Songül Demirel ve Ceren Yegen • Tüketim, Postmodernizm ve Kapitalizm Örgüsü > 121
talep etmeye başlamıştı (Taymaz 1993, s.11). O yıllardan bu yana tüketimin
ihtiyaçların giderilmesinden öte bir işlevi bulunmaktadır ve tüketim bu an-
lamda, kapitalizmin uygulamaları ile ideolojilerini meşrulaştırmak anlamın-
da, belki de en öne çıkardığı faaliyet ya da çağrısıdır.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurumsallaşarak yaygın bir birikim rejimi
haline gelen sermaye birikim süreci, aynı zamanda yasal ve kurumsal dü-
zeyde Keynesyen Refah Devleti ve bunun getirdiği düzenleme biçimleriyle
somutluk kazanan Fordizm, 1970’li yıllarla beraber ciddi bir krize girmiştir.
Fordizmin krizi, onun üzerinde şekillenen refah devletinin de krizi anlamına
geldiği için, 1980 sonrasının devlet-ekonomi ilişkilerini değişime uğratmıştır.
Yaşanan krize bir çözüm olarak uygulamaya konulan politikalar tüm ekono-
mik yapıyı ve toplumsal alanı değişime uğratmıştır. Neoliberal politikalarla
serbest piyasa uygulamaları tekrar kapitalizmi destekler nitelikte olmuştur.
Özellikle son yüzyılda başlayıp günümüze değin devam eden süreç
kapitalizmin hâkim üretim tarzı olmasına neden olmuş; değişen birikim re-
jimleri ve dolayısıyla farklılaşan tüketim yöntemleri, sermayenin gerekleri
tarafından şekillendirilmiştir. Sermaye birikimi ve metaların değişim değeri
temelinde biçimlenmek zorunda bırakılan tüketim, 1980 sonrasında yükselen
birim düzeyine ve çeşitlenen metalara rağmen, toplumsal temelinden hayli
uzaklaşmaktadır (Çetiner ve Erdal 2009, s.2). 1980 sonrasında küreselleşme
olgusu ile de büyük bir ivme kazanan ve şekillenen kapitalizm ile tüketim
ilişkisinin tarihi aslında bir hayli eskidir. On dokuzuncu yüzyılın ortalarından
itibaren Amerikan kadınları tüketim için “dışarı çıkıp, satın almaya” özen-
dirilmişlerdir. Ardından İngiltere ve Almanya’da benzer süreçler izlenmiştir.
On dokuzuncu yüzyılın son yirmi yılına gelindiğinde; batı kapitalizminin bü-
yük şehirlerinde çok katlı mağazalardan alışveriş etmek, orta sınıf kadını için
evin dışında önemli bir etkinlik halini almış durumdadır (Bocock 1997, s.100).
Bu anlamda tüketmek kapitalist toplumlarda hem bir gündelik pratik hem de
yaşam tarzı biçimini almıştır.
İnsanların tüketmesi için mal ve hizmetler ülke sınırlarının ötesinden
piyasalara sunulmaktadır. Dünyanın her yerinde müşterisi ve birimi bulunan
işletmelerin sayısı artmaktadır. Küreselleşme, kutupsuz ya da tek kutuplu bir
dünyayı anlatmak için kullanılan kavram değildir. Çok kutuplu emperyalist
rekabette Amerika, Avrupa Birliği, Japonya gibi ülkelerde ticari değişimin
yoğunlaşmasıyla beraber sermaye her geçen gün güçlenmektedir. Özellikle
şaşırtıcı bir hızla küreselleşen finans kapitalden dolayı, egemen küreselleşmiş
sermaye çoktan ortaya çıkmış bulunmaktadır (Öngen 1993, s.309).
122 <
ilef dergisi
Günümüz toplumları için hafta sonu, geniş alışveriş merkezlerinde
yiyecek, giyecek, kozmetik, mobilya, çamaşır, kitap satın almak, sinemaya
gitmek ve en sonunda da akşam yemeğini yiyerek eve dönmekten oluşmak-
tadır. Bu yeni kapalı mekânlar, tüketicilerin içeride rahatça gezinebilmeleri,
vitrindeki ürünlere göz gezdirebilmeleri gibi bir dizi imkânı da beraberinde
getirmişlerdir. Böylece, rasyonel içerikli, satın alma davranışına, haz ve eğlen-
ceye dayalı boş zaman eylemi de ilâve olunmuştur. Satın alma davranışı zo-
runluluk olmaktan uzaklaşarak, haz sağlayan, eğlenceli bir deneyim şekline
bürünmüştür. Özellikle, günümüzdeki alışveriş merkezleri sunmuş oldukları
çeşitli hizmetler ve gösterilerle alışverişin bu yeni anlamına uygun ortamlar
içermektedirler (Özcan 2007, s.43). Söz konusu kamusal mekânlar ile aslında
bireyler hem tüketmeye, hem de sosyalleşmeye davet edilmiştir. Bu anlamda
tüketmek moda ve gerekli bir pratik olarak da görülmüştür.
Tüketimcilik, batılı ve diğer toplumsal oluşumlarda yaşayan milyonlar-
ca kişinin günlük yaşamında ve günlük uygulamalarında kapitalizmi meşru-
laştıran, sağlam bir kapitalizm ideolojisi haline gelmiştir (Bocock 1997, s.120).
Kapitalizmin Fordist ve özellikle post-fordist döneminde, kitle iletişim araçla-
rı ile sunulan tüketim kültürü ve yaşam tarzlarının toplumsallaşma sürecine
katkıları, kapitalizmin krizlerini aşmaya yardımcıdır (Dağtaş ve Dağtaş 2006,
s.306). Kitle iletişim araçları sıkça vurgulandığı üzere tükettiren kapitalizmin
ve tüketimciliğin yardımcısıdır. Çünkü “topluma egemen söylemlerin ortaya
çıkmasında” önemli rol üstlenen kitle iletişim araçları bireylerin “tasarruftan
hazcılığa yönelmelerine” adeta ön ayak olmaktadır (Ergur 2005’ten akt. Şahin
2009, s.126-127).
Tüketimcilik, yani yaşamın anlamının bir şeyler satın almak, önceden
düzenlenmiş deneyimler yaşamak olduğunu öne süren etkin ideoloji, mo-
dern kapitalizmi egemenliği altına almıştır. Bu tüketim ideolojisi kapitalizmi
meşrulaştırırken, insanları fantezilerinde olduğu kadar, gerçekte de tüketici
olmak için güdülendirmeye yaramaktadır. Bunun da ötesinde yabancılaşma-
nın artışına hizmet etmektedir. Çünkü işyerinde bütün kademelerde çalışan
işçilerin olası bir ekonomik durgunluk halinde işini kaybedecekleri korkusu
yaşamalarına ve üretim yerine aidiyet duymamalarına yol açmaktadır (Bo-
cock 1997, s.57). İnsanlar ev, araba, mobilya, kıyafet, yiyecek ve eğlence gibi
birçok mal ve hizmeti satın alabilmenin umuduyla çalışmaktayken işsizler de
alamamanın huzursuzluğundadırlar. Tüketim, yaşamı devam ettirme yolun-
da bir araç olmaktan çıkmış, kendi başına bir amaç halini almıştır. Sistemin
içerisinde olabilmenin yolu, ancak sistemin üretmiş olduklarını tüketmekten
geçmektedir. Metalaşan toplumda geleneksel değerler çözülmekte ve her şey