Monoteizm Hakkında Schmidt ile Pettazzoni Arasındaki Tartışma
117
tüm varlıkları hem canlı, hem de birer tanrı olarak kabul etmeye
başladıklarını savunmaktadır. Rousseau‟ya göre ilk çağlarda her şeyden
korkan insanlar böylece evreni tanrılarla doldurmuş, yıldızların, rüzgârların,
dağların, ırmakların, ağaçların, şehirlerin, hatta evlerin canlı olduğuna ve bir
tanrısı bulunduğuna inanmışlardır. Sonuç itibariyle “politeizm onların ilk
dini ve putperestlik de ilk kültleri olmuştur.”
12
Yazısız halkların insan sayılıp sayılmayacağının tartışıldığı 18. yüzyıl
Avrupa‟sında Hume, Voltaire ve Rousseau gibi rasyonalist düşüncenin önde
gelen isimlerinin dinlere ilgisi, bu dinlere bizatihi bir değer atfetmekten
ziyade kendi teorilerini desteklemesinden dolayıdır. Bu filozoflar, Amerika,
Afrika ve Asya‟da yaşayan ilkel kabileler hakkında seyyahların ve
misyonerlerin sağladıkları etnografik verileri spekülatif bir perspektiften
değerlendirdikleri için çok farklı, hatta karşıt sonuçlara ulaşmışlardır.
Pettazzoni‟nin belirttiği gibi, inançsız bir rasyonalist olan Voltaire‟in en eski
inanç şeklinin monoteizm olduğu ve politeizmin daha sonra ortaya çıktığı
yönündeki görüşü, tek Tanrı inancını bizzat Tanrının kendisinin ilk insana
vahyettiği ve politeizmin de bu inançtan sapmanın bir ifadesi olduğu
yönündeki Kilise doktrini ile aynı istikamette olması, dikkat çekicidir. Ancak
vahye inanmayan Voltaire‟in dinden bahsederken, rasyonel ve doğal dinden
bahsettiğini ve doğaüstü herhangi bir müdahaleyi söz konusu etmediğini göz
önünde bulundurmak gerekmektedir. Aynı rasyonalizm perspektifinden
meseleye yaklaşan Hume ile Rousseau, politeizme öncelik tanıyarak hem
Kilise‟nin geleneksel öğretisine karşı çıkmışlar hem de Voltaire‟in tam
aksine bir görüşü benimsemişlerdir.
13
19. yüzyılın başlarında Aydınlanma rasyonalizmine karşı bir tepki
oluşmaya başlamış ve dinin yalnızca akıl açısından değil derûnî bir tecrübe
olarak ele alınması gerektiği düşüncesi doğmuşsa da bu düşüncenin arka
planında yer alan itici güç, yine ilerleme fikri olmuştur. Örneğin dünyadaki
dinî gelenekleri tarihsel ve felsefî senteze tabi tutan Alman filozof Georg W.
Hegel (1770-1831), dinleri gelişim safhalarına ayırarak Hıristiyanlığı zirveye
yerleştirmiştir. Alman teolog Friedrich D. Schleiermacher (1768-1834) de
dinleri ilerleme ölçütüne göre tasnif ederek Hıristiyanlığı en üst seviyeye
koymuştur.
14
12
Jean-Jacques Rousseau, Oeuvres Complètes, c.2, (Paris: 1852), s.539.
13
Bkz. Pettazzoni, “The Formation of Monotheism,” s.1-2.
14
Eric J. Sharpe, Comparative Religion: A History, Second Edition, (London: Duckworth, 1986), s.20.
118
Ramazan Adıbelli
19. yüzyıl ilerledikçe din incelemesi, felsefî alandan uzaklaşarak tarih,
ilerleme ve evrim kavramları etrafında şekillenmeye başlamıştır. Bu
dönemde, Liberalizm ve Sosyalizm akımları ortaya çıkmıştır. Materyalist
ideolojiyi benimseyen bu iki düşünce akımı, Din ve Geleneğe karşı giderek
artan bir muhalefet göstermişlerdir.
15
1859 yılında İngiliz doğa bilimcisi
Charles Darwin‟in (1809-1882) piyasaya çıkan
On the Origin of Species by
Means of Natural Selection (Doğal Seçilim Yoluyla Türlerin Kökeni
Üzerine) adlı kitabı, yeni evrim çağına damgasını vurmuştur.
16
Hayat
Mücadelesinde Avantajlı Irkların Korunması alt başlığını taşıyan Darwin‟in
bu kitabı, pozitivist ve materyalist düşüncenin dorukta olduğu bir dönemde
dinî fenomenleri metafizik prensiplere dayanmaksızın izah etmeye çalışan
bilim adamları için teorik bir zemin hazırlamıştır. Hegel‟in idealist evrim
düşüncesinden çok farklı olan bu ilerlemeci yeni evrim anlayışı, materyalist
ideolojilerin iddialarına önemli bir destek sağlamıştır.
17
1871 yılında
yayımlanan
The Descent of Man, and Selection in Relation to Sex (İnsan
Soyu ve Cinsiyete İlişkin Seçilim) başlıklı kitabında Darwin, evrim
düşüncesini genişleterek insan soyunu da evrim sürecine dâhil etmiştir.
İnsanın maymundan türediğini savunarak doğal seçilim ve türlerin
adaptasyonu konusunda Tanrıyı adeta saf dışı bırakan Darwin‟in bu tavrı,
doğal olarak Kilisenin tepkisini çekmiştir.
18
Tıpkı Darwin gibi agnostik olan
İngiliz filozof ve sosyolog Herbert Spencer (1820-1903), evrim teorisini
Doğa Bilimleri ile sınırlamayıp, bu teoriyi beşerî bilimlere uygulamak
gerektiğini savunan en önemli isimlerden biridir. Spencer‟a göre beşerî
kültürün diğer alanlarında olduğu gibi din konusu da evrim açısından ele
alınmalıdır. İngiliz Kraliçesi Viktorya devrindeki birçok düşünür gibi
Spencer de içerisinde yetiştiği Hıristiyanlık geleneğini reddederek eşyanın
nihai gerekliliği hakkında hiçbir şey bilmediğini ve bu tür meselelerle
uğraşmanın da yararsız olduğunu belirterek agnostik tavrını açıkça ortaya
koymuştur.
19
Spencer‟e göre canlı ya da cansız olan her şey basitten
karmaşık biçimlere, homojenlikten heterojenliğe dönüşmektedir.
20
15
Wilhelm Schmidt,
Origine et évolution de la religion. Les théories et les faits, (Paris: Bernard
Grasset), 1931, s.31.
16
Sharpe, Comparative Religion, s.25.
17
Schmidt, Origine et évolution de la religion, s.31.
18
Fiona Bowie, The Anthropology of Religion: An Introduction, (Oxford: Blackwell, 2000), s.13.
19
Bkz. Sharpe, Comparative Religion, ss.32-34. Tylor, Frazer, Marett, Malinowski, Durkheim, Lévy-
Bruhl, Freud vs. gibi yazdıkları dönemde en çok etki eden araştırmacıların ya agnostik ya da ate
olduğuna E. E. Evans-Pritchard (1902-1973) dikkat çekmektedir. İngiliz Antropolojisinin en saygın