18
KEMALİZMİN YENİ TÜRK KİMLİYİNİN İNŞA EDİLMƏSİ
SÜRECİNDEKİ ROLÜ
Tülay Aydın,
Cengiz Şavkılı
GİRİŞ
İdeoloji kavramını kitlelerin endişelerine, eğilimlerine, taleplerine tercüman
olan ve onlara yol gösteren düşünce yapıları olarak değerlendiren Türköne’ye göre
temel alınacak asıl kaynak düşünce değil kitledir (Türköne 280). Kitleyi ve fert-top-
lum münasebetlerini ele alan ideolojiler, kendi içinde tutarlı bir düşünceler bütünü
olarak sistemli bir içerik ihtiva ederler (Tunaya, Türkiye’de Siyasal Gelişmeler 118).
Bu kapsamda Kemalizm ideolojisi kitlelere yön verme hareketi olarak ortaya çıkan
ve eskiyi yıkarak yeni olanı bina etmeyi amaçlayan bir hareket olmuştur. Kemaliz-
min felsefi kökleri Osmanlı-İslam geleneğinden değil Fransız devrimine ve pozi-
tivizme dayanmaktadır. Mustafa Kemal cumhuriyet öncesi ve sonrası arasına bir set
çekmek istemiştir. Bununda ancak Cumhuriyet ilkelerini benimsemiş yeni bir devlet
yapısı kurulmasıyla demokrasinin yerleşebileceğine inanmıştır. (Sevil 3607).
Karpat, ideoloji kavramını insanlara ortak bağları paylaştıklarını ve bu bağ-
ların üstün niteliklere sahip olduklarını ifade eden bir kavram olarak tanımlar (Kar-
pat, Aydınlar ve Kimlik 77). Bir ideoloji olarak Kemalizm’de toplum üzerinde ortak
bir bağ yaratmayı amaçlamıştır. Kemalizm, Tekin Alp tarafından bir diriliş, teced-
düt, inkılâp hareketi ve özel bir rejim ve sistem olarak tarif edilmiştir (Özden 70).
Eriş ise Kemalizm’i bir devrim olarak değil iki yüzyılı aşkın bir süredir yaşanan bir
evrim süreci olarak niteler (Eriş 637). Yine bir başka tanımlamaya göre Kemalizm,
1930’lar boyunca toplumsal ve siyasi hayatın hemen her safhasında görülen ulusal
ve uluslararası boyutları da olan bir süreci genel olarak isimlendermesidir (Özçetin
170). Peyami Safa’ya göre Kemalizm bir oluş bir tekamül hali olduğu için varlığını
kitaptan değil, hayattan almıştır. Bu açıdan Kemalizm, kendinden önceki hiçbir
düşünce sistemine benzemez ve hiçbir kapalı ideolojiyle açıklanamaz (Yıldız 207).
Kemalizm ortak bir kanıya göre örgütsel olarak ve ideolojik bir boyutta İttihat
ve Terakki’nin devamı niteliğinde olmuştur. Bazı farklılıkları ile beraber her iki ha-
rekette pozitivist nitelikli aynı kaynaktan beslenmişlerdir. Her iki yapıda modern-
leşme felsefesinin temeline milliyetçilik ve laiklik akımlarını yerleştirmişlerdir. Pan-
Türkist ideoloji ve dini köktenciliği reddeden anlayışlarını pozitivist felsefe ile güç-
lendiren İttihatçılar, Kemalist Türkiye’ye de bir fikri miras bırakmışlardır (Zürcher,
1994: 93-95). Kemalizm, ilk olarak Kurtuluş Savaşı sırasında İngilizler ve Fransızlar
tarafından bir ideoloji olmaktan ziyade mevcut durumu ifade eden bir anlayış nite-
liğinde kullanılmıştır. İdeoloji olarak kullanımı ise Ahmet Cevat Emre tarafından
kendi çıkardığı Muhit dergisinde olmuştur. Ali Naci Karacan tarafından çıkarılan
İnkılap gazetesinde 2 Aralık 1930 tarihinde yayınlanan yazıda da Kemalizm ifade-
sine yer verilerek, Kemalizm’in bir doktrin olduğu nitelemesi yapılmıştır (Öztürk
91).
Kemalizm diğer adı ile Atatürkçülük, Cumhuriyet Halk Partisi programlarında
19
sürekli ve kalıcı bir siyasi ideoloji olarak nitelendirilmiştir. Temeli 1920’lere daya-
nan Kemalist ideoloji uygulamasını 1930’larda bulmuştur. Kemalistlere göre Ke-
malizm dünyayı ve toplumsal-siyasal yaşamı anlamlandıran ve yönlendiren geniş
kapsamlı ve geleceği de kapsayan bir ideolojidir (Parla 20). Kemalist kadro, Batı tipi
bir toplum yaratma amacını Batı’nın geçirdiği uzun ve sancılı süreç gibi bir soruna
maruz bırakmamak için kısa ve etkili yollar bulma telaşına girmiştir. Bu kısa yollar
altı ilke olarak nitelendirilen ve cumhuriyetin üzerine oturtulduğu temel prensip-
lerdir (Kongar 329). Öyle ki bu ilkeler 1937’de Kemalizm’in altı ilkesinin anayasaya
girmesi ile Kemalizm, okullarda, basında ve orduda bir görüş empoze etme aracı
olarak kullanıldı. Hatta Kemalizm “Türk Dini” olarak nitelendirildi (Zürcher, 2007:
265).
“
Kamâlizm, bir dindir ki onun en büyük ve ana sıfatlarından birisi de devrimci
olmasıdır. (…) Kamâlizm ise tam bir ergişliğin bütün istediklerini toplayarak ulusu
amacına yönelten bir din olmasına göre ne savsacı bir siyasa, ne oportun gündelik
bir yönetge amacı gütmez ve güttürmez. Kararı kesindir: Mutlaka Türk Ulusunu
bütün soysallıkların düzeyinden üstün yapacaktır.” Şeref Aykut’un bu sözleri
Kemalizm’e yüklenen yoğun anlamı görmek açısından önemlidir (14-17). Kema-
lizm, toplum nezdinde ki meşruiyetini ancak bilimsel ve evrensel doğrular üzerinden
sağlamayı amaçlamıştır. Bu anlamda Kemalizm açıklayıcı değil eyleme dönüktür ve
bu nedenle bilimsel bir dayanağa ihtiyaç duyar. Bu temeli pozitivizmde bulmuştur.
Mahçupyan, Kemalizm’in pozitivizmin toplumu nesnelleştirme ve homojenleştirme
gibi özelliklerini bir araç olarak kullanma eğiliminde olduğunu ifade etmiştir (104).
Kemalizm bir ideoloji olarak Cumhuriyet yıllarında geliştirilmiştir. Atatürk’-
ün ve yakın arkadaşlarının bağlı oldukları bazı felsefe ve siyasi inançları vardır.
Bunlardan biride tüm modernleşmeyi sağlama ve Türk devletinin milli kimliğini
Osmanlı Devletinden modern Türkiye Cumhuriyetine dönüştürmeyi sağlama ama-
cıydı. Atatürk Devrimlerinin amacı Türk toplumunun modernleşmesidir. Osmanlı
ıslahat hareketleri Osmanlılık, Milliyetçilik ve İslamlık gibi birbiriyle çelişki halinde
olan kavram ve görüşlerin etkilerini taşırken Kemalizm bu çelişkilerden uzaktır.
Çünkü modernleştirmeyi gerçekleştirmenin ancak milli ideoloji ile olacağına inanır.
Atatürk Devrimleri ve Kemalizm’i tüm modernleşmeyi açık ve kesin olarak amaç
edinmiş ilk Türk Modernleşme hareketi ve ideolojisi olduğunu söyleyebiliriz. Ke-
malizm Türk sayasal eliti tarafından kabul edilebilen tek ideoloji olmak durumunu
ve önemini korumaktadır. (Kili23-31). Buna karşın Kemalist modernleşme felse-
fesinin temelinde dine dayalı ideoloji yerine ulusal ideolojiyi, modern devlet biçimi
olarak laik cumhuriyeti, modern hukuk ve eğitim sistemini egemen kılma amacı
vardır (Tazegül113).
İhtilalin liderliğini yapan Atatürk önderliğindeki Türk siyasal eliti Kemalist
ideoloji’yi benimseyerek olağanüstü bir birliğe kavuşmuştur (Kili 22). Kemalist
devrim, başlangıç aşamasında toplumsal ve ekonomik bir amaç gütmemiş siyasal ve
ideolojik bir devrim niteliği taşımıştır. Ancak sonuçları itibariyle toplumsal ve eko-
nomik bir devrime dönüşmüştür (Genç 160). Atatürk Devrimi Türk toplumunun ya-
şayış, düşünüş ve duyuş sisteminde batılılık yönünde, 200 seneye yakın bir zaman-
dan beri görülen değişmelere kuvvet ve kesinlik kazandıran bir hareket olmuştur