Büyük tasarım
8
B
u kitapta Güneş, Ay ve gezegenler gibi astronomik cisimlerin
hareketlerindeki düzenliliğin Tanrıların veya şeytanların he
ves veya kaprislerine göre değil, sabit yasalara göre yönetildiğini
açıkladık. Başlangıçta bu yasalar sadece astronomi (veya astrolo
ji, o zaman ikisi aynı kabul ediliyordu) içinde fark edilebildi. Dün
ya üzerindeki şeylerin davranışları öyle karmaşıktı ve o kadar çok
etki tarafından belirleniyordu ki, ilk uygarlıklar bu fenomenleri yö
neten açık bir model veya yasa olduğunu fark edemediler. Yine de
yavaş yavaş, astronomi dışındaki alanlarda yeni yasalar keşfedildi
ve bu durum bilimsel determinizme yol açtı: Verili bir zamanda ev
renin daha sonra nasıl gelişeceğini belirleyen bir yasalar dizisi ol
malıydı. Bu yasalar her yerde ve bütün zamanlarda geçerli olma
lıydı, yoksa yasa olmazlardı. Herhangi bir istisna veya mucize ola
mazdı. Tanrılar veya şeytanlar evrenin işleyişine karışamazlardı.
Bilimsel determinizm ilk ortaya atıldığında bilinen yasalar
yalnızca Newton’ın hareket ve çekim yasalarıydı. Bu yasaların
Einstein’ın genel görelilik kuramında nasıl genişletildiğini, evre
nin diğer özelliklerini yöneten diğer yasaların nasıl keşfedildiği
ni anlattık.
Doğanın yasaları bize evrenin nasıl davrandığını anlatır, ama
niçin öyle davrandığını anlatmaz; kitabın başında şu soruları
sormuştuk:
Niçin hiçlik değil de varlık var?
Niçin varız?
Niçin başka yasalar değil de bu bildiğimiz yasalar var?
Bazıları bu sorulara yanıt olarak, Tanrı öyle tercih ettiği için
evreni bu şekilde yarattı diyebilir. Evreni kimin veya neyin yarat-
142
Çakar
Hayat Oyunu'nda basit türde birleşik nesnelerden biri.
tığını sormak mantıklıdır, ancak yanıt Tanrı ise, Tanrı’yı kim ya
rattı diye sormak gerekecektir. Bu bakış açısına göre yaratıcıya
ihtiyaç duymayan bir varlık söz konusudur ve bu varlık Tanrı’dır.
Bu, Tanrı’nın varlığı ile ilgili ilk-neden tartışması olarak bilinir.
Bize göre yine de bu soruları tümüyle bilimsel alan içinde, her
hangi bir ilahi varlığa başvurmadan yanıtlamak mümkündür.
3. bölümde anlattığımız modele dayalı gerçekçiliğe göre bey
nimiz dış dünyanın bir modelini yaratarak duyu organlarımızdan
gelen verileri yorumlar. Evlerimiz, ağaçlar, diğer insanlar, duvar
lardaki prizlerden akan elektrik, atomlar, moleküller ve diğer ev
renler hakkında zihinsel kavramlar oluştururuz. Bilebileceğimiz
tek gerçeklik bu zihinsel kavramlardır. Gerçekliğin modelden ba
ğımsız olarak sınanması mümkün değildir. İyi yapılandırılmış bir
model kendi gerçekliğini yaratır. Gerçeklik ve yaratılış gibi ko
nularda düşünmemize yardımcı olabilecek bir örnek 1970’te,
Cambridge’de genç bir matematikçi olan John Conway tarafın
dan geliştirilmiş Hayat Oyunu’dur.
Hayat Oyunu’ndaki “oyun” sözcüğü yanıltıcıdır. Oyunda kaza
nan veya kaybeden yoktur; aslında oyuncular da yoktur. Hayat
Cansız doğaya doğru evrim
Hayat Oyunu'ndaki bazı birleşik nesneler kuralların asla
değişemeyeceklerini söylediği bir biçime doğru evrilirler.
143
Planörler Planörler ara şekillerden geçerek şekil değiştirirler ve sonunda çapraz hat üzerinde bir
kare aşağıda orijinal biçimlerine geri dönerler.
Oyunu gerçekten bir oyun değildir; iki boyutlu bir evreni yöne
ten bir dizi yasadan oluşur. Bu deterministik bir evrendir: Bir kez
başlangıç yapısını veya ilk konumunu oluşturduktan sonra yasa
lar gelecekte neler olacağını belirler.
Conway dünyası, satranç tahtasında olduğu gibi karelerden
oluşmuş bir kare olarak tasarlanmıştır, ama her yönde sonsuz
olarak genişler. Her kare bir veya iki durumda olabilir. Canlı (142.
sayfada yer alan resimdeki yeşil kareler gibi) veya ölü (resimde
ki siyah kareler gibi). Her karenin sekiz komşusu vardır: Alt, üst,
sağ, sol komşular ve dört köşegen komşu. Bu dünyadaki zaman
sürekli değildir ama adımlar halinde ileri doğru hareket eder. Ölü
ve canlı karelerden yapılan verili herhangi bir düzenlemede, aşa
ğıdaki yasalar uyarınca canlı komşu karelerin sayısı daha sonra
olacakları belirler:
1. İki ya da üç canlı komşusu olan canlı bir kare hayatta kalır,
(hayatta kalma)
2. Tam olarak üç canlı komşusu olan ölü bir kare canlı hale ge
lir. (doğum)
3. Diğer bütün durumlarda hücreler ölür veya ölü olarak kalır.
Canlı bir kare sıfır veya bir komşusu olduğunda yalnızlıktan,
üçten fazla komşusu olduğunda kalabalıktan ölür.
Hepsi bu: Verili herhangi bir başlangıç koşulunda bu yasalar
birbiri ardınca kuşaklar yaratır. Tek başına canlı bir kare veya iki
bitişik canlı kare bir sonraki kuşakta ölür, çünkü yeterince kom
şuları yoktur. Çaprazlama komşu olan üç canlı kare biraz daha
uzun yaşar. İlk adımdan sonra uçlardaki kareler ölür, sadece or
tadaki kare canlı kalır, o da bir sonraki kuşakta ölür. Her çapraz
kare dizisi bu şekilde “buharlaşır”. Ancak üç canlı kare yatay ola
rak yan yana dizildiğinde, merkezdeki karenin yine iki komşusu
Dostları ilə paylaş: |