Sokratesin Savunması



Yüklə 295,31 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə8/8
tarix07.12.2017
ölçüsü295,31 Kb.
#14187
1   2   3   4   5   6   7   8

15 

 

hısım  ve  dostlarıyla  birlikte  mahkemeye 



getirdiğini 

hatırlayarak 

kızan 

biri 


olacaktır;  halbuki  ben,  belki  de  hayatım 

tehlikede olduğu halde, bunların hiçbirini 

yapmadım.  Bunun  tam  tersine  hareket 

ettiğimi  görünce,  belki  bu  kızgınlıkla 

oyunu benden yana vermeyecektir. 

Aranızda  böyle  biri  varsa  -muhakkak 

vardır  demiyorum-  ona  açıkça  cevap 

verip  derim  ki:  Dostum,  herkes  gibi  ben 

de  bir  insanım;  Homeros'un  dediği  gibi, 

tahtadan  veya  taştan  değil,  etten,  kandan 

yapılmış bir varlığım; benim de çoluğum, 

çocuğum  vardır;  evet  Atinalılar,  biri 

hemen  hemen  yetişmiş,  erkek  olmuş, 

ikisi henüz çocuk, üç oğlum vardır; böyle 

olduğu halde, sizden beraatımı dilemeleri 

için,  hiçbirini  buraya  getirmeyeceğim. 

Niçin?  Küstahlıktan  yahut  size  karşı 

saygısızlıktan  dolayı  değil.  Ölümden 

korkup  korkmadığım  da  ayrı  bir  mesele, 

şimdi bundan söz açacak değilim. Ancak, 

bence  böyle  bir  hareket,  kendimin,  sizin 

ve  bütün  devletin  şerefine  aykırıdır. 

Benim  yaşıma  gelmiş,  bilgeliği  ile 

tanınmış  bir  kimsenin  böyle  bir  aşırılığa 

düşmemesi  gerekir.  Her  halde,  herkes 

Sokrates'in  şu  veya  bu 

bakımdan 

başkalarından  ayrı  olduğuna  inanıyor, 

halkın 

bu 


fikri 

bana 


uyuyormuş, 

uymuyormuş,  bunu  burada  araştırmı-

yorum. Aranızda bilgeliği, cesareti yahut 

herhangi  bir  erdemi  ile  sivrilmiş  olduğu 

söylenen  kimselerin  böyle  aşağı  bir 

harekete  düşmeleri  ne  kadar  utanılacak 

bir şeydir. Hüküm giydikleri zaman garip 

garip  birtakım  hareketlerde  bulunan  nice 

tanınmış  adamlar  gördüm;  bunlar,  sanki 

ö1ümle  korkunç  bir  ıstıraba  gidecek-

lerini,  sanki  sadece  yaşamalarına  izin 

verilmekle  ölmez  olacaklarını  sanıyorlar. 

Fikrimce  bu  gibi  şeyler  devlete  karşı 

saygısızlıktır; bunların bu gibi hareketleri 

dışarıdan  gelen  bir  yabancıya,  Atina’nın 

en  ünlü  adamlarının,  gene  kendi  hemşe-

rilerinin  ün  ve  mevki  verdiği  bu  kim-

selerin,  kadınlar  kadar  bile  yürekli 

olmadıkları  kanaatini  verir.  O  halde, 

Atinalılar,  bu  gibi  şeyleri  hiç  olmazsa 

bizim  gibi  ünlü  kimselerin  başarmaması 

gerekir;  başarırlarsa  sizin  de  onlara  göz 

yummamanız;  soğukkanlılık  göstereceği 

yerde,  acıklı  sahneler  hazırlayarak  şehri 

gülünç  bir  hale  sokan  bu  gibi  kimseleri 

daha  şiddetle  mahkûm  etmek  istediğinizi 

göstermeniz gerekir. 

Bundan başka, -halkın düşüncesi mese-

lesini  bırakalım-  yargıcı  aydınlatmak  ve 

kanıksatmak  yerine,  onun  lütfünü  rica 

ederek beraat kazanmak da doğru bir şey 

değildir. 

Çünkü 

yargıcın 



vazifesi, 

doğruluğu  bağışlamak  değil,  herkesin 

hakkim  ö1çerek  hüküm  vermek;  kendi 

keyfine göre değil, kanunlara göre hüküm 

vermektir. Yalan yere ant içmeye alışarak 

sizi  tesir  altında  bırakmamalıyız,  siz  de 

buna  göz  yummamalısınız;  bu,  dine 

uymaz bir hareket olur. 

O  halde,  Atinalılar,  -hele  şimdi, 

Meletos'un  ileri  sürdüğü  iddiaya  göre, 

burada  dinsizlikten  muhakeme  edildiğim 

bir  sırada-  şerefsiz,  dine  uymaz,  yanlış 

saydığım  bir  şeyi  yapmamı  benden 

beklemeyiniz.  Çünkü  sizi  rica  kuvvetiyle 

kandırmaya, yeminlerinizi bozmağa çalış-

saydım,  tanrıların  olmadığına  inanmayı 

size  öğretmiş,  kendimi  müdafaa  ederken, 

tanrıları inkâr etmek ithamına karşı yalnız 

kendi  kendimi  kandırmış  olurdum.  Fakat 

hakikat 


büsbütün 

bunun 


tersidir; 


16 

 

ben,  tanrıların  varlığına,  ey  Atinalılar, 



bütün  beni  suçlayanların  inandığından 

daha  yüksek  bir  anlamda  inanırım; 

bundan  dolayıdır  ki  sizin  için  ve  benim 

için hayırlısı ne ise ona karar vermek üzere 

davamı size ve tanrıya bırakıyorum". 

 

II 

 

Atinalılar,  benim  için  verdiğiniz 



mahkûmiyet  kararına  üzülmeyişimin 

birçok  sebepleri  var.  Bunun  böyle 

olacağını  bekliyordum,  yalnız,  oyların 

birbirine  bu  kadar  denk  denecek 

derecede 

ikiye 


ayrılmış  olmasına 

şaştım;  çünkü  benim  aleyhimde  olan 

çokluğu  daha  büyük  sanıyordum. 

Hâlbuki  şimdi,  öbür  tarafa  otuz  oy 

gitmiş 

olsaydı 


beraat 

kazanmış 

olacaktım.  Bu  yüzden  diyebilirim  ki, 

Meletos’un 

suçlamasından 

beraat 


kazanmış  sayılırım;  hatta  üstelik 

Anytos  ile  Lykon  beni  suçlamak  için 

buraya  gelmeselerdi,  kanunun  istediği 

gibi,  oyların  beşte  birini  kazanmayarak 

bin  drahmi  para  cezasına  da  mahkûm 

olacaklardı. 

O  şimdi  ö1ürn  cezası  teklif  ediyor. 

Bense  kendi  hesabıma  neyi  ileri 

süreyim  Atinalılar?  Şüphesiz  değerim 

neyse  onu.  O  halde  hakkım  nedir? 

Bütün  hayatında  herkesin  düşkün 

olduğu  birçok  şeylere,  zenginliğe,  aile 

bağlarına,  askerlik  rütbelerine,  halk 

kurullarında nutuklar vermeğe, başkan-

lıklara,  taraflara  hiç  aldırmamış  bir 

adama  verilecek  karşılık  ne  olabilir? 

Ben  bir  siyaset  adamı  olmak  için  fazla 

dürüst  olduğumu  düşünerek,  size  ve 

kendime iyilik etmeme engel olacak hiç 

bir  yola  sapmadım!  Tam  tersine, 

hepinize  iyilik  etmemi  mümkün  kılan 

bir  yola  girdim,  herkesin  kendini 

düşünmekten,  kendi  işlerinin  peşinde 

koşmaktan  önce  erdemi  bilgeliği  araması 

gerektiğini,  devletin  sırtından  fayda-

lanmaya bakmazdan önce devlete bakması 

lazım  geldiğini  sizlere  kabul  ettirmeye 

çalıştım.  Böyle  bir  kimseye  ne  yapılır 

Atinalılar,  herhalde,  ona  bir  mükâfat 

verilmek  lazımsa,  iyi  bir  şey  verilmeli  ve 

bu iyilik ona yakışır bir şey olmalıdır. Sizi 

yetiştiren,  sizi  aydınlatmak  için  işini 

gücünü  bırakmayı  her  şeyden  üstün  gören 

fakir  bir  adama  yakışan  mükâfat  ne 

olabilir?  Atinalılar,  ona  Prytaneion'da 

beslemekten  daha  yakışan  bir  mükâfat 

olamaz;  böyle  bir  mükâfat,  Olympia'da  at 

yarışlarında,  bilmem  kaç  atılı  araba 

yarışlarında mükâfat kazanan bir yurttaştan 

çok  ona  yaraşır.  Çünkü  ben  fakirim, 

hâlbuki onun yetecek kadar geliri vardır: o 

size  yalnız  bahtiyarlığın  görünüş1erini 

bense gerçeği veriyorum. Bana vereceğiniz 

cezanın  uygun  ve  yerinde  bir  ceza  olması 

isteniyorsa, 

diyeceğim 

ki, 

bana 


Prytaneion'da  beslenmek  en  doğru  bir 

karşılıktır. 

Belki, 

daha 


önce,  gözyaşları  ve 

yalvarmalar  hakkında  söylediğim  gibi,  bu 

sözlerimle  de  size  boyun  ekmediğimi 

göstermek  istediğimi  sanacaksınız;  ama 

öyle  değil;  hiç  öyle  değil;  bunları 

isteyerek,  hiç  bir  yanlış  harekette  bulun-

madığıma  inanarak  söylüyorum.  Böyle 

olduğu  halde  sizi  de  buna  kandıramam, 

çünkü  vakit  pek  dar;  başka  şehirlerde 

olduğu  gibi,  Atina'da  da  büyük  davaların 

bir  günde  görülmemesi  için  bir  kanun 



17 

 

olsaydı,  o  zaman  sizi  kandırabileceğime 



inanırdım.  Fakat  bu  kadar  az  bir  vakitte 

bu  kadar  büyük  suçlamaları  dağıtamam. 

Nasıl  şimdiye  kadar  kimseye  kötülük 

etmemişsem, 

kendime 

de 


elbette 

etmeyeceğim;  kendimin  bir  kötülüğe 

layık 

olduğumu 



söylemeyeceğim, 

kendim için bir ceza teklif etmeyeceğim. 

Niçin  edeyim?  Meletos'un  ileri;  sürdüğü 

ö1üm  cezasından  korktuğumdan  mı? 

Ölümün  bir  iyilik  mi  yoksa  bir  kötülük 

mü 


olduğunu 

bilmediğim 

halde, 

muhakkak kötülük  olan bir cezayı  neden 



teklif  edeyim?  Hapis  cezası  mı?  Niçin 

ceza evlerinde, yılın yargıçlarının, Onbir’ 

lerin* 

(Savcılar  kurulu)



  kölesi  olayım? 

Para  cezası  mı  diyeceksiniz,  yoksa  para 

cezası  ödeninceye  kadar  hapislik  mi 

diyeceksiniz?  Buna  karşı  da  ayni  şey 

söylenebilir;  çünkü  beş  param  olma-

dığından, cezayı da ödeyemeyeceğimden, 

cezaevinde  ö1eceğim.  O  halde,  sürgün-

lüğü  mü  teklif  edeyim?  Belki  siz  de  bu 

cezayı kabul edersiniz. Ama benim kendi 

hemşerilerim olan sizler bile, artik benim 

konuşmalarıma,  sözlerime  tahammül 

edemezken,  bunları  çekemez  ve  iğrenç 

bulurken,  başkalarının  bana  tahammül 

edeceğini  umacak  kadar  düşüncesiz 

olmak  için,  yasamak  hırsının  gerçekten 

gözlerimi  bürümüş  olması  lazım.  Hayır, 

hayır, Atinalılar, bu hiç de böyle değildir. 

Yer  yer  dolaşarak,  sürgün  yerimi  hep 

değiştirerek,  her  gittiğim  yerden  kovu-

larak  yaşamak,  benim  yaşımda  bir  edam 

için  ne  acı  bir  şeydir!  İyi  biliyorum  ki 

burada  olduğu  gibi,  her  gittiğim  yerde 

gene gençler beni dinlemek için etrafıma 

üşüşecekler;  onları  yanımdan  uzak-

laştırsam  daha  yaşlı  hemşerilerini 

ayaklandırarak  beni  dışarı  attıracaklar; 

etrafıma  toplanmalarına  izin  verirsem 

babaları, dostları gene onların yüzünden 

beni yurtlarından kovacaklar. 

Belki  bana  denecek  ki:  “Sokrates; 

ağzını  tutamaz  mısın,  sana  kimse 

karışmadan  yabancı  bir  şehre  giderek, 

yaşayamaz  mısın?  Buna  vereceğim 

cevabı  anlatmak  çok  güç.  Çünkü 

dediğinizi  yapmanın  Tanrı’ya  karsı  bir 

itaatsizlik  olacağını,  onun  için  ağzımı 

tutamayacağımı  söylersem  ciddi  bir  söz 

söylediğime  inanmayacaksınız;  erdemi, 

üzerinde  hem  kendimi  hem  başkalarını 

sınadığım  daha  birçok  meseleleri  her 

gün  tartışmanın  insan  için  en  büyük 

iyilik  olduğunu,  imtihansız  hayatın 

yaşamaya  değer  bir  hayat  olamadığını 

söylersem  bana  gene  inanmayacaksınız. 

Size  kabul  ettirmek  kolay  olmamakla 

birlikte, söylediklerim doğrudur. 

Kendimi hiçbir cezaya layık görmeye 

de  alışmadım.  Param  olsaydı,  beni 

beraat  ettirecek  bir  para  cezası  teklif 

ederdim;  bundan  bana  kötülük  gelmez. 

Ama  ne  yapayım,  yok;  bunun  için  bu 

para  cezasını,  ancak  benim  vere-

bileceğim  kadar  kesmenizi  dilerim. 

Evet,  belki  bir  mina  verebilirim,  onun 

için bu cezayı teklif ediyorum. Buradaki 

dostlarım 

Eflatun, 

Kritobulos 

ve 

Apollodoros otuz mina teklif etmem için 



beni sıkıştırıyorlar; onlar kefil olacaklar. 

Haydi,  otuz  olsun;  bu  para  için  onlar 

size yeter teminat olacaklardır. 

 

 



 


18 

III 

 

Atinalılar, 



Sokrates'i, 

bir 


bilgeyi 

öldürmüş  olmakla,  şehrinizi  ayıplayacak 

olanlardan  alacağınız  kötü  üne  karşılık, 

büyük  bir  karınız  olmayacak;  ben 

gerçekte  hiç  bir  şey  bilmeyen  bir  adam 

olduğum  halde  onlar  bizi  kötülemek 

istedikleri zaman, benim bilge olduğumu 

söyleyecekler.  Hâlbuki  biraz  daha 

beklemiş  olsaydınız,  istediğiniz,  tabiatın 

yürüyüşü ile kendiliğinden yerine gelmiş 

olacaktı.  Çünkü  gördüğünüz  gibi,  yaşım 

çok  ilerlemiştir;  ölümden  çok  uzak 

değilim. 

Şimdi  hepinize  değil,  .yalnız  bana 

ölüm  hükmünü  verenlere  sesleniyorum. 

Onlara  söyleyecek  bir  şeyim  daha  var: 

Belki  beraatımı  kolaylaştıracak  şeyler 

söylemediğimden,  suçluluk  kararından 

kurtulmak için gereken şeyleri söylemeği 

ve  yapmağı  kabul  etmediğimden  dolayı 

mahkûmluğuma  karar  verildiğini  sana-

caksınız.  Hayır;  mahkûm  olmama  sebep 

olan  kusur,  sözlerimde  değil  sizin 

istediğiniz  gibi,  ağlayarak,  sızlayarak, 

haykırarak,  bence  bana  yakışmayan, 

fakat  başkalarından  daima  işitmeğe 

alıştığınız  birçok  şeyleri  söyleyerek  ve 

yaparak, 

size  söylemek  istediğimi 

yüzsüzlüğümü  küstahlığımı  gösterme-

yişimdendir.  Fakat  ben,  tehlikeye  düştü-

ğüm  zaman,  ne  böyle  aşağılıklara, 

alçaklıklara  saparım,  ne  de  kendimi 

müdafaa  etmediğime  pişman  olurum. 

Asla!  Böyle  bir  şey  yapmaktansa,  sizin 

alıştığınız 

gibi 

kendimi 


müdafaa 

etmektense, alıştığım gibi söz söyleyerek 

ölmeği  üstün  görürüm.  Çünkü  savaş 

meydanında 

olduğu 

kadar 


adalet 

karsısında da ben de, başka hiç kimse de 

kendini  ö1ümden  kurtaracak  vasıtaları 

kullanmağa  kalkışmamalıdır.  Evet,  çok 

defa,  bir  kimse  savaşta  silahlarını 

bırakmakla,  düşmanlarının  önünde  diz 

çökmekle ölümden kurtulabilir; her şeyi 

söylemeği, her şeyi yapmayı kabul eden 

bir  kimse  için  her  türlü  tehlike 

karşısında  ölümden  kurtulmanın  daha 

birçok  çareleri  vardır;  yalnız  şuna  iyice 

inanınız,  yargıçlarım,  asıl  mesele, 

ölümden  sakınmak  değil,  haksızlıktan 

sakınmaktır;  çünkü  kötülük  ölümden 

daha  hızlı  koşar,  Ben  yaşlı  ve  ağır 

olduğumdan 

yavaş 

kosan 


bana 

yetişmiştir;  hâlbuki  beni  suçlayanlar 

kuvvetli  ve  çabuk  olduklarından,  çabuk 

koşan  kötülük  onlara  yetişmiştir.  Simdi 

ben,  tarafınızdan  ölüm  cezasına,  onlar 

da  hakikat  tarafından  kötülüğün  ve 

haksızlığın  cezasına  mahkûm  edilerek 

ayrılıyoruz.  Ben  cezama  boyun  eğerim, 

onlar  da  cezalarına  boyun  eğsinler. 

Herhalde  böyle  olması  mukaddermiş; 

belki de yerindedir... 

Şimdi, ey beni mahkûm edenleri Size 

bir  kehanetimi  söylemek  isterim;  çünkü 

ben  simdi  hayatın  öyle  bir  anında 

bulunuyorum  ki,  bunda  insanlar  ölmez-

den  önce  kehanet  gücüne  erişirler.  O 

halde benim katillerim olan sizlere haber 

vereyim  ki,  ölümümden  çok  geçmeden 

bana  verdiğiniz  cezadan  daha  ağır  bir 

ceza sizi beklemektedir. Beni öldürmek-

le  hayatınızın  hesabını  soranlardan 

kurtulacağınızı  sanıyorsunuz.  Fakat 

bana  inanınız,  sandığınızın  tam  tersi 

olacaktır.  Evet,  hiç  şüphe  etmeyiniz, 

şimdiye  kadar  öne  atılmalarına  engel 

olduğum  birçok  kimseler,  karşınıza 

çıkacak,  sizi  şiddetle  suçlayacaklardır; 

bunlar 


daha 

genç 


oldukları 

için



19 

 

sizi  daha  çok  incitecekler,  sizinle  daha 



çok  uğraşacaklardır.  Atinalılar,  insanları 

öldürmekle,  herkesi  kötü  hayatınızı 

kınamaktan  alıkoyacağınızı  sanıyorsanız 

yanılıyorsunuz;  bu,  olası  bir  kaçış  yolu, 

ünlü bir kaçış yolu değildir; en kolay en 

asil 


yol, 

başkalarını 

hiçbir 

şey 


yapamayacak  bir  hale  getirmek  değil, 

kendinizi  yükseltmektir.  İste  buradan 

ayrılmadan  önce  beni  mahkûm  eden 

yargıçlara söyleyeceğim kehanet budur. 

Beni  beraat  ettiren  dostlar,  yargıçlar 

meşgulken,  öleceğim  yere  gitmeden, 

sizlerle olup bitenler  hakkında görüşmek 

isterim.  Onun  için  azıcık  daha  durunuz, 

birbirimizle  görüşebilecek  kadar  vakit 

var.  Siz  benim  dostlarımsınız,  onun  için 

başıma  gelenin  manasını  size  belirtmek 

isterim.  Ey  yargıçlarım!  (Çünkü  ancak 

sizlere  gerçekten  yargıç  diyebilirim.) 

Size  gerçekten  şaşılacak  bir  olayı 

anlatmak 

isterim. 

Şimdiye 

kadar, 


gündelik işlerde bile kötü veya yanlış bir 

iş  işlemek  tehlikesi  karşısında  içimden 

gelen  tanrısal  bir  ruh  beni  alıkoyuyordu; 

simdi  ise,  gördüğünüz  gibi  herkese  göre 

belki  de  kötülüğün  en  kötüsü  ve  en 

sonuncusu  başıma  gelmiştir.  Hâlbuki 

sabahleyin 

evimden 


ayrılırken 

de, 


mahkeme karsısına çıktığımda da, burada 

söz  söyleyeceğim  anlarda  da  Tanrı  sesi 

beni  alıkoymamıştır;  başka  hallerde, 

birçok  kereler  söz  söylerken,  beni  alı-

korken, bugün bu mesele üzerinde söyle-

diğim  ve  yaptığım  şeylerin  hiç  birinin 

önüne geçmemiştir. Bu susmanın manası 

nedir?  İste  size  bunu  söyleyeceğim:  bu 

şüphesiz başıma gelenin iyilik  olduğuna, 

ölümün  bir  kötülük  olduğuna  inanan-

larımızın  yanıldıklarına  bir  alamettir. 

Çünkü  iyiliğe  değil,  kötülüğe  doğru 

gitmiş  olsaydım,  her  zamanki  işaret 

herhalde beni alıkoyacaktı. 

Başka  türlü  düşünürsek,  ölümün  bir 

iyilik  olduğunu  umduracak  sebep  oldu-

ğunu da görürüz; ölüm iki şeyden biridir: 

ya bir hiçlik, büsbütün şuursuzluk halidir 

yahut  da,  herkesin  dediği  gibi,  ruhun  bu 

dünyadan  ayrılarak  başka  bir  dünyaya 

geçmesidir. Ölüm bir şuursuzluk, deliksiz 

ve  rüyasız  uyuyan  bir  kimsenin  uykusu 

gibi bir uyku ise, o ne mükemmel, ne tam 

bir  kazançtır!  Bir  kimse,  uykusunda,  hiç 

rüya  görmediği  bir  gecesini  düşünerek, 

bunu 


hayatının 

öteki  günleri  ve 

geceleriyle  karşılaştırsaydı,  bütün  haya-

tında  bundan  daha  iyi  ve  daha  hoş  kaç 

gün  ve  kaç  gece  geçirmiş  olduğunu  da 

bize  söyleseydi,  sanırım  ki  herkes,  değil 

yalnız  alelade  kimseler,  Büyük  Hüküm-

dar  bile,  hayatında  böyle  pek  az  gündüz 

ve  gece  bulurdu.  Ölüm  bu  çeşit  bir  uyku 

ise,  büyük  bir  kazançtır;  çünkü  öyle 

olunca, zamanın bütün akışı, tek bir gece 

gibi  gözükecektir.  Ama.  ö1üm  bizi  bu 

dünyadan  başka  bir  dünyaya  götüren  bir 

yolculuk  ise  ve  herkesin  dediği  gibi, 

bütün ölenler başka dünyada yaşıyorlarsa, 

yargıçlarım,  bizim  için  bundan  daha 

büyük  ne  iyilik  olabilir?  Gerçekten  öteki 

dünyaya  vardığımızda,  bu  dünyada 

doğruluk  iddia  eden  kimselerden  kurtu-

larak,  denildiği  gibi  asıl  doğruluğu  veren 

gerçekten  yargıçları,  Minos'u,  Rahada-

manthos'u, Aiakos'u, Triptolemos'u doğru 

yaşamış olan yarı-tanrıları bulacaksak, bu 

yolculuk  hiçbir  zaman  bir  ceza  olamaz. 

Bir  kimse  orada,  Orpheus'a,  Musaios'a 

Homeros'a, 

Hesiodos'a 

kavuşacaksa, 

bunun 

için 


ne 

vermez 


ki?


20 

 

Hayır,  bu  doğru  ise,  bırakınız  bir  daha, 



bir  daha  öleyim.  Hele  Palemedes  ile 

Telamon  oğlu  Aias  ile  haksiz  bir  hüküm 

yüzünden  

Helen  eski  kahramanları  ile  buluşmak 

bizim  için  ne  yüksek  bir  şeydir!  Kendi 

sonumu  onların  sonu  ile  karşılaştırmak 

benim  için  ne  büyük  bir  zevk!  Hepsinin 

üstünde,  burada  olduğu  gibi  öteki 

dünyada  da  öz  ve  yanlış  bilgeliği 

araştırmamı 

ilerletebileceğim, 

kimin 


bilgiç,  kimin  cahil  olduğunu  anlayabile-

ceğim.  Yargıçlar!  Büyük  Troia  seferinin 

önderi  Odysseus'u,  Sisyphos'u,  kadınlı 

erkekli  daha  birçoklarını  deneyebilmekte 

ne  büyük  bir  zevk  var!  Onlarla,  konuş-

makta,  onların  arasında  yaşamakta, 

onlara  sorular  sormakta  ne  sonsuz  bir 

zevk  olacaktır!  Orada  hiç  şüphesiz, 

sormak 

yüzünden 



ö1üme  mahkûm 

edilmek tehlikesi de yoktur. Bizden daha 

mesut olduktan başka, doğruyu söyleyen, 

orada  ölmez  de  olacaktır.  O  halde, 

yargıçlar!  siz  de  benim  gibi  ölümden 

korkmayınız,  şunu  biliniz  ki,  iyi  bir 

insana,  ne  hayatta  ne  de  öldükten  sonra 

hiçbir  kötülük  gelmez.  Onu  ve  onun 

gibileri  tanrılar  daima  korurlar.  Benim 

yaklaşan  sonum,  sadece  bir  tesadüf  işi 

değildir; tam tersine, apaydın görüyorum 

ki  ölmek  ve  böylece  bütün  acılardan 

büsbütün  kurtulmak,  benim  için  daha 

değerlidir.  İşte,  içimden  gelen  işaretin 

alıkoymamasının  sebebi  budur.  Gene 

bunun  için  beni  mahkûm  edenlere,  beni 

suçlayanlara  asla  kızmıyorum.  Onlar 

bana  iyilik  etmeyi  bile  bile  isteme-

mişlerse  de,  bana  hiç  kötülük  de  etme-

mişlerdir.  Onları  ancak,  bana  bilerek 

kötülük  etmek  istediklerinden  dolayı 

kınayabilirim. 

Sizden  dileyeceğim  bir  şey  daha 

kaldı:  çocuklarım  büyüdükleri  zaman, 

Atinalılar,  erdemden  çok  zenginliğe 

yahut  herhangi  bir  şeye  düşkünlük 

gösterecek  olurlarsa,  ben  sizinle  nasıl 

uğraşmışsam,  siz  de  onlarla  uğraşınız, 

onları cezalandırınız; kendilerine, kendi-

lerinde  olmayan  bir  değeri  verir,  önem 

vermeleri  gereken  şeye  önem  vermez, 

bir  hiç  oldukları  halde  kendilerini  bir 

şey  sanırlarsa,  ben  sizi  nasıl  azarlamış-

sam, siz de onları öyle azarlayınız. Bunu 

yaparsanız,  bana  da,  okullarıma  da 

doğruluk etmiş olursunuz. 

Artık 

ayrılmak 



zamanı 

geldi, 


yolumuza  gidelim:  ben  ölmeye,  siz 

yaşamaya. 

Hangisi daha iyi?  

Bunu Tanrı’dan başka kimse bilemez. 

 

 

SON 



 

 

 



 

 

 



 

Yüklə 295,31 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə