7
Ertesi gün boynumda yükselen alışveriş merkezine çantalarımı asıp yola koyuldum.
Şehirden ayrıldım, doktorun haklı olduğunu ormana girişimle işçiler seslerini kestiğinde
anladım. Bin odalı gökdeleni boynunda taşıyan zavallı babamın beni vakit buldukça götürdüğü
göle çok yakındım artık. Gölün ardındaki çiçek tarlasında onunla müzik yaptığımız günleri
hatırladım. Başım öne eğik, ayakkabılarımı çıkarıp göle ayaklarımı soktuğumda boynumdan
yükselen yapının bir katının tuzla buz olduğunu fark ettim, uzun zamandan sonra mutlu
hissediyordum ta ki ormanın içinden bana doğru koşan şişman çocukları görene kadar.
Veletler ben yokmuşum gibi suları üzerime sıçratarak geçip gitti. Boynumdaki işçiler molanın
bittiğini haykırdığında kafamı göğe kaldırmaya zorladım. Babamla müzik yaptığımız ormanın
yerine büyük bir alışveriş merkezi dikildiğini işte o zaman fark ettim. Gözlerimden yaşlar
süzülürken, işçiler olmadığı kadar hızla kat üstüne kat çıkmaya başlamışlardı. Ağırlık suratımı
göle doğru iterken, sudaki aksimle kısa süre yüz yüze geldim. Suratım bana ait değildi artık,
işçiler ve alışveriş merkezinin müdavimlerinindi. Tepemdeki bina hızla yükselirken suratım
suyun içine gömülüverdi ve o an, belki de suyun içinde en huzurlu nefesimi alıp verdim...alıp
verdim....alıp verdim...
ÖYKÜ GAZETESİ - AĞUSTOS 2017 SAYISI’nda yayımlanmıştır.
8
OZANLARIN BALADI
BAHADIR İÇEL
Henüz yayınlanmamış, “Karanlık Serisi” olarak adlandırdığım fantastik serimin
yedinci kitabı olan “Karanlığın Yüreğinde”de yer alan, kitaptaki olayları bir ozanın
gözünden anlatan, şiir şeklinde bir destandır.
Sağır tanrılar, kör gözleri,
Kayıp destanlar, çok sözleri.
Kulak verin şu ozana,
Kanmayın tarihteki zana.
Bir dolu hikaye var dilinde,
Doğrusunu bulmak halkın elinde.
Bir balat bir söz ki rüyalara takılmış,
Kutlu ağızlarda bir şişeye satılmış.
Sabır bilin anlatılacak öykü,
Kahramanlar ne dünkü ne bugünkü.
Zamana binecekler eyersiz,
Şimdi meraklanmanız çok yersiz.
Sisler içinde kalmış olan,
Sıyrılacak duvağından.
Akıllarınıza düşecek görüntüler ama,
Düşmeyecek tatları kurtların damağından.
9
Karanlık bir el uzandı öte yana,
Çekti Kutsal ruhu bu yana.
O ki tanrılara kafa tutacaktı,
Kendini beğenmiş elflerle cirit atacaktı.
Ne yiğitler koştu peşinden ölüme,
Korkmayın hiçbiri gitmedi güme.
Her yere düşen damla feragatla kutsandı,
Ölüm sağa sola koşturmaktan usandı.
Önce Serena düştü Kara Şövalye’ye,
Prenseslerin prensesi döndü deliye.
Herkna’nın kaderinde şehri kurtarmak vardı,
O da gitti Adı Olmayana kandı.
Böyle yazılmış, olması gerekendi diyenler,
Haeldon Dinyar gelince topuğa kuvvet verenler.
Uyandılar o rehavetli uykularından,
Gönderdiler Herknalarını kurtulmak için karanlığın ahından.
Bir dağ bir tepe inledi denizlerin içinde,
Herkna peşinde takipçileri ile sulara girdiğinde.
Koruyucu, ormanın kutsal rehberi idi,
Yüreği kızıllar içinde idi.
Ak sakallarını baltasıyla tıraş eden cüce,
10
Kızardı ağzı durmaz tiflinge.
Yürüdüler doğuyu boydan boya,
Aldılar Tanrının ellerinden çıkanı.
Yürüdüler güneyi boydan boya,
Kandırdılar peşlerindeki kurt adamı.
Bize bir şey anlatmadın diyenler,
Karşılarına çıktı nozzgerler.
Öyle gömülmüşlerdi ki metale,
Mimarları eremedi kemale.
Geçtiler amansız çölü,
Yüreklerinde korku gölü.
Sivri dağlar kesti yollarını,
Aşağı yukarı sürüdüler ayaklarını.
Neden sonra onlara yol verdi bir ork,
Kimseye söylemeyin günah sayarlar sözümü.
Her ne kadar karanlık fısıldasa da,
Keserler dilimi, oyarlar gözümü.
Çalsın biraz veenalar,
Bozulmasın hemen ağalar.
Bir küçük gülümseme arası,
Kart çalmasın kumarbazlar.
11
Yoluna yürüdükçe yoldaşlar,
Kuzeyde büyük bir savaş başlamıştı.
Serena’yı evi yapmış çarpılmışlar,
Buna kimse dayanamamıştı.
Önce Bozkırın Kanı geldi atlarıyla,
Cüceler bitiverdi ellerinde baltalarıyla.
Elflerin gelişi nazlaydı,
Karanlık hala çok fazlaydı.
Neden sonra atlarına bindi şövalyeler,
Ne methiye, ne aman dinlemediler.
Omuz omuza çıktılar karanlığın karşısına,
Büyücüler oturmuştu tepelerin başına.
Böcekler gibi kaplamıştı karanlık dağı tepeyi,
Dinlemediler karşılarındaki debdebeyi…
Başlarında Yarımelf ve Kara Danışman,
Kara Şövalye düşmüştü Ay Işığına evvel zaman.
Sarsıldı tepeler, dağlar,
Yıkıldı bütün kervansaraylar.
Bozkırlılar tepeden gök gürültüsü gibi indi,
Çarpılmışlar geriden zehirli mantarlar gibi bitti.
12
Eski savaş kıskanacaktı bu mücadeleyi,
Gearlyn’in dişleri kıstıracaktı akıllıyı ve deliyi.
Bırakalım çelikler tokuşsun,
Büyücüler sihirle konuşsun.
Uzakta yolcular bulmuştu deliği,
Hepsini yutacak deliliği…
Karanlığa çıkıyordu kule,
Cehenneme uzanıyordu merdivenleri.
Bir de tuzakları sorun hele,
Öldürüyordu kendilerine er diyenleri…
Biri kaldı artlarını kollayacak,
Biri düştü merdivenlerin keskinliğine,
Ruh, anahtar, koruyucu, cadı anılacak,
Vardılar deliğin dibine.
Onları bekliyordu ölenler,
Ölüp de acıyla dirilenler…
Cehennem açmıştı kapılarını,
Kusmaya başlamıştı yalanlarını…
Gölgelerdeki dikenler yaralar açtı,
Yaraları zehirler kanattı…
Neden sonra karşılaştı Herkna ile Zel’al,
Dostları ilə paylaş: |