Metabolizma ders kurulu siNDİRİm sistemi FİzyolojiSİ ders notlari prof. Dr. Sena erdal cumhuriyet üNİversitesi tip faküLtesi


SİNDİRİM KANALI SALGILARININ GENEL PRENSİPLERİ



Yüklə 287,03 Kb.
səhifə5/8
tarix20.10.2017
ölçüsü287,03 Kb.
#5674
1   2   3   4   5   6   7   8

SİNDİRİM KANALI SALGILARININ GENEL PRENSİPLERİ



Bezlerin anatomik tipleri

Sindirim kanalında ki farklı tip bezler farklı salgılar oluştururlar. Öncelikle, sindirim kanalının pek çok bölümünde epitel tabakasının yüzeyinde milyarlarca tek hücreli müköz bezler yer alır. Bunlara; müköz hücreler veya goblet hücreleri adı verilir. Bu bezler epitelin lokal olarak uyarılmasına karşı tek başlarına işlev görürler ve yüzeyi kayganlaştırmak ve sindirilmekten korumak amacı ile müküs salgılarını doğrudan epitel yüzeyine boşaltırlar.

İkinci olarak, sindirim kanalı yüzeyi boyunca pek çok alan, oyukçuklarla (pit) kaplıdır. Bunlar epitelin submukozaya uzanan girintileridir. Pitler ince barsakta Lieberkühn kriptaları adını alırlar. Bunlar derin olup özelleşmiş salgı hücreleri içerirler.

Üçüncü olarak, mide ve duodenumun üst kısmında derin tübüler bezler yer alır.

Dördüncü olarak, sindirim kanalı ile ilişkili çok çeşitli karmaşık bezler de vardır. Bunlar tükrük bezleri, pankreas ve karaciğer gibi bezler olup besinlerin sindirilmesi ve emülsifiye edilmesinde görevli salgılar içerirler. Karaciğer ileri derecede özelleşmiş bir yapıya sahiptir. Tükrük bezleri ve pankreas asinöz yapıdadır. Bu bezler sindirim kanalı duvarlarının dışındada yer alırlar ve bu özellikleri sayesinde diğer tüm sindirim bezlerinden ayrılırlar. Glandüler hücrelerin dizili olduğu milyonlarca asinüs içerirler.Bu asinüsler sonunda sindirim kanalına açılan kanallardan oluşan bir sisteme bağlanırlar.

Gastrointestinal bezlerin uyarılma mekanizmaları


Lokal uyarılar: Gastrointestinal kanalda besinin mekanik varlığı; genel olarak bezlerin bulunduğu bölgeden bazen de komşu bölgelerden sindirim sıvılarının büyük miktarlarda salgılanmasına yol açar. Lokal etkilerin bir kısmı besinle bizzat temas eden yüzeydeki bez hücrelerinin doğrudan doğruya uyarılması sonucu meydana gelir. Örneğin; epitel yüzeyindeki goblet hücreleri esasen bu şekilde uyarılırlar. İntestinal bezlerin uyarılması ise şu üç etkenden birisi ile gerçekleşir: 1- dokunma uyarısı, 2- kimyasal uyaranlar, 3- barsak distansiyonu. Bu uyarıların neden olduğu refleksler, yüzeydeki mükoz hücreler ve mukozanın daha derin bezlerine intestinal duvardaki miyenterik pleksus yolu ile iletilirler. Bunların etkisi ile barsak motilitesi dolayısıyla sekresyon artar.
Sekresyonun otonom kontrolü: Parasempatik sinirlerin sindirim kanalını uyarması bezlerin salgı miktarını artırır. Bu özellikle vagus ve diğer kraniyal parasempatik sinirlerle innerve edilen sindirim kanalının üst kısmındaki bezler (tükrük bezleri, özofageal ve gastrik bezler, pankreas ve duodenumdaki Brunner bezleri ve ayrıca pelvik parasempatik sinirlerle innerve edilen kalın barsağın distal kısmı için doğrudur.

Gastrointestinal kanalın bazı kısımlarında sempatik sinirlerin uyarılması, bezlerin sekresyonunda hafif bir artmaya neden olur. Ancak intestinal bezler sempatik uyarımla inhibe olurlar.Özellikle; Brunner bezlerinin inhibisyonu önemlidir. Çünkü bunların inhibisyonu, duodenumun başlangıç kısmını mideden gelen asitli sindirim sıvılarına karşı korunmasız bırakır ve böylece peptik ülser gelişmesine yol açar.


