117
Von Kremer kitabının kısa bölümlerinde tasavvuf ile ehli sünneti uzlaştıran
Gazalî, işrâkî hikmet doktrinin Yeni-Eflatunculuk ile Zerdüştlüğün bir imtizacı
olduğunu söylediği Sühreverdî el-Maktûl ve Muhyiddin İbnü‘l-Arabî gibi bazı sufî
şahsiyetleri tanıtmaktadır.
Bu asırda tasavvufun doğuşu meselesini inceleyenlerden birisi de, meşhur
Hollandalı müsteşrik R.Dozy‘dir ki, o, bu konuyu ―
Essai Sur I’historie de I’Islamisme
(Paris, 1879) adlı kitabında incelemiştir. Dozy söz konusu eserinde şöyle demektedir:
Bizzat sufîler mezheplerini sadece Ali ve Hz. Muhammed‘e(s.a.v) değil, Hz. İbrahim
gibi önceki peygamberlere dayandırırlar. Ona göre tasavvufun İran‘dan gelmiş olması
gerçeğe en yakın görüştür. Çünkü tasavvuf Hz. Muhammed‘in (s.a.v)
peygamberliğinden önce İran‘da vardı ve bu bölgelere de Hint‘ten gelmişti. Her şeyin
Allah‘tan geldiği ve yine O‘na döneceği düşüncesi, âlemin bizzat varlığı olmadığı ve
gerçek varlığın Allah olduğu görüşü uzun yıllardır İran‘da geçerliydi. İslâm tasavvufu
bu tarz ifadelerden feyz almıştır. Fakat Dozy‘nin mülahazası, vahdet-i vücûd
mensupları
için doğru olsa da, genel olarak İslâm tasavvufu için doğru değildir.
248
XIX. asrın sonları ile XX. Asrın başları, araştırmalarının konusu tasavvuf
olan yeni bir nesle şahit oldu. Söz konusu araştırmacılar, tasavvuf çalışmalarında
büyük adımlar atmışlar ve gelecek nesillerin fikirlerini bina edebileceği temel esaslar
ortaya koymuşlardır. Goldziher, Edward G.Browne, Max Horten, Richard Hartmann,
Macdonald, Carra de Vaux, Morgoliouth, Asin Palacios gbi mutahassıs olmadıkları
halde tasavvufu birçok İslâmi araştırmalarının çerçevesinin içine sokan büyük
248
Nıcholson, a.g.e., s.17.