Büyük Dinleri Tanımak



Yüklə 379,11 Kb.
səhifə15/52
tarix01.08.2018
ölçüsü379,11 Kb.
#59924
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   52

3. Allah’a İman


Kuran-ı Kerim’den anlaşıldığı üzere Cahiliye döneminde yaşayan Araplar, Allah’ı dünyanın yaratıcısı ve putları da O’nun ortağı olarak biliyorlardı. İbadetlerinde, yemin edecekleri zaman ve diğer durumlarda Allah’ın ve putların ismi kullanılıyordu. Örneğin işlerin başlangıcında “Bismike Allahümme” diyorlardı. Fakat ibadet ve hacet isteme anında putlara yöneliyorlardı. Onların Peygamber Efendimiz (saa) ile başlıca ihtilafları, Allah Resulünün (saa) putlara ibadet etmeyi, onlardan istekte bulunmayı yasaklaması ve bu şirk durumunu batıl bilmesi hususunda idi.

4. Rahatsız Edici Ruhlar


Uçsuz bucaksız çöl ve ovalarda yaşamanın gereklerinden birisi bazı görünmeyen varlıklara teveccüh edip, ilgi göstermektir. Çölde yaşan Araplar da eziyet edici ruhlara aşırı önem verir, yaşantılarını onların şerrinden emniyette olacak ve hizmetlerinden faydalanabilecekleri bir şekilde düzenliyorlardı. Bu konuya Kuran-ı Kerim’de Cin suresinin VI. ayet-i kerimesinde değinilmiştir. Onlar, cinlerin çeşitli çehrelere büründükleri ve onlardan bir türünün insanlara zarar verdiğine inanmaktaydılar. Müneccim ve büyücülere müracaat etmek ve o varlıkların gönlünü almak için merasimlerin düzenlenmesi o dönemde bir hayli yaygındı. Devler, cinlerin bir türü olup çöllerde yaşamaktaydılar. Bazen de yolcularla beraber hareket eder ve uygun zamanda onları öldürürlerdi. İfrit de cinlerin en tehlikeli türüydü. İslam dininin hedeflerinden birisi de, bu varlıkların beşer için bir fayda ve zararlarının olmadığını insanlara öğretmekti.

5. Sabiiler


Görünüşe göre Sabiilerin ilk başlarda belirli bir dinleri yoktu ve bu isim çeşitli dinler için kullanılmaktaydı. Kayda değer olan şu ki, siyer kitaplarının yazdığına göre İslam Peygamberinin (saa) dönemindeki Arap müşrikleri Peygamber Efendimizi (saa) ve onun takipçilerini “Sabii” olarak adlandırıyorlardı. Bazen Müslüman olduklarını açıklamak için: “Saba’na” yani “Sabii olduk” diyorlardı.

İslam’dan sonraki Sabiiler iki gruptur ve aslında bunların hiçbiri de Arap değildir. Onlardan biri Yunan ilminin İslam dünyasına intikal etmesine yardım etmeleri sebebiyle ün yapan Harran Sabiileridir. Onlar, Hicri üçüncü asırda “Sabii” ismini kendileri için seçmiş ve onunla meşhur olmuşlardır. İbn-i Nedim “el-Fihrist” isimli kitabının dokuzuncu makalesinde şöyle yazar:

“Abbasi halifesi Memun, Harran’dan geçerken bu topluluğu gördüğünde, onlara: “Dininiz nedir?” diye sordu. Onlar bu soruya doğru düzgün cevap veremediler. Bunun üzerine Memun şöyle dedi: “Eğer kitap ehli iseniz, kitap ehlinin hangi grubundan olduğunuzu belirleyin ve eğer kitap ehli değilseniz kendi konumunuzu belirleyin.” Sonra da Memun seferden dönünceye kadar onların kendi cevaplarını hazırlaması kararlaştırıldı. Bu arada onlardan bazıları Hıristiyan ve bazıları da Müslüman oldular. Bazıları da Kuran-ı Kerim’de geçen ve o dönemde bu isimde kitap ehlinden bir fırka bulunmayan “Sabiin” ismini kendileri için seçerek İslam hükümetinin koruması altına girdiler.»

Sabiilerden Subbe, Sabiat’ul-Betaih, Mendayi, Muğtesele ve Nasuri olarak da adlandırılan diğer bir grup, değişime uğramış ve bir türü Orta Doğuda da zuhur eden eski bir dinin takipçileri idiler. Bu dinden geriye kalanlara Huzistan ve Irak’ın güneyinde rastlanmaktadır.

Eski Sabiilerin yedi gezegenin her biri için mabetleri vardı. Söylendiğine göre Kâbe’yi Satürn gezegeninin mabedi yapmışlardı. Onlar aya tapmaya da önem verirlerdi.

Günümüzdeki Sabiiler kendilerini Hz. Yahya’nın (as) takipçileri olarak kabul ederler. Ancak onlarda ruhbaniyet yoktur. Onlar, nehir kenarlarında hasır ve çamurdan mabetler inşa etmektedirler.

Sabiilerden yaklaşık yetmiş bin kadarı Irak’ta Dicle ve Fırat nehirleri etrafında, yaklaşık yirmi beş bin kadarı da İran’ın Huzistan eyaletindeki Karun nehri sahillerinde yaşamlarını sürdürmektedirler. Onlar kuyumculuk, gümüş işçiliği gibi ince sanatların yanı sıra çiftçilik, hayvancılık, tekne imalatı, demircilik ile uğraşmaktadırlar. Son zamanlarda ticaret, tıp ve mühendisliğe de yönelmişlerdir. Sabiiler, Hz. Yahya’nın (as) kıyamından sonra Urşelim yani bugünkü adıyla Kudüs Yahudilerinin hışmına uğradıklarına, zorla o şehirden göç ettirildiklerine ve Harran[1] şehrine yerleştiklerine inanmaktadırlar. Bir müddet sonra, onlardan bir grup Irak’ın güneyindeki bölgelere ve İran’ın Huzistan eyaletine göç etmişlerdir.

Sabiiler sabah, öğle ve ikindi olmak üzere günde üç defa namaz kılar ve yılda otuz altı gün oruç tutarlar. Onların kutsal kitabı “Ginza Rabba” yani “Büyük Hazine” adlı kitaptır.

Onlar Yüce Allah’ı “Heya” yani “Hayat” olarak adlandırmakta ve O’nu ışığın yaratıcısı saymaktadırlar. Karanlığın yaratıcısı ise “Ravha” olarak adlandırırlar. Bu iki yaratıcı birbirleriyle savaş halinde olup, ebedi zafer er ya da geç ışığa ait olacaktır.

Sabii din adamlarına “Gencor” denir. Din adamları her Pazar günü Sabiileri vaftiz etmekle görevlidir. Vaftiz edildiği zaman, vaftiz edenle vaftiz edilenlerden her birinin beş parça elbise giymeleri gerekir. Vaftiz eden beraberinde asa ve diğer gereçler taşır ve vaftizden önce yasemin çiçeğinin bir dalını parmağının etrafına sarar, töreni yapar ve dualar okur. Çeşitli münasebetler için ve günahların kefareti için de vaftizler belirlenmiştir. Sabiiler Ayetullah Seyyid Ali Hamanei’nin fetvasına göre kitap ehlinden sayılmaktadırlar.



[1]      Harran, Türkiye’nin güneyinde ve Suriye sınırındadır.

Sekizinci Bölüm Yahudilik

1. İbraniler


Yahudilik, İbrani ırkının dinidir. İbrani ırkı Araplar, Aşuriler ve birkaç Orta Doğu kavimleri ortak bir soya sahiptirler. Bu kavimlerin dilleri, edebiyatları, kültürleri, adapları, gelenekleri ve inançları öylesine birbirine yakındır ki, araştırmacılar onların aslının aynı yere dayandığına inanmışlar ve onu “Sami” ırkı olarak adlandırmışlardır. Bu kavimlerden her birinin kültürü konusunda araştırma yapmak için diğer Sami kavimlerinin kültürlerini de incelemek gerekir. Örneğin Arap edebiyatını araştırdığımızda İbrani, Süryani ve Habeşi dillerini de inceleyecek olursak bu alanda daha başarılı oluruz.

İbrani kavminin tarihsel geçmişi hakkında elimizde kesin bir bilgi yoktur. Bazı bilim adamları “İbrani” ismini Hz. İbrahim’in (as) Kenan topraklarına girdikten sonra Kenanlılar tarafından ona verildiğini ve onu artı İbrani olarak adlandırdıklarını söylemiştir.[1] Bu unvan onun hanedanında artık kalıcı olmuştur. Çünkü İbrani sözcüğü, nehirden geçmek anlamına gelen “Ayn-Ba-Ra” kökünden türemiş ve bilindiği gibi Hz. İbrahim de (as) Fırat nehrinden geçerek Kenan diyarına gelmiştir.

Bazıları da İbrani’nin atası Abir’e mensup olduğunu söylemişlerdir.[2] Aynı şekilde bazı kimseler Hz. İbrahim’in (as) babası veya amcasının ismi olan Azeri dikkate alarak, onun Ariya ırkından olduğunu söylemişlerdir. Ancak bilim adamları bu görüşü onaylamamaktadırlar. Çünkü Kuran-ı Kerim’de ve İslami metinlerde geçen “Azer” kelimesinin anlamı hakkında elimizde doğru bir bilgi yoktur. Hz. İbrahim’in (as) babasının ismi Tevrat’ta “Tareh” olarak geçmektedir.

 

[1]      Yaratılış, 14:13



[2]      “Abir” ismi yaratılış bölümünde 10:24 ve 11:16 geçmektedir.

Yüklə 379,11 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   52




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə