3
Doğrusu, bir kimsenin insanlara
gerçekten bir şey öğretmesi mümkün
olsaydı, buna karşılık para alması bence
o kimse için bir şeref olurdu. Leontinoi'li
Gorgias gibi, Keos'lu Prodikos gibi,
Elis'li Hippias gibi şehir şehir gezerek
ders veren gençlerin kendi hemşeh-
rilerinden parasız ders almaları pekâlâ
mümkün iken, onları bu hemşerilerinden
ayırarak kendilerine çekecek kadar
kandıran, dersleri için para almakla
kalmayıp üstelik bu parayı lütfen kabul
ettiklerinden dolayı bir de teşekkür
ettiren kimseler var! Şimdi Atina’da
Paros'lu bir bilgin varmış. Bu adamı
öğrenişim şöyle olmuştu: bir gün,
bilgicilerin
(sofist)
uğruna dünya kadar
para harcayan Hipponikos oğlu Kallias'a
rastlamıştım: bu zatın iki oğlu olduğunu
biliyordum, onun için kendisine sordum:
“Kallias, dedim, iki oğlun olacağına iki
tavuğun veya buzağın olsaydı, bunları,
eline verecek birini bulmakta zorluk
çekmezdik; onları kendi tabiatlarının
(huy)
mümkün kıldığı ölçüde yetiştirecek
ve olgunlaştıracak bir seyis veya bir
çiftçi tutardık; fakat mademki birer
insandırlar, onları kimin eline vereceğini
biliyor musun? Onları bir insan ve bir
yurttaş olarak yetiştirecek biri var mıdır?
Herhalde, senin oğulların olduğuna göre
bu meseleyi düşünmüşsündür? Ne dersin,
böyle bir kimse var mı?” Kallias bana,
“evet vardır” dedi. “Öyleyse kim? nereli?
Derslerini kaça veriyor?” diye sorunca,
“Paros'lu Evenos, dersine beş mina*
(Eski
Helen parası.)
alıyor” cevabını verdi. O
zaman kendi kendime düşündüm ve
dedim ki: Evenos gerçekten böyle bir
bilgin ise, bu bilgisini bu kadar ucuza
öğretiyorsa,
doğrusu
bahtiyarmış.
Bende de böyle bir bilgi olsaydı,
gerçekten ben de gurur ve sevinç
duyardım; fakat Atinalılar, doğrusu
benim böyle bir bilgim yoktur.
Belki içinizden biri bütün bunlara
karşı diyecek ki: “Sokrates, bunların
hepsi güzel ama uğradığın bu suçlamalar
nereden çıkıyor? Herhalde alışılanın
dışında bir şey yapmış olacaksın ki
aleyhine bu gibi suçlamalar var. Sen de
herkes gibi olaydın bütün bu dedi
kodular çıkmazdı; o halde, hakkında
acele bir hüküm vermemizi istemiyorsan
bite bunların sebebini anlat.”
Bu itirazın haklı ve yerinde olduğunu
kabul ederim; onun için ben de size bu
kötü şöhretimin nereden çıktığını
anlatacağım. Lütfen dikkatle dinleyiniz.
Bazılarınız
belki
şaka
ediyorum
sanacak; ama inanın ki tamamıyla doğru
söylüyorum. Atinalılar, bu şöhret bende
bulunan bir nevi bilgiden, sadece ondan
çıkmıştır. Bunun ne biçim bir bilgi
olduğunu sorarsanız derim ki “bu,
herkesin elde edebileceği bir bilgidir”
ben de ancak bu manada bilgim
olduğunu sanıyorum. Hâlbuki sözünü
ettiğim kimselerin bende olmadığı için
size anlatamayacağım insanüstü bilgileri
var. Benim böyle bir bilgim olduğunu
söyleyen yalan söyler, bana iftira eder.
Atinalılar, size belki mübalağa
(abartı)
ediyorum gibi gelecek, fakat sözümü
kesmemenizi dilerim. Çünkü size şimdi
söyleyeceğim sözler benim sözlerim
değildir. Size güvenilir bir şahit
göstereceğim. Benim bir bilgim varsa,
bunun nasıl bir bilgi olduğunu Delphoi
tanrısından
dinleyin
Khairephon'u
tanırsınız; çok eski bir arkadaşımdı,
4
sizin de dostunuzdu, geçen sürgünde o da
sizinle birlikteydi, dönerken de birlikte
gelmiştiniz.
Khairephon'un
huyunu
bilirsiniz, kafasına koyduğu şeyi muhak-
kak yapardı. Bir gün
Delphoi'ye gitmiş -lütfen sözümü
kesmeyiniz-, benden daha bilgin bir
kimse olup olmadığını tanrıya çekin-
meden sormuş; Python'lu tanrı-sözcüsü
de benden daha bilgin bir adam
olmadığını söylemiş. Khairephon bugün
sağ değil, ama kardeşi burada mahke-
mededir, söylediklerimin doğruluğunu
tasdik edebilir.
Bunu size sırf bu kötü şöhretimin
nereden
çıktığını
göstermek
için
söylüyorum. Tanrının bu cevabını
öğrenince düşündüm: Tanrı bu sözüyle
ne demek istemiş? Bu muamma nedir?
Çünkü az olsun, çok olsun, bende böyle
bir bilgi olmadığını biliyorum. Böyle
olduğu halde insanların en bilgini
olduğumu
söylemekle
ne
demek
istiyordu? Tanrı yalan söylemez, yalan
onun özü ile uzlaşır bir şey değil. Ne
demek istediğini uzun zaman düşündüm;
en sonunda için aslını bir deneyim
dedim. Bilgisi belli birini bulup Tanrıya
gider, sözünü çürütmek için derim ki:
İşte benden daha bilgili bir adam; oysaki
sen benim için en bilgili demişsin. Bunun
üzerine bilgisi ile ün almış birine gittim,
kendisine iyice baktım. Adı lazım değil,
denemek için seçtiğim bu adam devlet
işleriyle uğraşır. Vardığım sonuç şu oldu:
bu adam çok kimselere, hele kendisine
bilgin gözüküyor ama gerçekten hiçbir
bilgisi yok. Bunun üzerine kendisini
bilgin sandığını, hakikatte ise olmadığını
anlatmaya çalıştım. Bunun sonucu, onun
da, üstelik orada bulunup beni dinleyen
birçok kimselerin de düşmanlığını
kazanmak oldu. Yanından ayrılırken
kendi kendime dedim ki: doğrusu belki
ikimizin de iyi, güzel bir şey bildiğimiz
yok; ama gene ben ondan bilginim;
çünkü o hiçbir şey bilmediği halde
bildiğini sanıyor; ben ise bilmiyorum
ama bildiğimi de sanmıyorum. Demek
ben ondan biraz bilgiliyim, çünkü
bilmediklerimi bilirim sanmıyorum.
Bundan sonra başka birine, daha da çok
bilgili tanınan başka birine gittim. Gene
o sonuca vardım; onun da, daha
birçoklarının da düşmanlığını kazandım.
Böylece, kendime birçok düşmanlar
edindiğimi bile bile, birini bırakıp
ötekine gidiyor, gittikçe umutsuzlaşıyor
ve kederleniyordum. Artık boynumun
borcu oldu, her şeyden önce tanrının
sözünü göz önünde tutmalıyım, diyor-
dum. Bilgili denen kim varsa ona
başvurarak Tanrının ne demek istediğini
anlamam gerekti. Size doğruyu söyle-
meliyim. Atinalılar, köpek hakki için,
bütün o araştırmalarımda baktım, asıl
bilgisizler,
bilgilidir
diye
tanınmış
olanlar! Boştur denenlerde ise daha çok
akıl var. Size bütün o dolaşıp durma-
larımı anlatayım, Atinalılar: o kadar
didindim, tanrının sözünü çürütemedim.
Devlet adamlarından sonra tragedya
yazanlara, dithyrambos şairlerine, her
çeşidinden şairlere başvurdum. Kendi
kendime, artık bu sefer göreceksin,
kendinin onlardan çok daha bilgisiz
olduğunu
anlayacaksın,
diyordum.
Yazılarından bence en işlenmiş parçaları
seçtim, ne demek istemiş olduklarını
gidip
kendilerinden
sordum,