olarak daha iyi para
kazanmaktadırlar (Akalın, 2002). Buna rağmen “ikinci sınıf vatandaş” olarak kabul
edilen kadınlar erkek egemen dünyada ev dışında çalışarak az da olsa “ücret”
kazanmaya başlamışlar, aynı dönemin kurulu hukuk sisteminin kadınlar aleyhine olan
eşitsiz hükümlerinin değiştirilmesine ve bu yol ile kadın hak ve özgürlüklerinin
kazanılmasına yönelik çabaları dernekler aracılığı ile sürdürmüşlerdir. Rüstemzade
(1987) kadın işçilerin ekonomik hayat içerisinde eskiye oranla oldukça yoğun bir
biçimde yer almaya başladığını kaydeder.
19. yüzyılda bile giysiler işçi sınıfı ailesinin varlıkları içinde büyük bir yer
tutmaktadır. Fransa’da işçi sınıfından bir erkeğin evlenirken satın aldığı takım
elbisenin çoğunlukla hayat boyu dayanması ve kilisenin pazar ayinlerinde, düğünler
DOI: 10.7816/idil-05-25-01 idil, 2016, Cilt 5, Sayı 25, Volume 5, Issue 25
1325
www.idildergisi.com
ve cenazelerde kullanmak üzere farklı amaçlara hizmet etmesi beklenmiştir. Genç bir
kadın ve onun akrabaları, kadının gelecekteki ev eşyalarına katkıda bulunacak
kaynakların önemli bir bölümünü temsil eden ve yıllar boyu kullanması niyet edilen
giysilerden, iç çamaşırlarından ve yatak çarşaflarından oluşan çeyizin hazırlanmasına
genellikle yıllarını verirdi. De Marly (1986) İngiltere’de fakir ailelerin giysi alacak
parayı denkleştirebilmek için dernekler kurduğunu ifade eder.
Evde ya da ev dışında çalışması beklenmeyen üst sınıf kadınının ideal rolü
modaya uygun giyim tarzlarının dekoratif ve kullanışsız doğasıyla yansıtılmıştır.
Toplumsal yapının farklı konumlarında yer alan diğer kadınlar için modaya uygun
giysiler çeşitli açılardan bir sorunsal olmuştur. Bu durumu Crane (2003:15) “diğer
sınıfların modaya uygun bir görünüşe bürünmeyi isteyen üyeleri üst sınıfları taklit
etmek zorundaydı” şeklinde açıklar. Ancak üst sınıfın modaya uygun giysilerini taklit
etme durumu orta sınıfın ev hanımları için daha az ekonomik kaynaklarla olmuştur.
Bu dönemde kadın modası hızlı bir şekilde değişim göstermiş teknik ilerlemeler, seri
üretim olanakları ve 1871 yılında Ellen Butterick tarafından hazırlanan kâğıt patronlar
imdada yetişmiş ve orta sınıf kadınlar için sağlanan evde dikiş kolaylığı ile modanın
ilerlemesi sağlanmıştır (Dereboy, 2004: 94). Orta sınıf kadınları bu dönemde ton
çeşidinin artmasını sağlayan yeni anilin boyaların ortaya çıkmasıyla giderek daha
canlı bir hale gelen açık renkleri kullanmışlardır. Bu gruptaki kadınların yalnızca
yarısından biraz fazlasının giysilerinin renklerine ilişkin bilgiye rastlansa da, işçi sınıfı
kadınlarının hemen hepsinin siyah ve diğer koyu renkleri giydiği kaydedilmiştir.
Siyah elbiseler dönüşümlü olarak düğünlere, cenazelere ve pazar günleri kiliseye
giyilebildiklerinden tercih edilir (Delpierre 1990: 24).Giyim bütçeleri genellikle
eşlerininkinden daha küçük olan işçi sınıfının ev hanımlarının görünüşlerinin pek
bilinmemesi bu kadınların eve hapsedildiklerini ve kamusal alandan dışlandıklarını
göstermektedir (Crane,2003:31). Ailenin tüm bireyleri için dikiş dikme (yeni elbiseler
dikme ve eskilerini onarma) konusunda gösterdikleri yoğun çabaya rağmen bu
ailelerdeki işçi sınıfı kadınları kendi çabalarının karşılığını en az almış olanlardır.
Genelde giysilere eşlerinden daha az harcamışlardır (Crane, 2003:90).
1830’lara kadar özellikle de kadınların giyimi çok fazla abartılı ve hareketi
kısıtlayıcı olmuştur. Giyim anlayışındaki bu durum 1860’lara kadar varlığını
sürdürmüştür. 19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da yaşanan bolluk döneminde üst
sınıfa mensup kişiler şık ve elegant tarzı benimseyerek modayı takip etmişler
(Dereboy, 2004: 94). İşçi sınıfı için erişilmez olan giysiler modanın varlık sebebini