T. C. İStanbul ticaret üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ kamu hukuku yüksek lisans programi



Yüklə 74,31 Kb.
tarix29.05.2018
ölçüsü74,31 Kb.
#46604

T.C.

İSTANBUL TİCARET ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KAMU HUKUKU YÜKSEK LİSANS PROGRAMI
TÜRKİYE VE YUNANİSTAN ARASINDAKİ KARASULARI SORUNU
Av. Yusuf İŞLER

1250Y78104

Öğretim Üyesi: Yrd. Doç. Dr. Abdulkadir AKIL
İstanbul, 2012


İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER i

KISALTMALAR ii


GİRİŞ 1
I. KARASULARI TERİMİ VE TARİHSEL GELİŞİMİ 2
1. Kavram ve Tanım 2

2. Tarihsel Gelişimi 3

3. Türkiye Cumhuriyetinde Yasal Düzenlemeler 4
II. KARASULARI SORUNU 4
1. Kavram ve Tanım 4

2. Türkiye ve Yunanistan Arasındaki Tarihsel Süreç 4

3. Yunanistan Karasularının 12 Mil Kabul Edilmesi Durumu..……....6


  1. Türkiye’nin Değerlendirmesi ve Tezleri ………………………….8

SONUÇ 10
KAYNAKÇA 11



KISALTMALAR

ABD : Amerika Birleşik Devletleri

a.g.e. : Adı geçen eser

Bkz. : Bakınız

BM : Birleşmiş Milletler

BMDHS : Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi

md. : Madde

s. : Sayfa

GİRİŞ

Dünyanın 2/3 ünün denizlerden oluştuğunu düşündüğümüzde, denizlerin önemi ve ortaya çıkan tartışmaların sebebi anlaşılabilir.

Denizler, ulaşım, balıkçılık, yeraltı zenginliği, savunma gibi birçok sebeple önem arz etmektedir. Son dönemde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile ortaya çıkan petrol ve doğalgaz arama krizleri çalışmamıza konu olan meselenin önemini ve güncelliğini bir kere daha göz önüne sermiştir.

Tarihten kaynaklanan bazı sebeplerle Anadolu topraklarına komşu, geceleri ışıkları ülke topraklarından rahatlıkla görülecek yakınlıkta bulunan Ege Adaları Yunanistan devletinin egemenliği altındadır. Karasuları meselesinin asıl kaynağı da bu adaların Yunanistan toprağı olarak kabul edilmesinden sonra deniz hükümranlığını ifade eden karasularının mesafesi tartışmasıdır.

Çalışmamızda karasuları meselesi tartışılarak geçmiş, bugün ve geleceğe dair fikirlerimiz olmasını sağlamaya gayret edeceğiz. Karasuları uyuyan bir mesele olup, uyandığında veya uyandırıldığında savaş sebebi olabilecek hassas bir durumdur.

Bu çalışmamızda, karasuları teriminin anlamı ve tarihsel gelişimi Ege denizindeki karasuları meselesini değerlendireceğiz.



  1. KARASULARI TERİMİ VE TARİHSEL GELİŞİMİ



  1. Kavram ve Tanım

Karasuları, bir kıyı devletinin kara ülkesini çevreleyen ve uluslararası hukuka uygun olarak açıklara doğru belirli bir genişliğe kadar uzanan kıyı devletine ait deniz kuşağına verilen addır. Karasuları, kıyıların herhangi bir özellik göstermediği durumlarda, olağan esas çizgiyi oluşturan en düşük su düzeyindeki kıyı çizgisinden başlamaktadır. Kıyıların iç sular alanlarına yer vermesi durumunda ise, karasuları iç suların dış sınırını oluşturan düz esas çizgilerden başlamaktadır.1

Devletlerin, hükümranlığında bulunan toprakları çevreleyen denizler ile alakalı karasularının sınırını belirlemeye çalışmaları normal bir hal olup, diğer kıyıdar devletlerin buna karşı koymaya çalışması da menfaati gereğidir.



  1. Tarihsel Gelişimi

Deniz alanlarının sınırlandırılmasında belirleyici unsur olan karasuları genişliğinin hesaplanması yolunda bunun hesabının top menzili olması fikri ilk kez 1610 yılında İngiltere ve Hollanda tarafından ortaya atılmış olup o dönmelerde ünlü İtalyan diplomat Galiani'nin top menzilinin 3 mil olması esasına dayanarak 1782 de ortaya koyduğu 3 millik karasuyu genişliği uygulamasının o zamanın en uzun süreli uygulamadır.2

1945 Truman Bildirisi ise günümüzdeki kıta sahanlığının ve karasularının temelini oluşturmuştur. ABD'ye teknolojisinin getirdiği imkânlarla ulusal yetki alanları dışında ekonomik egemenlik alanları ve dolayısıyla düne kadar herkesin olan deniz alanları üzerinde belirli bazı münhasır haklar öngörmekteydi. 3


Silah teknolojisinin gelişmesiyle birlikte 1930 La Haye Kodifikasyonu Konferansından sonra BM şemsiyesi altında denizlerdeki menfaatlerin hukukileştirilmesi maksadıyla deniz hukukuna ilişkin 3 büyük konferans yapılmıştır.
Birinci Deniz Hukuku Konferansı sonunda denizlerle ilgili hukuku uluslararası arenada ilk defa yazılı olarak ortaya koyan metin ise 1958 tarihli Cenevre Deniz Hukuku Sözleşmeleridir. 1958 tarihli Cenevre Sözleşmesi, ilgili devletleri yeterince tatmin etmemesi sebebiyle 2 yıl sonra yine Cenevre'de İkinci Deniz Hukuku Konferansı toplanmış olup yapılan görüşmeler neticesinde hiçbir antlaşma belgesi imzalanamadan bu görüşmeler sona ermiştir.
2’inci Deniz Hukuku Konferansından sonra 1974 yılında Karakas'da toplanılmış ve BM Deniz Hukuku Konferansı çalışmaları 1982 yılına kadar devam etmiş ve neticede o güne kadar yapılmış çok taraflı uluslararası düzenlemelerin en kapsamlısı olan 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) deniz hukukunun kaynakları arasında en önemli yeri almıştır. 4

Karasuları, balıkçılık, kıta sahanlığı, deniz yatağı, deniz dibi zenginliklerinin işletilmesi, boğaz ve diğer sulardan geçiş rejimi, açık denizler, denizlerin kirletilmesinin önlenmesi gibi konular bu konferanslarda görüşülmüştür. 5




  1. Türkiye Cumhuriyeti’nde Yasal Düzenlemeler

Türkiye’de karasuları ile ilgili ilk kanun, 15 Mayıs 1964 tarihli ve 476 sayılı Karasuları Kanunu’dur. İkinci kanun ise 20 Mayıs 1982 tarihli ve 2674 sayılı yeni Karasuları Kanunu önceki yasaların aykırı hükümlerini yürürlükten kaldırmıştır.

Türk karasularının genişliğini 6 deniz mili olarak belirleyen Karasuları Kanunu, Bakanlar kurulunca belirlenecek denizler için, o denizle ilgili, bütün özellikleri ve durumları göz önünde bulundurmak ve hakkaniyet ilkesine uygun olmak şartıyla, karasularının genişliğini 12 deniz milinin üzerine çıkarma yetkisi vermiştir.



  1. KARASULARI SORUNU



  1. Sorunun Kaynağı

Yunanistan ile Türkiye arasındaki Karasuları sorunun kaynağı Ege Denizi’nin bir iç deniz olmasıdır. Ege denizi, dar ve uzun olması ve irili ufaklı adalar ve adacıklar barındırması nedeniyle kıyı devletlerine kara sularını 12 mil veya daha fazlasına çıkarmasına müsaade etmemektedir. Karasuları tartışmasının asıl kaynağı Ege Denizinin coğrafi özellikleridir.

  1. Türkiye Yunanistan Arasındaki Tarihi Süreç

Türkiye ve Yunanistan arasında, Ege Denizi’ndeki ulusal sınırların saptanmasında, geleneksel deniz hukuku ilkeleri göz önünde bulundurularak,  3 millik kural temel kabul edilmiş ve Lozan Barış Antlaşması sırasında iki ülke arasındaki denge ve sınır, bu 3 millik kurala göre saptanmıştır.

1964 yılından itibaren, hem Yunanistan’ın hem de Türkiye’nin ulusal karasuları sınırlarını 6 mil olarak belirtmelerinden sonra Ege Denizi’nde paylaşım şu şekilde gerçekleşmiştir; Yunanistan, Ege’deki 3000 dolayındaki ada ve adacıklara sahip olmasından kaynaklanan bir avantajla yaklaşık % 35, Türkiye ise % 8,8 oranında bir paya sahip olmuşlardır.


Kara sulan konusunda 1981 yılına kadar iki ülke arasında ciddi bir sorun çıkmadı. Sorun esas olarak Papandreou hükümetinin kara sularını 12 mile çıkaracağını açıklaması ile birlikte gündeme gelmiştir. Türkiye, Yunanistan'ın bu kararını savaş nedeni (casus belli) sayacağını açıklayarak tepki göstermiştir. Ancak durumun gerginleşmesi ve ABD ve NATO'nun devreye girmesi üzerine Yunanistan geri adım atmak zorunda kalmıştır. Bununla birlikte, Yunanistan zaman zaman 12 mile genişletme hakkının hukuki olarak var olduğunu ileri sürmeye devam etmiştir. iki ülke arasında bu sorunlardan dolayı zaman zaman ilişkiler gerginleşmektedir. Bunun en son örneği Yunanistan'ın BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'ni 16 Kasım 1994 tarihinde onaylayarak yürürlüğe sokmak istemesiyle yaşanmıştır. Türkiye'nin tepkisi yine aynı doğrultuda olmuş ve bu konudaki kararlılığını en üst düzeyde Yunan makamlarına iletmiştir. Ancak 1982 Sözleşmesinin 1 Haziran 1995'te Yunan parlamentosu tarafından onaylanması soruna yeni bir boyut kazandırmıştır. Bununla beraber, Yunanistan, gereksinim duymadıkça kara sularını 12 mile çıkarmama konusunda BM'ye ve NATO'ya güvence vermiştir. Dolayısıyla Yunanistan hükümeti, bir taraftan Sözleşmenin parlamento tarafından onaylanmasını sağlarken diler taraftan gereksinim duymadıkça bunu yürürlüğe sokmama taahhüdünde bulunmuştur. Buna karşılık Türkiye'de parlamento 8 Haziran 1995'te, Yunanistan'ın bu tutumuna karşılık olası gelişmelerde hareket serbestliği sağlaması için hükümete askeri güç de dâhil olmak üzere gerekli tedbirleri alma konusunda tam yetki vermiştir. 6
III. Deniz Hukuku Sözleşmesinde Karasuları konusunda kabul edilen en önemli yenilik, bugüne kadar üzerinde uyuşmaya varılamayan genişlik sorununa ilişkindir. Sözleşmenin 3. maddesi ile bu genişliğin, karasularının ölçülmeye başlandığı esas hatlardan itibaren en çok 12 deniz miline kadar uzayabileceği kabul edilmiştir Böylece, karasuları konusunda bütün devletler için sabit bir genişlik değil, fakat aşılmaması gereken bir sınır (bir tavan) tespit edilmiş olmaktadır. 7

Yunanistan devleti de bu sözleşmeye dayanarak karasularının 12 deniz miline çıkarmak istediğini beyan etmiştir. Bu yaklaşımına karşı Türkiye, karasularının genişliği konusunda geçerli olan tek bir genel kuralın bulunmadığını ileri sürerek, böylesine bir kuralın varlığı halinde bile, Türkiye’nin bu kuralla bağlı sayılamayacağını belirtmiştir. Türkiye Ege Denizinin bir 'yarı-kapalı deniz' olduğu ve bu nedenle burada bölgenin niteliğine uygun olarak özel kuralların uygulanmasının gerektiği görüşündedir. 8





  1. Yunanistan Karasularının 12 Mil Kabul Edilmesi Durumu

Yunanistan’ın Ege Denizi’nde karasuları sınırını 12 mile genişletme kararının gerçekleşmesi durumunda bu denizde ulusal karasuları oldukça dengesiz bir paylaşım ortaya çıkaracaktır;

 

Ege Denizi’nde Farklı Karasuları Genişliği Uygulandığında Karasuları ve Uluslararası Suların Dağılımı (%)

 


Genişlik

Türk Karasuları (%)

Yunan Karasuları (%)

Uluslararası Sular (%)

EDA

 


6 Deniz Mili

7.47

43.68

48.85

 


Yaklaşık % 4.5

12 Deniz Mili

8.76

71.53

19.71

Kaynak: Deniz Bölükbaşı, Turkey and Greece: The Aegean Disputes, London: Cvendish Pub., 2004, s. 125.

Ege denizinde 12 deniz mili Yunanistan Karasuları olduğu durumda;

Türkiye tarafından kıta sahanlığı olarak kabul edilen bölgeler Yunanistan karasuları içerisinde kalacak ve Türkiye bu bölgelerde hak iddia edemeyecektir;

Ege Denizi’nin büyük bir bölümünün Yunan karasularını oluşturmakta oluşu ve uluslararası sular sayılabilecek bölgelerin Yunan karasuları ile çevrili olması, Türkiye’nin olduğu kadar bu sulardan yararlanan diğer devletlerin de uluslararası sulardan yararlanma haklarını “zararsız geçiş” hakkına dönüştürecektir,

Karasularının 12 mil olarak belirlenmesi durumunda Ege Denizi’nin ulusal hava sahası da buna bağlı olarak genişleyeceğinden Türkiye’nin Ege üzerindeki askeri uçuşları ve tatbikatları (hava-deniz) gerçekleşemeyecektir,



Öte yandan, Yunanistan'ın kara sularını 12 mil çıkarma isteği özellikle bunun adalara da uygulanması doğrultusunda olduğundan bu durumda Yunanistan, Ege Denizinin en az Yüzde 70'ine sahip olacak ve sonuçta açık deniz alanları (uluslararası sular) önemli ölçüde daraltılmış olacağından Ege tam bir kapalı deniz haline gelecektir. Öyle ki "Türk Deniz Kuvvetleri'nin uluslararası sular vasıtasıyla Ege'den Akdeniz'e geçişi imkânsız hale gelecek, bu denizde ve üzerindeki hava sahasında Türk Silahlı Kuvvetlerince tatbikat icrası mümkün olmayacak ve Ege Yunan egemenliğine geçmiş olacaktır. Ayrıca Ege'de seyir eden tüm gemiler Yunan kara sularım kullanmak zorunda kalacağından her ne kadar kara sularında yabancı gemilere "zararsız geçiş hakkı" tanınmaktaysa da sahil devletinin geçişin zararsız olmadığı gerekçesiyle durdurabileceği dikkate a1ındığnda, bu suyolunu kullanan tüm devletler açısından rahatsız edici bir durum ortaya çıkaracaktır. Diğer taraftan, Yunanistan'ın bu uygulamasıyla, Türkiye'nin kıta sahanlığını da daraltılması gündeme gelecektir. 9

  1. Türkiye’nin Değerlendirmesi ve Tezleri

 Yunanistan'ın sorunu kendi egemenlik yetkisi olarak görmesine karşılık ise, Türkiye kendi egemen haklarını ilgilendiren böyle bir durumun bir iç hukuk sorunu olarak görülemeyeceği fikrini sürmektedir. Uluslararası Adalet Divanı da değişik zamanlarda verdiği kararlarda özellikle bu nokta üzerinde durmaktadır "Deniz alanlarının sınırlandırılmasının her zaman uluslararası yönü vardır; bu yalnızca sahildar devletin iç hukukunda açıklandığı biçimiyle onun iradesine bağlı olamaz. Her ne kadar sahildar devletin bunu gerçekleştirme yetkisine sahip olması nedeniyle, sınırlandırma işlemi zorunlu olarak tek taraflı bir işlem ise de, buna karşılık bu sınırlandırmanın üçüncü devletler bakımından geçerliliği uluslararası hukuku ilgilendirmektedir" 10
Kaldı ki, kıyıları bitişik veya karşılıklı olan devletlerden hiçbirinin, aralarında anlaşma sağlanamasa veya özel durumlar farklı bir sınırlandırmayı gerektirmese dahi kara sularını ortay hattın ötesine uzatamayacağı Sözleşmenin 15. maddesinde hükme bağlanmıştır. 11
Ayrıca, Türkiye Ege'nin coğrafik özelliklerinin dikkate alınması üzerinde durmaktadır. Bu doğrultuda Ege denizi yarı kapalı bir denizdir ve yarı kapalı denizlere uygulanacak hükümler Sözleşmenin 122. ve 123. maddeleridir. Sözleşmenin 122. maddesinde yan kapalı denizler tanımlandıktan sonra 123. maddede de kapalı veya yan kapalı bir denize sahildar olan devletler, Sözleşme gereğince kendilerine ait olan hakların kullanılmasında ve yükümlülüklerin yerine getirilmesinde aralarında işbirliğinde bulunmalıdırlar denmektedir. 12
Bunların dışında, Sözleşme'nin 300. maddesinin de sınırlandırmada göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bu maddeye göre, devletler Sözleşme hükümleri uyarınca üstlendikleri yükümlülükleri iyi niyetle yerine getirmeli ve bu Sözleşmede tanınan hakları, yetkileri ve serbestileri hakkın kötüye kullanılmasını oluşturmayacak biçimde kullanmalıdırlar. 13
Türkiye, sorunun çözümünde seçilecek yöntem konusunda ise, barışçıl çözüm yolunu tercih etmekte ve bu bağlamda sınırlandırmaların iki ülke arasında yürütülecek görüşmeler sonunda varılacak antlaşma ile yapılmasını istemektedir. Türkiye III. Deniz Hukuku Konferansının çalışmaları sırasında sunduğu metinlerde de özellikle bu nokta üzerinde durmuş ve özel coğrafi nitelikleri olan yarı kapalı denizlerde kara sulan genişliğinin ilgili devletlerarasında hakkaniyet prensibine uygun olarak antlaşma ile saptanmasına yer vermiştir. 14


SONUÇ

Yunanistan devletinin Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılarak bağımsız bir devlet olmasından başlayan, Lozan Barış Anlaşması ile Anadolu topraklarına komşu Ege Adaları’nın Yunanistan devletine verilmesi ile zirveye çıkan ve 2. Dünya Savaşı sonrası İtalyanların elinde bulunan 12 adanın Yunanistan devletine verilmesi ile Türkiye devletinin Ege Denizindeki gücü ve iktidarının azaldığı veya “ortadan kalktığı” yadsınamaz bir gerçektir.

Ege adaları Yunanistan devletinin hükümranlığı altında olduğu sürece sürecek, kolay kolay çözülemeyecektir. Karasuları meselesi iki devletinde kendi menfaatleri haleldar olduğu için birbirlerinin tezlerine şiddetle karşı çıkması ve savaş sebebi olarak görmesi nedeniyle çözüm yönünde çalışma yapılmasını da engellemektedir.

Günümüzde, denizlerdeki yeraltı kaynaklarının paylaşılmaya başlandığı ve hatta karşılıklı restleşmelere kadar varıldığı düşünüldüğünde görüleceği üzere halen bu mesele her iki devlet açısından çetrefilli ve çözüme uzak bir haldedir.

İlerleyen dönemlerde Ege Denizinde zengin yeraltı kaynakları bulunması durumunda tartışmalar yeniden alevlenecek ve kaçınılmaz bir şekilde savaşa sebep verebilecektir.

Türkiye’nin kendi tezlerinden vaz geçmesi veya Yunanistan’ın tezlerinden vaz geçmesi mümkün görünmemektedir. Birleşmiş Milletler ’in de çözüme yönelik idare koyması ve tarafları zorlaması pek mümkün görülmemektedir.

Bu durum karşısında bugünün ve yarının gençlerine bu meselenin anlatılması ve çözüme yönelik gayretlerin desteklenmesi gerekmektedir.

Yine bu konuyu Küreselleşme ve Hukuk bağlamında değerlendirilecek olursa, pozitif küreselleşmenin bir sonucu ve gereği de uluslararası sorunların barışçıl yollardan çözümünün sağlanmasıdır. Küresel bir hukuk ve objektif hukuk kaidelerinin olması halinde ve çözüm mercii olabilecek bir kurumun bu sorunu çözmesi mümkündür.

Ancak, günümüzde bu sorunu çözecek objektif kurallar ve kurumlar olamadığı için sorun halen gündemdeki yerini korumaktadır.

Uluslararası Adalet Divanı, Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi kurulacak yeni kurumun, tüm dünyada kararlarının kabul görmesi ve uygulanması şartı ile bu sorunu adilane bir çözüme ulaştırması mümkündür.



KAYNAKÇA
Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri II. Kitap, Ankara, 1989
Ege’de Deniz Sorunları Semineri, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Sayı:552 Ankara, 1986
Türkiye Yunanistan Karasuları Genişletilmesi Sorunu http://www.denizcigunlugu.com
Yrd. Doç. Dr. Tayyar ARI, Ege Sorunu ve Türk-Yunan İlişkileri: Son Gelişmeler Işığında Kara Suları ve Hava Sahası Sorunları, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/468/5378.pdf


1 Hüseyin PAZARCI, Uluslararası Hukuk Dersleri II. Kitap, Ankara, 1989 s. 276

2 Hüseyin PAZARCI, a.g.e

3 Fatih SEZAL, Dokuz Eylül Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2007

4 Fatih SEZAL, a.g.e.

5 Hüseyin PAZARCI, a.g.e. 277 vd.

6 Tayyar ARI, Ege Sorunu ve Türk-Yunan İlişkileri: Son Gelişmeler Işığında Kara Suları ve Hava Sahası Sorunları. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/468/5378.pdf (erişim tarihi:12.12.2012)

7Ege’de Deniz Sorunları Seminer, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Sayı:552 Ankara, 1986

8Fatih SEZAL, a.g.e.

9Tayyar ARI, a.g.e

10 a.g.e.

11 a.g.e.

12 a.g.e.

13 a.g.e.

14 a.g.e.

Yüklə 74,31 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə