kandan taşıyıcı aracılığıyla ayrılması organizma
için toksisite riskini azaltır, fakat aynı zamanda
böbrek ve karaciğer gibi eliminasyon organlarında
toksisite artışına neden olur. Safrayla itrah edilen
toksini uzaklaştıran bağırsaklar kadar, bu iki
organda da en yüksek doku konsantrasyonları
gözlenir (32). OTA’nın renal tübüllerden reab-
sorbsiyonunun kana tekrar geçişini arttırdığı ve
böbrekteki bu işlemin farklı hayvan türlerindeki
böbrek hasarının nedeni olduğu düşünülmektedir.
OTA’nın bir dizi doğrudan ve pek çok dolaylı
etkileri olduğu düşünülmektedir. OTA’nın en iyi bi-
linen etkileri fenilalanin (Phe) metabolizmasındaki
enzimlere, lipid peroksidasyonuna ve mita-
kondrial solunuma olan etkileridir (1).
Fenilalanin-tRNA Oluşumunun İnhibis-
yonu: OTA, fenilalanin-tRNA (Phe-tRNA) sente-
taz tarafından katalizlenen Phe-tRNA aminoaçi-
lasyon reaksiyonunu Phe ile yarışarak inhibe
eder. Bu inhibisyon hepatoma hücrelerine Phe
uygulanmasıyla farelerde geri çevrilebilmiştir.
Protein sentezi inhibisyonuna ilaveten DNA ve
RNA sentezi de inhibe edilebilir. Phe OTA’nın
teratojenik etkilerine de kısmen prenatal koruma
sağlayabilir ve farelerde OTA’nın immunosupresif
etkilerini engelleyebilmektedir (1). Fakat Phe’in
diğer aminoasitlerle değiştirilmesiyle yapılan
moleküler modifikasyonlar sonucunda da benzer
toksisitenin gözlenmesi etkinin Phe yapısından
kaynaklanmadığını düşündürmektedir. Bu neden-
le günümüzde Phe yapısı içeren aspartamın OTA
antagonizma mekanizmasının büyük olasılıkla
proteine bağlı fraksiyonun azalması, dolayısıyla
depo OTA miktarının azalmasıyla çabuk elimine
olması olduğu düşünülmektedir (29).
OTA fosfoenol piruvat karboksikinaz ve
γ-glutamil transpeptidaz aktivitelerini de inhibe
etmekte ve fosfoenol piruvat karboksikinaz
mRNA’sındaki c-AMP aracılıklı artışı engellemek-
tedir (1).
Lipid Peroksidasyonu: OTA endoplazmik
retikulum membranının yapısını büyük olasılıkla
lipid peroksidasyonu ile bozarak hepatik mikro-
zomal kalsiyum dengesini etkiler. OTA NADPH
veya askorbat kaynaklı lipid peroksidasyonunu
in
vitro ve in vivo olarak arttırır. Lipid peroksidasy-
onu artışının etkinliği farklı okratoksinlerdeki feno-
lik hidroksil grubu varlığı ve bilinen toksisiteleriyle
yakın ilişkilidir. OTA lipid peroksidasyonunu ana
olarak ferrik iyonları (Fe
+ 3
) bağlayarak ferröz
iyonuna (Fe
+ 2
) indirgeyerek oluşturmaktadır.
Reoksidasyon O
2
alımı ile olmaktadır. Fe
+3
-OTA
kompleksi NADPH-sitokrom P450 redüktaz ve
NADPH varlığında oldukça reaktif hidroksil
radikali oluşturur. Oksijen varlığında OTA-Fe
+2
-
Fe
+2
-OTA lipid peroksidasyonu arttıran bileşikler
oluşturur. Bu işlem bir kez başlatıldığında doy-
mamış yağ asitlerinin ve oksijenin mevcut olduğu
hücre içinde çok kolay yayılabilir. Lipidlerin oksi-
jenle oksidasyonu bir radikal reaksiyonları zinciri
halinde devam eder. Bu biyokimyasal işlemin
sonucu olarak kimyasal olarak oldukça reaktif
ve yapısal hasar oluşturan büyük oranda
degredasyon ürünleri oluşur (35 - 37).
OTA’nın neden olduğu nefropati ile sitrinin,
demir ve lipid peroksidasyonu arasında bir ilişki
olabilir. Demir, proteinüri durumunda transferrinin
glomerüle sızması nedeniyle tübüler lümende
mevcuttur. Demirin, düşük pH ve bikarbonat
içeriği nedeniyle tübüler sıvıda transferrinden
ayrılması ve hidroksil radikali oluşumunu kataliz
edebilecek bir forma dönüşmesi beklenir. Demirin
hidroksil radikali (.OH) oluşumunu kataliz edebile-
cek bir forma dönüşmesinin tübüler hücrelerin
lipid peroksidasyonu ile sonuçlanacağı ileri
sürülmüştür (1,32). OTA tarafından oluşturulan
serbest reaktif oksijen türevlerinin neden olduğu
lipid peroksidasyonu Vero hücrelerinde OTA
ilavesini takiben ortama süperoksit dismutaz
(SOD) ve katalaz (KAT), piroksikam veya aspar-
tam ilavesiyle engellenebilmiştir (37).
Mitokondriyal ATP Oluşumunun İnhibis-
yonu: OTA mitokondrial faz 3 ve faz 4 solunumu
izole edilmiş sıçan karaciğer mitakondrisinde iç
membranda yer alan mitokondrial taşıyıcı
proteinleri kompetatif olarak inhibe eder. OTA’nın
mitokondrial alımı enerji gerektiren bir işlemdir,
intramitokondrial ATP azalmasıyla sonuçlanır ve
bu ATP azalışı en çok proksimal tübülün ikinci
(S2) ve üçüncü (S3) segmentinde gözlenir (38).
Mitokondrial mekanizmanın toksisite üzerindeki
önemi toksik olmayan OTα ’nın da sıçan karaciğer
GİRGİN, BAŞARAN, ŞAHİN. DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE İNSAN SAĞLIĞINI TEHDİT EDEN MİKOTOKSİNLER
VOL 58, NO 3, 2001
111
mitokondrisindeki solunumu OTA’dan daha fazla
inhibe edebilmesi nedeniyle açık değildir.
OTA’nın toksisitesi hakkında çelişkili raporlar
bulunmaktadır. Daha önce yayınlanmış olan bazı
raporlar OTA’yı ana toksik ajan, metabolitlerini da-
ha az toksik moleküller olarak gösterirken bazı
araştırmacılar da toksik etkilerin metabolitlerinden
birine bağlı olabileceğini, zira enzim indükleyici
fenobarbital verilen hayvanlarda karaciğer tümörü
riskinin OTA verilmesiyle arttığını vurgulamak-
tadırlar.
OTA şimdiye kadar test edilen tüm hayvan
türlerine nefrotoksiktir. Böbrekler OTA’ya en du-
yarlı organlardır. OTA hem akut hem kronik
böbrek hasarı oluşturabilir. Hastalıklarla ilişkili
renal lezyonlar proksimal tübüllerin dejenerasy-
onu, renal korteks fibrozu, glomerülün hiyaliniza-
syonu ve tübüler epitelde atrofidir (1,32). OTA
kalıntıları en çok böbrekte, daha sonra azalan
sırayla da yağsız et, karaciğer ve yağdadır (1,34).
OTA böbrek hücrelerinde hücre bölünmesini in-
hibe eder ve apoptotik tipte morfolojik lezyonlar
oluşturur. Apoptoziste görülen nükleer lezyonlar
DNA ayrılmasından sorumlu artmış endonükleaz
aktivitesiyle ilişkilidir. OTA insan lenfositlerinde
apoptozis ilişkili DNA degredasyonuna neden
olur. Farelerde ise doğal öldürücü hücre
aktivitesinde azalmaya ve hematopoetik kök
hücrelerinde ve lenfositlerde hücre bölünmesi
inhibisyonuna neden olur (39).
Bulgaristan, Romanya ve Yugoslavya’nın
kırsal kesimlerinde yaşayan insanlarda görülen
interstisyel nefropati hastalığının yüksek miktarda
OTA maruziyetiyle ilişkili olduğu düşünülmektedir.
BEN olarak isimlendirilen bu hastalık ilk defa
1950’lerde tanımlanmış, fatal kronik böbrek
hasarı, küçülmüş böbrek ve renal kortekse özgü
özelliklerde
değişikliklerle
karakterize
bir
hastalıktır. OTA; BEN görülen kasabalardan
alınan yiyecek örneklerinde ve bu kasabalarda
yaşayan insanların kanında hastalığın olmadığı
yerlerde olduğundan çok daha sık olarak
saptanmıştır (1).
OTA mikroorganizma ve memeli hücreleriyle
yapılan bir dizi gen mutasyon testlerinde non-mu-
tajenik çıkmasına rağmen modifiye edilmiş Ames
testi, insan periferal lenfositleriyle yapılan i
n vitro
kardeş kromatit değişimi testi ve
E . c o l i i l e
yapılan SOS DNA onarım testinde mutasyonu
indüklemiştir (40). Bunun yanında OTA maruziyeti
sonrasında
kromozom
hasarı
gözlenebil-
mekte; insanlarda karaciğer, böbrek ve geviş
getirenlerin işkembelerinde ve maymunların
böbrek hücrelerinde DNA katım ürünlerine rast-
lanmaktadır. Bu katım ürünleri organlar arasında
farklılık göstermektedir ki bu da farklı metabolik
aktivasyon yolları olduğunu göstermektedir. OTA
mutajenitesinin P450 aracılıklı aktivasyon
basamağına ihtiyacı olduğu düşünülmektedir
(41).
OTA’nın sıçan, fare, hamster ve tavuklarda
teratojen olduğu saptanmıştır. Fetus ölüm ve
düşüklerinde belirgin bir artışa neden olmakta ve
hamile sıçanlara verildiğinde fötal vücut
ağırlığında azalışa neden olmaktadır. OTA uygu-
lanan sıçanların yavrularında iskelet ve iç organ
anomalileri gözlenmiştir. Farelerin OTA’ya sub-
kronik maruziyeti sonucu plak oluşturucu
hücrelerin antikor üretimlerinin baskılandığı
ve timosit hücre sayılarında ve CD
4 +
v e y a
CD
8+
hücre oranlarında azalma meydana geldiği
gözlenmiştir.
OTA’nın indüklediği nefrotoksik etkileri süper-
oksit dismutaz (SOD) ve katalaz (KAT) gibi
antioksidan enzimlerin engelleyebildiği ve bu tip
renal lezyonların önlenmesinde kullanılabileciği
belirtilmiştir. Albino farelerde C vitamininin OTA
etkilerini belirgin şekilde azalttığı bildirilmiştir.
Okratoksikozu önlemede etkili olan diğer bileşikler
ise radikal süpürücüler, vitaminler, indometazin ve
aspirin gibi prostoglandin sentetaz inhibitörleri, pH
düzenleyiciler ve kolestiramin gibi adsorban reçi-
nelerdir (1). Piroksikam gibi plazma proteinlerine
bağlanma oranı yüksek olan bileşikler de OTA için
potansiyel antidot durumundadırlar. Yapısal
olarak OTA’ya benzeyen aspartam da OTA’nın
plazma proteinlerine bağlanmasını engellemekte-
dir ve OTA’ya bağlı subkronik toksik etkileri
engelleyebilecek en güçlü adaydır (42).
Tahılın OTA ile kontaminasyonu çok
değişkendir ve hasat esnasında ve sonrasındaki
bölgesel koşullardan etkilenir. OTA tahılların dış
GİRGİN, BAŞARAN, ŞAHİN. DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE İNSAN SAĞLIĞINI TEHDİT EDEN MİKOTOKSİNLER
TÜRK HİJ DEN BİYOL DERGİSİ
112