131
şeklinde anlaşılıyorsa, buna bir çok yabancı dinî ve felsefî unsurların karışması gayet
mümkündür. Nitekim mesela Yeni-Eflatunculuğun tesirini kabul etmek yerinde ve
isabetli olur. Bu tesirin de doğrudan doğruya olmadığı bilinmelidir. Yalnız
unutmamalıdır ki, bu tesir ve karışma tam bir zühd hayatının teşekkülünden, ruhî
terbiye yollarının tesbitinden, hatta sistemleşmesinden çok sonradır. Bu ruhî hayatın
temellerini atan bizzat Hz. Peygamber (s.a.s) idi. O‘nun yüksek hayatını örnek almış
olan sahabeler, kalplerinin parlaklığı, derûni âlemlerinin berraklığı, takvâ sahibi
olmaları, kendilerini tam bir ihlâs ile ibadete ve Allah yoluna adamaları ile ilk
zahid ve
mutasavvıfları teşkil etmişlerdir.
280
Muhittin Uysal, doktora çalışmasında şöyle bir sonuca varmıştır: Çeşitli inanç
ve kültürlerin bazı uygulamaları ile, yaşayan şekli ile tasavvuftaki bazı uygulama ve
inançlar arasındaki benzerliklerden hareketle, onun kurum olarak yabancı kültürlerden
devşirildiğini söylemek, ilmi bir tespit olmaktan uzaktır. Belli uygulamalarda, yalnız o
konulara mahsus olmak üzere bir dış etkinin varlığından söz edilebilir.
281
Ayrıca ona göre, etkilemenin mevcudiyeti kabul edilen uygulamalardan
hiçbirisi tek başına bu uygulamanın dış kaynaklı olduğunu ispata yeterli değildir. İnsan
aklı ve tefekkürü belli durumlarda birbirine benzer, yakın düşünce tarzları ortaya
koyabilmektedir. Belli meselelerde farklı dinlerden ve kültürlerden insanların birbirine
benzer şeyler düşünmüş olmaları tabiidir. Bu bakımdan herhangi bir uygulamanın
kaynağını bu kültür ve dinlerden birisine mâl etmek doğru olmayabilir.
282
280
Bolay,
Fesefi Doktrinler Sözlüğü, ss.261-262.
281
Uysal, a.g.e., s.20.
282
Uysal, a.g.e., s.21.