•
A N A D O L U T Ü R K L E R İ ' N İ N S U D A K S E F E R İ 219
lunduklarını öğrendiler". Bu birkaç satır, Rus vakayinamelerinin kıymetli
birer vesika olduklarını gösterir. Ruslara istinaden, kat'iyetle söyleyebiliriz
ki tacir kervanı, Kıpçak ve Rus ordularının birbirleriyle çarpışma ihti
maline rağmen, serbestçe, hasım tarafların birinden diğerine geçmişler.
Bu hâdise o zamanın ticareti için umumî bir kaidedir. Tüccar kervanla
rının masuniyeti o zamanki milletlerarası münasebetlerin en faydalı şek
lidir. Başka türlü olamazdı ; çünkü askerî çarpışmalar sık sık vukubuldu-
ğundan, tüccar kervanları bu gibi hareketlerle daima karşılaşırlar.
İbn-i Bibi hikâyesi, tacirlerin soyulduklarına dair şikayetleriyle başlıyorsa
da kervanlara hücum ve yağma hâdiseleri, zannedildiği kadar sık değildir.
X I I I . asrın başında Kıpçak sahasında, ticarî ve kültürel bağların
büyük vüs'at sağladığı entensif bir ticaret hayatı vardır. Yukarıda bahset
tiğimiz veçhile, ihtimal, Kıpçaklar bizzat kendileri, vergi almayı tercih
ederek, ticarî tedavüle iştirak etmiyorlar
3 5
. Bu hususta teşebbüs başlıca
Alanlı, Müslüman ve Rusların elinde idi. Alanlılar hakkında "Bizans
Kroniği"nin V. cildinde Prof. Kulakovski'nin "Alanlılarda Hıristiyanlık"
3 6
başlıklı bir makalesi vardır. Orada, şüphesiz, dikkate değer bir yer mev
cuttur: "Böylece, Alanlılar... . X I I I . asırda kendi muhitleri arasından
kâfi derecede ticarî unsur (eleman) ayırmışlar, yani Kırım ve bozkırlarda
yaşayan ahaliden şehirde bulunanların bir kısmı dindaşları Ruslar ve
Greklere yaklaşmakla beraber, ayni zamanda millî hususiyetlerini muha
faza etmişlerdir"
3 7
.. Y. Kulakovski'nin tetkiki tamamiyle doğrudur.
Alanlı tacirin siması X I I I . asırda çok tanınmıştır. Her kesten en çok
onların bulunduğu Kırım ve Kafkaslardan bahsetmiyerek Alanlı tacir
lerle şark âleminin muhtelif yerlerinde : Harizm ve Mısır'da karşılaşmak
tayız. Bu hususu anlamak için P. Karpini'nin Ornas (Ürgenç)
3 8
hakkın
daki hikâyesine müracaat etmek kâfidir ; o, şarkın bu en büyük şehrinin
halkı arasında Alanlı, Rus ve Hazarlara tesadüf ettiğini kaydetmektedir.
Şüphesiz ki bu üç millet mensupları Ürgenç'te tacir sıfatiyle oturuyorlardı.
Mısır'a gelince, İbnü'z-Zahir'in dediğine göre, Mısır sultanı Beybars 1261-
62 yılında Altın Ordu hanı Berk'e Alanlı tacirlerden
3 9
biriyle mektup
göndermiştir. Buna benzer birçok misaller gösterilebilir, fakat Y. Ku
lakovski'nin fikrinin doğruluğunu teyit etmek için bu hususta kaydedi
lenler kâfidir. Cenubî-Şarkideki ticarî tedavüllerde Alanlı tacirlerin büyük
para kuvvetine malik olduklarında şüphe yoktur. Müslüman tacirleri de
kervanlarla seyrederler (dolaşırlar). Anadolu'dan, Trabzon ve Si-
3 5
İşaret edilen keyfiyet, Polovetslerin (Kıpçakların) sahra mahsülleriyle ticaret
yapıp bunları şehir sanayiine ait mallarla değiştikleri hakkındaki malûmatın hiç de aksini
ispat etmez. Yalnız onlar ticarî muamelelerdeki aracılık (komisyonculuk) rolünü üzer
lerine almazlardı.
3 6
Vizantiyskiy Vremennik (Bizans Kroniği), V, 1-18.
3 7
Ayni eser, 16.
3 8
P. Karpini ve Rubruk, A. İ. Malein tercümesinden, 24.
3 9
V. Tisenhausen, Sborn. m a t . po Zol. O r d e , 55.
2 2 0
A. Y A K U B O V S K İ
nop'tan, onlar, yalnız Kırım sahillerine değil, hattâ daha ileriye, Kıpçak
sahrasına, Rus Prensliklerine ve Bulgar memleketine kadar giderler.
Fakat esas ticarî kuvveti Harizm ve Kafkaslı tacirler teşkil etmektedir.
İpafyev vakayinamesinin 1184 yılına tekabül eden kısmında alâka çekici
bir hikâye vardır : " M e l ' u n ve dinsiz Konçak, birçok Kıpçakla birlikte
Rus şehirlerini talan etmek ve yakmak için Rusya'ya hücum etmişti :
ateşli oklarla mücehhez müslümanlar getirmişti ; onlarda 50 kişinin gire
mediği, kendi kendine (otomotikman) gerilen yaylar vardı"
4 0
. "İgor
Bölüğü Destanı'nda dikkate değer iki yer vardır : "Ah ! Şahin kuşları
avlıyarak, denize doğru uçup gitti, fakat İgor'un Bölüğü yeniden canlan-
mıyacak. O n u n arkasından Karina haykırdı ve Jelya Rus yurduna sal
dırdı, al gül gibi smaga (ateş) vızıldayarak atıldı"
4 1
. Başka yerde şöyle
denilmektedir : "Sen Gleb'in Yiğit oğullarıyla birleşerek alevli şireşirleri
( = alevli okları) karadan fırlatabilirdin"
4 2
. P. Melioranski
4 3
"İgor
Bölüğü Destanı'nda Türk unsurları (elemanları)" başlıklı makalesinde
"şireşir" kelimesinin farsçası "tîr-i ç a r h " yani ok veya çarh'ın mermisi
olduğunu kabul etmektedir. İpatyev vakayinamesinin 1184 yılı kayıtla
rında olduğu gibi, şark müelliflerinin de bahsettikleri büyük yaylara
( = kendi kendine çekilen) Çarh denilirmiş
4 4
. "Alevli boynuz", P. Meli-
oranski'ye göre, "şireşir" kelimesinin müteradifi (sinonimi) dir. O, "sma
g a " kelimesini neft olarak kabul etmeğe mütemayildir. Yukarıda nakle
dilen haberler fevkalâde kıymetlidir. Bir yandan onlar, Kıpçakların, za
manlarının askerî tekniğine az çok hâkim olduklarını "canlı ateş" le (yani
neftli oklar atmayı öğrendiklerini) atıcı makinelere sahip olduklarını
söyliyorlar. Diğer yandan Kıpçakların askerî işlerde müslümanları mü
tehassıs (instrüktör) olarak kullandıklarını, vaka-nüvis açıkça belirtmek
tedir. Neft'in Baku'dan geldiği şüphesizdir. Müslüman mütehassısların
Kafkasyalı, olmaları imkân dahilindedir ; çünkü X. asır Arap coğrafyacı
larının etraflı olarak tasvir ettikleri eski yollar buradan geçmektedir.
Fakat mütehassısların Orta Asya'dan geldiklerine daha fazla ihtimal
verilebilir. Ayni zamanda, İbn-i Bibi'nin tasvir ettiği Sudak, Kıpkak ve
Ruslara karşı sefer cereyan ederken, Cengiz H a n ordusunun bütün Orta
Asya fütühatını hemen hemen tamamlamış olduğunu unutmamak lâzım
dır. Onlarda (Kıpçaklarda) askerî tekniğin medenî devletler halkı seviye
sinde olduğu kanaatine varabilmek için, X I I I . asır hâdiselerinin en
4 0
İpatyevskaya letopis (İpatyev vakayinamesi), 428-429.
4 1
"Slovo o pılku İgoreve", İzd. Dubinskago ("İgor Bölüğü D e s t a n ı " Dubinskiy
nehri), 98.
4 2
Aynı eser, 150.
4 3
Turetskiye elementi v yazıke "Slova o Polku İgoreve" " İ g o r Bölüğü D e s t a n ı "
dilinde T ü r k unsurları), İ O R Y AS. V I I , 296-301 ve Z V O . , X I V , s. X X I I .
4 4
P. Melioranskiy, Turetskiye elementi v yazıke "Slova o Polku İgoreve" ("İgor
Bölüğü destanı" dilinde T ü r k unsurları). İ O R Y A S , Ak. Nauk, V I I , 299. Keza bu m â n a d a
" ç a r h " tâbiri İbn-i Bibi'nin Sudak'ın fethine dair hikâyesinde de geçmektedir.