38
Bilindiği gibi ısıtılan bir madde belirli bir derece ısıtıldıktan sonra bir ışık
kaynağı haline gelir ve etrafına ışık vermeye başlar. Hiçbir ışığı yansıtmayan
kuramsal bir madde, mutlak santigrat (
o
C+273) birimine göre ısıtıldığı zaman, o
maddenin ısıtıldığı santigrat derecesi kadar Kelvin renk ısı derecesi renk kalitesinde
ışık verdiği söylene bilir. Tungsten fitilli elektrik lambaları 2600-3400
o
K renk ısı
derecesinde ışık verirler. Renk ısı derecesi farklı bir ışık altında elde edilecek
görüntünün renk tonu dengesi konunun gerçek renk tonu dengesinden farklı olur
(Gökgöz, 1977:34).
Đnsan gözünün çok büyük bir uyum yeteneği vardır ve çok değişik renk ısı
derecelerindeki, yani beyazdan farklı aydınlatma koşullarını “beyaz ışık” olarak
kabul edilebilir. Bir ışıktan diğerine geçme halinde uyum çok kısa zamanda olur ve
bu nadiren şuur üstü bir etki uyandırır. Gündüz vakti, pencereden gün ışığı gelirken
elektrik lambasının belirli bir şekilde turuncu ışık verdiği görülür. Fakat aynı lamba
gece beyaz ışık verir. Aynı şekilde, elektrik lambasıyla aydınlatılmış bir odadan aya
bakıldığında ay mavimsi-yeşil bir renkte görülür. Hâlbuki aynı ay gündüz vakti
görüldüğü zaman tamamıyla beyazdır (Gökgöz, 1977:35) .
Atmosfer tarafından süzülmüş güneş ışığını ifade eden gün ışığının renk
sıcaklığı, 5600 K olarak kabul edilir. Bu değer gün ortası ve bulutsuz havadaki renk
ısısıdır. Sabah ve akşamüzeri bu değer, 4000 K’nin altına düşer. Açık, mavi
gökyüzünde ise, bu değer 10000 K ve yukarısına çıkar. Renk sıcaklığı havayla
birlikte değişmeye devam eder. Evlerdeki tungsten akkor lambanın ise, renk sıcaklığı
2700 K’dir. Herhangi bir lambanın yayılan ışık niceliği, lambanın rengi ile ilişkili
olmamasına rağmen yayılan ışığın miktarı, izleyicinin, objelerin renklerini görme
yeteneğini etkiler (Hacioğlu, 2007:51). (Tablo 4) Sadece ışıklandırma seviyesi ya da
mevcut ışığın niteliği, karanlık ya da aydınlık farklılıklarının görülme yeteneğini
etkileyebilir. Bazı insanların, ışık kaynaklarının belli bir türü altında farklı
etkilendiklerini söylemelerine karşın genel bir ışık kaynağı altında insanların
lambanın rengine göre değil, ışıklandırma seviyelerine göre etkilendiklerini
göstermektedir (Holtzschue, 2009:18).
39
Tablo 4.
Işık Kaynaklarının Renk Isı Dereceleri
Renk Sıcaklığı
Işık Kaynağı
1800K
Mum, Gaz lambası
2000K
Çok erken gündoğumu; Düşük etkili tungsten lambalar
2200K
Kırmızı ışık lambalar
2500K
Normal ev ampulleri
3000K
Stüdyo ışıkları, Projektörler
3400K
Güneşin batışından bir saat sonra
3500K
Renksiz flaş ampulleri
4000K
Sabah ve akşamüzeri
5000K
Tipik gün ışığı; Elektronik flaşlar
5600K
Tam Beyaz gün ışığı
10,000
Açık mavi gökyüzü
2.3.RENKLĐ GÖRME
Görme olayının gerçekleşmesi ve görsel idrakin temeli ışık, göz ve beyin
tarafından meydana gelmektedir. Đnsan gözünün görsel olarak yakaladıklarının sırası
şöyledir: Göz ilkin çevresindeki hareketi ışığa bağlı olarak yakalar. Sonra koyu-açık
farklılıklarını algılar; en sonunda ise, renksel algılama ile beraber tüm özellikleriyle
nesnel varlığı algılar (Holtzschue, 2009:2).
40
2.3.1. Gözün Yapısı
Şekil 21. Gözün Yapısı
Göz, dış dünyayla ilişkiyi sağlayan en önemli organdır. Yaklaşık olarak 27
mm. çapında küre şeklindedir. Gözün çevresinde onu koruyan, beyaz renkli, parlak,
sert ve dayanıklı tabaka bulunur. Sert tabaka, gözün önünde saydamlaşır ve hafifçe
bir dışbükey oluşturur. Işığın girmesini sağlayan bu bölgedeki tabakaya saydam
tabaka (kornea) denir. Sert tabakanın altında damar tabaka bulunur. Gözdeki
hücreleri besleyen kan damarları ve siyah renk tanecikleri (pigment) bu tabakada yer
alır. Siyah renk tanecikleri gözün iç kısmının karanlık olmasına imkân vererek, ışığın
yansımasını önler ve keskinliği sağlar. Damar tabakası ise, tıpkı set tabaka gibi
gözün ön kısmında değişikliğe uğramıştır. Bu bölgede ‘iris’ adını alır. Đris göze
rengini verir ve ortasında bulunan göz bebeğinin (pupil) genişleyip, daralmasını
sağlar. Göz bebeği ortamdaki ışık şiddetine bağlı olarak büyüyüp, küçülür (2-5 mm.).
Böylece göze giren ışık miktarını ayarlar. Đrisin arkasında ince kenarlı göz merceği
bulunur. (Şekil 21)
Görüş alanımıza giren konuların değişik mesafelerde olmasına rağmen net
olarak görülebilmeleri göz uyumu ile mümkündür. Konunun uzaklığına bağlı olarak,
göz merceği yassılaşır ya da şişkinleşir. Böylece göz merceği uzunluğunu ayarlar.
Göz merceği bu ayarlamanın sonucunda gelen ışık ışınlarını doğru bir biçimde
kırarak, retina olarak da bilinen ağ tabaka üzerine düşürür. Işık ve görüntünün
41
sinirsel iletilere çevrildiği ve beyne gönderildiği bu bölgeye “ağ tabaka (retina)”
denir. Retina göz yuvarlağının iç yüzeyini kaplar (Sunay ve Dirican, 2005:26).
Şekil 22. Fovea
Retina topografik olarak iki bölümde incelenir: Santral Retina (makula) ve
periferik retina. Bunun anlamı şudur: Retina, merkezi ve çevresel olmak üzere iki
görüşü düzenler. Örneğin, karşımızdaki insanın gözlerine bakarken, aynı zamanda
kişinin etrafındaki nesneleri de fark ederiz. Bu merkezi ve çevresel görüşümüzle
mümkün olur. Makula, yaklaşık olarak 5-6 mm. çapındadır. Makulanın merkezinde
yer alan, sarı renkli bölgeye “fovea” denir. (Şekil 22) Fovea, retinanın en hassas
bölümüdür. Göz merceğinden geçen görüntü, foveaya düşer. Sarı nokta olarak da
anılan fovea merkezi görmeyi sağlar. Büyük bir netlikle, ışık, gölge ve renk
dokularını belirler. Işık ışınları, fovea’dan uzaklaştığında renkler ve imgeler net
algılanamazlar (Holtzschue, 2009:36). Koni hücrelerinin büyük bir çoğunluğu
burada bulunur. Böylece en iyi görme ve renk algısı sağlanır. Makuladan
uzaklaştıkça çevresel görüşü düzenleyen retina bölgesi etkili olur. Bu bölge çok
sayıda çubuk hücreye sahiptir. Bu hücreler koyu-açığı algıladıklarından, bu
kısımlarda renksel etkilenme azalır. En dışta ise yalnızca çubuksu hücreler
bulunduğundan, göz ucu ile denilen görüntüler, ancak birer karartı halindedir
(Temizsoylu, 1987: 11). (Resim 13) Çevresel görüş, odaklanılan konunun uzaydaki
Dostları ilə paylaş: |