TüRKİye diyanet vakfi 4 İSLÂm ansiklopediSİ (28) 4



Yüklə 1,69 Mb.
səhifə12/38
tarix22.10.2018
ölçüsü1,69 Mb.
#75385
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   38

HİLLÎ, MUHAKKİK

Ebü'l-Kâsım Necmüddîn Ca'fer b. el-Hasen b. Ebî Zekeriyyâ Yahya el-Muhakkık el-Hillî el-Hüzelî (ö. 676/1277) Şiî fıkhına dair Şerâ'i'u'i-Islâm adlı eseriyle tanınan âlim.

602 (1205) yılında Hille'de doğdu. Genç­lik yıllarında şiir ve edebiyata meylettiyse de babasının isteği üzerine daha sonra dinî ilimlere yöneldi. Babasından, ayrıca Muhammed b. Ca'fer b. Nema el-Hillî. Fahhâr b. Ma'd el-Mûsevî ve Muhammed b. Cehm el-Hillî gibi âlimlerden ders aldı. Onun zamanında Hille Şia'nın en büyük ilim merkezlerinden biri haline geldi. Mu-hakkık'ın ilim meclislerine Nasîrüddîn-İ Tûsî ve İbnü'l-Mutahhar el-Hillî (Allâme) gibi meşhur simaların yanı sıra İbn Dâ-vûd el-Hillî, Abdülkerim b. Ahmed b. Tâ-vûs. Muhammed b. Ali b. Tâvûs, Hasan b. Ebû Tâlib el-Yûsufî, Mahfuz b. Vişâh el-Hillî, Muhammed b. Ali el-Kâşî, Cemâ-leddin Yûsuf b. Hatim el-Âmülî ve Ali b. Yûsuf el-Hillî gibi âlimler devam etmiştir. Onun 400 civarında müctehid âlim yetiş­tirdiği söylenir.

Muhakkik el-Hillî. talebelerinden İbn Davud'a göre 3 Rebîülâhir 676 (3 Eylül 1277) tarihinde. Şeyh Bahâî'ye göre ise aynı yılın 23 Cemâziyelâhirinde (21 Kasım 1277) vefat etti. Bazı kaynaklarda 343 726 (1325) yılında öldüğüne dair verilen bilgi yanlış olup bunun İbnü'l-Mutahhar el-Hillî'nİn vefat tarihiyle karıştırılmasın­dan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Mu-hakkık'ın Hille'deki Meşhedü'ş-Şems'te bulunan türbesi halk tarafından ziyaret edilmektedir.

Şeyh Müfîd, Seyyid Murtazâ ve Şeyh Tûsî gibi ilk dönem Şiî fakihlerinin çizgi­sine son veren Hillî ortaya koyduğu gö­rüşlerle Şiî fıkhında yeni bir çığır açmıştır. Ondan önceki İmâmiyye düşüncesinin ile­ri gelenlerinden Ebû Ca'fer et-Tûsî'nin fıkhı mirası, kendi içindeki zenginlik ve genişliğine rağmen dağınık ve insicam­dan uzaktı; Sünnî fıkhından alınmış olan unsurlar Şiî fıkhıyla bütünleşecek şekilde hazmedilememişti. Hillî bu hukukî birikimi derli toplu bir şekle sokup İmâmiyye fıkhını sistematik bir hüviyete büründür­müş. Tûsî'nin eksik bıraktığı hususları tamamlamış, bu sebeple de "Muhakkik" lakabıyla anılmıştır. Şîa literatüründe "muhakkik" denilince sadece Hillî kas­tedilmekle birlikte Muhakkık-ı Sânî la­kabıyla anılan Ali b. Hüseyin el-Kerekî'-den (ö. 940/1533) ayrılması için bazan kendisine "Muhakkık-ı Evvel" de denil­mektedir.

Hillfnin şöhreti, daha önceki fıkhî anla­yışa yeni bir şekil vermiş olmasının ya­nında ondan sonra gelen fakihlerin fıkıh metodolojisinde kendisini Örnek almasın­dan da kaynaklanmaktadır. Nitekim Hillî fıkıh kitaplarının bölümlerini yeniden dü­zenlemiş ve ŞerâYu'l-İsIâm adlı eserini "ibâdât", "uküd". "îkâât" ve "ahkâm" ol­mak üzere dört ana bölüme ayırmıştır. Sünnî fıkhından da istifade ederek yap­mış olduğu bu taksim kendisinden son­raki Şiîfakihleri tarafından da kabul gör­müştür. Onun. ilk dönem Şiî düşüncesi­ne karşı tenkitçi olduğu kadar sentezci bir karakter taşıyan bu yaklaşımı, daha sonra talebesi Allâme İbnü'l-Mutahhar el-Hillî tarafından devam ettirilmiştir. Şiî medreselerinde önceleri Tûsî'nin en-Ni-nâye'si okutulurken daha sonra Muhak-kık'ın Şerâ icu'I-İslâm'\ onun yerini al­mış ve ulemâ üzerinde büyük bir tesir ic­ra etmiştir.

Yaşadığı dönemin siyasî şartları, Hillî'-nin Şiî fıkıh ve düşüncesinde meydana ge­tirmek istediği değişiklikleri daha da ko­laylaştırmıştır. Moğollar'ın Sünnî İslâm'a Karşı olan tepkisi Hillî'nin. İbnü'l-Mutah-har'ın ve Nasîrüddîn-i Tûsî'nin de deste­ğiyle giderek artmış ve bu dönemde Şiî düşüncesi Büveyhîler devrindekine ben­zer bir canlılık kazanmıştır. Bu uygun or­tam sebebiyledir ki Büveyhîler dönemin­de Şeyh Müfîd, Şerîf el-Murtazâ ve Ebû Ca'fer et-Tûsî gibi usûlî âlimler tarafın­dan ortaya konan siyasî otoriteyle uzlaş­ma eğiliminin Muhakkik tarafından güç­lendirilerek devam ettirildiği görülür. Onun ortaya koyduğu bu uzlaşmacı tav­rın yanı sıra ulemânın otoriter yapısını güçlendirme çabası da oldukça belirgin­dir,

Muhakkik el-Hillî zekât ve humus gibi vergilerin toplanması, şerl cezaların uy­gulanması, gaybet döneminde cuma na­mazının kılınıp kılınmayacağı, içtihadın caiz olup olmadığı ve kısmen de haber-i vahidin dindeki konumunun ne olduğu gibi hususlarda selefleri olan Şiî ulemâ­dan farklı görüşler ortaya koymuştur. Ona göre, gaybet döneminde imamın temsil­cisi (nâib-i âm) olup fetva verme şartlarını taşıyan bir ŞİÎ fakih, zekât ve humus gibi vergilerin toplanması yanında imam adı­na şerl cezaları fhudûd) yerine getirmek­le de mükelleftir. Bu görevlerin tayinle iş başına getirilen kişiler tarafından de­ğil, velayet düşüncesine bağlı olarak an­cak gâib İmam tarafından görevlendiri­len fakihler vasıtasıyla yerine getirilece­ği konusunda Hillî kendinden önceki Şiî âlimleriyle aynı kanaattedir; çünkü Şîa'-ya göre velayetin gâib imama dayanması şarttır. Humustan imama ayrılan payın gömülmesini veya imam dönünceye ka­dar bekletilmesini isteyen ulemâya kar­şılık Hillî, yönetme hakkına sahip olan fa-kihin bunu toplayıp dağıtma göreviyle de mükellef olduğunu belirtir. İmamın veya gaybet döneminde onun tarafından ta­yin edilen bir kişinin mevcut olmaması halinde cuma namazının kılınmasına ce­vaz veren ulemânın yanı sıra bunu redde­denlerin de varlığına işaret eden Muhak­kik birinci görüşün daha tutarlı olduğu­nu ileri sürmüştür.

Şîa hukuk düşüncesinde içtihadın da ilk olarak açık bir şekilde Muhakkik el-Hil-lî tarafından benimsendiği dikkati çek­mektedir. Ondan önceki Şiî ulemâsının bunu terim anlamıyla kabul ettiğine dair herhangi bir kayda rastlanmamaktadır. Ancak bu husus, Hillî'den önce aklî izah­ların yapılmadığı ve Şia'da içtihadın mev­cut olmadığı şeklinde anlaşılmamalıdır. Muhakkik el-Hillî, kıyası reddetmekle bir­likte Şia'nın "aklî istinbatta bulunma" mânasında içtihadı asırlardır uygulamak­ta olduğunu ileri sürmüş ve içinde kıya­sın bulunmadığı ictihad şeklinin özellikle Şîa'nın malı olduğunu ifade etmiştir. Şia'­nın ictihad anlayışını ana çizgileriyle açık­layıp kendinden sonraki Şiî düşüncesinin Önünü açan Hillî, Sünnî fıkıh kaynakları ve metotlarından da İstifade ederek ni­yabet müessesesini ana hatlarıyla orta­ya koymuş ve müctehidin gaybet döne­minde imamın genel temsilcisi olduğu düşüncesi, daha sonra talebesi Allâme İb-nü'l-Mutahhar el-Hillî tarafından gelişti­rilip sistemleştirilmiştir. Bununla birlik­te Muhakkık'ın bugünkü Şîa'nın anladığı mânadaki içtihadı benimsediğini söyle­mek de oldukça güçtür; çünkü Muhakkik, nassın zahirine bağlı hususlarda içtiha­dın söz konusu olmadığını belirterek an­cak nasların zahirine dayanmayan mese­lelerde aklî istinbatta bulunmanın müm­kün olabileceğini ileri sürmüştür. İctihad. ondan sonra bununla sınırlı kalmayıp daha değişik anlamlar kazanmaya devam etmiş ve sonunda fakihin delil ikame et­mek suretiyle istinbatta bulunduğu her şeyi içine almıştır.

Muhakkik el-Hilirnin haber-i vâhid ko­nusundaki görüşleri, onun genel olarak İmâmî ahbârına bakışını yansıtması açı­sından önemlidir. Hillî, Şiî ulemâsından bir grubun âhâd haberi red hususunda if­rata düşüp ondan faydalanmayı aklen bi­le muhal görürken diğer bir grubun her türlü haberle amel ettiğini belirtir ve bu iki yolun da sünnetten sapma fbid'at) de­mek olduğunu söyler. Rivayet zincirinde­ki râvilerin adaleti ve güvenilirliği sabit olduğu müddetçe Hillî, haber-i vâhidle amelin caiz ve hatta bazı durumlarda ge­rekli olduğunu ileri sürmüştür. Bazı Ah-bârîler ve özellikle Muhammed Emîn el-Esterâbâdî, bu mutedil yaklaşımından hareket ederek onun Ahbârîliğe meylet­tiğini iddia etmişse de bu görüş objektif olmaktan uzaktır; çünkü Hillî Ahbârî ol­mak bir yana, Usûlî düşüncenin ileri ge­lenlerinden biri olarak kabul edilmekte­dir. Bununla birlikte onun Usûlî düşünce­de mutedil çizgiyi temsil ettiğini söyle­mek daha doğru olur. Usûlî ulemâ arasın­da ahbâr görüşü Hillî'ye benzeyen birçok âlime rastlamak mümkündür.



Eserleri.



1. ŞerâYu'l-îslâm ti mesâ'i-H'l-helâlve'l-harâm.344 İmâmiyye'ye dair fıkıh metinlerinin en önemlilerinden biri ka­bul edilir. Şiî İslâm dünyasında başvuru kaynağı ve ders kitabı olan eser "ibâdât 345 ukûd 346 "îkâât 347 ve "ahkâm" 348 olmak üze­re dört bölümden oluşmaktadır. Mezhe­bin kaynakları arasında tertip bakımın­dan en düzenlisi, üslûp açısından en akı­cısı sayılan ŞerâYu'l-İslâm'm tertibi da­ha sonraki İmâmiyye ulemâsı tarafından esas alınmış, eser hakkında yüzün üzerin­de şerh ve haşiye yapılmıştır.349 Bun­lardan bazıları şunlardır:

a) Şehîd-i Sânî. Mesâlikü'I-efhâm ilâ tenkihi ŞerâYi'l-İsîâm (Tahran 1262, 1267-1268, 1272-1276, 1282, 1285, 1310-1312, 1314; Teb­riz 1267, 1285).

b) Şemseddin Seyyid Muhammed b. Ali el-Mûsevî el-Âmülî. Medârikü'l-ahkâm (Tahran 1268, 1274, 1276, 1298, 1322). Muhammed Bakır el-Bihbehânî bu şerhe bir haşiye yazmıştır (Tahran 1268, 1274, 1298).

c) Muhammed Hasan b. Muhammed Bakır en-Necefî, Cevâhirü'J-kelâm. 350

d) Muhammed Hüseyin b. Hâşim el-Kâzımî en-Necefî, Hidâyetü'1-enâm (Necef 1330-1331).

e) Ebü'l-Hasan Hasan b. Mehdîel-Huneyzî, Delâ'ilü'l-ahkâm (Necef 1977). ŞerâYu'l-İslâm'ı Mîr Mu­hammed TakI b. Abbas en-Nihâvendî ve Ebü'l-Kâsım b. Ahmed Yezdî Farsça'ya 351 A. Querry Fran­sızca'ya 352 Kazembeg Rus­ça'ya 353 Âbid Hüseyin Ensârî Urduca'ya (Leknev 1333) ve M. Sâdık Keşmirî Sanskritçe'ye (Leknev 1315-1317) çevirmiştir. Ayrıca mi­ras hukukuyla ilgili bölüm, Ali Eşref Mu­hacir tarafından İrs der Fıkh-i İslâmî adıyla ve bazı notlar ilâvesiyle Farsça'ya tercüme edilmiştir (Tahran 1364).

2. en-Nâf? fî muhtaşari'ş-ŞerâY 354 (Leknev 1267, 1301; Kahire 1376/1956; Necef 1384/ 1964, 1386/1966; Tahran 1329). Müellifin kendi eseri üzerine yaptığı bu tek ciltlik muhtasarın otuzun üzerinde şerh. haşi­ye ve ta'likatı yapılmış olup 355 belli başlıları şunlardır:

a) eZ-Mu're-ber fî şerhi'l-Muhtaşar. Müellifin, iba­detler bölümüyle ticaret bölümünün bir kısmını kapsayan tamamlanmamış iki ciltlik şerhidir. 356

b) Keşfü'r-rumûz.357 HilITnin talebesi Hasan b. Ebû Tâ-lib el-YûsufTye aittir,

c) el-Burhânü'1-kâ-fl.358 eş-Şerhu'1-kebîr diye de bilinen eser Seyyid Ali b. Rızâ b. Bahrülulûm Mehdî et-Tabâtabâî'ye aittir. Aynı müel­lifin Riyâzü'l-mesâ 359 adlı bir başka şerhi cfâha vardır. 360

d) el-£nvâ-rü'r-Rızâviyye (Tahran 1287, 1292). Mu­hammed Rızâ b. İsmail Musevî eş-Şîrâzî tarafından hazırlanmıştır,

e) Riyâiü'l-mesâ'il. Seyyid Mîr Ali b. Seyyid Muham­med Ali b. Ebü'l-Meâlî'ye ait olup eş-Şer-hu'1-kebîr diye de bilinir. Üzerine pek çok haşiye ve ta'Iikat yapılan eser basılmıştır. 361

3. Nüketü'n-Nihâye. Ebû Ca'fer et-Tûsî'nin en-Ni-hâye'sinin şerhidir.

4. el-Mesâ'ilü'l-'İz-ziyye Eserde, Emîr İz-zeddin Abdülazîz'in tahkikini istediği do­kuz fıkıh meselesine dair açıklama yer al­maktadır.

5. el-Mesffilü'l-Hzziyye. Bu risalede de Emîn îzzeddin'in açıklanma­sını istediği yedi fıkıh ve kelâm meselesi bulunmaktadır.

6. el-Mesâ'ilü'1-Mışriy-ye. Taharetle ilgili beş meseleyi ihtiva eden bir risaledir.

7. el-Mesâ'ilü 'l-Bağ-dödiyye. Hillî'nin, talebesi Cemâleddin Yûsuf b. Hatim eş-Şâmî el-ÂmüIÎ'nin sor­duğu kırk iki fıkıh meselesine verdiği cevaplardan ibarettir.

8. el-Mesâ'ilü'I-İıamse 'aşer. Mevcut nüshası üzerinde isim bulunmayan esere fıkha dair on beş meseleyi ihtiva ettiği için bu ad verilmiş­tir.

9. el-Mesâ ilü'l-Kemâliyye. Kemâ-leddin Muhammed b. Muhammed b. Sehl el-Âbî'nin fıkıh ve kelâma dair sorduğu on sorunun cevaplarıdır.

10. el-Mesâ'i-lü't-Taberiyye. Sedîdüddin Mahmûd b. Zeynüddin Ali el-Hüvârfnin sorduğu yir­mi iki fetvadan oluşmakta ve el-Mesâ'i-lü'1-Huvâriyyât, el-Mesâ'ilü'1-Huvâ-riyye adlarıyla da anılmaktadır.

11. Rİ-sâle fi't-teyâsür fi'I-kıble 362 Cemâleddin İbn Fehd ta­rafından el-Mühezzebü'l-bûricde ikti­bas edilmiştir. 363

12. el-Makşûd mine'l-cümel ve'l-uküd. Ebû Ca'fer et-Tüsfnin el-Cümel ve'l-cuküd adlı fetva koleksiyonunun ba­zı ilâvelerle birlikte yapılmış bir muhta­sarıdır. Son dokuz risale. Rızâ Üstâdî tara­fından tahkik edilerek er-Resâ'HU't-tis adıyla basılmıştır.364.

13. el-Me'âric ü uşûli'1-hkh (Tuhran 1310-1319).

14. Muhtaşarü'1-Me-râsimi Sellâr ed-Deylemî li'1-fıkh.

15. Risale fî mulıâsebeti'n-nefs (Tahran 1318).

16. Muhtaşarü'l-Fihrist Ebû Ca'fer et-Tûsî'nin biyog­rafik eseri el-Fihrist"m muhtasarıdır.

17. el-Meslek fî uşûli'd-dîn.

18. el-Mâtfiy-ye. Kelâm ve akaidle ilgili muhtasar bir eserdir.

19. Risale fî hdemi küf ti men i'tekade bi-işbâti'l-macdûm.365

Bibliyografya :

Hillî. el-Muhtaşarü'n-nâfı fî fıkhı'l-lmâmiy-ye (nşr. Muhammed Taki el-Kummî], Beyrut 1405/1985, neşredenin takdimi, s. yâ-sin; a.mlf., er-Resâ'ilü't-Üs* (nşr. Rızâel-Üstâdî), Kum 1371 hş., neşredenin mukaddimesi, s. 9-24; a.mlf., Şerâ'i'u'l-islâm fi mesâ'iti't-helâl ue'l-harâm (nşr. Abdülhüseyin Muhammed Ali). Beyrut 1403/ 1983, neşredenin mukaddimesi, 1, bâ-yâ; Şehîd-i Sânı, er-Raozatü'I'behiyye fi şerhi'l-Lüm'ati'd-Dımaşkıyye (nşr. M. Mehdîel-Âsafî), Beyrut, ts. (Dârü't-Taâruf). neşredenin takdimi, [, 60-61; Nûrullah et-Tüsterî, Mecâiİsü't-mü'minin, Tah­ran 1365 hş., 1, 570; Keşfü'z-zunûn, II, 1922; Abdullah Efendi el-İsfahânî, Riyâzü'l'culemâ' ve hiyâzü't-fuzalâ3 (nşr, Ahmed el-Hüseynî), Kum 1401, I, 103-107; Hür el-Âmilî. Emelü'l-âmit (nşr. Ahmed el-Hüseynî). Bağdad 1385/ 1965,11, 48-52; İbn Usfûr el-Bahrânî. Lü'lü'etü'l-bafıreyn (nşr. M. Sâdık Bahrülulûm], Beyrut 1406/1986, s. 227-235; Hânsârî. Raviâtü'l-cennât, 11, 182-191; Muhammed b. Süleyman et-Tünükâbünî. Ktşaşü'l-'ulemâ', Tahran 1396 hş., s. 364 vd.; Browne. LHP, IV, 405-406; D. M. Donaldson, The Shi'ite Religton, Landon 1933, s. 295-296; Brockelmann. GAL, I, 514-515; SuppL,], 711-712; kâhu'i-meknün, II, 42-43, 507, 695; Hediyyetü't-'ârifİn,], 254; Zirİklî, el-A1 tam, II, 117; Kehhâle. Mu'cemü'l-mCt'ettifîn. III, 137; a.mlf.. el-Müstedrek, Beyrut 1406/ 1985, s. İ69;Hânbâbâ. Fihrist-i Kitâbhâ-yi Çâ-pî-yi 'Arabî, Tahran 1344 hş., s. 48, 100, 126, 158, 261-263, 294, 451, 501-502, 537-538, 726, 818, 820-821, 838-839. 863, 868, 881, 941-942, 952, 967, 988, 1001; Abdüssâhib İm-rân ed-Düceylî. A'lâmü't-'Arab ft'l-\ılûm oe'l-fünün, Necef 1386/1966, II, 97-100; Hasan es-Sadr, Te'stsQ'ş-Şt'a, Beyrut 1401/1981, s. 305-306; A'yânü 'ş-Ş!ca, IV, 89-93; Âgâ Büzürg-i Tah­ranı. ez-Zen'a ilâ teşânîfî'ş-ŞFa, Beyrut 1403/ 1983, II, 186, 497-498; IV, 57-60, 108, 425; V, 193,215-216, 234; VI, 106-108; VIII, 239-240; XII], 47-50, 316-332; XIV, 57-60; XV, 262; XVI, 395; XVIII, 106, 168-169, 189; XX, 207-208, 213, 339, 367; XXI, 21 -22, 180, 209;XXIV, 306-307,426-427; Abbas el-Kummî. el-Künâ ue't-el-kâb, Beyrut 1403/1983, III, 154-156; Ali el-Fâzıl el-Kâinî en-Necefî, Mu'cemü mü'ellifi'ş-Şî'a, Kum 1405, s. 142; Hüseyin Müderrisî "fabâtabâî. Mukaddime-i berFıkh-t Şfa (trc. M. Âsaf Fikret), Meşhed 1989, s. 52-53, 88-106; M. TSki et-Tüs­terî, Kâmûsü'r-ricât, Kum 1410. II, 616; Rızâ Üstâdî, Resâ'ilü'l-Muhakkik el-Hillî'1, Âyîne-i Pijûheş, 1/2, Kum 1369, s. 150-151; A. Hourani. "From Jabal Amil to Persia", BSOAS, XLIX/1 {1986), s. 135; L. Massignon, "el-Hilir, DMİ, VIII, 57-58; Dihhudâ. "Ca'fer", Luğatnâme, X, 21. rn




Yüklə 1,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə