İslâm Araştırmaları Dergisi
10
tam bu noktada, yani bu üçüncü terimin nitelikleri yeterince genel ve kapsayıcı
olmadığında, bilakis büyük ölçüde mukayese edilen iki birimden birine dayandı-
ğında ortaya çıkmaktadır.
Hıristiyanlık ile İslâm mukayese edildiğinde, bunların ikisi de üçüncü bir terim
olan religion’ın altına yerleştirilmektedir. Fakat buradaki sorun, her şeyden önce,
religion denilen şeyin niteliklerinin Hıristiyanlığa dayanıyor olmasından kaynak-
lanmaktadır. Buna göre genel bir bilimsel kavram olması beklenen religion te-
rimi kültürel manada Hıristiyanlık tarafından tanımlanmakta ve bundan dolayı
İslâm’a genel religion kavramı ekseninde Hıristiyanlık’la mukayese edilerek değil,
doğrudan Hıristiyanlık ekseninden bakılmaktadır.
Diğer dinlerin entelektüel ya da --Matthes’in deyimiyle-- “gizli” kültürel
Hıristiyanlaştırmaya uğramasının
33
tehlikeli yanı da, Hıristiyanlığa ait niteliklerin
bu yolla diğer dinlere yamanıyor olmasıdır. Zira, yukarıda işaret edildiği üzere,
burada dinin mukayeseli boyutu tek taraflı olarak Hıristiyanlığa dayandırılmak-
tadır. Bunun sonucu ise anlamın tahrife uğraması ya da kaybolmasıdır. Bu, S.
H. Alatas’ın kavramsal daralma dediği şeydir; yani kavramın ifade ettiği em-
pirik gerçekliğin sahasını daraltarak uygulama alanının küçültülmesi hadisesi.
Dolayısıyla söz konusu kavram belli gerçekliklere uygulandığında gerçeklik kaybı
oluşmaktadır.
34
Entelektüel Hıristiyanlaştırmadaki tek fark, burada daralmanın
açık olmayışı, yani uygulama alanı daralan kavramın bu şekilde tanımlanma-
yışıdır. Esasında varsayılan şey religion’ın, geçmişte din kabul edilmeyen veya
putperestlik olarak görülen vakaları da kapsayacak kadar evrensel bir biçimde
tanımlandığıdır. Fakat Hıristiyan unsurlar bu kavramın --telaffuz edilmese de--
hâkim özellikleri olmaya devam ettiğinden veya kapıdan kovulsa da bacadan geri
sokulduğundan religion’ın tanımı dışlayıcı olma özelliğini korumaktadır.
Religion’ın entelektüel Hıristiyanlaştırmaya uğradığı düşüncesi, bu durumun
sadece bir örnek oluşturduğu çok daha geniş bir kurgulama fikrini öngörmektedir.
Bu geniş kurgulama fikri, Edward Said’in oryantalizm eleştirisine dayanmaktadır.
Said, oryantalizmi sadece akademik bir alan veya disiplin olarak değil “Avrupa’ya
eklemlenmiş teorik bir sahne” olarak tanımlar. Buna göre oryantalistler, tıpkı bir
oyun yazarının bir oyunu kurgulaması gibi Doğu’ya ait imajları kurgulamışlardır;
ama bunu tarihin ve kendi toplumlarının kültürel ikliminin etkisini kötüye kulla-
narak yapmışlardır.
35
Bu sebeple oryantalizm, Doğu üzerine ortaya konan gerçek
bir
tezden ziyade, Batı’nın Doğu hakkındaki bilgisini temsil etmektedir.
36
33 Matthes, “Religion in the Social Sciences”, s. 98.
34 Alatas, “Problems of Defining Religion”, s. 229.
35 Edward Said, Orientalism (New York: Vintage Books, 1979), s. 63.
36 Said, Orientalism, s. 6, 63.
Sorunlu Religion Kavramı ve Hinduizm Kurgusunun Bîrûnî’ye Atıfla İrdelenmesi
11
Said, erken veya modernite öncesi oryantalizm ile modern oryantalizm şek-
linde bir ayrım yapar. Avinyon, Bolonya, Oxford, Paris ve Salamanka üniver-
sitelerinde Arapça, Grekçe, İbranice ve Süryanice kürsülerinin kurulmasının
bir sonucu olarak resmen 1312’de ortaya çıkan modernite öncesi oryantalizm;
Ariosto, Milton, Marlowe, Tasso, Shakespeare ve Cervantes gibi, hepsi de Doğu
imajının keskinleşmesine katkıda bulunan önde gelen Avrupalı yazarlar tarafın-
dan telaffuz edilmiş ve geliştirilmiştir.
37
Richard Southern tarafından vurgulandığı
üzere, bu erken oryantalizmin özelliği, Doğu’dan basit manada bîhaber olmanın
ötesinde, Doğu hakkında karmaşık bir cehaletle mâlul oluşudur.
38
Bu anlamda
Doğu’nun imajı sadece gerçeklikten uzak değil, aynı zamanda karmaşıktır da.
Doğu, Avrupa’ya düşman ama, aynı zamanda --Aşil’in kendi kaderleri hakkında
bizzat Persler yerine Pers kraliçesini konuşturmasında olduğu gibi-- kendi adına
konuşan güçlü Avrupa’nın aksine zayıf ve yenilmiş ve yine de daima bir tehdit
unsuru olarak görülmüştür.
39
Said, erken oryantalizm hakkında ilginç bir tespitte
bulunur: Doğu ile Batı arasındaki karşılaşmada Batı için Doğu ne tamamen yeni
ne de bütünüyle bilindik bir şeydir. Bunun yerine “yeni orta kategori devreye
sokulmuştur; yeni şeyleri, [yani] önceden bilinen bir şeyin versiyonları olarak ilk
defa görülen şeyleri görmeye imkân sağlayan bir kategori”.
40
Burada, en azından
Orta Çağ’ın Avrupalıları adına yeni olan şey İslâm’dır. İslâm, bilindik olanın, yani
Hıristiyanlığın batıl bir versiyonu kabul edilmek suretiyle idare edilme yoluna
gidilmiştir.
41
Burada Said’in bahsettiği şey şiir, akademik reddiyeler ve hurafeler
yoluyla gelişip yayılan, Hıristiyan Avrupa’ya ait İslâm algısıdır.
42
Bu makale yazarının ilgilendiği şeyse bu tip Hıristiyan veya Batılı İslâm algı-
larından ziyade, İslâm’ın veya diğer “dinler”in entelektüel Hıristiyanlaştırmaya
maruz kalması, yani Hıristiyan kavram ve kategorilerin diğer inanç sistemlerine
uygulanmasının bir sonucu olarak bu inanç sistemlerine Hıristiyanvâri özellikle-
rin atfedilmesidir. Bu, diğer dinlere yönelik Batılı algısının özel bir örneği olarak
da görülebilir. Esasen Said, Avrupalı Hıristiyan düşünürler üzerinde etkili olan
zorlama mukayeseye atıfta bulunarak bu sorunu tartışmaya açmaktadır. Said’e
göre söz konusu düşünürler, “Mesih Hıristiyanlık için ne ise Muhammed’in de
İslâm için o olduğunu” sandılar.
43
Söz konusu zorlama mukayese sonucunda,
erken oryantalizmde Avrupalılar İslâm’dan İslâm olarak değil de Muhammedîlik
37 Said, Orientalism, s. 63.
38 Bk. Said, Orientalism, s. 55.
39 Said, Orientalism, s. 57.
40 Said, Orientalism, s. 58-59.
41 Said, Orientalism, s. 59.
42 Said, Orientalism, s. 61.
43 Said, Orientalism, s. 60.