T. C. İStanbul 13. AĞIr ceza mahkemesi



Yüklə 0,74 Mb.
səhifə4/9
tarix14.06.2018
ölçüsü0,74 Mb.
#48491
1   2   3   4   5   6   7   8   9

Mahkeme Başkanı:"Buyurun.”

Sanık Kemal Kerinçsiz:”Sabahtan bu yana hemen her sanığın konuşmasından sonra sizlerin kendinizi ve mahkemenizi savunma ihtiyacı hissettiniz ve her sanık mahkemeyi şu veya bu şekilde uygulamalarından ötürü eleştirdi. Oysa sizlerde malumunuz bir yargıç kendisini verdiği kararlarıyla savunur onun dışında savunmasına ihtiyaç duymaz ve hissetmez. Tabi şuanda hüküm aşamasında değiliz ara kararlarınız önem arz ediyor eğer bugüne kadar başkan sıfatıyla vermiş olduğunuz ara kararlarda adil davranmış olsaydınız emin olunuz ki o savunmalara ihtiyaç hissetmeyecektiniz. Bakınız, dünkü duruşmada Aysel Sağlam görgüsü ve bilgisi tanık olarak belli 2 defa Emniyette ifadesi alınmış biri bilgi edinme tutanağı adı altında 2010 yılında diğeri de hemen olay sonrasında ve bilahare de kovuşturma aşamasında ifadesine müracaat edilmiş. Bu tanığın bilgisi görgüsü her şeyi belli mesleği belli ama Sayın savcının açıkça görevini suiistimal ederek bazı kurumları suçlamak adına o kadının ağzından ne alabiliriz zihniyetiyle hareket edipte sorduğu suallerin önüne bu itirazları değerlendirip seç çekmiş olsaydınız o zaman gerçekten biz sizin burada uygulamalarınızda adil bir hakim olarak kabul edip hiçbir şekilde şu eleştirileri gündeme getirmezdik. O bakımdan lütfen şu uygulamalarınıza dönüp bir bakın ondan sonra eleştirilerinize sizin o savunma babında verdiğiniz cevaplarla belki verebilirsiniz. Değerli Başkanım mahkememiz özel ağır ceza mahkemesi heyet halinde oluşmuş ve yine ceza muhakemeleri kanununun 227 ve 229. maddelerinde heyet halindeki mahkemelerin ne şekilde müzakere yapacaklarını kararlara katılacaklarını oylamanın ne şekilde yapılacağını açık bir şekilde belirtmiş. Biz bakıyoruz 173 celse oldu bütün beyanlarımızı Sayın başkana yapıyoruz üyelerimiz sizi tenzih ediyorum üyeyken sizin farklı bir konumunuz o konuda gerçekten ilgili olarak dinliyorsunuz. En azından o dinler gibi görünüyorsunuz o bizim için çok önemliydi ama sizi o şekilde başından itibaren takip ediyoruz.”

Mahkeme Başkanı:"Dinliyorlar burada dinliyorlar.”

Sanık Kemal Kerinçsiz:”Fakat diğer üyelerimiz konuyla hiç alakadar değil yargılamadan tamamen kopmuşlar bakınız dinlemek sadece kulağını sanığa vermek anlamına gelmez. Hakimlik sınavını kazandıktan sonra staj yaparken bir ağır ceza reisinin ilk öğrettiği bize stajyerken şuydu; mahkemenin süjelerini bu tanık, sanık, bilirkişi, katılan, müşteki vesair mağdur bütün bunların mutlak surette idrak edebilecek derecede bütün duyu organlarınızı vererek kavramaya çalışın demiştir. Bakın sadece bakarak sadece dinleyerek değil peki biz bunu burada görebiliyor muyuz? Sayın üyelerimiz kadar ki başkanımızın bir oyu var Sayın üyelerimizin de var bizim yüzümüze bakmayarak bizim ne söylediğimizi tam olarak idrak edemeyen bir üyenin istikbalde müzakerede veya karar aşamasında adil bir karar vermesi mümkün olabilir mi? Önce beni takip etmesi gerekir ben ne söylüyorum? Benim mimiklerim ne ifade ediyor ben neyi anlatmak istiyorum dönüp yüzüme bakıp sadece yüzüme bakmakla değil bütün duyu organlarıyla algılaması gerekir. Bu kadar ciddi bir yargılamada bunun yapılmaması büyük bir gaflettir büyük bir hatadır ve yanlışlıktır. Bakınız bu sadece hukuki mesleki etik açısından değil burada bir sanık söyledi yüksek mahkemenin verdiği bir kararda bir üyenin davaya ilgisiz kalması tarafsızlığını yitirdiği ve hakimin reddi sebebi olacağını açıklamıştır. Böyle bir yargılamanın ciddi olduğunu savunmak mümkün değildir lütfen istirham ediyorum sizler Değerli bir başkan olarak üyelerinizle bu konuyu müzakere edin önünüzdeki işleri tamamen bir kenara bırakarak burada dinlenen tanık, sanık hangi süje olursa olsun tüm ilgisini o tanığa veya sanığa vermesini sağlayınız. Bilgisayarlarla şu veya bu şekilde mahkemeyle ilgili bir işlem duruşma salonu içerisinde icra edilemez. Edilirse o zaman buradaki yargılama akamete uğrar.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim sizi dinliyorlar ve idrak ediyorlar, anlıyorlar siz, siz savunmanızı beyanınız alalım.”

Sanık Kemal Kerinçsiz:”Efendim hala sizler bunu söylüyorsanız o zaman ben şu saate kadar söylediklerimi geri alıyorum efendim, bakın.”

Mahkeme Başkanı:"Nasıl çalışmamız, nasıl çalışmamız gerektiği konusunda bize söylemeyin lütfen, nasıl çalışmamız gerektiğini bize söylemeyin lütfen, buyurun.”

Sanık Kemal Kerinçsiz:”Bakın, Sayın Başkanım ben dinlemenin ne olduğunu size ayrıntılı izah ettim yüksek mahkemenin kararından bahsettim.”

Mahkeme Başkanı:"İdrak etmiyorlar diyorsunuz(2, 3 kelime anlaşılamadı). Buyurun.”

Sanık Kemal Kerinçsiz:”Artık ben, bu, bu cevabı veriyorsanız benim diyecek bir şeyim yoktur. Bilgisayardaki işlemler duruşmanın dışında yapılmalı mutlak surette sanık ve tanıklar burada takip edilmeli.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim bizim nasıl çalışacağımız konusunda bize bilgi vermeyin lütfen, lütfen bizim nasıl davranacağız konusunda bilgi vermeyin bize.”

Sanık Kemal Kerinçsiz:”Ben usulü sizlere hatırlatıyorum efendim, hatırlatacağım bu benim kanaatimdir hatırlatacağım sizlerin buradaki usulsüzlüklerinizi, hukuka aykırı işlemlerinizi mutlaka zabta geçirmek zorundayım. Ama tenkitte kabul etmiyorsunuz.”

Mahkeme Başkanı:"Zabta geçti buyurun.”

Sanık Muzaffer Tekin söz almadan konuştu konuştukları anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı:"Muzaffer Bey lütfen, lütfen oturduğunuz yerden konuşmayın dinleyelim buyurun.”

Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu.”Ezberledik gözlerinizi merak etmeyin.”

Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu anlaşılmadı.

Mahkeme Başkanı:”Tamam efendim, efendim herkesi dinliyoruz değerlendiriyoruz.”

Sanık Kemal Kerinçsiz:”Bakın bu bile, bu bile sanığa, sanığa olan bir saygısızlığın ifadesidir.”

Mahkeme Başkanı:"Tartışmaya mahal vermeyin, oturduğunuz yerden konuşmayın. Kemal Bey buyurun devam edin.”

Sanık Kemal Kerinçsiz:”Diyor ki Sayın Sedat Bey; biz sizin gözlerinizi ezberledik hayır yapmayın gözlerinizi ezberlemek değil Sedat Bey benim şurada her her her celsede.”

Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu.”(3, 4 kelime anlaşılmadı).”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılmadı.

Mahkeme Başkanı:"Efendim bu konuyu tartışmayalım, bu konuyu tartışmayalım Kemal Bey buyurun.”

Sanık Kemal Kerinçsiz:”Konuştuğum beyanlar farklı benim beyanlarımı her beyanımı takip etmek zorundasınız onu algılamak zorundasınız.”

Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu.”(1, 2 kelime anlaşılmadı) merak etmeyin.”

Sanık Kemal Kerinçsiz.”O zaman konuşmayalım efendim kapatalım sizlerde kapatın ve karar verin.”

Mahkeme Başkanı:"Kemal bey tartışmayalım lütfen.”

Üye Sedat Sami Haşıloğlu:”Değerlendiriyoruz söylediklerinizi kontrol ediyoruz (3, 4 kelime anlaşılmadı) nerden kontrol edecek (1, 2 kelime anlaşılmadı) kontrol edecek.”

Mahkeme Başkanı:"Kemal bey bu konuyu kapatıyoruz buyurun devam edin, Kemal Bey bu konuyu tartışmayalım.”

Sanık Kemal Kerinçsiz:”Efendim benim söylediklerim.”

Mahkeme Başkanı:"Bizim nasıl davranacağımız konusunda tavsiyede bulunmayın.”

Sanık Kemal Kerinçsiz:”Peki, peki.”

Mahkeme Başkanı:”Biz ne yapacağımızı biliriz ve dosya hazırlanıyor dosya kapsamından haberimiz var siz dediklerinizi, sizin dediklerinizi dinliyoruz buyurun devam edin.”

Sanık Kemal Kerinçsiz:”O zaman bakın biz her şeyi biliriz zihniyetiyle hareket ederseniz o zaman savunmaya gerek yok biz savunmayı ortadan kaldıralım.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim dinliyoruz sizi de dinliyoruz ayrıca onu da söylüyorum buyurun.”



Sanık Kemal Kerinçsiz:”Değerli Başkanım Sayın Üyeler, tabi bakmamakta yine ısrarlısınız ben böyle devam edeceğim. Davamızda ihlal edilen 2 önemli ki bugüne kadar onlarca usul hatası yapılmıştır yüzlerce belki usul hatası yapılmıştır. Ama öncelikle burada son dönemde burada yapılan 2 usul hatasına değinmek istiyorum. Birincisi, davayı etkileyecek ölçüde önemli bazı kovuşturma işlemlerinin savcılık ve emniyet kurumlarına ihale edilerek çift başlı özel bir yargılama süreci oluşturulduğu gibi kovuşturmanın önemli ölçüde sözde Ergenekon tertibinde emniyette oluşturulmuş davayı yönlendirmekle görevli cemaatçi bir avuç polisin inisiyatifine terk edilmesine yol açmıştır. Bu durum yargının bağımsızlığını, tarafsızlığını ve etkinliğini yitirmesiyle birlikte savunma makamına karşı emniyet savcılık ve yargının bir koalisyon halinde sanıkları her halükarda nasıl mahkum ederiz zihniyetiyle yapılan bir çalışmaya dönüşmüştür. İkinci bir usul hata olarak son dönemde yapılan yine ihlal edilen usul kuralı duruşmaların sonunda verilmesi gereken ara kararların hiçbir gerekçe ve aklı mazeret gösterilmeksiniz kaldı ki gösterilse da yasa bunu kabul etmemiştir sanıkların yokluğunda ve celse haricinde verilmesi yargılamadaki yüzyüzelik, yüzyüzelik ve alenilik kurallarının çiğnenmesine yol açarak adil yargılanma ilkesini zedelemiş bulunmaktadır. Yargılanmakta olduğumuz mahkeme tabi mahkeme ilkesinden uzak olarak kurulmuş Türk milletinin yargı yetkisini kullanan bağımsız ve tarafsız bir yargı organı olmaktan ziyade siyasi iktidarın muhaliflerini ezme aracı olarak kullandığı çok özel statülü savcısı ve hakimiyle özel olarak seçilmiş yeri ve konumu itibariyle dahi başta sanıklar olmak üzere iştirakçilere dahi korku salan rejim dönüşümüne karşı çıkıldığı takdirde yerinin Silivri zindanlarının olduğunun hatırlatması amacıyla idari yerleşim yerlerinden uzak cezaevinin ortasında kurulmuş kralın mahkemelerini aratabilecek ölçüde adaletsiz ve savunma haklarının hiçe sayıldığı tüm sanıkların askeri mahkemeleri ve eski devlet güvenlik mahkemelerinde yapılan uygulamalara özlem duymasına yol açan iktidarın emniyetin yandaş basının savcılığın ve yargının bütünleştiği bir yapı olarak karşımıza çıkarılmıştır. Böyle bir yapıya güven duymak bu salondan bir yargılama faaliyetinin yapıldığına inanmak sanık ve savunma haklarına riayet edildiğini gözlemlemek elbette mümkün değildir. Yargılamayı yapan yargıçların kendisinden adalet bekledikleri sanıklara husumet duymaları ve bunu hemen her celsede tutum ve davranışlarıyla ifade etmeleri sanıklarla hukuki ihtilaflar içerisinde bulunmaları, siyasi düşünce taraflılığını hemen her kovuşturma işleminde sanıkların gözlerinin içine baka baka tüm usul kurallarını ihlal ederek tatbiki aslında yargıçların dava başlamadan önce kafalarında oluşturdukları kararın adım adım uygulandığı formalite bir sürecin yaşandığını göstermektedir. 3 yıllık kovuşturma sürecinde yaşanan ağır hukuk ihlalleri yargılamayı bir hukuk faciasına ve yaşanılan bir drama dönüştürmüştür. Bu dava küreselci güçlerin ülkemizde istedikleri rejimsel dönüşümü taahhüt etmiş olan iktidarın manivela olarak kullandığı korku salan bir silah haline getirilmiştir. Bu davada Türk hukuku değil AKP’nin özel hukuku uygulanmaktadır. Bugüne kadar Afrika devletlerinde bile görüşmemiş emniyet, savcılık ve yargı koalisyonu oluşturulmuş bulunmaktadır. Başbakanın parti broşürlerinde özel olarak kurduğunu kamuoyuna ilan eden ve bu broşürden milyonlarca bastırarak dağıttığı Silivri Cezaevi Mahkemesinde ikiye bir kararı bu broşürlerle zaten çoktan verilmiştir. Düzmece ve yönlendirilen delillerle baştan verilmiş kararın içeriği basit ancak hukuk dışı taktiklerle doldurulmaya çalışılmaktadır. Burada yargılama faaliyeti değil kuralları tek yanlı baskıcı ve otoriter bir zihniyetle sanıklara dayatılan sonucu belli çok perdeli bir tiyatro oynanmaktadır. Maalesef sanıkların hukuk devletine olan geleneksel bağlılıkları bu tiyatro sürecinde kendilerine figüran olarak yer almalarından başkaca bir imkan ve yolda bırakmamaktadır. Sanıklar ileride gerçekleşecek bölücü affının takasını oluşturan rehineler olarak görülmektedir. Bu sebeple bu salonda adaleti ve hukuku aramak beyhude bir çabadır. Hemen her sanığın yüzlerce hukuk ihlallerini dile getirmesine karşılık hiçbir sonuç alınmamasının tek sebebi mahkemenin tercih hakkını kullanmış olmasından kaynaklanmaktadır. Alparslan Arslan’a bombaları verdiği iddia edilen Süleyman Esen’in sorgusunun yapılmadan salınması Danıştay davasıyla ilgili dinlenen tüm sanık ve tanıkların dışarıda çok rahatlıkla anlaşmalı ve irtibatlı savunma yapmalarının yolunu da açmıştır. Nitekim buradaki savunma ve ifadelerde bunun en güzel örneklerini gördük. Bu sonuç mahkemenin açıkça siyasi ve ideolojik tercihini kullanarak suçun işlenmesinde son derece etkin bir rol oynayan cemaatçi yapılaşmayı göz ardı etmesinden kaynaklanmıştır. Mahkeme bu sonucu Süleyman Esen’i tahliye etmesiyle bilerek ve isteyerek gerçekleştirmiştir. Silah ve bombaları temin edenleri salıp Muzaffer Tekin’in en az bir sene önce insani bazda yaptığı birkaç dakikalık telefon konuşmasının ardını ve önünü nasıl doldururum zihniyetiyle hareket ederek bu yolda tüm hukuk kurallarını çiğnemede olağanüstü bir gayret gösteren yargıdan adalet beklemenin saftirillik olduğu bir gerçektir. Burada değineceğim mahkemenin yüzlerce gerçekleştirdiği 8 usul hatası bile yargılamanın evrensel hukuk standartlarının ne ölçüde dışına çıkarıldığını göstermektedir. Birincisi, aşikar hukuk ihlali dün dinlenen Tanık Aysel Sağlam’ın kovuşturma devam ederken daha önce emniyette ve bilahare birleşen davanın kovuşturmasında ifadesinin alınmasına rağmen bu dava devam ederken 24.06.2010 tarihinde bilgi alınma adı altında yeniden emniyet tarafından ifadesinin alınması ve mahkemenin de tüm itirazlara rağmen bu ifadeyi geçerli kabul edip duruşmada okuyarak delil olarak dikkate almasıdır. Kovuşturma süreci devam ederken daha önce dinlenmiş olan bir tanığın emniyet tarafından tanığın ifadesini yönlendirerek ve eklemeler yaparak adil yargılamayı etkilemeye çalışmak Türk Ceza Kanununun 277, 281, 283, 288 ve 257. maddelerinin ihlalini gündeme getirdiği gibi mahkemenin yetkilerini ve görevlerine müdahale anlamına gelmektedir. Sözde Ergenekon tertibinde yargılamanın başından itibaren 3 başlı bir kovuşturma süreci yaşanmaktadır. 1. kovuşturma emniyet ve savcının muarazalı soruşturma dosyaları açarak mahkemenin tüm yetkilerini ve görevlerini üstlenerek bu salonun dışında sanıklar hakkında istediği şekilde düzmece ve tertip deliller üreterek delilleri değiştirip yönlendirerek yaptığı yargılamadır ki mahkeme savcı ve emniyetin bu hukuk dışı yargılamasına bırakınız itiraz etmeyi tamamen tabi olmuş ve bu ikilinin gölgesinde pasif yargılama sürecini devam ettirmiştir. Mahkeme emniyet ve savcılık karşısında gösterdiği çekingen ve ürkek tavır bu ikilinin hukuk dışı faaliyetinin devamında büyük bir cesaret vermiştir. Bombaların teslim edildiği yer olarak iddia edilen Pınar Sitesinin sakinlerinin kovuşturma devam ederken mahkemenin sadece adres ve isim tespiti ara kararına rağmen savcılık ve emniyetçe daha önce tanıkların yönlendirilmek suretiyle dinlenmesi ve keşfin yapılması emniyetçe mahkemenin yetki ve görevlerinin hiçe sayılmasıdır. Adil bir mahkemenin ara karar yokluğunda devam eden kovuşturmaya rağmen emniyetin tanık dinleyip keşif yapması ve yapılan bu işlemlerin mahkeme tarafından kabulü bir hukuk cinayetidir. Suç ihbarı konusunda sessiz kalan bir mahkemenin adalet adına sanıklara vereceği hiçbir şey yoktur. Kovuşturma başlamadan önce bu davanın yargıcı, bu davanın savcısı, bu davanın tertip delillerini hazırlayan istihbarat şube müdürlüğü yetkilileri iftar yemeği ve boğaz turunda son derece samimi ilişkiler içerisinde bir araya gelmişlerse aslında o iftar yemeğinde yedikleri Kuddusi Okkır’ın ve Ali Tatar’ın yaşamı ve buradaki yüzlerce sanığın ve dolayısıyla bu milletin geleceğidir. O iftar yemeğinde el ele diz dize çektirilen fotoğraflar bu davanın sonucunu çoktan belirlemiştir. Yemekte çekilen fotoğraflar bu davanın nasıl sonuçlanacağı konusunda varılan mutabakatın mutluluğunun görüntüleridir. Bir davanın tertip delillerini hazırlayan emniyetin, solunuzdaki oturan Sayın savcıların önümüzde bizi yargılayan Sayın yargıçların yargılamanın başlamasından 1 ay önce iddianamenin kabulünden 1 ay sonra iştirak ettikleri yemek ve boğaz gezisi gözleri kapalı adaleti temsil eden eli terazili bakir kıza yapılan tecavüzden başka bir şey değildir. Yargıladığı sanığı kurbanlık koyun gibi gören bir adalet anlayışının bu salonda egemen olması bu ülkenin en önemli hayati sorunu olduğu unutulmamalıdır. Bu salonda oluşturulan kurgu ve koalisyon bozulmadan ve rejimsel dönüşümü ne engelleyebilirsiniz ne de insan haklarına dayalı bir demokrasiden bahsedebilirsiniz. 2011 Türkiye’sinin en önemli sorunu Silivri Cezaevinde iktidarın hukukuna göre bu salonda oluşturulmuş baskı ve korku yaratan zihniyetin tasfiyesi olmalıdır. Türk milletinin geleceği ve varlık mücadelesi bu salonda kilitlenmiştir bu kilidi açmadan ve görmezlikten gelinerek yapılacak hiçbir şey yoktur. Bugün Sayın mahkemeden bir kez daha Pınar Sitesi sakinlerini ve Aysel Sağlam’ı burada yürüyen kovuşturmaya rağmen 2. bir yargılama sürecini başlatarak dinleyen ve mahalde keşif yapan emniyet mensupları hakkında suç duyurusunda bulunmasını talep ediyorum. Elbette ki bu talebimin reddedileceğini biliyorum sadece tarihe bir not düşülmesi için yapıyorum. Devam ettirilen kovuşturma süreci yandaş basın ve iktidarın çöplüğünde semiren bir avuç karanlık yüzlü aydınların yürüttüğü yargılamada 2. bir kovuşturma süreci olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu süreçte sanıkların baştan mahkum edilmiş olmaları asla yetmez hemen her gün haklarında bir dizi iftiralarla çamur atılarak çeteci, darbeci hatta katil olarak ilan edilirler. Eğer yanlışlıkla tahliye olursanız bu 2. kovuşturma makamı yani yandaş medya ve bir avuç karanlık yüzlü aydın, aydın diyorlar kendilerine tüm silahlarıyla devreye girerek sizi birkaç gün içerisinde mutlaka Silivri zindanına geri göndermeyi başaracaktır. Yandaş basının yargılaması çok daha katı ve sonuç alıcıdır. 3. kovuşturma süreci bu salonda yapılan yargılamadır ki burada sanıklar daha önce söylediğim gibi bir tiyatro sahnesindeki gibi aynen benim şurada oynadığım gibi kendilerine düşen rolleri oynarlar. Yargılama formeldir, şekilcidir sanık olarak bu salona gelinceye kadar zaten hakkınızda karar verilmiştir. Bu salonda her ne kadar isminiz sanık ise de aslında siz bir rehinesinizdir, istikbalde hazırlanan takasın bir tarafısınızdır. Ancak hakkınızda esirler hakkındaki Cenevre Sözleşmesinin uygulanması gibi bir lüksüde bekleyemezsiniz. Sanıklar artık bu süreçte tahliye istemelerinin bir faydası olmadığına inandırılmışlardır. Çünkü tahliye kararlarının bu salonda alınmadığını da çok iyi bilirler. 2. bir hukuk ihlali de Sayın mahkeme için çok önemsiz olduğunu bilmekle birlikte celselerde yapılan taleplerin karara bağlanmasının ancak celsenin sonunda yapılabileceği hususudur. Bu salon için son derece lüks olan aleniyet ve yüzyüzelik kuralları her ne kadar Bangolar meslek etiği ilkeleri arasında sayılmışsa da uygulanmasını beklemenin saftirillik olduğu inancı içerisindeyim. Sanıkların celsedeki talepleri konusunda verilecek kararlar duruşmada verilecek kararlardan sayılır. Ceza Muhakemeleri Kanununun 33 maddesinin 1. fıkrası uyarınca; duruşmada verilecek kararlar Cumhuriyet savcısı, duruşmada hazır bulunan müdafi vekil ve diğer ilgililer dinlendikten sonra verilir denir. Mahkeme savcının mütalaasını sanıkların taleplerini alıp duruşma dışında günler sonra sanıkların yokluğunda bir araya gelip ara kararlar oluşturulması yasaya uygun olmadığı gibi yargılamadaki faaliyetlerin yüze karşı ve aleni olarak yapılması kurallarının da ihlalidir. Bu durum mahkemenin keyfi kararlar oluşturmasının da yolunu açar, duruşmada konuşulanların yapılan savunmaların gösterilen delillerin etkisinin yetirmesini sağlayarak haksız ve adil olmayan kararların verilmesine de sebebiyet verir. Ceza Muhakemeleri Kanununun 223 maddenin 1. fıkrasında duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir kuralı hükmün dahi duruşma sürecinden ayrılmadan verilmesini öngörmüştür. Hukukta kural çokta öngörülenin azda da uygulanmasıdır. Hüküm gibi davayı bitiren önemli bir işlemin duruşmadan hemen sonra verilmesini emreden yasa koyucu ara kararların duruşmadan çok sonra sadece heyetin toplanarak verilmesini asla istememiştir. Bu durumda yargılamanın sanıkların yokluğunda yapılması yolunu açacaktır. Asıl olan hakimlerin duruşmalarda edindikleri bilgi ve kanaatlerini ara kararlara aktarmalarıdır. Geçecek olan zaman celselerde edinilen kanaatin zayıflamasına ve büyük ölçüde hakimin duruşma süjelerinin dışındaki etkilerle karar verilmesini sağlayacaktır. Bu durumda gıyapta yapılan yargılamanın tüm handikaplarını beraberinde getirecektir. Bütün bu beyanlarımız duruşma içi talepler için geçerli olup 33. maddenin yine aynı cümlesinde yer alan duruşma dışındaki talepler için geçerli değildir elbette ki duruşma dışındaki talepler için duruşmanın dışında kararlar tesis edilecektir. Bu 2 hususu da birbirine karıştırmamak gerekir. Yukarıda arz ettiğim üzere emniyet ve savcılığın kovuşturma süreci devam ederken, mahkemenin görev ve yetkisi içine giren başta Pınar Sitesindeki sakinlerin dinlenmesi, yerin keşfi ve Aysal Sağlam’ın emniyetçe alınan 24.06.2010 tarihli ifadesinin hukuka aykırı delil olarak kabul edilip hüküm sırasında ve tutukluluk değerlendirmelerinde dikkate alınmamasına. 2. olarak mahkemenin görev ve yetkisine giren işlemleri kovuşturma sürecinde icra eden emniyet yetkilileri hakkında işledikleri Türk Ceza kanununun 277, 281, 283, 288 ve 257. maddelerindeki suçlarından ötürü işlem yapılması için suç duyurusunda bulunmasına, bundan böyle celselerde yapılan talepler hakkında celsenin bitiminde duruşmaya ara verilmeden karar verilerek yargılamanın sanıkların gıyabında yapılmasının önlenmesine arz etmekteyim. Değerli Başkanım bir konuya daha değinmek istiyorum, biraz zamanım aşarsa o konuda müsamahakar davranacağınıza inanıyorum. Burada dinlenen sanıklardan İhsan Göktaş’ın şahsımla olan irtibatı noktasında bana bir boşanma davası nedeniyle geldiğini benimde bu boşanma davasını sevdiğim değer verdiğim bir avukat arkadaşıma gönderdiğimi ifade etmiştim, nitekim kendisi de aynı burada bu savunmalarımda teyit etmişti. O dönemde boşanma davasının dosyasına daha doğrusu istikbalde temin ederiz diye sunmamıştık diğer avukat arkadaşımızla irtibata geçtik bende o dosyayı tabi tetkik etmemiştim dosyaya girilip girilmediğini bilmiyordum. Dosyadan son celse zabtını ara karar zabtını bana gönderdiler dava dilekçelerini gerçekten değerli meslektaşım söz konusu davayı üstlenmiş girmiş hatta kararda onun (bir kelime anlaşılamadı) verilmiş yani söz konusu boşanma davasını İhsan Göktaş’ın takip eden değerli meslektaşım ona ilişkin delili de sunacağım. Bir başka konuda Değerli başkanım geçen hafta bir yandaş medyada haber yayınlandı maalesef bizim tabi telefon tapelerimiz her tarafı dolaşıyor nasıl dolaştığını bilemiyoruz bu dosyadan bu tapeler nasıl çıkıyor, şahsa özgü tapeler anlamak mümkün değil dosya içi gizlilik kuralları sadece sanıklar için yürüyor ama onun dışındaki yandaş medya vesair diğer çevreler tarafından böyle bir gizlilik kuralının hiçbir faydası olmadığını görüyoruz. Basında birçok gazetede yer aldı aynen haberi okuyorum Değerli Başkanım; Kemal Kerinçsiz’in İstanbul İl Jandarma, Jandarma İstihbarat ve Ankara'daki Teknik Daire Başkanlığı telefonlarıyla 144 kez görüştüğü belirlendi diye ve bu görüşmeler nedeniylede menfur bir cinayet ile bağlantı kurulması için her türlü yola müracaat edildi. Değerli Başkanım HTS kayıtlarını tetkik ettiğimizde Türk Silahlı Kuvvetleriyle ve jandarma yine aynı şekilde genel komutanlığında çalışan değerli mensuplarıyla yapmış olduğumuz birçok görüşmeler mevcut bu görüşmelerin temelinde tamamen hukuki yani mesleki çalışmalarım sosyal ilişkilerim medeni ve insani ilişlerim sebebiyle yapmış olduğum görüşmelerdir. Ancak gene yapmış olduğum tespitte bu görüşmelerin sayısının 144 olmadığı çok daha az sayıda olduğu ve görüşmelerinde öncelikle bazı tereddütlerin ortadan kalması için sizlere ifade etmekte yarar buluyorum. Öncelikle sözde Ergenekon tertibinin başlamasıyla birlikte hedef alınan sözde örgütün içinde kurulduğu açıkça ilan edilen son 30 yıl içinde faili belli ya da meçhul tüm suçları organize ettiği iddia edilen başta Jandarma Genel Komutanlığı olmak üzere genelde Türk Silahlı Kuvvetlerinin kurum olarak suçlanması gerçekten büyük bir talihsizliktir, böyle bir talihsiz dönemi yaşıyoruz. Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine yürütülen psikolojik savaş çok yönlü, destekli ve organize bir harekettir. Örgütlü olarak yapılan bu saldırıların ülke içindeki temsilcileri iktidarın desteğindeki yandaş medya maalesef üzülerek söylüyorum bir kısım yargı mensupları ve cemaat unsurlarından oluşan bir koalisyon olduğu da bilinen bir gerçektir. Bu koalisyonun hedeflerinden biri Türk Silahlı Kuvvetlerinin ülkenin rejimine ve siyasi geleceğini Atatürkçü çizgide belirleyici unsur olmaktan çıkartmak önemli ölçüde bünyesinde zafiyet oluşturarak küresel güçlerin bölgede kullanabileceği iktidara tabi Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde amaçlanan ılımlı İslam’ın lejyoneri haline getirmektir. Bunun için başta Jandarma Genel Komutanlığı olmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri adeta bir suç örgütü olarak gösterilmektedir. Bu suçlamada öyle bir noktaya gelinmiştir ki Türk Silahlı Kuvvetlerinin sadece kendi bünyesinde oluşturduğu iddia edilen suç organizasyonlarının ötesinde sivil unsurları kullandığı suçlamasıyla da karşı karşıya bırakılmıştır. Burada yargılanan sivil sanıkların Türk Silahlı Kuvvetleriyle insani, sosyal, hukuki ve medeni ilişkileri dahi mercek altına alınmış sivil asker tanışıklığı başlı başına örgüt suçunun delili gibi gösterilmeye başlanmıştır. Mahkeme tarafından Türk Silahlı Kuvvetlerinin herhangi bir mensubuyla yapılan insani ve sosyal görüşmeler telefon iletişimleri şüphe yaratan olgular olarak değerlendirilmektedir. Değerli mahkeme her ne kadar biz kurumu suçlamıyoruz, içinde suç işleyen unsurları tespit etmeye çalışıyoruz dese de bu tür beyanların gerçeği yansıtmadığı yürütülen kovuşturmada ismi geçen her ordu mensubuna şüpheli gözüyle bakıldığı sivil sanıklar ile askerlerin tüm ilişkilerine önyargıyla yaklaşıldığı mahkemenin tutumu ve işlemlerinden açıkça anlaşılmaktadır. Sorulan suallerde bunu gündeme getirmektedir, bu düşünce savcıların hazırladığı iddianamede ve yandaş medyanın yayınlarında kesin bir kanaat olarak belirlenmiş ve kovuşturma sürecide bu yörüngede devam ettirilmektedir. Bu sebeple basında Türk Silahlı Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığı mensuplarıyla yaptığım iddia edilen son derece abartılı sayılarla verilen insani, sosyal, medeni ve hukuki iletişimim hakkında mahkemenizde herhangi bir tereddüdün oluşmaması için kısaca bir bilgi vermeyi görev addetmekteyim. Öncelikle şunu açıkça ifade edeyim ki, sadece Türk Silahlı Kuvvetleri değil onun dışındaki hiç kimseyle herhangi bir sivil unsurla dahi yapmış olduğum hiçbir görüşmemde ve iletişimimde suç unsuru bulmak mümkün değildir. Mesleğim dikkate alındığında yaptığım görüşmelerin çok önemli bir kısmının mesleki boyut çerçevesinde olduğu, yürüttüğüm davalar ve hukuki sorunların çözümleriyle ilgili olduğu bir gerçektir. Bunun dışında sosyal ve siyasi çalışmalarımın yoğunluğu dikkate alındında geniş bir çevreyle iletişimimin olması son derece tabidir. Yaptığım televizyon programları siyasi parti faaliyetlerim sivil toplum kuruluşlarındaki çalışmalarım ve özellikle hukuksal faaliyetlerim ülkenin genelinde geniş bir kesimle tanışma ve iletişim kurma imkanı vermiştir. Bu anlamda sosyal, siyasi ve insanı ilişkilere şüphe ile yaklaşımın sözde Ergenekon soruşturmasının savcılarında fikri sabit haline geldiğini gözlemlemekteyiz. Mahkemenin savcılarda oluşun bu önyargıdan uzaklaşarak özellikle sanıkların mesleki sosyal, siyasi ve toplumsal konumlarına bakarak 3. kişilerle ilişkilerini değerlendirmesinde zaruret bulunmaktadır. O çerçevede HTS kayıtları üzerinde tespit ettiğim TSK mensuplarıyla tanışıklığımın düzeyi boyutu şu şekildedir. İhsan Göktaş’ın ifadesinde geçen Yavuz Karakaya isimli astsubay ile tanışıklığım 2006 yılının 8 ya da 9. aydır telefon kayıtları da 9. ayda başlıyor 2006’nın kısaca.”

Mahkeme Başkanı:"Kemal Bey sürenizi 10 dakika açtınız 5 dakika daha müsaade ediyorum, buyurun.”


Yüklə 0,74 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə