Büyük Dinleri Tanımak



Yüklə 379,11 Kb.
səhifə10/52
tarix01.08.2018
ölçüsü379,11 Kb.
#59924
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   52

4. Sihizm


Brahma ayini yani Hinduizm’de nispeten yeni sayılabilecek gruplar da ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında en tanınmış olanı da “Talebe” anlamına gelen “Sih” mezhebidir. Zamanla İslam ile Hinduizm’in Hindistan’da bir araya gelmesiyle çeşitli dönemlerde birkaç mezhep ortaya çıkmıştır. İslam dünyasının büyük ariflerinden biri olan Kebir (1440-1518), İslam’daki tevhit inancı ile Hinduların bazı inançlarını birleştirmiş ve bu şekilde etrafına sayısız mürit toplamıştır.

4-1. Nanak ve Diğer Gurular

Nanak, Sih mezhebinin kurucusu ve bu inancın ilk Gurusu yani muallimidir. O 1469 yılında Lahor’a bağlı bir köyde Kşatriyalar sınıfından bir ailede dünyaya geldi. Müslüman ve Hindu ariflerin öğretilerinden faydalanmış ve Kebir’in düşünceleri onu çok etkilemiştir.

Nanak bazı İslam ülkelerine ve Mekke’ye yaptığı ziyaretten sonra Hinduizm ve İslam karışımı olan Sih inancını ortaya çıkarmış ve 1539 yılında hayata veda etmiştir.[1]

Guru Nanak’tan sonra dokuz Guru daha birbiri ardınca gelmiştir. Aşağıda Sihlerin on gurusunun isimleri, doğum ve ölüm tarihleri verilmiştir:

1. Guru Nanak (1469-1539)

2. Guru Angad (1504-1552)

3. Guru Amar Das (1479-1574)

4. Guru Ram Das (1534-1581) Sonraki Guruların atası.

5. Guru Arjun (1563-1606) Önceki Guru’nun oğlu.

6. Guru Hargobind (1595-1644) Önceki Guru’nun oğlu.

7. Guru Har Rali (1630-1661) Önceki Guru’nun torunu.

8. Guru Har Krishan (1656-1664) Önceki Guru’nun oğlu.

9. Guru Tegh Bahadur (1621-1675) Altıncı Guru’nun oğlu.

10. Guru Gobind Singh (1666-1708) Önceki Guru’nun oğlu.

Sekizinci Guru beş yaşında bu makamı elde etmiş ve üç yıllık rehberlikten sonra sekiz yaşındayken ölmüştür. Beşinci, dokuzuncu ve onuncu Gurular da öldürülmüştür. Onuncu Guru yaralandığı zaman ölümünden önce kendisinden sonra artık başka bir Guru’nun olmayacağını ve semavi kitabın guruların yerini tutacağını ilan etmiştir.

4-2. Öğretiler

Nanak, âlemin yegâne ilahını “Hak” olarak isimlendirip şöyle der:

“Hangi isimle adlandırılırsa adlandırılsın kadir ve hak olan yalnızca Allah’tır. Saadet ve Nirvana’ya ulaşmak hakkın zikrinde kaybolmaktır.”

O, Hindu dininde geçen dünyanın geçici bir takım görüntülerini ve reenkarnasyon inancını belli bir ölçüde kabul etmiştir. Nanak, putperestlik ve riyazeti yasaklamış, toplumun sınıflandırılmasını ve çok eşliliği haram kılıp, et yenilmesini mubah saymıştır. Elbette Sihler Müslümanların kestikleri eti, hayvanın boyun damarlarının kesilmesinden dolayı haram bilmekte ve hayvanın bir darbede öldürülmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Onlar, içki ve tütün ürünlerinden de sakınmaktadırlar.

Sihlerin mabetleri Guru’ya açılan kapı anlamına gelen “Gurudwara” olarak adlandırılmıştır.

4-3. Dini Eserler ve Sloganları

Sihlerin beşinci rehberi olan Guru Arjun, Hindistan’ın Amritsar şehrindeki yapay bir gölün ortasında altından mabedini yaptırdı. Guru Arjun aynı zamanda Sih dininin mukaddes kitabı olan Grantlı Sahibi de kaleme aldı. Bu kitabın bir nüshası Gurdwara’da değerli bir tahtın üzerine konulmuş ve Sihler de bu mabede girerken ona doğru tazimde bulunmaktadırlar.

Sihlerin altıncı rehberi olan Guru Hargobind onları tabir yerindeyse savaşçı bir topluluğa dönüştürmüştür. Onuncu rehberleri Guru Gobind Singh siyasi işler için biatleşmeyi gelenekselleştirmiş ve Sihler onu “Khalsa” yani “Arınmış” olarak adlandırmaktadırlar. Sihler başlarına taktıkları kendilerine özgü sarığın yanı sıra Penjap dilinde her biri “K” harfiyle başlayan beş sloganı kullanmışlardır:

1. Kais; Saç, sakal ve bedendeki tüylerin kesilmemesi.

2. Kangha; Yanında bir tarak bulundurmak.

3. Kachha; Kısa pantolon giymek.

4. Kara; Demirden bir bilezik takmak.

5. Kirpan; Çelikten bir kılıç veya hançer taşımak.

Sihler birlik ve beraberlik içerisinde olup, bağımsız bir ülke kurmak için mücadele vermektedirler. 1984’ün Ocak ayında Amritsar’daki altın mabette isyancı Sihlerin ordu tarafından bastırılması emrini veren Hindistan başbakanı İndira Gandi’yi aynı yıl Ekim ayının son günü Sih olan muhafızı öldürmüştür. Bu olayın üzerinden yirmi yıl geçtikten sonra Sih inancına mensup Manmohan Singh adlı bir siyasetçinin 2004 yılının 22 Mayıs günü Hindistan başbakanı olarak göreve başlaması oldukça ilgi çekicidir.

Sihler ticarete meyilli olup, dünyanın her köşesine göç etmişlerdir. Onlardan bazıları ticaret amacıyla İran’ın Zahidan ve Tahran şehirlerine yerleşmiş ve bu iki şehirde Gurdwaralar inşa etmişlerdir. Onların Tahran’daki Gurdwarası “Hint mescidi” olarak meşhurdur. Dinlerinin tanıtımı amacıyla Farsça dergi dahi çıkarmışlardır.

 

[1]      H.K olarak yaklaşık 1000 yıllarında Hindistan’ın Müslüman padişahı Ekber bu inancın etkisinde kalmış ve kendi döneminin bilginlerinden birinin yardımıyla Ekberi inancını oluşturarak dinler arası barışı tebliğ etmiştir.


Beşinci Bölüm Çin ve Japonya

1. Konfüçyüs İnancı


Çinli bir siyasetçi ve bilge olan Konfüçyüs, Çin halkı için yeni bir inanç getirmiş ve bölge insanlarının geneli bu inancı kabul etmiştir ama daha sonraları bu inanç yerini Buda dinine bırakmıştır.

1-1. Konfüçyüs’ün Hayatı

Milattan önce yaklaşık 551 yılında Çin’in Lu eyaletinde yaşayan Kong-Tseu hanedanında Chiu adında bir çocuk dünyaya geldi. O henüz üç yaşındayken babasını kaybetti. Hükümdar olan babası, eşi ve tek çocuğu için miras olarak geriye hiçbir şey bırakmamıştı. Chiu, annesinin yanında büyümeye devam etti. Öğretmenleri onun zekâsını sürekli övmüş ve geleceğinin bir hayli parlak olacağını herdaim vurgulamışlardır. On dokuz yaşındayken baş vezir tarafından tarlaların sorumluluğu ona verildi. O, memurluğunun yanı sıra araştırma ve sanat öğrenimine devam etmekten geri kalmadı. Artık bilginler ilim ve kemal elde etmek için ona başvuruyorlardı. İnsanlar onu bilge anlamında olan “Kung-Futze” olarak adlandırdılar. Biz bu kelimeyi Konfüçyüs olarak telaffuz etmekteyiz.

Konfüçyüs’ün hiç şüphesiz maceralarla dolu bir hayatı vardı. Öğrenci yetiştirmenin yanı sıra devlet işleriyle de ilgileniyordu. Elli yaşındayken bakan oldu ve kısa bir sürede baş vezirlik makamına ulaştı. Onun ülke idaresindeki yeteneği rakiplerinin onu kıskanmasına neden oldu. Bu yüzden bir süre sonra devlet erkânından uzaklaşıp yalnızca öğrenci yetiştirmekle meşgul oldu.

Milattan önce 479 yılında ölümle karşılaştığında tam anlamıyla başarılı olamamanın üzüntüsünü yaşıyordu. Ancak geride mesajlarını insanlara aktaracak olan birçok öğrenci bırakmıştı.

1-2. Eserleri

Konfüçyüs ömrünün son yıllarında Çin’in klasik edebiyatının bir parçası olan bir takım kitaplar yazdı. Onun kitapları şunlardır:

1. Chou (Şo) King: Tarih kitabı

2. Che (Şi) King: Şiir kitabı

3. Li Ki (Li Çi): Şair kitabı

4. Yi King: Değişimler kitabı

5. Jun Jiyu (Bahar ve son bahar kitabı)

İlk dört kitap kendisinden önce yaşamış bilgelerin sözlerini de içerirken, beşinci kitabın tamamı yalnızca kendisine aittir.

1-3. Öğretiler

Konfüçyüs’ün öğretileri ahlaki esaslar, ülke siyaseti ve bir takım dini konulardan oluşmaktadır. O, insanların ecdatlarının “Li” kanunu doğrultusunda yaşadıklarına inanıyordu ve bu nedenle çeşitli güzellik ve bereketler içindeydiler. Fakat onun dönemindeki insanlar o yaşam tarzını terk ettiklerinden dolayı bunlardan mahrum kaldılar. Konfüçyüs’e göre Li’nin çeşitli anlamları vardı ve temizlik, edep, teşrifat ve ibadet için kullanılmaktaydı. O, Li’nin takipçiliği ile her şeyin yoluna gireceğine ve örnek bir toplum oluşabileceğine inanmaktaydı.

1-4. Ahlaki Temeller

Konfüçyüs, doğru uygulandığında her şeyin yoluna gireceği beş irtibattan bahsetmektedir:

1- Baba ile oğul arasındaki irtibatta şefkat.

2- Büyük kardeşin küçük kardeşe şefkatli olması ve küçük kardeşin de büyük kardeş karşısında tevazu göstermesi.

3- Kocanın karısına karşı adaletli olması ve kadının da kocasına itaat etmesi.

4- Üst mevkide bulunanların ellerinin altındakilere ilgi duyması ve alt mevkidekilerin de onlara itaat etmesi.

5- Hükümdarların halka karşı şefkatli olması ve halkın da hükümdarlara karşı vefakârlığı.

Konfüçyüs örnek bir şehir ve yöneticinin halkla olan irtibatı hususunda şunları öğretmekteydi; Yöneticiler kanunlara uyarlarsa, halk da onları görerek en üst makamından en alt tabakaya kadar kanunlara uyacaklardır. O, insan-i kâmil hakkında da konuşmuş ve onun beş sıfatını şöyle dile getirmiştir: İzzetli olmak, azmin yüce ve değerli olması, niyetin halis olması, amel etmeye istekli olması ve güzel ahlaklı olması.

1-5. İbadetler

Konfüçyüs her şeyden önce bir ahlak öğretmeniydi ve bunun ötesinde bir iddiası da yoktu. İnsanlar onun öğretilerinde manevi bir ruh görmüş ve onu en yüce örnek dindar olarak kabul etmişlerdir. Onun açıkladığı din, oldukça sade ve tabiat ötesi konulardan uzak bir dindi. O daha çok, ibadetleri kendi dönemi ile uygun bir hale getirme çabası içerisindeydi. O şöyle diyordu:

“Geçmiş asırların kağanları saadetli ve şanslı kimselerdi. Çünkü geride kurban ve ibadet merasimlerini yerine getirip onlara karşı hassas bir şekilde saygılarını gösterecek olan nesiller bırakmışlardır.”

1-6. Takipçiler ve Rakipler

Yetmiş kişi olduğu söylenen Konfüçyüs öğrencileri, Çin’in dört bir köşesine giderek yönetici ve mevki sahiplerine ders vermekle meşgul oldular. Bu öğrencilerden bazıları da inzivaya çekilmeyi yeğlediler. Bu bilgenin öğretileri bir-iki nesil boyunca öğrencileri tarafından yaygınlaştırıldı. Ama artık Feodal saltanat düzeninin zayıflaması ve felsefi mekteplerin oluşmasıyla onun düşüncelerinin yayılması birçok sorunla karşılaştı. Bu öğretilerin her biri farklı açılardan bilgenin düşüncelerini hedef almaktaydı. Bu çekişmelerde kimi zaman Konfüçyüs ekolü, kimi zaman da rakip akımlar üstün gelmekteydi. Buda inancının Çin’e girmesiyle bu çekişmeler artık son buldu ve Konfüçyüs düşünceleri belli bir ölçüde kenara itildi. Bununla birlikte onun azamet ve şöhreti her zaman Çin’de var olmuştur.

1-7. Resmi Din

Çin hükümdarları çeşitli dönemlerde her zaman için Konfüçyüs’e saygı duyar ve onu resmi olarak en büyük bilge bilip, ruhuna saygı gösterirlerdi. Kabrinin başında kurban kesmek öğrencileri döneminden beri süre gelen bir adettir. Ancak bu âdeti ilk gerçekleştiren padişah Kau Tseu olarak adlandırılmaktaydı. O, milattan önce 195 yılında bilgenin kabrini ziyaret ettikten sonra kurban sunmuştu. Ondan sonra diğer padişahlar da bu geleneği devam ettirip bilgenin ruhuna kurbanlar ve hediyeler takdim ettiler. 1911 yılında Konfüçyüs’ün ruhuna resmi saygı merasimi yavaş yavaş terk edildi. Bir süre sonra Çin hükümeti onun Newton ve Pastör denginde bir düşünür olduğunu dile getirmiş ve bunun için de düşüncelerinin ihyası için girişimlerde bulunmuşlardır. Ancak 1949’da Çin Komünist devriminden sonra onun düşüncelerine karşı şiddetli bir mücadele başladı. Komünistler onu zahmet çeken sınıflara karşı üst tabakaları koruyan birisi olarak tanıttılar.



Yüklə 379,11 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   52




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə