Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Ocakları
TAED
52* 297
Jön Türk ve Tanin Gazeteleri’nin d
e yapmış olduğu yayınlar “geniş kapsamlı” bir Türkçü
derneğin oluşturulması fikrini kuvvetlendirmiş ve bu bağlamda çalışanlara yol göstermiştir
(Orkun, 1977, s. 99-100).
II. Meşrutiyet döneminde Türkçülük düşüncesini benimsemiş Ziya Gökalp, Ahmet
Agayef (A
ğaoğlu), Hamdullah Suphi Tanrıöver, M. Fuat (Köprülü), Ahmet Mithat Efendi gibi
düşünür ve aydınlar, millet olmak için millî bilince sahip olmalarını şart olduğunu, bu nedenle
önce Türklere kaybolan öz benliklerini yeniden sağlamak gerektiğini, Osmanlı Devleti’nin
Türkleşerek kalkınabileceğini, Türkleşmenin sosyal, ekonomik ve siyasal reformlar
gerektireceğini, ama her şeyden önce fertlerin toplanması, kaynaşması ve kişisel çıkarlar yerine
“millet”in çıkarlarını oluşturmak gerektiğini yüksek sesle ifade etmişlerdir (Tunaya, 1981, s.
140).
Hem Askerî Tıbbiye Mektebi öğrencilerinin, hem de Mehmet Emin Yurdakul, Yusuf
Akçura Rıza Tevfik gibi Türkçülüğü benimsemiş aydınların, siyasetçilerin (Ahmet Ferit Tek),
gazetecilerin (Hüseyin Cahit Yalçın) katılımıyla 20 Haziran 1911’de yapılan geniş katılımlı
toplantıda “milliyet fikrine” dayalı yeni bir cemiyetin kurulması kararlaştırılmıştır. Toplantıda
yer alan Dr. Fuat Sabit Bey’in teklifi üzerine kurulacak cemiyete Türk Ocağı adı verilerek
kurucu ve geçici idare heyet
i oluşturulmuştur (Sarınay, 1990, s. 34; Üstel, 2004, s. 51-54).
Böylece, 25 Aralık 1908’de kurulan Türk Derneği ve 18 Ağustos 1911’de Türk Yurdu
Cemiyeti’nden sonra, Türkler, Osmanlı Devleti içerisinde ilk defa geniş ve etkili bir
örgütlenmeyle ortaya çıkmış, Türk milletinin kendini tanıma ve bilme, kendine dönüş hareketi
kurumsallaşmıştır.
Gerçekte kuruluşu tamamlanmış olan, Türk Ocağı’nın yapmış olduğu toplantılarında
nizamnâmesi hazırlanmıştır. Nizamnâmesine son şekli verildikten sonra, Türk Ocağı Ziya
Gökalp’in de hazır bulunduğu İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin merkezinde resmen 25 Mart
1912’de kurulmuştur. Resmî kuruluş sorumlu üye olarak seçilen Kâhya Emin Ağaoğlu ve Hâlis
Turgut tarafından Tanin Gazetesi’nde ilan edilmiştir (Orkun, 1977, s. 102). Ocaklılar ilk
toplantılarını Yusuf Akçura tarafından çıkartılan ve Sultanahmet’te bulunan Türk Yurdu Dergisi
idarehanesinde yapmış, Türk Yurdu Dergisi, Türk Ocağı’na büyük destek olmuş, daha sonra da
Türk Ocağı’nın resmî yayın organı olmuştur.
298
* TAED
52
Tahir KODAL
A-
MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİNDE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE
TÜRK OCAKLARI
İtilaf Devletleri, hem Osmanlı Devleti’ni, hem de Türk Milleti’ni ortadan kaldırarak,
Anadolu’da etkisiz hale getirmek, bir anlamda imha etmek amacıyla Türkiye’yi işgal
etmişlerdir. Yaşanan bütün bu olaylara doğru teşhis koyan ve “tam bağımsızlık” anlayışını
benimsemiş olan Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, İstanbul’da Yüksek Komiserliğin
kurularak İngiliz yanlısı Tevfik Paşa Kabinesi’nin iktidara getirilmesi üzerine, İstanbul’da
kalarak, Anadolu’yu m
erkeze alan, tam bağımsız yeni bir Türk devletinin kurulmasının
mümkün olamayacağına karar vermişlerdir. Bunun üzerine, Anadolu’ya geçmek ve Millî
Mücadele’nin yanmaya başlamış küçük kıvılcımlarını meşaleye dönüştürmek gerekliliği, diğer
ifadeyle “reel pol
itik”i ortaya çıkmıştır.
Sömürge siyasetini benimsemiş devletlerin Anadolu’ya dönük işgalleri başladığında,
Türk milleti de Musul ve Dörtyol’dan başlayarak İngiliz ve Fransızlara karşı direniş hareketi ile
karşılık vermiş, kendi toprağını, vatanını, namusunu ve Anadolu’daki kendi varlığını korumak
amacıyla Millî Mücadele’yi başlatmıştır. Düşmana karşı başlatılan Kuvâ-yı Milliye hareketi,
Mustafa Kemal’in IX. Ordu müfettişi olarak İstanbul Hükümeti tarafından Karadeniz
bölgesinde güvenliği ve asayişi sağlamak, silah ve cephanenin toplanarak depolara konmasını
ve korunmasını gerçekleştirmek, çeşitli yerlerde direniş hareketleri başlatmak için asker
toplamaya çalışan örgütlerin faaliyetlerinin yasaklanması amacıyla,
hem askerî, hem de idarî
yetkilerle (Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı (BOADB), 1982, s. 19-24; Aybars,
1994, s. 133-
136; Balcıoğlu, 2000, s. 164-165),
görevlendirilmesi sonrasında farklı bir durum
ortaya çıkmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, İtilaf Devletleri’nin baskısı, İstanbul Hükümeti’nin isteği ve
Padişah’ın onayı ile yukarıdaki görevleri yerine getirmek amacıyla emrindekilerle birlikte 19
Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmıştır. Ancak, Mustafa Kemal Samsun’dan 20 Mayıs 1919’da
göndermiş olduğu ilk telgrafta “İzmir’in Yunan askeri tarafından işgali olayı, yakından temasta
bulunduğum milleti ve orduyu düşünülmeyecek ve tarif edilemeyecek derecede içten
yaralamıştır. Ne millet ve ne ordu, varlığına karşı yapılan bu haksız tecavüzü sindiremeyecek ve
kabul etmeyecektir” (BOADB, 1982, s. 26) diyerek,
işgaller karşısında Anadolu’nun, Türk
milletinin ve Türk ordusunun taki
p edeceği politika konusunda ipuçlarını vermiştir. Ayrıca,
Samsun’dan göndermiş olduğu diğer telgraflarda da Anadolu’daki işgallerin haksızlığını,
İngilizlerin bölgeye haksız yere asker çıkarmış olduğunu, Samsun ve çevresindeki bütün