Gürcüm, B. H. ve Arslan, A. (2016). Süfraj Hareketini Hazırlayan Etmenlerin Tekstil Sanayi Bağlamında İrdelenmesi. idil, 5 (25), s.1305-1350.
.
www.idildergisi.com
1338
kadınları bile nadiren palto giymiş, ısınmak için pelerin ve şal yanında çok sayıda
jüpon kullanmışlardır (Crane,2000:77).
Bu yüzyılın sonuna doğru Kraliçe Victoria’nın moda üzerindeki etkisi gitmiş
ve Galler Prensinin eşi Prense Alexandra yeni moda ikonu haline gelmiştir. Yüzyılın
sonunda Victorian dönemin kapanmasına yakın dikey dökümlü etekler, yerini
kalçalara rahatça oturan ve verev kesimli eteklere bıraktı. Elbise gövdeleri, yüksek kol
oyukları ve dar kesimli kollar sayesinde uzadı ve bu uzama, kol başlarının yüksek
çıkıntılar oluşturmak için büzgülenmesiyle ön plana çıkarıldı. İyice dışarı çıkan
omuzdaki büzgüler, 1894 yılında yastıklarla tutturulan vatkalarla devasa boyutlara
ulaşırken kollar, bileklere hala sıkı bir biçimde oturuyordu. Şık elbiselerin savurgan
gösterişliliğinin yanında, ısmarlama takımlar kadınlara kullanışlı bir alternatif
sunuyordu. İlk olarak House of Creed gibi terzi evleri tarafından her türlü hava şartına
dayanıklı tüvitten yapılan aristokrat kadınlar tarafından sportif faaliyetlerde kullanılan
iki parçalı etek takımlar sonradan, şehir hayatına uygun dış giyim için daha yumuşak
kumaşlardan oluşturulmaya başlandı. Fogg (2014:149)’a göre bu akım kadınların
artan özgürlüklerini ve Victorian dönemin sonunu getiren “kadınların oy kullanma
hakkı’na yönelik ilk adımları yansıtmaktadır.
5.
19. Yüzyılda Süfraj Hareketi
Crane (2000:146) İngiltere ve Amerika’da yaşanan bu kadın hakları hareketini
bu ülkelerde artan bekâr kadın sayısının yüzyılın ikinci yarısı boyunca artmasına ve İç
savaş, göçler vs. nedenlerden dolayı erkeksiz yaşamak zorunda kalan ve bunu başaran
kadınlara bağlamaktadır. Kadınlar birçok meslekte erkeklerin yerini almıştır ve
Amerikan İç Savaşı’nın kadınların özgürleşmesini elli yıl kadar hızlandırdığı belirtilir
(Crane,2000:146). 1789’da ilan edilen Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi
millet kavramının, milliyetçiliğin ve kişisel özgürlüklerin sorgulanmasına neden
olmuş, kanun önünde herkesin eşit olduğunu ifade etmiştir. Ancak eşitlik sadece
beyaz erkek için geçerli olmuştur o dönemde.
Yüzyıllarca eşit toplumsal paylaşımın dışında tutulan kadınlar sanayileşme
süreci ile birlikte toplumda ön plana çıkmaya başlamışlardır. Kadın işgücüne
gereksinimin arttığı dönemlere koşut olarak kadınlar sosyal ve ekonomik taleplerini
yüksek sesle dile getirmişler ve toplumun eşit bireyleri olarak sosyal hayatta yerlerini
almak istemişlerdir. Eşit vatandaşlar olarak siyasi haklarını da talep eden kadınlar
seçme ve seçilme hakkını elde etmek için çetin mücadeleler yürütmüşlerdir
(Ünal,2014:552). Esas olarak kadının oy hakkını talep etmesiyle somutlaşan Süfraj
hareketi, Philedelphia’daki ABD Milli Meclisi’nde Bağımsızlık Bildirgesi’ni
DOI: 10.7816/idil-05-25-01 idil, 2016, Cilt 5, Sayı 25, Volume 5, Issue 25
1339
www.idildergisi.com
hazırlamak için atanan komitede Benjamin Franklin, Thomas Jefferson, Robert
Livinston ve Roger Sherman ile birlikte görev yapan John Adams’a eşi Abigail
Adams’dan gelen ve “Bayanları Hatırlayın” yazan notla başlamıştır. Diğer taraftan
Amerikan tarihinde kadının rolünün altını çizen bazı yazarlar Abigail Adams, Mercy
Otis Warren ve Deborah Sampson gibi kadınlara gönderme yaparak kadın
hareketindeki etkilerinden dolayı “Kurucu Anneler” ifadesini de kullanmıştır
(Bernstein 2009: 6-7). Diğer taraftan bu nota Thomas Jefferson’ın Bağımsızlık
Bildirgesi’ne “Tüm insanlar eşit yaratılmıştır” ifadesi ne kadınlar ne de Afrikalı-
Amerikalılar ve köleler nezdinde bir karşılık bulmuştur. Hatta ilginç bir şekilde
Jefferson’ın kendisi de köle sahibi biri olarak bu ifadeleri yazmıştır (Köktaş,
2014:113). 1820 ile 1880 yılları arasında yazılı tüm metinlerde kadın ve erkeğin
rollerinin ayrılmasına yönelik bir anlayış görülmektedir. Tarihçiler daha sonra bu
fenomeni “domestiklik kültü (the cult of domesticity)” olarak adlandıracaklardır.
Bunun üzerine devrime etkin olarak katılan kadınlardan Olympe de Gouges
1791’de yayınladığı “Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi” ile kadınların da
erkekler gibi özgür doğduklarını ve hukuki, politik ve sosyal anlamda eşit kılınması
gerektiğini belirtmiştir (Öztürk,2012:90). Heater (2007:184) 1792 yılında İngiliz
radikal çevrelerine mensup Mary Wollstonecraft’in “insan olmaları nedeniyle
kadınların da erkekler gibi aynı hak ve ayrıcalıklara sahip olması gerektiği ileri
sürdüğü” Kadın Hakları Savunması’nı yayınlamasının ilk büyük feminist çalışma
oldığunu ifade eder.
Yaşanan hızlı değişimler, yeni değer ve hakların ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Kadınlar toplumsal hayatın her alanında esen bu havadan tam olarak
faydalanamadıklarını anladıklarında duruma karşı muhalif kıpırdamalar başlamıştır.
Her kesimden kadın konumuna ve ezilme şiddetine göre başkaldırmış, işçi
kesimindeki kadınlar ağır çalışma şartlarına ve düşük ücrete, burjuva kadınları ise
ekonomik ve siyasal haklardan yoksun bırakılmaya başkaldırmışlardır (Çakır, 1996;
Aktaş,2013:60’tan). 18. yüzyılda Mary Wollstonecraft kadın olmanın ilk günden
itibaren öğrenilen ve yapay olarak yaratılmış olmasına rağmen doğal sayılan ve
değişmez kabul edilen bir olgu olduğunu, 19 yüzyılda Sarah Girimke “erkeklerin
görevleri ve kadınların görevleri, erkeklerin alanı kadınların alanı hakkındaki fikirler
sadece keyfi fikirlerdir” derken toplumsal cinsiyet ilişkilerine, tüm alanların bu
ilişkiler çerçevesinde yapılandığına dikkat çekmektedir (Aktaş,2013:60).