Hormonal düzenleme: Hormonların bazıları mide ve barsaklarda salgıların hacim ve karakterlerinin düzenlenmesine yardım ederler. Bunlar barsak lümeninde besinin bulunmasına bağlı olarak gastrointestinal mukoza tarafından salgılanırlar ve kan yoluyla salgısını uyaracakları bezlere taşınırlar. Bu tip uyarılma, besinler mide veya duodenuma girdiklerinde, mide suyunun veya pankreas sıvılarının açığa çıkışını artırmada önem taşır.

Sekresyonun esas mekanizması


Organik maddelerin sekresyonu: Deneysel çalışmalar bez hücreleri tarafından oluşturulan salgının esas prensiplerini şu şekilde ortaya koymuştur. 1-Salgının yapımı için gerekli besin maddeleri kapillerden bez hücresine difüzyonla geçmeli veya aktif olarak taşınmalıdır. 2-Hücre içindeki mitokondriler, adenozin trifosfat(ATP) yapımı için oksidatif enerji sağlarlar. 3-Uygun besin maddeleri ile birlikte adenozin trifosfat'dan elde edilen enerji, organik maddelerin yapımında kullanılır. Yapım endoplazmik retikulumda olur. Endoplazmik retikulumdaki ribozomlar salgılanan proteinlerin yapımından sorumludur. 4-Salgılanan maddeler endoplazmik retikulumun tübülüsleri vasıtasıyla hücrelerin sekretuar uçlarının yakınında bulunan golgi cihazının vesiküllerine akarlar. Tüm yolu 20 dakikada alırlar. 5-Daha sonra bu maddeler konsantre edilir ve salgı granülleri şeklinde sitoplazmaya geçerek, salgı hücrelerinin apikal uçlarında depo edilirler. Sinirsel yada hormonal uyarı ile bezin lümenine atılırlar. Kabul edildiğine göre sinyal hücre zarının kalsiyuma karşı geçirgenliğini artırır ve böylece kalsiyum hücre içine girer. Kalsiyum salgı veziküllerinin hücre membranı ile kaynaşmasına ve dış yüzeylerinin yırtılarak açılmasına neden olur. Böylece içeriklerini dışarıya boşaltırlar. Bu olaya ekzositoz adı verilir.
Su ve elektrolit salgılanması: Bezlerde salgı yapımı için, organik maddelerle birlikte yeterli miktarda su ve elektrolitlerinde bulunması gerekir. Sinir uyarısının hücre zarının bazal kısmı üzerinde özel bir etkisi vardır. Bu etki klor iyonlarının aktif transport ile hücre içine girmesine yol açar. Hücre içinde negatif iyonların artması pozitif iyonlarında hücreye girmesine sebep olur. Her iki iyonun artması ise suyu içeriye çeken osmotik bir kuvvet oluşturur. Böylece hücre içinde hidrostatik basınç artar ve hücre şişer. Hücre içindeki basınç, hücrenin sekretuar kenarında küçük yırtılmalara yol açar. Bunun sonucu olarak su, elektrolit ve organik maddeler; hücrenin sekretuar ucundan dışarıya çıkarak bezin lümenine doğru akarlar.

Müküsün yapısı ve gastrointestinal kanaldaki önemi


Müküs; su, elektrolitler ve birkaç glikoproteinden oluşan koyu bir salgıdır. Müküs besinlerin gastrointestinal kanal boyunca kolayca kaymalarını sağlar ve ayrıca epiteli sıyrılmaya ve kimyasal etkilere karşı korur. Özelliklerini şöyle sıralayabiliriz.

1-Yapışkan bir özelliği vardır. Besinlere veya diğer parçacıklara sıkıca yapışarak onları ince bir tabaka halinde sarar. 2-Barsak duvarını kaplayan ve besin parçacıklarının mukoza ile doğrudan temasını önleyen yeterli bir kitlesi vardır. 3-Sürtünmeye karşı direnci düşüktür. Bu nedenle parçacıklar epitel boyunca büyük bir kolaylıkla kayabilirler. 4-Müküs feçes kitlelerini oluşturmak için feçes partiküllerinin birbirine yapışmasını sağlar. 5-Müküs gastrointestinal enzimlerin sindirimine karşı çok dirençlidir. 6-Müküs mukopolisakkaritlerinin amfoterik özellikleri vardır. Dolayısıyla az miktardaki asit veya alkalileri tampone edebilirler.



