Moğollar (1206-1294)


KUBİLAY HAN (1260 - 1294)



Yüklə 0,96 Mb.
səhifə3/3
tarix12.10.2018
ölçüsü0,96 Mb.
#73903
1   2   3

KUBİLAY HAN (1260 - 1294)

Kubilay Han, 23 Eylül 1215 tarihinde Moğolistan‘da babası Toluy ve annesi Sorghaghtani Beki’nin ikinci oğlu olarak doğmuştur. Mengü, Hülagû Han, Arık Böke adlarında kardeşleri vardı. (Kubilay Han, Moğol hanı Mengü‘nün kardeşi; İran‘daki Moğol İlhanlılar devletinin kurucusu Hülagü‘nün ağabeyidir.) Kubilay Han (1215-1294), Çin’i birleştiren ve Güney Song Hanedanlığı iktidarını sona erdiren Cengiz Han’ın torunudur. Çin’de Yuan Hanedanlığının ilk kurucusu ve topraklarını Asya’dan Doğu Avrupa’ya kadar uzatan Moğol imparatorluğunun Bilge Han’ıdır.

Mengü, büyük bir hanlık olduktan sonra Moğol İmparatorluğu’nun genişlemesine devamına karar verdi. Çin’i fetih ve iktidar görevini küçük kardeşi Kubilay’a emanet etti. Kubilay, Doğu ülkelerini (Çin) işgale başladı ve büyük bir ordu ile Xi’an’ı aldı. Zorlu savaşlarla büyük Çin eyaletlerini hükümdarlığına kattı. 1258’de Yunnan ve Sichuan bölgelerine sefere çıktı. Diğer taraftan Kubilay yalnızca Çin’e siyasi ve askeri açıdan hâkim olmakla egemenliğin sağlanamayacağını biliyordu. Bundan dolayı sadece atların üstünde nasıl mücadele etmeyi bilen birçok Moğol liderinin aksine, Çin kültürüne hayranlığından da ötürü bu toprakları yönetmek için etrafında güvenilir bir grup Çinli Konfüçyüs’çü danışmanın bulunması gerekliliğini kavramıştı. O birçok Çinli bilgini topladı ve onlarla arkadaş oldu, üstelik Çin’in orta ovalarını yönetmek için Çinli kamu hizmeti yapısını benimsedi.

Kubilay’ın iktidarı Çin’de geniş popülerlik kazandı. Fakat Moğolistan’daki muhafazakârlar onun Çin kültürüne eğiliminden mutlu değildi. Moğolistan’ın Hanı olan ağabeyi Mengü, insanların kalbini kazanan Kubilay’ın tüm servetini kendi deposunda gizlediği ve bunun Moğol İmparatorluğu için bir tehdit olabileceğini duydu. Bir gün Kubilay, onun için çalışmakta olan bazı yetkilileri ağabeyinin araştırma yapmak üzere Orta Ovalara gönderdiğini ve üstelik belki de ölüm cezasına çarptırılacak 100’den fazla şüphelinin listelendiğini öğrendi. Kubilay Han ağabeyinin eylemi karşısında çok şaşırdı ve rahatsız oldu, ayrıca araştırma yüzünden bu yetkililerin belki de siyasi çekişmenin bir kurbanı olabileceklerinden endişe duydu, çünkü bu yetkililer kendi topraklarını yönetmek için en güvenilir kişilerdi. O, kendisine hep güvenen ağabeyinin, mutlaka siyasi rakipleri tarafından kendisine karşı yanlış yönlendirildiğini biliyordu.

Çinli danışmanlarından biri ona, “Han hem ağabeyin hem de İmparatordur. O senden fazla yetkiye sahiptir, çünkü sen hem onun küçük kardeşisin hem de astın (alt) konumundadır. Lütfen bunun için kin tutmayın. Bana kalırsa, aileni Moğol başkentindeki Han’ın ailesi ile birlikte yaşamak üzere geri göndermeyi düşünebilirsin, bu yolla hem büyük Han’a sadakatini net bir şekilde göstermiş olur hem de bir daha senden şüphelenmez.” önerisinde bulundu. Kubilay bu öneriyi kabul etti ve hemen karısı ve çocuklarını başkente geri gönderdi. Daha sonra, ağabeyini görmek için şahsen başkente döndü. Sonuç olarak, ağabeyi tekrar ona güvendi ve iki kardeş her zamanki gibi el ele işbirliği yaptı.

Kubilay, kuzey Çin’i yönetmeye devam ettikçe göçebe hayat ile Çin’deki yerleşik tarımsal yaşam arasındaki kültür farkını daha net anladı. Moğol yaşamı, güreş, okçuluk, at binme, kuzu çevirme ve süt gibi şeylere ağırlık verirken, Çinliler ise nefis ipekler, şiir ve resimler, lezzetli yemekler, vergilendirme ve tüccarlar ile dolu bir yaşama sahiplerdi. Çin’deki iktidarının daha derin ve hızlı genişlemesini sağlamak için fethettiği insanlara müsamahayı göstermenin önemini anladım. Dolayısıyla, bir şehir aldığında ordusuna oradaki insanları katletmemesini emretti. Bu emir, birçok Moğol aristokratı tarafından eski Moğol göçebe dünyasına karşı meydan okuma eylemi olarak görüldü, çünkü onlar için diğer ülkelere veya kültürlere karşı yaptıkları katliam bir kuraldı. Fakat bu sayede Çin’de yeni fethedilen yerlerdeki insanlar tarafından yaygın bir şekilde sıcak karşılandı.

11 Ağustos 1259 tarihinde ölen Mengü’nün öldüğü haberini Kubilay seferde iken aldı. Ancak Kubilay geri dönmeden Wuhan’daki kuşatmasına devam etti. Bu arada kardeşi Arık Böke’nin yönetimi ele geçirmeye çalıştığını öğrenince Song Hanedanlığı ile barış imzalayıp ordusunu Moğolistan‘a çevirdi. 1260 yılında Kubilay ve kardeşi kendilerini Han ilan ettiler. İki kardeşin 3 yıl süren mücadelesi Kubilay’ın üstünlüğü ile sona erdi. Böylece M.S.1259 yılında ağabeyi Mengü’nün ölümünden sonra 5 Mayıs 1260 tarihinde Han oldu.

Çin-Moğol İmparatorluğu, başkent Pekin olmak üzere Kubilay Han tarafından kurulmuştur. Kubilay Han, Çin’de büyük bir imparatorluk kurarak 1260 ile 1294 yılları arasında hükümdarlık yaptı. Kubilay önce büyük bir ordu ile Siang Yang’ı aldı. Çetin savaşlarla büyük Çin eyaletlerini hükümdarlığına kattı. 1264’te Pekin‘i merkez yaptı. Burada “Da Yuan” (Büyük Köken) Hanedanını kurdu. Güney Song’u yendi ve 1279 yılında tüm Çin’i birleştirdi. Ardından Çin’in etrafındaki bölgesel krallıkları kendine bağladı. Netice itibarı ile 1280 yılında bütün Çin‘i aldı.

Kubilay’ın devletinin hudutları, Çin dışında Kıpçak, Çağatay, Almalık, İran ve Kuzeyde Polanya hudutlarına kadar yayılıyordu. Kubilay Han, Japonya‘ya, Annam’a ve Çampa’ya yaptığı akınlarda başarılı olamadı. Burma’da büyük bir zafer kazandı. Çin tarihlerinde bu sülaleye Yuan Soyu denilmekte olup 1369 yılına kadar Çin’e hâkim olmuşlardır. Daha sonra 1293’te de Endonezya‘ya bir sefer yapıldı ve Cava’yı ele geçirildi.

Kubilay Han cesur ve güçlü bir hükümdardı. Hayatı ülkeler fethetmek ve imparatorluğunu genişletmek için, büyük savaşlarla geçti. Kubilay Han Dünya tarihinde en büyük imparatorluk kurmuş olan hükümdarların başında gelir. Kubilay Han devrinde, Güney Hint, Doğu Afrika ve Madagaskar’dan yeni sanatlar öğrenildi. Kubilay Han’ın başkentinde ve sarayında, hemen düşkünleri, bilim adamları, yöneticiler ve diplomatlar vardı. Bu topluluğun en seçkin kişilerinden biri de ünlü Marco Polo‘dur.

Marco Polo‘nun babası ve amcası Papa IX. Gregorius tarafından 1271 yılında Kubilay Han’a mektup göndermekle görevlendirince uzun bir yolculuk sonunda 2,5 yılda Marco Polo ve ekibi Pekin‘e vardılar. Tüm dünya gezginlerine açık bir ülke olan Yuan İmparatorluğu’na (Çin) gelen Marco Polo’dan çok etkilenen Kubilay Han, onu özel elçisi yaptı ve çeşitli görevlerle Çin’in farklı uzak bölgelerine yolladı. Bu sırada dört dil öğrenen Marco Polo bu vesile ile Kubilay Han’ın görevlendirmesiyle 17 yıl Doğu ülkelerini dolaştı. Geçmişte ziyaret ettiği Avrupa veya Asya ülkelerini karşılaştırdığında Çin’in büyüklük ve refahı karşısında etkilendi. O, Kubilay Han’ı “sayısız nüfus, toprak ve mala sahip dünyanın en güçlüsü” olarak tanımladı. Ayrıca Çin’deki anılarını yazdığı eserinde, Kubilay’ın görkemli sarayını, büyük av partilerini, zengin ve renkli şölenleri, şenlikleri, vergi düzenini, İmparator’un bilim ve sanata verdiği önemi ilginç bir üslupla, belirli ölçüde bir tarafsızlıkla anlatmıştır.

Kubilay Han’ın iktidarı altında kısa bir süre sonra Yuan Hanedanlığı birlik, ekonomik refah ve sosyal istikrar elde etti. Bu dönemde Çin’de Büyük Kanal inşaatına devam edildi, birçok kamu binasının restorasyonu yapıldı. Çin’de ilk defa kağıt para kullanımını başlatıldı. Çin sanatının gelişmesi desteklendi. Ancak kimi yönlerden Moğol yaşam tarzını Çin’de uygulamaya diretmesi, buradaki kültürel ve sosyal yaşamda bir takım çatışmalara yol açtı. Öte yandan Yaşamının sonlarına doğru Moğol prenslerini iktidar kavgalarına şahit oldu. Hayatı boyunca bozkırlarda rakibi olan Moğol prensleri ile yaşadığı iç savaş ve aile kavgalarından dolayı rahatsız oldu, Moğolistan’daki birçok aristokrat aile Çin kültürünü benimseyen Kubilay Han’ın fikrine direndi. Bununla beraber, Japonya’yı fethetmeye giden ordusu bir fırtına tarafından tahrip edildi. Yaşlılığı, hastalık ve acı içinde geçti. Sevdiği eşi ve oğlunun ölümü hastalığını daha da şiddetlendirdi. Güçlü hükümdar Kubilay Han, M.S.1294’te 80 yaşında vefat etti.

1294'te son Han Kubilay'ın da ölümüyle ülke bölündü.


  1. Altın Ordu hanlığı (Cuci'nin Devleti),

  2. Çağatay Hanlığı (Çağatay'ın Devleti),

  3. İlhanlılar (Hülagû'nun Devleti),

  4. Kubilay Hanlığı (Tului ve oğlu Kubilay'ın Devleti) olmak üzere dört parçaya ayrıldı.

Moğol egemenliğinin tamamen sonu Kubilay Han'ın kurduğu Yuan Hanedanı'nın, Çinli Ming Hanedanı tarafından 1368'de yenilmesiyle olmuştur.

MOĞOLLARDA UYGARLIK

Devlet Yönetimi

Konfederasyon şeklinde yönetilen devletler, kurucularının etnik kökeni ve kuruldukları yerler bakımından birbirinden farklıydı. Ancak yönetim şekilleri, ana özellikleriyle birbirine benzemekteydi. Moğollar, devlet yönetiminde Uygur Türklerine görev vermişti. Moğollarla Türkler bir arada yaşamıştır. Bu nedenle Moğolların üzerinde Türk kültürünün etkisi fazladır.

Moğol Devleti'nin başında bir hükümdar bulunurdu. Hükümdarın çok geniş yetkileri vardı. Hükümdarlık babadan oğula geçerdi. Devlet, Cengiz Han'ın koyduğu yasalara (Cengiz Yasaları) göre yönetilirdi. Moğollarda, hükümdarın başkanlığında toplanan ve Kurultay adı verilen bir meclis vardı.

Kurultay'da boy beyleri, kabile başkanları ve devlet ileri gelenleri bulunurdu. Kurultay'da, devletin başına geçecek kişinin hanlığı kabul edilirdi. Bundan başka diğer devlet işleri de görüşülür ve karara bağlanırdı. Moğollardaki devlet yönetim sistemi, Altın Ordu Devleti'nde de değişmeyerek devam etmiştir. Çünkü bu devlet, Moğol İmparatorluğu'nun bir devamıydı.

Timur Devleti'nin kurucusu ve lideri olan Timur, bir Moğol hükümdarının sahip olduğu bütün yetkilere sahipti ancak "han" soyundan olmadığı için, "han" değil "emir" unvanı kullanıyordu.

Timur Devleti'nin yönetiminde bir yandan Cengiz Yasaları uygulanmakta, diğer yandan da Türk geleneklerine bağlılık devam etmekteydi. Timur Devleti'nin ordu yapısı, Moğol ordusu ile aynıydı. Ancak, Timur'un ordusunda filler de bulunuyordu. Filler o dönemin tankları gibiydi. Babür Devleti'nin başındaki hükümdarlar padişah unvanı kullanıyordu. Bu hükümdarların geniş yetkileri vardı.

Moğollar’da veraset sistemi Cengiz Han’ın yasasına göre işlemektedir. Hükümdar ailesi Ögeday sülalesidir ancak Ögeday oğlu Güyük’ün ölümü ve onun yerine türlü entrikalarla Tuluy sülalesinden Möngke’nin geçmesi sonucu merkezi otorite bozulmuş ve iç çatışmalara zemin hazırlanmıştır. Cengiz’in en büyük oğlu Cuci’nin sülalesine İrtiş’in batısındaki tüm bozkırlar miras kılınmıştır. Cengiz’in en büyük 2. Oğlu Çağatay Yasak’ın uygulanmasına memur edilip en verimli topraklar olan Kaşgarya ve Maveraünnehir verilmiştir. Cengiz Han’ın en küçük oğlu Tuluy’a babadan kalma topraklar (Yukarı Onon ve Kerülen) miras kılındı. Ayrıca Cengiz Han ölüp Ögeday tahta geçinceye kadar naipliği Tuluy yaptı. Kendisine övgüm Jean Paul Roux’a göre babası Cengiz Han kendi emrine 115 bin kişilik ordu vermesine rağmen babası ölünce tahta geçmeyip Yasak’a uymasıdır.

Sosyal ve Askerî Teşkilât

Hun ve diğer Türkler'le Cengiz ordularının gösterdikleri büyük başarıların bir taraftan eşine az rastlanan kahramanlık, deha mertebesindeki strateji ile vecd derecesine varan savaş azminde ve o devre göre tatbik edilen teknik üstünlükte, diğer cihetten sivil teşkilâtla askerî teşkilâtı kaynaştırarak yürütmelerinde, sosyal nizamı aynı zamanda askerî bir nizam haline getirmelerinde aramak gerekir; yani onlarda aile, oba, boy, halk gibi sosyal teşekküller, aynı zamanda onluk, yüzlük, binlik ve tümen gibi askerî birlikleri de karşılıyordu ve bir savaş halinde bütün millet iç teşkilâtını bozmadan tek bir ordu gibi harekete geçebiliyordu. Cengiz Han bu bakımlardan yeni bir şey ortaya koymuş olmayıp, bu bölgelerde eskiden beri mevcud olan hayat tarzını, büyük askerî harekâta uygun bir şekilde teşkilâtlandırarak bundan ustalıkla faydalanmasını bilmiştir. En küçük aile birliğine Moğolca'da yasun ("kemik") deniyordu. Bu yasun'a mensup olanlar akraba oldukları için birbirleriyle evlenmezler ve bir ebügün ("ced")den türediklerine inanırlardı. Bir kaç yasun'un birleşmesiyle aymag ve obog'lar (=Türkçe oymak, oba, "soy, kabile, aşiret, boy" anlamında) meydana gelirdi. Obog'a mensup olanlar da birbirleriyle evlenmezler ve menşelerini müşterek bir cedde bağlarlardı: Obog'lar için kullanılan diğer bir tâbir de urug idi (= Türkçe uruğ, "akraba, kabile, boy, soy, nesil" anlamında). Başka başka obog (soy)lara mensup olanlar evlenince birbirlerine "kuda" derlerdi (Uygurcada kudaş, diğer lehçelerde kuda). Yasun ve urug dışındaki kimseler cad (=Türkçe cad, yat, "yabancı") sayılırdı. Fakat savaşlar yalnız cadlara karşı yapılmaz, obog ve urug mensubu akrabalar arasında da çarpışmalar olurdu. Bu takdirde akrabalar yabancı sayılırdı. Bundan başka, bazen birbirine uzak obog (soy)lara mensup olan şahıslar da karşılıklı hediyeler alıp vermek suretiyle anda (kan kardeşi) olurlardı. Anda'lar birlikte yaşamazsa da yasun, aymag ve obog fertleri gibi birbirlerini desteklerlerdi.

Urug, yani akrabalar, bir obog'un yani boyun hâkim sınıfını teşkil ederlerdi. Bunların arasında da bir de bogol-bo'ol denilen köleler sınıfı vardı ki, bunlar diğer şark milletlerindeki kölelerden farklı olup, harp esirlerinden meydana gelen hizmetkârlardan ibaretti ve kendi boy özelliklerini muhafaza ederlerdi. Bogol'llar zamanla urug sayılarak akraba sınıfına girebiliyordu. Yararlık gösteren bogol (köle)ler, serbest bırakılınca, bunlara darhan (tarhan) denirdi.

Sonraları calagu (genç, delikanlı) tâbiri de "uşak" anlamında kullanılmıştır.

Nüfuz derecesine göre akrabalar arasında da kademeler bulunurdu. Yasun ve obog'lar, kabiliyet, cesaret ve beceriklilikleri ile temayüz etmiş olan şahıslar tarafından idare edilirlerdi ki, bunlara noyan ("bey, reis komutan") denirdi. Noyan'ların isbaşına gelişinde menşe ve nesil-nesep rol aynamazdı. Bunların vasıflarını belitmek üzere bagatur ("bahadır, cesur"), seçen ("bilge, akıllı"), mergen ("nişancı"), bökö, büke ("pehlivan") v.b. gibi tabirler de eklenirdi. Noyan'dan başka Çinceden alınan Taysı (prens) ve sengün (komutan), Türkçe'den gelen tigin (prens) buyrug (komutan)v.b. tabirler de kullanılırdı. Noyan, önceleri hem sivil, hem askerî âmirleri ifade ederken, sonraları umumiyetle "subay" anlamında kullanılmıştır. Noyan'ların en yakın yardımcılarına nökör-nöker denirdi. Bu sözün menşei hakkında ihtilaf vardır. Barthold, bunun Farsçadan gelme bir söz olduğunu ifade etmişse de, Vladimirtsov, aksine Farsçadaki nöker sözünün Moğol menşeli olduğunu ileri sürmüştür.

XII. yüzyılın sonlarında Moğol boyları, kendi aralarında daimî bir mücadele halinde yaşamakta idiler. Cesaret ve kabiliyetleriyle temayüz eden noyan'ların idaresi altında bir çok obog'un birleşmesi ile yeni gruplar kuruluyor ve bunlara irgen ("halk, aşiret") deniyordu. Tarih sahnesine çıkışları sırasında, Moğolistan'daki boylar arasında Monggol, Kereyit, Nayman, Merkit, Tatar, Oyrat gibi tanınmış irgenler bulunuyordu. Bazan bir boy zorla parçalanıp dağıtılıyor, veya reisler, nöker'lerinin yardımı ile yeni birlikler kuruyorlardı. Bu yüzden, bir boy adının bazan birdenbire ortadan kalktığını veya yeni adların ortaya çıktığını görüyoruz.

Böylece çok mühim başka bir tâbire geliyoruz ki, bu da ulus'tur. Bu söz "devlet, memleket" mânasında eski Türkçede de kullanılıyordu. Önceleri bu tâbirin, yer ve memleket kastedilmeden bir reis tarafından birleştirilen irgen'leri ifade ettiği fakat sonraları geniş ülkelerin zaptından sonra halk ile birlikte, onların oturdukları ülkeye de (il, el) teşmil edildiği anlaşılıyor. Cengiz İmparatorluğu kurulmadan önce Moğollar, büyük veya küçük topluluklar halinde dağınık bir şekilde yaşamakta idiler. Temücin, 1206'da Cengiz Han unvaniyle hükümdar olunca, halkı o şekilde teşkilândırmıştır ki, irgen (halk), obog (boy), aymag, yasun (kemik)lar, aynı zamanda askerî birer birlik şeklini almıştır. Muayyen birliklerin başına noyan (komutan) olarak aynı boydan tanınmış bir kimseyi tâyin etmiştir. En büyük askerî birlik tümen ("onbin") olup, bunlar da minghan ("bin"), cagun ("yüz"), arban (on'luk)lara bölünüyordu. Bütün halk böylece onluk, yüzlük, binlik veya onbinlik askerî kıtalar teşkil edecek şekilde büyük veya küçük yasun, aymag, obog ve irgen'lere bölünmüş bulunuyordu. Bu birlikleri idare edenlere, yukarıda açıklandığı gibi, noyan denir.

Fakat kıtanın tasrihi için (Türkçede olduğu gibi) sayı da eklenirdi, meselâ:

arban-u noyan "onbaşı",

cagun-u noyan "yüzbaşı",

minghan-u noyan "binbaşı"

tümen-u noyan "tümenbaşı"

Moğollarda askerlik çok değerliydi Moğollar, askerlik teşkilatında, Türklerden öğrendikleri “onlu sistemi” kullanmaktaydı.

Buna göre, meselâ bir "binbaşı" yalnız askerî komutan olmayıp, muayyen bir halk topluluğunun, üzerine yaşadığı toprakla birlikte, sivil bakımdan da idarecisi idi. Kagan (hükümdar) ve köbegün ("oğul, prens")ler, noyan'ları vazifesinden atarak malını müsadere edebiliyordu. Fakat noyan'lar kendi keyiflerine göre işini bırakamaz ve birbirleriyle yerlerini değiştiremezlerdi. Bu gibi bir teşkilânma esnasında birbirleriyle akraba olmayan türlü obog ve irgen'lere mensup fertlerin bir araya getirilmesiyle yeni tümen'ler de kurulmuştur. Bu gibi yeni birlikler, ya boylardan birinin, veya başlarına getirilen noyan'ın adı ile anılmışlardır. Bu durum, eski boy teşkilâtının bozulmasında esas rolü oynayan sebeplerden biri olmuştur. Bu yüzden bazı boyların bölünerek ortadan kalktığını, veya bazı adların, muhtelif yerde parça parça yeniden peyda olduğunu görüyoruz. Böylece minghan ("binlik")ler, yavaş yavaş obog'ların yerini almıştır.

Bütün boy ve halkların birleştirilmesi ile Ulus ("Devlet, Hükümdarlık, İmparatorluk") meydana gelmiştir. Ulus, yani Devletin başında bulunan kimseye Kagan (veya Ka'an, Kan, Ha'an, Han) denir ve bu da Kuriltay (=Kurultay, "Millet Meclisi") tarafından seçilirdi. Ananeye göre devlet sülalenin mülkü sayılır ve Kagan tarafından sülâlenin erkek mensuplarına (köbegün "prens, oğul") kısım kısım miras ve tımar olarak verilebilirdi. Noyan'lar bunların emri altında bulunurlardı. Prenses ve imparatoriçelere begi ve hatun denirdi. Böylece kumanda şeması şöyle bir sıra arzeder: Kagan-köbegün-noyan-nökör.

Cengiz Han bütün irgen ("Halk")leri birleştirerek büyük Monggol-Ulus ("Moğol İmparatorluğu")nu kurduktan sonra, türlü halk ve ülkeleri oğulları arasında taksim etmiş, böylece en küçük oğlu Toluy, baba ocağını devam ettirmek üzere esas yurtta kalmış, büyük oğlu Çoci, sonradan Altın Ordu Devleti'nin kurulacağı batı bölgesini, Çağatay Türkistan'ı, Ögedey de Doğu ülkelerini almıştır. Bazan büyük Ulus (imparatorluk)un bu parçalarına da ulus denmiştir. Kagan tarafından muayyen bir ulus'un başına getirilen köbegün (prensler)ler, bu ülkenin ecen (sahib)i sayılır, fakat muayyen yetkiye sahip olmakla beraber vergi toplayamazlardı. Vergi ve maliye işlerine Kagan tarafından tâyin edilen darugaçin adlı memurlar bakar ve topladıkları verginin muayyen bir kısmını köbegün (prens)e verirlerdi. Noyan'ların, köbegün (prens)ler derecesinden hususî hakları olmamakla beraber, kendi birlikleri içinde tam yetki sahibi idiler. Yüzbaşı, binbaşı ve tümenbaşı makamları, sonraları irsî olarak intikal etmiştir. Kagan, muayyen bir ulus'un idaresiyle vazifelendirdiği prenslere, binbaşı ve tümenbaşı gibi komutanları da birlikte verirdi. Bazan tümen komutanları, binbaşılarını kendileri seçer, fakat bunların kagan tarafından tasdiki gerekirdi. Moğol askeri teşkilâtının ilerideki gelişmesinde noyan'ların yardımcıları olan nöker'ler mühim rol oynamışlar ve bu iki zümre arasındaki münasebetler, kan akrabalığına dayanan sosyal kuruluşun yavaş yavaş değişmesinde etkili olmuşlardır. Noyan'ların bir nevi yardımcısı, kurmay ve emir subayı olan nöker'ler, gerek arkadaşlık ve gerek merak yüzünden kendi arzuları ile bu mesleğe atılır, noyan'ı ile beraber yaşar ve dolayısiyle hiçbir akrabalığı olmayan başka boylardan da gelebilirdi. Sonraları, nöker'lük müessesesi, Moğol subay okulu şeklinde gelişmiştir.

Bir noyan'ın yanında çalışan nökerler muayyen birliklere komuta ederek sonraları noyan olurlardı. Kagan, köbegün ve noyan rütbesinde olan herkesin etrafında nökerler bulunurdu. Bunlar üçretli asker olmayıp serbest gelen subay namzedi idiler ve her zaman harbe hazır bulunurlardı. Diğer cihetten komutanlar da nöker'lere bakmak ve beslemekle mükelleftiler. İdare eden ve emir veren bu zümrelerin altında, harp esnasında çerig "asker" olarak vazife gören ve karaçu (kara halk) denen geniş halk tabakası bulunurdu. Yukarıda işaret edildiği gibi, bunların arasında hizmet gören bir de bogol (köle, esir)ler ile calagu (uşak)lar sınıfı vardı.

Yasun, aymag, obog, irgen, ulus şeklinde gelişen sosyal birlikler, kendilerinin müşterek malı sayılan ve nutug ("yurt, yer"), denilen topraklarda göçerlerdi. Birkaç çadırdan ibaret küçük birliklere ayil (=Türkçe "ağıl, köy"), birkaç ayil'den kurulu birliklere de otog (otağ), etrafları çit, hendek ve arabalarla çevrili büyükçe birliklere küreyen, küre'en, küren denirdi. Orda (ordu), sefer karargâhı anlamına gelirdi.

Görülüyor ki, Cengiz Han'ın eski Türk teşkilâtından örnek alarak kurduğu bu nizamda, bir taraftan akrabalık diğer cihetten idarî ve askerî gaye büyük rol oynamış ve bu temeller, devletin büyümesi nispetinde, birbirinden kat'î çizgilerle ayrılamayacak derecede karışmıştır. Böylece akrabalık esasına dayanan eski sistem tedricen bozularak yeni yeni gruplanmalar ve tabirler meydana gelmiştir.

Dini ve İnanış

Moğollarda birden çok din ve inanç anlayışı olduğu bilinmektedir Totemizm, Şamanizm, Budizm ve Hristiyanlık bu inançlar arasındaydı. Totemizmde, kutlu olduğu kabul edilen totemlere inanılırdı. Bunlar, insan veya hayvan olabilirdi. Şamanizm inancında iyi ruhların desteğini sağlamak, kötü ruhlardan korunmak temel olarak alınmıştır. Güneş, Ay, gökyüzü, su, ağaç, dağ bu inanç içinde kutsal kabul edilirdi. Bu inanç sisteminde ayin ve törenlerin önemli bir yeri olmuştur. Ayin ve törenleri yönetenlere kam veya şaman adı veriliyordu. Kamlar (şamanlar) fal bakar, büyü yapar, kehanette bulunurlardı Moğollar, egemen oldukları topraklarda yaşayan Müslümanlara hoşgörü göstermiştir.

Kaynaklar hiçbir dine mensup olmayan Cengiz Han’ın insanlar arasında dininden dolayı bir ayrım yapmadığını, hangi dinden olursa olsun alim, sanatkar ve zahidlere iyi davrandığını belirtirler. Kuruldukları dönemden 13. yüzyılın sonuna kadar geleneksel inançları olan Şamanizm, Hristiyanlık ve özellikle Budizm’i benimseyen Moğollar, Hülagu Han’ın oğlu Ahmet Tekudar (1282-1284) zamanında 1295 yılında İslamiyet’i kabul etmişlerdir. Ahmet Tekudar, Büyük Han olarak seçilmesiyle birlikte Mısır Memlukleriyle anlaşma yoluna gitmiş fakat bu girişimlerinde başarılı olamamıştır. İslamiyet’i kabul etmesine rağmen bu dinin yayılmasında etkili olamamıştır. Bu konuda asıl gayreti, kendisinden 11 yıl sonra Mahmud Gazan Han (1295-1304) yürütmüştür. O, İslamiyet’in İlhanlılarda resmi din olmasını sağlamıştır. Kendisiyle birlikte 100.000 Moğol askeri de Müslüman olmuştur. Kendi devrinde Budist mabedlerini yıktıran Gazan Han’ın paralarında, “Tanrı’nın gücü ile” yazılıdır. Genellikle pek çok İslâm devletinde görülen bu gelenek Selçuklu’da kelime-i tevhid ve Hz. Peygamber’in Hak Din üzere gönderildiğini ifade eden Tevbe Suresi 33. Ayeti, Osmanlı’da da kelime-i şehadet ve dört halifenin isimlerinin yazılması şeklindedir. Bugünkü Amerikan 1 dolarının üzerinde yazan “In God ve trust/Tanrı’ya güveniriz” yazısı da çağımızdaki yansımasıdır.

Altın Ordu Devleti döneminde Berke Han İslamiyet'i kabul etmişti.

Çağatay Hanlığı’da baba-oğul Mahmud ve Mesud Yalavaç Beyler zamanında İslamiyet’i kabul etmiştir.
Posta Teşkilatı ve Casus Ağı

Ülke büyüyüp genişledikten sonra posta menzilleri yani "yam" kuruldu. Bu posta menzilleri sayesinde Asya’da kervanlar sorunsuz seyahat edebilmiş, eşkiyalara mahal verilmemiştir. Diğer bir katkısı ise herhangi bir yerde olan önemli bir olayın kısa sürede Han’a ulaşması ve devlet işlerinin hızlı yürütülmesi sağlanmıştır.





Yüklə 0,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə