İslâm Araştırmaları Dergisi
12
(Mohammedanism) olarak bahsettiler. Norman Daniel tarafından işaret edildiği
üzere, İsa ile Muhammed bu şekilde yan yana konulduğunda, “hakikat” ikincisinin
bir taklit, bir sahtekâr olduğunu söylemek durumundadır.
44
İslâm’ı bu tarzda göz-
lemleyen ilk kişi ise Yuhanna ed-Dımaşkî’dir (St. John of Damascus). Avrupalılar
İslâm’ı, kendini hakiki dinmiş gibi göstererek insanları kandırmakla suçladılar. Bu
şekilde İslâm bir Hıristiyan sapması olduğu gerekçesiyle kolaylıkla reddedilebilirdi.
İşte bu, İslâm’ın entelektüel Hıristiyanlaştırmaya maruz bırakılmasıydı. Çünkü bu
şekilde İslâm’a kendi açısından, kendini nasıl gördüğünden hareketle bakılma-
makta, bilakis Kilise tarafından reddedilmesi gereken herhangi bir Hıristiyan sap-
ması olarak görülmektedir. Buna göre İslâm önce Hıristiyanlaştırılmakta, sonra da
sahte Hıristiyanlık olduğu gerekçesiyle reddedilmektedir.
Modern oryantalizmin ortaya çıkış dönemi ise XVIII. yüzyıl sonları ile XIX.
yüzyıl başlarına rastlar. Bu dönemde Doğu’nun bilimsel manada çalışılmasına yö-
nelik artan bir vurgu söz konusudur. Bu vurgu kısmen, yeni keşfedilen Arapça,
Sanskritçe ve Pehlevice metinlerin tercüme edilmesiyle, kısmen de Doğu ile Batı
arasında Mısır’ın 1798’de Napolyon tarafından işgal edilmesinde tebarüz eden
yeni tarz bir ilişkinin farkına varılmasıyla alakalıdır.
45
Modern oryantalizm, bir dü-
şünce biçimi olarak üzerine bina edildiği özellikleri ve Batı ile Doğu arasındaki on-
tolojik ve epistemolojik ayrımı korumuştur. Bu ayrım, Avrupalı bilim adamlarının
ve aynı şekilde sıradan Avrupalı halkın toplumsal bilincinin önemli bir bölümünü
oluşturmakta ve Doğu’nun üzerinde hâkimiyet ve otorite kurulmasını ve yeniden
yapılandırılmasını sağlamaktadır.
46
Bu durum, Avrupalıların Doğu hakkında yal-
nızca okuyup, yazıp, konuşmadıkları, aynı zamanda Doğu’yu yönettikleri gerçe-
ğinden bağımsız değildir. Diğer bir ifadeyle Doğu kendi kendini temsil edemezdi,
Batı’nın onun adına konuşması lazımdı;
47
çünkü Doğulular irrasyonel, geri kalmış
ve medenîleşmemişlerdi. Daha akademik ve bilimsel sayılabilecek araştırmayla el
ele verip “serbestçe dolaşan Doğu mitolojisi” de işte bu anlayışın sonucudur.
48
İslâm’ın entelektüel açıdan Hıristiyanlaştırılması, modern oryantalizmde
de mevcuttur. Engels İslâm’dan sahte din diye bahsetmiştir.
49
Marx ve Engels
tüm dinlerin kökenini yanılsamaya (illüzyon) dayandırmakla birlikte, yine de
Hıristiyanlığı evrensel, İslâm’ı ise Doğulu bir din şeklinde anlamıştır.
50
44 Bk. Said, Orientalism, s. 60.
45 Said, Orientalism, s. 42-43.
46 Said, Orientalism, s. 2-3.
47 Said, Orientalism, s. 6.
48 Said, Orientalism, s. 53.
49 Bk. Alatas, “Problems of Defining Religion”, s. 234.
50 Karl Marx ve Frederick Engels, On Religion (Moscow: Progress Publishers, 1975), s. 178.
Sorunlu Religion Kavramı ve Hinduizm Kurgusunun Bîrûnî’ye Atıfla İrdelenmesi
13
Hinduizm’in Entelektüel Açıdan Hıristiyanlaştırılması
Entelektüel Hıristiyanlaştırma sonucunda kaybolan gerçeklik, İslâm gibi diğer
dinlerde oluşturulan tahrif nedir? Bu noktada Hinduizm örneğini ele almak yerin-
de olur. Wilfred Cantwell Smith’e göre “Hinduizm” denilen şey, bilhassa hatalı bir
kavramsallaştırmadır; zira Hinduların dinî bakış açısına uygun bir anlayışla hiçbir
şekilde bağdaşmamaktadır. (Hintli veya Hindistan’ın Müslüman olmayan yerlisi
manasında) “Hindu” terimi bile klasik Hindulara yabancı bir terimdir; aynı şekil-
de bir kavram olarak “Hinduizm” de.
51
Hindu teriminin kökeni, Hint-İran dilinde
Sind (Grekçe Indus) nehrine verilen isim olarak antik döneme kadar gitmektedir.
52
Hindu ve Hinduizm terimlerinin zamanla tasvirî ve coğrafî anlam kazanmaları
bu kullanımdan kaynaklanmaktadır. Bîrûnî gibi Arapça yazan Müslüman âlimler,
Hint alt kıtasını ve buraya ait hususları ifade etmek için “Hind” kelimesini kul-
lanmışlardır; fakat burada yaşayan halktan veya buranın görünümünden bahset-
tiklerinde kendi anlayışlarınca Hindistan’ın yerli veya Müslüman olmayan top-
luluklarını kastetmişlerdir. Fars ve Urdu dillerinde coğrafî bir terim olarak Hind’e
karşılık gelen kelime ise “Hindustan”dır. “Hindustani” Hindistan’ın yerlisi olan ve
Müslüman olmayan herhangi bir şeyi ifade etmektedir.
53
İngilizce Hindu kelimesi
de muhtemelen Farsça’dan gelmektedir. Joseph T. O’Connell tarafından işaret edil-
diği üzere, Hindu kelimesi --muhtemelen Müslümanların tesiriyle-- XVI. yüzyıla
ait Gaudiya Vaisnava metinlerinde yer almıştır.
54
Buradaki kullanım modernite
öncesi Araplara ve İranlılara ait Müslüman metinlerindeki kullanıma da uygun-
dur. “Hindu Evlilik Akdi”nde açıkça görüldüğü üzere, söz konusu Hinduizm ta-
nımlaması modern dönemde de mevcuttur. Buna göre, söz konusu akit metnin-
de Hindu, başka özelliklerinin yanı sıra, “din bakımından Müslüman, Hıristiyan,
Parsi veya Yahudi olmayan…” şeklinde tanımlanmaktadır.
55
Din bağlamında “Hindu” ve “Hinduizm” kelimeleri ve bunun tek bir din an-
lamında kullanımı büyük ölçüde modern dönemin ürünüdür. XVIII. yüzyılda bu
kelime N. B. Halhed, William Jones ve Max Müller gibi Avrupalı oryantalistler
tarafından Ari, Brahman veya Veda temelli yüksek kültürü ve dini ifade etmek
için kullanılmaya başlandı. Bu kullanım Ramohun Roy, Gandhi ve Nehru gibi ilk
Hint milliyetçileri tarafından da benimsendi. Bu “yeni” din, Vedik sosyo-politik
51 Bk. Robert Eric Frykenberg, “The Emergence of Modern ‘Hinduism’ as a Concept and as
an Institution: A Reappraisal with Special Reference to South India”, Hinduism Reconsid-
ered,
ed. G. D. Sontheimer and H. Kulke (New Delhi: Manohar, 1989), s. 102, dn. 3.
52 Frykenberg, “Emergence of Modern ‘Hinduism’”, s. 83.
53 Frykenberg, “Emergence of Modern ‘Hinduism’”, s. 84.
54 Bk. Frykenberg, “Emergence of Modern ‘Hinduism’”, s. 84.
55 J. D. M. Derret, Introduction to Modern Hindu Law (Oxford: Oxford University Press,
1963), s. 18-19.