TÜKRÜK SALGISI

Ağız boşluğuna tükrük bezleri tarafından boşaltılan salgılardır. İnsanda 3 çift tükrük bezi bulunur. Bunlar parotis, submaksiller ve sublingual bezlerdir. Ayrıca yanağın iç kısmındaki küçük bukkal bezlerde az miktarda tükrük salgılarlar. Normal olarak günlük tükrük sekresyonu 1000-1500 ml arasında değişir. Bezlerin yapıları ve salgıları birbirine benzemez. Histolojik olarak sublingual bez sadece müküs salgısı yapan hücrelerden, submaksiller bez hem müküs ve hemde seröz hücrelerden, parotis ise sadece seröz salgı hücrelerinden oluşmuştur. Müküs salgı berrak yapışkan ve sıvışıktır. Soğuk alındığı zaman burundan gelen salgıya benzer. Seröz salgı ise yapışkan ve su gibidir. Parotis salgısında ayrıca "pityalin" denilen bir enzim (-amilaz) bulunur ki nişasta ve glikojeni maltoza parçalar. amilaz nötre yakın bir pH'da (6.0- 7.0 arasında) ve inorganik anyonlar; çoğunlukla klor varlığında optimum etki gösterirler. Çiğneme, besini tükrükle iyice karıştırır ve böylece amilazın geniş çapta etki göstermesine fırsat verir.

Tükrük salgısı besinlerin sindirimi için hayati öneme sahiptir. Tükrük olmadan besinler ne yutulabilir nede tadı alınabilir. Çünkü tükrük ağız mukozasını koruyan ve besini kayganlaştırarak yutmayı kolaylaştıran musinleri içerir. Ağzı nemli tutar, tad goncalarını uyaran moleküller için çözücü olarak hizmet eder, dudak ve dilin hareketlerini kolaylaştırarak konuşmaya yardımcı olur.

Tükrük ağız hijyeni bakımından da önemlidir. Bir yandan ağız boşluğunu yıkayarak temizlemeye çalışırken diğer yandan da antibakteriyel etki gösterir. Antibakteriyel etkiyi içinde bulunan "tiyosiyanat" aracılığı ile yaptığı sanılmaktadır. Tükrük, bunlara ek olarak bakteri ve viruslara karşı ilk immünolojik savunmayı yapan IgA’yı, bakterilerin duvarlarına saldıran lizozimi; demire bağlanan ve bakteriyostatik etkisi olan laktoferrini; dişlerin minesini koruyan ve toksik toninleri bağlayan prolinden zengin proteinleride içerir. Tükrük salgısı yeterli olmayan “kserostomi” li hastalarda kısa sürede nefes kötü kokmaya başlar ve dişlerde çürükler oluşur.

Tükrük salgılanması üç safhaya ayrılır: Sefalik, bukkal ve gastrointestinal safha.

Sefalik safha: Daha besin ağıza girmeden meydana gelir. Özellikle iştah açıcı bir besin düşünüldüğü, kokusu alındığı veya görüldüğünde başlar.

Bukkal safha: Besin ağıza girdiği anda başlar. Dokunma ve tad uyarımları ile gelişir. Ekşi maddeler çok kuvvetli uyaranlardır. Çiğneme hareketleri de salgıya neden olur.

Gastrointestinal safha: Başlıca mide ve barsakların yukarı kısımlarından kalkan reflekslerden doğar. özellikle çok irritan besinler yutulduğu zaman tükrük dilusyon veya nötralizasyonla irritan maddeyi zararsız hale getirmeye çalışır.

Tükrük yapımı 2 safhada gerçekleşir: Primer sekresyon asinilerde, sekonder sekresyon tükrük kanallarında oluşur.Primer sekresyonun iyon kuruluşu plazmadakinden farklı olmayan bir solüsyon içinde tükrük enzimlerinden oluşur.Sekonder sekresyon, primer sekresyon duktuslarda akarken tükrüğün iyon bileşimini değiştiren 2 büyük aktif transport olayıyla gerçekleşir. Na+ iyonları duktuslardan tekrar aktif olarak absorbe edilir ve sodyumla değiştirilmek üzere K+ iyonu aktif olarak duktuslara salgılanır. İkincisi HCO3- iyonu duktuslara salgılanır. Bu esnada HCO3- la değiştirilmek üzere duktuslardan Cl- absorbe edilir. Bunun sonucu istirahat durumunda tükrükte Na+ ve Cl- iyonlarının herbirinin konsantrasyonu 15 mEg'dır. Buda plazmanın 1/7 - 1/10'nu kadardır. K+ iyonlarının konsantrasyonu 30 mEq litredir. Bu ise plazmadaki K+ konsantrasyonunun 8 katı kadardır. HCO3-iyonlarının konsantrasyonu 50-70 mEq/l 'dır. Buda plazmadakinin 2-4 katıdır.

Tükrük bezleri salgısı, sindirim kanalının aşağısındaki bezlerin aksine genellikle sinirsel yolla düzenlenir. Her üç bezede parasempatik ve sempatik sinirler gelir. Parotise gelen parasempatik lifler n.aurikulotemporalis, sublingual ve submaksiller bezlere ise korda timpani içinde ulaşırlar. Bu sinirlerden birinin uyarılması bol ve seyreltik bir salgıya sebep olur ve bezde kan akımı fazlaca artar. Sempatiklerin rolü tartışmalı ise de korku, sıkıntı veya adrenalin verilmesinden sonra tükrük salgısı azalır.

Tükrük salgısı medulla oblangata ile ponsun birleştiği yerdeki nukleus salivatoriusların alt ve üst kısımlarından gelen impulslarla düzenlenir. Nükleuslar dille, ağzın diğer taraflarından kalkan tad ve dokunma uyarılarıyla uyarılırlar. Hoşa giden tat uyarıları daha fazla tükrük salgısına yol açarlar. Ayrıca ağızda düzgün cisimlerin bulunması da tükrük salgısını artırır. Oysa kaba ve pürüzlü cisimler tükrük salgısını azaltırlar.

Salgı hızı yavaş olduğu zaman parotis ve submaksiller bez salgıları hipotoniktir. Bunun nedeni esasen izotoniğe yakın olan salgının kanallardan akarken elekrolitlerin çoğunun geri emilmesidir. Salgının hızı arttıkça bu reabsorbsiyon daha az olur ve salgının ozmolaritesi artar. K+ iyonunun salgının düzenlenmesinde bir rolü olduğu sanılmaktadır. Yapılan çalışmalar K+ dan yoksun besinle beslenen hayvanlarda tükrük salgısının çok azaldığını göstermiştir.

ÖZOFAGUS SALGISI

Özofagus salgısı tamamen müküs karakterdedir ve görevi birinci derecede yutma için gerekli yağlamayı sağlamaktadır. Özofagusun baş kısmı ve mide ucundaki bezler birleşik müküs bezlerdir. Diğer taraflarında ise basit müküs bezler bulunur. Özofagusun baş kısmındaki bezlerin salgıladığı müküs, özofagusa yeni giren besinin mukozayı sıyırmasını önler. Mide ucundaki bezlerin salgısı ise mukozayı geri gelen mide suyunun sindirici etkisinden korur.


MİDE SALGISI

Midede birbirinden tamamen farklı iki tip bez bulunur. "gastrik bezler" ve "pilorik bezler". Gastrik bezler sindirim sıvılarını, pilorik bezler ise mide mukozasını koruyan müküsü salgılarlar. Gastrik bezler midenin fundus ve korpus kısmının her yerinde bulunurlar. Pilorik bezler ise antrium bölgesinde yer alırlar. Ayrıca kardianın hemen altında pilor bezleri ile tamamen aynı olan birkaç "kardiyak bez" de bulunur.



Gastrik Bezlerin Salgısı: Gastrik bir bezde üç ayrı tip hücre bulunur. Bunlar: müküs salgılayan "müköz boyun hücreleri", sindirim enzimlerini özellikle pepsini salgılayan "esas hücreler" hidroklorik asid salgılayan ve esas olarak müköz boyun hücrelerinin veya daha az olarak da esas hücrelerin gerisinde yer alan "paryetal hücreler" dir.

Paryetal hücreler, litrede 160 milimol hidroklorik asit içeren ve hemen hemen tamamen vücut sıvıları ile izotonik olan elektrolit bir solüsyon salgılarlar. Bu asit solüsyonun pH'sı yaklaşık olarak 0.8 dir. Bu pH da hidrojen iyon konsantrasyonu, arter kanındakinin yaklaşık 3 milyon katıdır. Bu kadar yüksek derecede hidrojen iyonunu konsantre edebilmek için mide suyunun litresi başına 1500 kalorinin üzerinde enerjiye ihtiyaç vardır. Pariyetal hücrenin içerisinde bazı kanaliküller bulunmaktadır. Bunlar esasen endoplazmik retikulumun değişmiş bir şeklidir ve hücre zarındaki açıklıklar yoluyla dışarı ile temas halindedir. Anlaşıldığına göre; hidroklorik asit bu kanaliküllerde yapılmakta ve buradan lümene verilmektedir. Lümendeki HCl asit 1-Pepsinojeni pepsine çevirmek 2-Pepsin için optimum pH'yı sağlamak 3-Bazı mineralleri redükte ederek (Ca, Fe) barsaktan emilimini kolaylaştırmak, 4-Sütün kazeojenini kazein halinde çökeltmek 5-Mikropları öldürmek gibi önemli görevler yapar.

Esas hücreler tarafından salgılanan başlıca enzim "pepsin" dir. Bu enzim hücre içinde pepsinojen halinde yapılır. Pepsinojenin sindirici etkisi yoktur. Ancak besin mide lümenine geçtiğinde orada bulunan evvelce oluşmuş pepsin ve hidroklorik asitle temasa gelince hemen aktif pepsin haline döner. Pepsinin mol. ağırlığı 35.000 dır.

Pepsin yüksek asit ortamda pH 1,8-3,5 arasında etki gösteren proteolitik bir enzimdir. pH 5.0’ın yukarısında proteolitik aktivitesi oldukça azalır ve kısa sürede inaktive olur. Görülüyor ki protein sindirimi için HCl asit pepsin kadar önemlidir.

Mide suyunda az miktarda başka enzimlerde bulunur. Bunlar: Gastrik lipaz, amilaz ve üreaz'dır.Gastrik Lipaz esasen bir tributinaz'dır ki tereyağındaki tributine etki eder. Amilaz nişasta sindiriminde etkili olabilir.Gastrik jelatinaz etteki proteoglikanların bazılarının eritilmesine yardımcı olur. Gastrik üreaz mide bezlerinin salgısı olmayıp, mideye bakteri bulaşmasının eseridir. Besinlerdeki veya mide suyuna giren üreyi parçalayarak amonyak meydana getirir. Buda amonyum hidrokside dönerek mide asiditesini kısmen nötralize eder. Üremide mideden geğirmekle çok miktarda amonyak çıkar ve hastaların nefesi amonyak kokar. İleumda B12 vitaminin emilimi için gerekli olan intrensek faktörde, hidroklorik asitle birlikte paryetal hücrelerden salgılanır. Kronik gastritte olduğu gibi, midenin asit yapan hücrelerinin hasarı, kişide sadece aklorhidri oluşmasına yol açmaz, sıklıkla kemik iliğinde eritrositlerin olgunlaşmasını engelleyerek pernisiyöz aneminin ortaya çıkmasına neden olur.

Müküs Salgısı: Pilorik ve kardiyak bezler yapıca gastrik bezlere benzerler fakat bunlarda esas ve pariyetal hücreler bulunmaz, sadece müküs hücreleri vardır. Bütün bu hücreler ince bir müküs salgılayarak mide duvarını mide suyu enzimlerinin sindiriminden korurlar. Bunlara ek olarak mide iç yüzünün bezleri arasında yer alan "kadeh" hücreleride çok daha koyu ve yapışkan bir müküs salgılarlar. Salgılanan müküs, bir milimetreden kalın bir tabaka halinde mukozayı örterek onu sindirilmekten korur. Ayrıca besinin kolay yürümesi için gerekli yağlamayı da sağlar.

Mukus müsinler olarak adlandırılan glikoproteinlerden yapılmıştır. Her müsin, birbirlerine disülfid köprüleriyle bağlanmış olan 4 altbirim içerir. Mukus mukozayı örten esnek bir jel yapısı oluşturur.

Yüzey mukoza hücreleri, aynı zamanda HCO3’da salgılar. HCO3 ‘ın mukus jel tabakada tutulması ile; pH’nın luminal taraftaki 1-2 değerlerinden, epitel hücrelerinin yüzeyindeki 6-7 değerleri arasında farklanması sağlanır. Mide bezlerindeki paryetal hücrelerden salgılanan HCl, bu engeli parmağa benzer kanallar aracılığı ile geçerken, jel tabakanın geriye kalan bölümünün bütünlüğü bozulmaz.

Mukoza hücrelerinin yüzey zarları ile bu hücreler arasındaki sıkı bağlantılarda mide epitelini hasardan koruyan mukoza engelinin bir parçasıdır. Bu engeli kırarak midede irritasyona neden olan maddeler arasında etanol, sirke, safra tuzları, aspirin ve diğer non steroidal antiinflamatuar ilaçları sayabiliriz.

Mide mukozasının kendi kendini sindirmeye karşı olan direncinin bir bölümü mukozada, trefoil peptidler’in bulunmasıyla sağlanır. Bunlar çok çeşitli olup, aside dirençlidir.

Günlük mide suyu salgısı ortalama 2000 ml; pH’sı 1-3,5 dur. Mide sıvısının elektrolit içeriği, salgılama hızına göre değişir. Salgı hızı yavaş olduğunda Na+ konsantrasyonu yüksek, H+ düşüktür, ancak salgı hızı arttığında Na+ konsantrasyonu düşmektedir.


Hidroklorik asit salgılanması

Hidroklorik asit salgısı paryetal hücreler tarafından yapılır. Hidrojenin büyük konsantrasyon gradientine rağmen transferinin sağlanması paryetal hücrelerin apikal zarındaki H+ - K+ ATPaz tarafından gerçekleştirilir. Paryetal hücreler mide bezlerinin lümenine bakan apikal zar ve interstisyel sıvı ile temasta olan bazolateral zar aracılığı ile kutuplanmaya uğramıştır. Kanalcıklar apikal yüzeyden hücre içine uzanır. İstirahat halinde iken hücreler aynı zamanda duvarlarında H+ - K+ ATPaz molekülleri bulunan çok sayıda tübüloveziküler yapılar içerir. Bu esnada veziküller içindeki K+ düşük düzeylere indirgenir ve ATPaz molekülleri aktif değildir. Paryetal hücreler uyarıldıklarında tübüloveziküler yapılar apikal zara doğru ilerler ve zarla kaynaşır, böylece birçok H+ - K+ ATPaz molekülü zara yerleştirilmiş olur. Bu da yüzey alanını artırır ve kanaliküllere taşan çok sayıda mikrovillusun oluşmasına neden olur. ATPaz molekülleri lümendeki K+ iyonları ile temasa geçer ve H+ ile K+ değişimi başlar.

Paryetal hücrelerde içeriye alınan K+ iyonlarına karşılık H+ iyonlarının hücre dışına çıkarılabilmesi için enerjiye gereksinim vardır ve bu enerji ATP’nin hidrolizi ile sağlanır. ATP üretiminin inhibisyonu H+ salgılanmasını engeller. Cl- da elekrokimyasal gradiyentten dolayı, apikal zarda bulunan ve cAMP tarafından aktive edilen kanallardan geçerek hücre dışına atılır; konsantrasyon gradienti hücre içine doğrudur, fakat dışarı doğru olan elekriksel gradient çok daha büyüktür. K+ da hücre dışına çıkarılmaktadır. Dışarı çıkartılan H+ , H2CO3 ‘ten gelmektedir. H2CO3 ise CO2’in hidratasyonu sonucu oluşmaktadır. CO2’in hidratasyonu karbonik anhidraz tarafından katalize edilmektedir ve paryetal hücreler özellikle bu enzim yönünden zengindir. H2CO3 ‘ın ayrışması sonucu oluşan HCO3 pariyetal hücrelerin bazolateral zarından bir antiport yoluyla hücre dışına çıkartılır. HCO3 interstisyel sıvıda en fazla bulunan Cl- anyonu ile değiştirilir. HCO3 kana geçer.

Asit salgısı, paryetal hücrelerin zarlarındaki H2 reseptörleri aracılığı ile histamin, M3 muskarinik reseptörleri aracılığı ile asetilkolin, gastrin reseptörleri aracılığı ile gastrin tarafından uyarılır. H2 reseptörleri Gs aracılığı ile hücre içi cAMP’yi artırır, oysa muskarinik reseptörleri ve gastrin reseptörleri etkilerini hücre içi serbest Ca+2’u artırarak gösterir. Hücre içi olaylar birbiri üzerine etkili olduğundan bir reseptör tipinin aktifleşmesi diğer bir tip reseptörün uyarılmasına verdiği yanıtı artırır. Prostaglandinler, özellikle de E serilerinden olanlar, Gi’yi etkinleştirerek asit salgılanmasını inhibe eder. Bu da kısmen de olsa prostaglandin sentezini inhibe eden yangı karşıtı ilaç kullanan hastalarda normalden yüksek oranda ülser görülmesini açıklamaktadır.




Yüklə 287,03 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə