______________________________________________________ART-SANAT 2014/1________________________________________________________
161
Özgünlüğün Korunması
Çağdaş koruma-onarım anlayışı kültür varlıklarının sahip oldukları tüm özgün
unsurları değiştirilmeden, çevresi ile birlikte bir bütün olarak korunmalarını
hedeflemektedir. Kültür varlığının sahip olduğu doku bütünlüğünün korunmasının
yanı sıra, bu dokuya malzeme ve biçim veren sürecin bütünlüğünün korunması da
hedeflenmelidir.
Özgünlük (ya da otantiklik) kültür varlıklarının sahip olduğu ve korunması
gereken en “dokunulmaz” niteliklerindendir. Bu nedenle 1994 yılında Japonya’nın
Nara kentinde kaleme alınan Özgünlük Belgesi’nde
8
özgünlüğün tanımı yapılarak,
kültür mirasına ait nesnel ya da nesnel olmayan özgünlüğün önemi vurgulanmıştır:
Bir anıtın ya da sitin doğasına ve kültürel bağlamına bağlı olarak; özgünlük yargısı
çok çeşitli bilgi kaynaklarına bağlıdır. Bu kaynaklar; tasarım ve biçimi, malzeme ve
nesneyi, kullanım ve işlevi, gelenek ve teknikleri, konum ve yerleşimi, ruh ve anlatımı,
ilk tasarım ve tarihsel evrimi içerir. Bilgi kaynakları yapıtın bünyesinde olabileceği
gibi, dışında da olabilir. Bu kaynakların kullanımı, kültür mirasının, sanatsal, teknik,
tarihsel ve toplumsal boyutlarıyla tanımlanmasına olanak verir.
9
Venedik Tüzüğü’nde de yer verilen özgünlüğün önemi; “Her türlü bilimsel
çalışmada, koruma ve restorasyon müdahalelerinde, Dünya Mirası Listesi’ne kabul
edilme sürecinde, ya da kültür mirasıyla ilgili her türlü envanterde özgünlük çok
önemli bir işlev yüklenir.” açıklamasıyla vurgulanmıştır.
“Taşınabilirlik” Kavramının Yeniden Değerlendirilmesi
Kazı sonrası yeterli koruma sağlanmadığında ve periyodik kontrol / bakım
yapılmadığında, eserler ortam koşullarına bağlı olarak, hızlı ya da yavaş bir yok
olma süreci içene girmektedir (Fig. 9-11). Benzer sebeplerle, müzelere taşınmaları
halinde uygun ortam koşulları oluşturulmadığında da eserler zarar görmekte, aşırı
müdahalelere maruz kaldıklarında ise özgünlükleri giderek kaybedilmektedir. Bu
nedenle, arkeolojik alanlardan taşınmaları durumunda, mozaik ve duvar
resimlerinin kendilerinin ve söz konusu alanların kayıpları ve kazançları “etik ve
teknik “ olarak yeniden değerlendirilmelidir.
Taşıma geri dönüşümsüz ve aşırı bir müdahaledir. Bu nedenle, ilke olarak,
taşınabilirlik korumanın başka hiçbir biçimde mümkün olmadığı durumlarda
düşünülmesi gereken en son olasılık olmalıdır. Günümüzde anıtsal yapıların bile
taşınmasının teknik olarak mümkün olduğu göz önüne alındığında, taşınabilirlik
kavramı artık teknik değil, etik bir konu olarak değerlendirilmelidir.
8
Nara Özgünlük Belgesi, 10. madde. (1-6 Kasım 1994 günlerinde Japonya’nın Nara kentinde
düzenlenen Nara Özgünlük Konferansı’nın 45 katılımcısı tarafından kaleme alınmıştır. Dünya
Mirası Sözleşmesi çerçevesindeki bu konferans, Japon hükümeti Dış İşleri Dairesi ve Nara
Valiliği’nin daveti üzerine gerçekleştirilmiştir. Bu konferans UNESCO, ICCROM ve ICOMOS’un
işbirliğiyle düzenlemiştir.)
9
Nara Özgünlük Belgesi, 13. madde.
______________________________________________________ART-SANAT 2014/1________________________________________________________
162
Eserlerin yerinden kaldırılması ya da nasıl korunması gerektiği konusu oldu-
bittiye getirilmeden, bu konuda çalışan konservatörler ve diğer uzmanların (mimar,
mühendis, jeolog, subilimci, arkeolog vd.) inceleme, araştırma, görüş ve
önerilerinden oluşan teknik raporlar alınarak, değerlendirilmelidir. Bu kadar önemli
kararlar, tüm tarafların katılımının sağlandığı, geniş kapsamlı bir araştırma ve
tartışma ortamı yaratılmadan alınmamalıdır. Kültür varlıkları, insanlar ve diğer
canlılar feda edilerek, ait oldukları topraklardan taşınmaya zorlanmadan önce
cevaplanması gereken sorular olmalıdır.
Örneğin, ortaçağdan beri deniz suyu yükselmesine karşı mücadele edildiği
bilinen Hollanda’da modern teknoloji ile büyük ölçekli alanların sular altında
kalması engellenebilmektedir. Bu durumda, Zeugma gibi nispeten küçük ölçekli ama
ünik zenginlikte mozaiğe ve duvar resmine sahip bir arkeolojik alanın baraj
suyundan uzak tutulması sağlanabilir miydi? Arkeolojik alanların su ile ilişkide
olacağı sınır boyunca bir duvar oluşturularak ya da alan kazılıp, belgelenerek, baraj
ömrünü tamamladıktan sonra yeniden açılıncaya kadar, bu suya dayanıklı bir
sistemle üstü örtülerek (kapatılılarak) ya da başka bir biçimde yerinde koruma
sağlanamaz mıydı? Bu kadar önemli bir karar hangi teknolojik olasılıklar
değerlendirildikten sonra alındı? Barajların yerleri, sosyal, arkeolojik, jeolojik,
ekolojik özellikler yeterince araştırılarak mı seçilmektedir?
Bu konuda devletlere düşen görev araştırmaya dayalı, sistemli bir koruma
politikası oluşturmak ve kültür varlıklarının binlerce yıldır var oldukları
ortamlardan taşınmasını gerektirecek projeler ve durumlar oluşturulmamasına
özen göstermek olmalıdır.
Taşımanın yerinden kaldırılan mozaikler ve duvar resimleri için olduğu kadar,
alan için de özgünlüğün kaybedilmesi anlamına geldiği unutulmamalı, yapı ve yapı
kalıntılarına ait tüm katmanlar bir bütün olarak değerlendirilmelidir.
Taşıdıkları anlam ve bilgiyle, geçmiş zamanlara yolculuk yapabilmemizi
mümkün kılan kültür varlıklarının geleceğe yolculuklarını korunmaları konusunda
ki yaklaşımımız belirlemektedir. Koruma politikamız onların yaşamalarını mümkün
kılacak ya da sonsuza dek yok olmalarına neden olacaktır.
Dostları ilə paylaş: |