görüşlerini su yüzüne çıkartmıştır. Neticede kurulan neoliberal düzenle birlikte
küresel kapitalizmin örtülü temsilcisi konumundaki yarı devletsel örgütlerle de
yönlendirilmeye başladı (Davies vd. 2006: 308-309; Yılmaz, 2001).
Küresel piyasalar devletin birincil işlevini, piyasanın üstünlüğünü sağlama ve
engelsiz işleyişini denetleme anlayışına indirgeyip, kamu kurumlarının çeşitli
bahanelerle özelleştirilmesini sağlayarak bu kurumları piyasanın bir parçası
niteliğinde görülen eğitim ve sağlık hizmetleri de piyasa koşullarında değişim
değeri ile metalaştırılan ürünler olarak özel üretim ve sunum alanına alındı.
Piyasaya koşullarına terk edilen eğitim ve sağlıkta rekabet koşulları altında
temel nitelik ölçütü olarak performans sistemi geliştirildi. Böylece kamu
eğitim kurumları mali özerklik görüntüsünde bu kez de sermayenin dolaylı
hizmetin piyasada satılması ve karşılığında para alınmasıdır (Lewidow, 2005:
Yükseköğretim hizmetlerinin araştırma ve eğitim olarak ikiye ayrılarak analiz
olduğunu gösterir. Şöyle ki, özelleştirilen yüksek eğitim ve araştırma kurumları
gelir elde etme amacıyla proje karşılığında faaliyet göstereceklerdir. Projelerin
firmaya devredilmesi neoliberal felsefede ileri sürülen tekelleşme ya da
792
Uçkaç A (2019). Neoliberalizm ve Küreselleşmenin Eğitim Üzerindeki Etkisi.
Mülkiye Dergisi
, 43 (4), 785-809.
piyasada üstünlük kurma endişesinin ihlalidir. Herhangi bir yüksek araştırma
ve eğitim kurumunda araştırma yaptırıp, sonucun patentini alan özel kuruluş
bu bulgu üzerinde tekel hakkını elde ederek o konuda piyasa hâkimiyeti
oluşturabilir. Nitekim özellikle de ilaç sanayinde görülen bu durum, çok ciddi
ilaçların belirli süre sonunda jenerik oluncaya kadar fiyat üzerinde firmayı tek
yetkili hale getirir. Proje esaslı araştırmalar sisteminde güçlü firmalar araştırma
alanlarında piyasa hâkimiyeti kurarak ürün piyasasını ellerinde tutabilir. Belirli
ürün üzerinde çalışan bir firma aynı ya da benzeri ürün ile ilgili bir araştırma
projesi yapımını engelliyor olabileceği gibi, birinci araştırmada sonradan
saptanacak hatalar üzerinde ileri düzeyde araştırma ve yorum yapılmasını da
engelleyebilir. Kısacası, proje esaslı çalışan yüksek eğitim ve araştırma kurumları
bilimsel özerkliklerini yitirmeye mahkûm olarak değişim değerleri üzerinden
metaya dönüşürler. Sonuçta neoliberalizmin gelişmesiyle üniversiteler ve
devlet arasındaki ilişki, üniversiteler için devlet fonlarının nasıl kullanılacağına
ve üniversitelere ek kaynağın nasıl bulunacağına ilişkin tartışmalara dönüşür
(Önder, 2011: 179-183; Davies vd. 2006: 310-311; Gümüş ve Kurul, 2011:13-14,
27-29).
Eğitim, neoliberalizmin siyasi çizgisine girdikçe, ticarileşip, piyasada değişim
değeri olan birey, üretimi gerçekleştirip, ideolojik olarak sermaye çıkarını
sosyal çıkarın üzerinde algılama eğilimi gösterir (Kotz, 2018:193-94). Bu
yönü ile neoliberal eğitim sistemi, Foucault’un “evrensel” entelektüel bireyin
karşısına koyduğu “spesifik” entelektüel bireyin dahi tarih sahnesindeki rolünü
yitirmesine neden olabilmektedir. Foucault’a göre, sermaye ve devletin baskı
aygıtları sonucunda kaçınılmaz olarak emekçi kesimle birlikte olması gereken
spesifik entelektüel birey (Foucault, 1976 a: 46), ideolojik olarak var olan
siyasi politika içinde ve yanında yer alabilmektedir. Ne var ki, Foucault’un bu
saptamasının üzerinden geçen zaman içinde yaşanan radikal değişimin ana
nedeni, üniversitelerin birer ticarethane gibi görülüp işletilmeleri ve buna bağlı
olarak var olan ekonomik dokunun baskın gücünün toplumda başat olmasıdır.
Yükseköğretim kurumlarının eğitim alanında özelleştirilmesi de metalaştırma
ve piyasalaştırmadır. Şöyle ki araştırma alanında firmalara analojik olarak eğitim
alanında öğrenciler müşteri niteliği kazanır ve piyasa koşullarının dönüştürdüğü
genç bireylerin beyinleri ilerde piyasaya sunulmak üzere hammadde girdisi ile
donatılır. Eğitimin içeriğinin bağımsızlığı öğrenciyi ilave araştırmaya ve kendisini
geliştirmeye yönlendirebilirken, piyasa yönlendirmesinin tetiklediği yönelişte
aday piyasa talebinin kendi zihinsel niteliğine uygun olduğunu ve alanın kendi
tercihine denk düştüğünü algılayarak sömürüye sunabileceği beyin kapasitesi
oluşturmaya yönelir ve böylece eğitimle toplumsal hakikati kavrama gerçeği
perdelenmiş olur. Bu koşullar altında belirlenen hakikatin ekonomi politiği