Şehrin Aynaları



Yüklə 1,04 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə17/71
tarix30.10.2018
ölçüsü1,04 Mb.
#76334
növüYazı
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   71

memnundu. Gayet iyi biliyordu ki, bakacak şey çok olduğunda, kolay dağılırdı insanın dikkati.
Dikkati  dağılan  da  daha  çabuk  yumuşar,  daha  itaatkâr  olurdu.  İşte  bu  sebepten  ötürü,  La
Barbuda'nın sadeliğe tahammülü yoktu.
Aşk  büyülerinin  üstadı  leziz  bir  yemeği  yeni  bitirmiş  gibi  ağzını  şapırdatarak,  genç
müşterisini  selamladı.  Senelerin  tecrübesiyle,  bir  lahzada  onu  buralara  kadar  getiren  meselenin
ne olduğunu ve genç kadının tıynetini, mizacını kavradı. Bu esnada Beatriz, büyücünün delici ve
yakıcı  bakışlarından  kurtulmak  için  gözlerini  kaçırıyordu.  Kafası  karışmıştı.  İçinden  bir  ses,
buraya kadar geldiğine göre başladığı işi tamamlaması gerektiğini söylemekte, bir başka ses de
bu  işkembe  suratlı  kadının  menzilinden  bir  an  önce  çıkıp  gitmesini  tavsiye  etmekteydi.  La
Barbuda  her  iki  sesi  de  işitmişti.  İşinin  ehli  olan  ve  feleğin  çemberinden  pek  çok  kez  geçmiş
bulunan  kadın,  meydanı  müşterilerinin  kararsızlıklarına  bırakacak  değildi  elbette.  İpleri  baştan
sıkı  tutmakta,  kimin  kime  muhtaç  olduğunu  hatırlatmakta  sınırsız  fayda  görüyordu.  Tatlı  bir
gülümsemeyle, o can alıcı soruyu sordu.
"Söyle bakalım cancağızım, bu delikanlının adı nedir?"
Kararsızlığı Beatriz'i de yıldırmış olmalıydı ki, hiç nazlanmadan yanıtladı. Oyun başlamıştı.
"Miguel, efendim. Miguel Pereira."
"Demek Miguel... Güzeeel! Böyle bir isme büyü yapmak hiç de zor olmayacak. Bakalım şu
Miguel nasıl biri!"
La  Barbuda,  önünde  duran  turuncu,  ipek  eşarbı  kaldırdı.  Ortaya  içi  bulanık  suyla  dolu,
sapsarı  pirinçten  bir  kâse  çıktı.  Önce,  kırışık  yüzünü  daha  da  kırıştırarak  ne  anlama  geldiği
anlaşılmayan sözler söyledi; sonra, hiç su sıçratmadan kâsenin içine beş tane nohut attı. Her bir
nohut  tanesi  için  sol  omzuna  bir  kere  tükürüp,  sağ  omzuna  iki  kere  üfledi.  Ardından,  süslü  bir
kurdelayla  boynuna  astığı  ortası  delik,  gümüş  parayı  suya  bıraktı.  Kurdelanın  uzunluğuna
rağmen,  para  kâsenin  dibine  vardığında,  ona  bağlı  olan  kadın  da  öne  doğru  eğilmek  zorunda
kalmıştı.  Her  şey  o  kadar  törensel,  o  kadar  ciddi  bir  havada  yapılıyordu  ki,  Beatriz  dehşete
düşmüştü.  Başka  zaman  olsa  deli  saçması  sayacağı  şeyleri,  şimdi,  gaipten  haber  taşıyan
esrarengiz  hareketler  olarak  görüyordu.  Yaşlı  büyücünün  her  yaptığında  derin  bir  mânâ,  bir
keramet  arıyordu.  La  Barbuda'ya  göre  işler  tıkırındaydı.  Kıvama  gelmeye  başlayan  müşterisini
merakta  bırakmak  için  uzunca  bir  müddet  sustu.  Suratında  abartılı  bir  ifadeyle,  bir  Beatriz'e
bakıyordu,  bir  de  suya.  Sanki  çok  korkunç  şeyler  görüyordu  da,  söylemeye  dili  varmıyordu.
Sonunda genç müşterisinin yüzünü yüzüne yaklaştırdı. Nefesi leş gibi sarmısak kokuyordu.
"Saçları... Gür, kıvırcık, simsiyah saçları var."
Beatriz heyecanla onayladı: "Evet, evet öyle!"
"Korkarım  saçları  gibi  inatçı  ve  asidir  ruhu.  İsmini  taşımıyor.  Yanılmışım  güzel  kızım.  Bu
delikanlıya  büyü  yapmak  o  kadar  da  kolay  olmayacak.  Bu  genç  adamın  gözleri  sadece  bir  tek
kadını görüyor. Siyah saçlı, beyaz tenli bir kadını."
Beatriz, ağlamaklı bir ifadeyle bulanık suya bakıyordu.
"Ah, ama bu kadın ona yasak!"
Âdeta  bir  feryat  gibi  çıkmıştı  bu  sözler  yaşlı  kadının  ağzından.  Aslında,  hiçbir  şey
hissetmeden  sakin  sakin  oyununu  oynuyordu.  Gördüğü  her  neyse  eğleniyor;  belli  ki,  Beatriz'i
kıvrandırmaktan  zevk  alıyordu.  Hepsi  hepsi  birkaç  tırmık,  bir  iki  ısırık...  Varsın  azıcık  canı
yansın  bu  genç  ve  güzel  müşterinin.  Ölüm  yok  ya  ucunda,  geçer  birazdan.  Her  şey  gibi  bu  da
geçer. Fakat önce, son bir ısırık. Varsın azıcık daha morarsın kadife teni. Nasıl olsa aynı kökten
elde edilir her zehrin panzehiri.
"Demek ki, bu genç adam pek de iyi biri değil ve kötüye meylettiğine göre sen... sen de güzel
kızım, aynı mayadan olmayasın sakın."


Sırf gıcıklık olsun diye söylemişti son söylediklerini. Yoksa seneler evvel bırakmıştı, hayırı
şerden,  günahı  sevaptan  ayırt  etmeyi.  Onun  işi  yoldan  çıkarmaktı,  yola  getirmek  değil.  Evi
lâyıkını  arayanların  penahıydı,  vicdan  muhasebesi  yapanların  değil.  Tam  tahmin  ettiği  gibi,  az
önce  dişlerini  geçirdiği  yerde  hemencecik  mor  bir  halka  peyda  olmuştu.  Şimdi,  fırsatı  ganimet
bilip  halkanın  tam  ortasına  nişan  alacaktı.  Ok  hedefi  vurduğunda,  genç  kadın  belki  biraz  daha
ürkecekti. Bunda ne kötülük olabilirdi ki? Ürksün ki daha çok etkilensin; etkilensin ki, daha çok
inansın yaşlı büyücünün kudretine.
La  Barbuda  koynundan  bedrenk  bir  kese  çıkartıp,  kesenin  içindeki  balmumu  sarısı  tozu
abartılı hareketlerle suya serpti. Fiyakası tam olsun diye bu hareketi birkaç kez tekrar etti. Bu da
onun  küçük  dalaverelerinden  biriydi.  Sudan  çıkan  renkli  buhar,  olan  biteni  yüreği  ağzında
seyreden Beatriz'e son darbeyi indirdi. Tava gelmiş, tamamen pısmıştı. Artık büyücü kadının her
dediğini yapmaya hazırdı.
"Evveet,  bakalım.  Miguel  Pereira...  zor,  çok  zor.  Bir  koruyucusu  var.  Yakınında  dolaşıyor
ama senin delikanlı henüz bunu bilmiyor. Evet, onu koruyan biri var. Gene de aşk büyülerinden
anlamadığı için bize sorun çıkartacağını sanmam."
Bunları söyledikten sonra arkasına yaslandı. Ortası delik, gümüş para, bulanık suyun içinden
çıkıp,  yaşlı  kadının  pörsümüş  memelerinin  arasındaki  eski  yerini  aldı.  Turuncu  eşarp  kâsesine
kavuştuğunda  oyun  çoktan  sona  ermişti.  La  Barbuda  söyleyeceğini  söylemiş,  aldığı  paranın
karşılığını vermişti. Keşfedilecek bir sır yahut fethedilecek bir kale kalmadığından, oynamak için
yeni  bir  arkadaş,  morartmak  için  yeni  bir  ten  istiyordu.  Oysa  Beatriz'in  kalkıp  gitmeye  hiç  de
niyeti  yoktu.  Kararsızca  girdiği  bu  garip  mekândan  şimdi  kopmak  istemiyor,  birazcık  daha
kalabilmek için oyalandıkça oyalanıyordu. Sanki burası arzın merkezi, aşk büyücüsü de hayatın
bütün  sırlarını  elinde  tutan  bir  bilgeydi.  Dışarı  çıktığında  bütün  bunların  bir  rüyaya
dönüşmesinden ve geri dönememekten ürküyor gibiydi.
La Barbuda, Beatriz'e iki tane ince, uzun şişe verdi. Şişelerden biri açık sarı, ötekiyse koyu
sarı  bir  sıvıyla  doluydu.  Açık  sarı  olanı  kendi  ayak  izlerine,  koyu  sarı  olanı  ise  Miguel'inkilere
dökmesini  tembihledi.  Beatriz  sımsıkı  tuttu  şişeleri,  sanki  her  an  biri  çıkıp  elinden  alacakmış
gibi. Yaşlı büyücü genç kadının bu halini görünce biraz gevşedi. Buz tutmuş yüreğinde azıcık da
olsa bir ılıklık hissetti. Bunu fırsat bilen sol yanağındaki bıçak yarası sızım sızım sızladı. Yufka
yüreklilikten  hiç  hazzetmeyen  öteki  bıçak  yarası  sinirlenip  hemcinsini  azarladı.  Onlar
tartışadursun,  büyücü  kadın,  Beatriz'e  küçük  bir  ikramda  bulunmaya  karar  vermişti.  Sırtını
sıvazlayıp  başından  defetmeden  evvel  ona  bir  şarkı  ezberletti.  Bu  şarkıyı,  Miguel  Pereira'yı
uzaktan  görür  görmez  söyleyecekti.  Şarkıyı  ne  kadar  yüksek  sesle  söylerse  o  kadar  makbule
geçerdi  ama  baktı  ki  yapamıyor,  mırıldanması  da  kâfiydi.  Bir  yandan  da,  boşta  kalan  elini
çaktırmadan  apış  arasına  sokup  üç  kıl  kopartacaktı.  Koparttığı  kılları,  bir  punduna  getirip
muhakkak delikanlının kıvır kıvır saçlarına karıştırmalıydı. Bu son fasıl ücrete dahil değildi. La
Barbuda,  sol  yanağındaki  bıçak  yarası  sızladığı  için  fazladan  hizmet  vermişti.  Daha  ileri
gitmesine  ise  alnındaki,  öfkeli  bıçak  yarası  müsaade  etmemişti.  Şarkıyı  bir  kez  daha  tekrar
ettirdikten sonra, son defa tembih etti:
"Unutma, kelimeler tane tane çıkacak ağzından. Söylediğin her kelimeyi bir sen işiteceksin,
bir de yüreğin."
 


Yüklə 1,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə