Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Ocakları
TAED
52* 299
asayişsizliğin kaynağının Pontus Rum Devleti’ni kurmak amacıyla silahlı birlikler oluşturan
Rum çeteleri olduğunu ifade etmekten de çekinmemiştir.
Mustafa Kemal’in böyle bir politika ve çalışma içerisine girmesinin en önemli nedeni,
“Ata yurdu” olarak nitelendirmiş olduğu Anadolu ve bu topraklar üzerinde yaşayan Türk
milletinin geleceği konusunda hem İtilaf Devletleri’nden, hem de İstanbul Hükümeti ve
Padişah’tan tamamen farklı politika ve anlayışa sahip olmasıdır. O’nun ve arkadaşlarının
İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğü ve varmak istediği son hedef “…millî hâkimiyete
dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak!” (Atatürk, 2000, s. 9)
olduğundan, Samsun’dan itibaren bu amaca ulaşmak için gerekli her türlü çalışmalara hız
vermiştir.
Mustafa Kemal’in Samsun’da bir yandan orduyu, bir yandan da Türk milletini
örgütlemesi, Millî Mücadele için direnmeye çağırması, 9 Mart 1919’dan itibaren Samsun’da
bulunan İngilizler ve İstanbul Hükümeti tarafından haber alınmıştır. Bu nedenle, Mustafa Kemal
Atatürk güvenlik nedeniyle 25 Mayıs 1919’da Samsun’dan Havza’ya geçmiştir. Havza’da halk
ile doğrudan temasa geçen Mustafa Kemal, halka, ülkenin içinde bulunduğu durumu, işgalci
devletlerin amaçlarını, Padişah ve İstanbul Hükümeti’nin takip etmiş olduğu iç ve dış politikayı,
İtilaf Devletleri’nin Türk Milleti’ne Anadolu’da köleliği layık gördüklerini Rum ve Ermeni
çetelerinin yaratmış olduğu tehlikeyi ve onların amaçlarını anlatmış (Aybars, 1994, s. 161),
bilinçlendirme ve kamuoyu oluşturma çalışmalarına hız vermiştir. Bir anlamda Havza’da Millî
Mücadele’nin psikolojik hazırlığına başlamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Havza’da Anadolu ve Trakya’nın tümünde kamuoyu
oluşturma, Türk milletine “Millî Mücadele Ruhu”nu aşılama çalışmaları yaptığı bu dönemde,
Millî Mücadele bilincini ortaya çıkaracak ve bunu kuvvetlendirecek araç ve yöntemler ön plana
çıkmıştır. Bu nedenle, Mustafa Kemal, başta İstanbul olmak üzere, Anadolu ve Rumeli’nin
tümünde işgallere, Anadolu’daki emperyalist katliamlara, uluslararası hukukun ve insan
haklarının çiğnenmesine karşı büyük mitinglerin düzenlenmesini, İzmir’in işgalinin protesto
edilmesini, işgallere karşı konulmasını ve bu uğurda askerî ve sivil örgütlenmenin sağlanmasını
istemiştir.
Mu
stafa Kemal’in bu isteği hem Anadolu’da, hem de Trakya’da karşılık bulmuş,
“…haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyük…” (Atatürk, 2000, s. 10) olan Türk
milleti, ilk işgallerle birlikte harekete geçmiş, Paris Konferansı’nda Anadolu’nun paylaşılması,
300
* TAED
52
Tahir KODAL
İzmir’in Yunanistan’a verileceği ve doğuda da bir bağımsız Ermenistan’ın kurulacağının
anlaşılması üzerine çalışmalarını hızlandırmıştır. Anadolu’nun pek çok yerinde “Müdafaa-ı
Hukuk Cemiyetleri” kurarak örgütlenmiş, İzmir’in işgal edilmesiyle de Batı Anadolu’da ilk
kurşunu sıkmış olan Türk milleti, Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği ve amacı doğrultusunda yeni
bir azim ve gayretle harekete geçmiştir. Bu nedenle, İstanbul başta olmak üzere, Edirne’den
Kars’a, Samsun’dan Adana’ya büyük mitingler yapılmış, işgaller, İtilaf Devletleri, Yunanlılar,
Ermeniler, Padişah ve İstanbul Hükümeti protesto edilmiştir. Bu sayede ve süreçte, Mustafa
Kemal’in istediği ve Millî Mücadele için çok gerekli olan bu bilinçlendirme hareketi hız
kazanmıştır.
Bu kamuoyu oluşturma, bilinçlendirme ve “millî hâkimiyete dayanan, kayıtsız şartsız,
bağımsız yeni bir Türk devleti” kurma sürecinde, vatanın aydın bilim adamları, vatansever
edebiyatçıları, şairleri, din adamları, gazetecileri, cemiyetleri vb. de ellerinden gelen değişik
yönte
m ve araçlarla bunu gerçekleştirmeye çalışmışlardır. İşgaller karşısında kendi vatanını,
canını, namusunu ve bağımsızlığını korumak amacıyla örgütlenmiş, Kuvâ-yı Millîye hareketini
başlatmış ve savaş yapılmaksızın bağımsız bir Türk devletine sahip olunamayacağı anlayışını
benimsemiş olan “milliyetperver” insanlar, Mustafa Kemal Atatürk’ün Anadolu’ya geçmesiyle
onun arkasında yer almıştır. Türk Ocağı veya Türk ocaklılar da bu grupta yer almış, Millî
Mücadele’ye başından itibaren destek vermiştir. Bunda Mustafa Kemal Atatürk’ün askerî
okullardan itibaren almış olduğu eğitimin, kendisini vatanperver veya milliyetperver olarak
nitelendirmesinin, “hepimiz Ziya Gökalp’in manevî evlatlarıydık” (Hanioğlu, 1995, s. 1399)
sözlerinde ortaya çıkan Ziya Gökalp ve Türk Ocağı etkisinin, Türk Ocağı’nın savunduğu ve
varmak istediği hedef ile Mustafa Kemal’in ulaşmak istediği hedefin örtüşmesinin büyük etkisi
olmuştur.
Türk Ocakları aktif politikaya girmemeyi ilke olarak benimsemesine rağmen,
işgallerden hemen sonra hem emperyalist devletlere, hem de millî ve şerefli bir politika takip
etmeyen İstanbul Hükümeti’ne karşı tavır almak ve günlük politikanın içerisinde yer almak
durumunda kalmıştır. Bu bağlamda, İzmir’in işgalinden hemen sonra, Türk Ocakları ve Karakol
Cemiyeti tara
fından İstanbul Fatih ve Sultanahmet’te bir dizi protesto mitingi düzenlendiğinden,
bu bağlamdaki alışmalara devam edilmiş, Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği çerçevesinde bu
mitinglerin yapılmasına devam edilmiş, en bilineni ve büyüğü 6 Haziran 1919’da
gerçe
kleştirilmiştir (Aydemir, 1999, s. 82-83). Diğer milliyetperver kuruluşlarla Türk
Ocaklarının ortaklaşa düzenledikleri geniş katılımlı ve Türk Ocağı üyesi Halide Edip Adıvar’ın