T. C. İStanbul 13. AĞIr ceza mahkemesi


Duruşmaya kısa bir ara verildi



Yüklə 0,74 Mb.
səhifə3/9
tarix14.06.2018
ölçüsü0,74 Mb.
#48491
1   2   3   4   5   6   7   8   9

Duruşmaya kısa bir ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Ara verilmeden önce Sanıklardan Oktay Yıldırım’ın rahatsızlandığı ve doktor tedavisi altına alındığı görüldü.

Bu sırada bir kısım sanıklar müdafilerinden Av. Kenan Aşık, Av. Atilla Cengiz Ceylan, Av. Murat İnan, Av. Yıldırım Çavuşovalı, Av. Tolga Akalın ve Av. Hasan Gürbüz’ün geldikleri görüldü.

Huzurdaki yerlerine alındı.

Sanık Nusret Senem’in talep ve beyanının alınmasına devam olundu

Mahkeme Başkanı:”Buyurun.”

Sanık Nusret Senem söz istedi, verildi:"Kaldığım yerden devam ediyorum Sayın Başkan.”



Mahkeme Başkanı:”Buyurun.”

Sanık Nusret Senem:”2. talebim Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 1997/205 esas sayılı dosyası bu dosya son derece önemli bu kumarhaneciler kralı Ömer Lütfi Topal isimli kişinin öldürülmesi olayıyla ilgili dosya bu dosya sonuçlanmıştır. Kesinleşmiştir Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesinden bu dosyanın da getirtilmesini talep ediyorum. 3. talebim, Silivri Cumhuriyet Savcılığında Susurluk olayıyla ilgili olarak 2 tane soruşturma dosyası var bunlardan birisi 1995/627 hazırlık numaralı dosya. MİT mensubu Tarık Ümit’in kaçırılıp öldürülmesi olayıyla ilgili olan dosyadır. Diğer dosya yine Silivri Cumhuriyet Savcılığının 1995/183 hazırlık numaralı dosyası bu da 2 İranlı Lazen Esmaeli ve Asker Sivitko isimli kişilerin öldürülmesiyle ilgili dosyadır bu kişilerin MİT mensubu olduğu resmi olarak biliniyor. Bunların kaçırılıp öldürülmesiyle ilgili dosya burada Silivri Cumhuriyet Savcılığındandır bu dosyanın tamamının emanet makbuzları ve emanet eşyalarıyla birlikte celbini talep ediyorum, emanet eşyaları da özellikle önemlidir onu ayrıca vurgulayayım. Sadece silahlardan falan ibaret değil o emanet makbuzlarında son derece aydınlatıcı belgeler vardır bu nedenle bu dosyaların getirtilmesini istiyorum. Verilmesini istediğim mahkemenizden verilmesini istediğim bir belge var, onu açıklamak isterim geçen celse Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesinden 2003/351 numaralı dosyayı getirtmiştiniz. Fakat bu dosya eksiktir bana dijital kopyasını tebliğ etti mahkeme cezaevinden bu dosya eksiktir neden eksik olduğunu şöyle izah edeyim; mahkemeniz bu dosyayı ben 2009 yılında talep etmiştim 2009 yılında bu dosyayı getirtmiş dördüncü ayın üçü 2009 tarihli Sayın üyelerden Sedat Sami Haşıloğlu ve Hüseyin Özese ismiyle tutanakta imzalar var. Bu dosyanın emanet makbuzlarının fotokopilerinin çıkarılıp dosyaya konulmasına ve ayrıca dosyanın PDF formatında dijital ortamda bir suretinin çıkartılarak kopyasının alınmasına karar verilmiş ve dosyaya alıkoyulmuş. O kopya o PDF şeysi ve emanet makbuzları bana verilmedi bana son 2010 yılında 2. kez talep etmem üzerine gelen PDF dosyası verildi orada eksik belgeler var ben inceledim eksik belgeler var 2009 yılında 04.03.2009’da tutanağa bağlanan dijital format ve emanet makbuzlarının verilmesini talep ediyorum. Getirtilmesini istediğim dosyalar bu, bir de tahliyeyle ilgili beyanım olacak. Evet, bu yazılıdır takdim ediyorum Susurluk raporlarından söz ettim ve o nedenle tutuklandığımı ifade ettim. Ekim 2009 tarihinden bu yana mahkemenizin hakkımdaki tutuklamayla ilgili kararı Sayın mahkeme başkanının muhalefet şerhiyle devam ediyor 2 Sayın üye bu konuda tutukluluk sürsün diye kararlar veriyorsunuz. Ceza Kanununun 326. maddesindeki fiilden dolayı tutuklandım ama iddianamede bu fiilden hakkımda bir cezalandırılma talebi bulunmuyor bildiğiniz gibi. Dolayısıyla hakkımda böyle bir tutuklanmaya neden olan suçla ilgili bir isnat olmadığı için tutuksuz yargılanmam o tarihten itibaren yasal zorunluluk olmasına rağmen yasadışı bir şekilde tutukluluğum sürdürüldüğü kanaatindeyim. Bu son derece hukuk dışı bir değerlendirmedir ama aynı zamanda bu yargının da çürüdüğünü gösteren bir olgudur. Yargı çürümüştür kanaatimce normalde 30 küsur yıldır 33 yıldır bu mesleği yapıyorum ceza usuldeki uygulama şöyledir; eğer bir kişi tutuklandığı suçtan dolayı iddianame düzenlendiği tarihte suçlanmıyorsa bir isnat yoksa savcılık direk olarak mahkeme şeyine gerek yoksa savcılığın yetkisi vardır direk olarak salıvermek zorundadır. Ama tutukluluk sürdürülüyorsa bu kişinin hürriyetinin tahdit edilmesi anlamına gelir, bu suçtur. Bu suçu mahkemeniz bilerek bilerek 27 Temmuz 2008 tarihinden bu tarafa sürdürmektedir. Burada benim söyleyebileceğim bir tek şey vardır o da; hukukun çürüdüğünü söylemektir. İkincisi Sayın genel başkan partimizle ilgili aramada elde edilen deliller konusunda Ankara 28. Asliye Ceza Mahkemesinin vermiş olduğu kararda aramanın tamamen hukuksuz, hukuk dışı şekilde yapıldığını mahkemenin saptadığını belirtti ve bu kararı dosyanıza koyduk. Bu karara dayanak olan Ankara Hukuk Fakültesi bilirkişi heyetinin 3 kişilik bilirkişi heyetinin de raporu var o raporda da aramanın tamamen hukuk dışı olduğu belirtiliyor. Ayrıca suçlamalara konu olan 3 CD’yle ilgili olarak 4 CD’yle pardon ilgili olarak arama tutanağında bu CD’lerin partide bulunduğunu gösteren hiçbir emare yok o CD’lerde ne numaraları var ne üzerinde bizim parafımız var ne parmak izi var hiçbir şey yok o CD’ler İstanbul'da dosyaları açıldığında o dosyanın arasına konmuştur. Sayın genel başkan bu konuyla ilgili olarak elimizdeki somut dosyada bulunan bir somut kanıt nedeniyle duruşma savcısı hakkında suç duyurusunda bulundu bu talebe katılıyorum. Sayın Başkan o 4 CD’de ne vardı? İzmir NATO Merkezine suikast iddiası, Yargıtay’a, Yargıtay krokisi vardı ve Yargıtay’a suikast iddiası vardı. 1995 yılında yanılmıyorsam Balıkesir’de dönemi Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’a suikast iddiası vardı 2005 yılında pardon, suikast iddiası vardı vesaire. Bu davanın iddianamesine baktık bakıyoruz sayfalarca tekrar tekrar hatta o belgelerin orada bulunmasının alçaklık olduğunu söyleyecek kadar zıvanadan çıkmış şekilde iddialar dile getiriliyordu. Gazetelerde yandaş medyada günlerce manşet oldu bunlar. Ben duruşmada bu belgelerle ilgili bu kadar ağır ithamlarda bulunuyorsunuz neden suikast iddiasıyla bir dava açmadınız diye sordum. Biz İşçi Partisi sanıkları hepimiz bunu sorduk böyle savcılık olur mu? Savcılık makamı psikolojik savaş makamı değil Cumhuriyetin iddia makamıdır ama burada bu iddianame bahsedilen 3 konu tam bir psikolojik harp malzemesi olarak yazılmış çizilmiş ve sayfalarca bizlere hakarete varıncaya kadar iddialar ileri sürülmüş. Biz bu savunmaları yaptıktan sonra ne oldu? 2. davanın mahkemenizde görülen 2009/191 esas numaralı davanın iddianamesinde 101 ve 103. sayfalarda 103. sayfalarda savcılar evet bunları yazdık ama suç isnadında bulunmuyoruz dediler ne demektir bu? Bir siyasi partiye onun genel başkanına genel sekreterine yöneticilerine en ağır ithamlarda bulunacaksınız aylarca basına servis edeceksiniz hakaretlerde bulunduracaksınız manşetler yağdıracaksınız suç isnadında bulunmadık diye kenara çekileceksiniz yani sehven iddiada bulunmuşsunuz. Bu hukukun çürümesidir Sayın Başkan bu hukukun çürümesidir bunu Türk basını Türk basını bunu cesaret edip yazmamıştır, yazmamıştır. Vicdanlı insanlara bunu bir kez daha hatırlatıyorum o 2. davanın iddianamesinin 101 ve 103. sayfasına baksınlar günlerce manşet yaptıkları bu suikast iddialarının hakkında savcılar biz suç isnadında bulunmuyoruz yani cezalandırma talebi talep etmiyoruz diyorlar yani bunda bir suç yoktur diyorlar. İşçi Partisiyle bir irtibatını kuramadıklarını söylüyorlar, bu hukukun çürümesidir işte hukukun çürümesidir. Bizim bu isnat edilmeyen suikast iddiaları nedeniyle hala tutuklu olmamız hukukun zıvanadan çıkmasıdır. İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve Tayyip Erdoğan Silivri’de özel mahkemeler kurduk dediler, bizlerde onların kurduğu ve içeri tıktık dediği sanıklarız. Şimdi de Yargıtay’da bu mahkemelerden çıkacak kararları inceleyecek özel daire kuruyorlar onu esası şimdi mecliste görüşülmeye başladı özel daireler kuruyorlar. E şimdi bizde burada bunun hukuk olduğuna inanacağız buralardan adalet çıkacağına inanacağız güveneceğiz bu hukukun çürümesidir zıvanadan çıkmasıdır, bu hukukun zıvanadan çıkmasıdır. 12 Eylül referandumunun arkasından Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu seçimleri oldu ben 33 yıldır bu mesleğin içerisindeyim yargıçlarını tanırım avukatlarını tanırım barolarını tanırım binlerce insan tanırım öğrenciliğimden beri tanırım yargı faaliyeti nedeniyle tanırım. Bu yargı alanının yüzde 70’i Cumhuriyete bağlı insanlardı. Ben 24 Şubat günü 23 Şubat günü 2009 Şubat 23’ünde burada sorguda yargı alanının esas olarak Cumhuriyete bağlı insanlardan oluştuğunu söylemiştim. Hala çoğunluğun öyle olduğu kanaatindeyim ama bir hayal kırıklığımı da, bir üzüntümü de ifade etmek istiyorum. bu ne korkuymuş bu Cumhuriyetin hukukçularını korku yakışmıyor bu ne korkuymuş yüzde 10 olmayan bir gücün korkusuyla etkisiyle yargıda şimdi deprem yaratan bir seçim yaptılar. Yani hukuk adına bu da bir büyük utançtır utançtır bu yine hukukun çürüdüğünü yargı alanının çürüdüğünü göstermiş oldu yargı alanı çürümüştür yazıklar olsun diyorum. 20 Ekim 2008 tarihinden beri bu dava sürüyor ayrıca Beşiktaş mahkemelerinde Balyoz vesaire çeşitli davalar yürüyor bu mahkemede 2. Ergenekon davası sürüyor bu davalardaki hukuksuzlukları çok yazdık söyledik kamuoyu da çok dinledi. Şu bir gerçek ki burada hukuk yoktur daha ağır bir şey söylemek istemiyorum ama hukuk yoktur burada hukuk bitmiştir burada. Burada başka bir şey oluyor Türkiye’nin rejiminin dönüştürülmesinde bu mahkeme büyük bir rol oynamıştır, büyük bir rol oynamıştır. Bu ve bu mahkemede şimdi yapılan atamalara bakıyorsunuz doğal hakimlik vesaire bunların hepsi berhava olmuş bu kavramları artık konuşmaya bile lüzum yok kanıksandı bunlar doğal hakim falan bunları atmışız hepsini çuvaldan. Yani hukuk, hukuk bitmiş hukuk yok burada bir hukuk yok. Dolayısıyla Sayın Başkan ben bütün bu nedenlerle tahliye talep etmiyorum. Artık bu tarihten sonra benim ağzımdan tahliyemi talep ediyorum ifadesi çıkmayacaktır tahliye talep etmeyeceğim. Çünkü hiçbir şekilde burada bir hukuk olmadığına inancım vesaire kalmadı bu böyle bir talepte bulunmayı buradaki hukuksuzluğu meşrulaştıracak bir unsur olarak görüyorum bundan sonra kesin olarak bundan sonra böyle bir talep bulunmayacağım. Ama bu demek değildir ki ben bu mahkemenin vereceği kararları bir kenara koyacağım bütün kararlarınızı dikkatlice izleyeceğim sonuna kadar mücadele etmeye devam edeceğim, sonuna kadar mücadele etmeye devam edeceğim. Ama tahliye talep etmeyeceğim fakat bir noktanın altını çizmem lazım o da şu; ben avukatım müvekkillerim müvekkilim olan arkadaşlar var avukat arkadaşlarım var. Bizim Ankara Barosu Dergisinin arka kapağında şimdi ismini şey yapamadım ama bir hukukçu düşünür avukat düşünürün veciz bir sözü var Molirak diye hatırlıyorum yanlış telaffuz da edebilirim ismini o şöyle diyor; avukatların efendisi avukatlar köle kullanmadılar efendisi de olmadı bu savunma mesleğinin kutsallığına yapılan bir vurgu olduğu gibi avukatın ne kadar özgür olması gerektiğine de vurgu yapan bir veciz ifade. Dolayısıyla ben bu kanaate ulaşmış bir hukukçu olarak söylüyorum ben bu kanaate ulaştım. Benim yürüttüğüm avukatlık yaptığım süre içerisinde katılmadığım ama müvekkillerimin yapmamı istediği şeyler olduğunda ben onların hep eline dosyalarını verdim ve onları uğurladım. Katılmadığım şeyleri asla savunmadım hayatım boyunca meslektaşlarımdan da böyle bir şey beklemiyorum eğer benim bu fikrime inanıyor iseler o zaman şüphesiz ki benim aldığım tavrı beklerim ama inanmıyorlarsa tabi ki herkes kendi fikrini savunmakta özgürdür o bakımdan onlara saygı duyarım herhangi bir şekilde bir şeyim yoktur yani kendi uyguladığım gibi avukat arkadaşlarımın da özgürce görevlerini yapmasını beklerim söyleyeceklerim bundan ibaret.”

Mahkeme Başkanı:"Nusret Bey mahkememizdeki yargılama hukuka uygun olarak devam ediliyor.”

Sanık Nusret Senem:”(1, 2 kelime anlaşılmadı) inancım yok zerre kadar.”

Mahkeme Başkanı:”Bunlar tabi o sizin yorumunuz buyurun. Buyurun Mehmet Bey.”

Sanık Nusret Senem:”Yorum morum yok ki hepsi gören göz görüyor.”

Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu anlaşılmadı.

Sanık Mehmet Demirtaş söz istedi, verildi:"Değerli Başkanım, başlamadan önce bir de sizin yorumunuzu öğrensek 4 senedir yatıyorum 4 yıl daha yatacağım.”

Mahkeme Başkanı:”Yorum yapma durumunda değiliz, yorum yapma durumunda değiliz. Biz tarafsızız ve görüş bildirme durumunda değiliz.”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılmadı.

Mahkeme Başkanı.”Buyurun Mehmet Bey.”



Sanık Mehmet Demirtaş:”Sayın Başkan ve Sayın Üyeler, adaletsizliği önceleyecek gücünüzün olmadığı zamanlar olabilir. Fakat itiraz etmeyi beceremediğimiz bir zaman asla olmamalıdır, itiraz edin siz de edin haksızlığa uğradığınız zaman siz de itiraz edin. Bu düsturdan yola çıkarak yaşanan zulme itiraz etmeyi hiçbir anlam ifade etmese de itiraz etmek adına söz almış bulunuyorum. Malumunuz hafızayı beşer nisyan ile maluldür. Bu bakımdan tekrar gibi olsa da bazı konuları dile getirmekte fayda var diye düşünüyorum. Yine malumunuz ve eseriniz olarak duruşma aralıkları gün geçtikçe uzamakta bu tertibe zaman kazandırmak adına suya tirit şeyleri dinleyip dinletmekten bazı şeyler hafızalardan silinmektedir. Bu çerçevede duruşmaların başlangıcı bundan yıllar önce diyebileceğimiz güne dönmek bazı gerçekleri bir kez daha dile getirmek zorundayım. Ben ne demişim ve siz ne anlamak istemişsiniz ve esaret oy çokluğuyla 4 yıla dayanmış. Yaklaşık 3 yıl önce ancak bugün ulaşabildiğimiz HTS raporları benim elimde yoktu ve geleceğini de bilmiyordum. Ama yalanın ölümlü gerçeklerin ölümsüz olduğunu bir kez daha belgeler ışığında görelim. 13.11.2008 tarihli 13. celsenin duruşma tutanağı sayfa 40 benim ifademden aynen aktarıyorum. Ben herhangi bir yerde gözaltına alınmadım bana olay yerinde bulunan büfeden telefon edildi polislerin olduğu arama yapacakları söylendi ve ben bahse konu yere böyle geldim. Devamla, ben tutanakta yazdığı gibi o evin önünde beklerken gözaltına alınmadım telefonla çağrıldım ben saat 18:30 civarında gelir gelmez derhal polis arabasına bindirildim ve Dudullu Polis Karakolu’na götürüldüm. Oysa tutanakta aramaya nezaret ettiğim yazmaktadır ben bu ifadeyi huzurda yaklaşık 3 yıl önce verdim. Ve elimde HTS raporları yoktu bugün var ve şöyle demekte bu raporlar 12 Haziran 2007 saat 17:24’te bahsi geçen büfecinin cep telefonundan polis memuru tarafından aranmışım 121 saniye görüşmüşüm. Benim baz istasyonum Kavacık Beykoz, saat 17:26’da önce ağabeyimi aradım ve ben uzaktayım yakındaysan sen git dedim o da uzaktaymış gitmedi. Saat 17:29’da avukatım Yusuf Beyi aradım o da Avrupa Yakasında olduğunu benim gitmemi ve konuyu öğrendikten sonra onu aramamı söyledi. Ama altını çizerek söylüyorum silahını da al öyle git demedi, saat 17:30’da eşimi aradım geç kalabileceğimi merak etmemesi gerektiğini söyledim. Baz istasyonum hala Kavacık Beykoz olarak gözükmekte. Saat 17:33’te marketçi kardeşimi aradım mahalleye geç gelebileceğimi ekmeğimi ayırmasını söyledim saat 17:36’da baz istasyonum yine Kavacık Beykoz saatlere lütfen dikkat edin. Saat 17:53’de avukatım beni aramış baz istasyonum Ümraniye Sanayi Sitesi olarak gözükmekte, saat 17:57’te telefonum kapanmış. Yani sahte tutanakçı işgüzar polislere teslim olmuş durumdayım. Olayın tertiplendiği yerde hepi topu 4 dakika kalmışım her ne kadar düzmece tutanaklar düzüp savcılara okutturan polis tutanakları böyle demese de işin gerçeği böyle. Baz istasyonları böyle derken savcıların muteber ve samimi beyancılarından Ali Yiğit aynı gün aynı tarihli sorgusunda ne diyor peki. Mahkeme Başkanı: olay yerine polisler geldi sende gittin yanlarına durumu anlattın dayın, Ali Yiğit: dayım tamamen telefonla çağrılmıştır dayımı telefonla arayarak dayım telefonla olay yerine gelmiştir telefonla çağrıldı dedi. Mahkeme Başkanı: sen bir şey mi söyledin polislere? Ali Yiğit: hayır efendim dedi. Mahkeme Başkanı: polisler dayını biliyorlar dayını telefonla aradılar öyle mi, oradan mı aradılar? Ali Yiğit: evet yanımda aradılar telefon numarasını verir misin dediler dayının ben dayımın telefon numarasını verdim dayım yaklaşık yarım saat 15, 20 dakika sonra kendi dedi, diye yazmakta mahkeme tutanaklarında. Peki, götürü usulü savcılara iddianame paçavrasını hazırlayan polisler tutanaklarında ne diyor; 12 polis memurunun altına imza, isim yazıp imza attığı tamamı sahte düzmece olan ve dosyaya sunulan tutanak aynen şöyle; gecekondu önüne geldiğimizde ikametin önünde bulunan Ali Yiğit ve Mehmet Demirtaş isimli şahıslarla birlikte girilerek yapılan aramada, aramadan mütevellit herhangi bir zarar ziyanlarının bulunmadığını belirtmeleri üzerine arama işlerine refakatinizdeki Ali Yiğit ve Mehmet Demirtaş isimli şahıslara CMK 147 madde hakları okunup anlatılmak suretiyle gerekli tahkikat için Ümraniye Asayiş Büro Amirliğini intikal ettirilmiş, diyor. Ali Yiğit sorgusunda Oktay Yıldırım’ın aramada dayısı orada mıymış sorusuna dayım yoktu efendim diye cevap vermekte. Baz istasyon verileri benim o adreste 4 dakika kaldığımı göstermekte ve sorgumda anlattıklarımın tamamını doğrulamakta. Saat 12:40’da nokta tarifli olarak verilen adrese polis 5 buçuk saat sonra gelebilmekte ve polis kurgusuna göre tam 4 dakikada beraber arayıp çıkmaktayız olmadığım bir yerde hiç kimsenin görmediği ama polis ve savcının ara sıra bulup ara sıra imha ettiği bir kasa bomba buluyoruz. Bu polis ve savcılar ya sayı saymayı bilmiyorlar ya da nasıl olsa iddianameye ne koysak gider diye desteksiz sallamaktalar bir ihtimal daha var tabi ki onu da polis söylemekte şöyle soruşturma Ergenekon olsun da sinkaf ederim hakimi de savcıyı da. Duruşma tutanaklarına dönersek huzurda avukatsız olarak verdiğim ek ifademde; tutuklandığım günün sabahı da erken çıkmıştım evden işim var o gün Yalova’ya gittim geri döndüm akşam tutuklandım gözaltına alındım daha doğrusu demişim. Ayrıntılı olarak ancak 4 yıl sonra elimize geçen HTS raporları ne diyor peki? Tarih 12.06.2007 saat 07:38 baz istasyonu İstiklal Mahallesi Ümraniye yani evim. Saat 09:25 baz istasyonu Kavacık Beykoz işyerim saat 10:35 baz istasyonu Sultanbeyli TEM otoban saat 12:32 baz istasyonu Çiftlikköy Yalova saat 12:48 baz istasyonu Çiftlikköy Yalova saat 14:37 baz istasyonu Çiftlikköy Yalova işim var orada o gün noterle ilgili bir işim resmi daireyle ilgili bir işim. Saat 15:21 baz istasyonum İzmit Kocaeli geri dönüyorum saat 15:46 Gebze Kocaeli saat 17:21 baz istasyonum İstanbul Kavacık Beykoz. Bu ve buna benzer örnekler çoğaltılabilir yani iftira bloğu olan savcıların iddianame diye tapındıkları metnin ve eklerinin tamamının yalan ve düzmece olduğu görmek isteyen gözler için gün ışığı gibi ortadadır. Maalesef tutuklu vicdanlar bunu görmekten acizdir ve esaret sürüp gitmektedir. Yazdığınız yüzlerce müzekkere cevaplarına sanıklar aleyhine olabilecek 1 tek cevap gelmiş midir? Şüpheden sanıktan başka herkes yararlanır ilkesini hayata geçirmiş bir heyet olarak ne kadar övünseniz azdır. Hiç kimsenin duymak istemeyen kadar sağır olamayacağını bilerek beyanıma devam ediyorum. Malum bu davada telefon kayıtları ve HTS raporları ciddi yer kaplamaktadır, ihbar telefonu olarak adlandırılan tertip başlangıç düdüğünün saati Trabzon İl Jandarma Komutanlığı formunda 12:55 olarak görülmekte. Trabzon 12:55’te aldığı ihbarı 12:40’da İstanbul TEM Şubeye iletmiş 12:55’te alınan ihbar 12:40’ta nasıl başka bir yere iletilip, iletilir deyip sakın şaşmayın bu dosyada zaman ilerledikçe duvara toslamayan hiçbir veri yok. Bakın iftiramın iftiranameden bir bölüm aktarayım, iddianameperest savcıların 1. iftiranamesi sayfa 425, bu tarihten yaklaşık 1 yıl önce gerçekleşen Danıştay saldırısı olduğu günlerde Zafer Kod Muzaffer Tekin’e ait villa basıldıktan sonra televizyonda Mahmut Öztürk ve Oktay Yıldırım’ı gördüğünü bu durumu dayısı Mehmet Demirtaş’a sorduğunda onlar devlet için çalışan astsubaylar Zafer Kod isimli Muzaffer Tekin’in gizli zulalarda silahlar varmış ancak aramada bulamamışlar dediğini nedenini ise baskından önce haberleri olduğunu devletin her yerinde ve her kademesinde nüfusları olduğunu ve her şeyi önceden haber aldıklarını söylediğini. Şimdi bunu analiz edersek ben Muzaffer Tekin’i tanımıyorum, Çavuşbaşı’nda bir santim toprağım varsa hepsini kabulleniyorum dedi Sayın Muzaffer Tekin iftiraların hepsini kabulleniyorum dedi burada ben o tarihte Muzaffer Tekin’i tanımıyorum tanımadığım insan için Çavuşbaşı’nda villasının olduğunu böyle böyle bir şeyin olduğunu hiç söylemiyorum biz yorulduk çünkü söylemekten. Devam edelim, şimdi savcıların hazır halde aldıkları iddianame dedikleri metne inanacak olursanız ki tavsiye etmem ihbar saatiyle benim çağrılış saatim arasında tam 5 buçuk saat var nerede bu örgütün devletin her yerinde ve her kademesinde nüfusları olan ve her şeyden önceden haberi olan sadece polis ve savcının hayalini kurup gerçeğini gösteremediği zatı muhteremler. Bu da uydurmalardan biri değilse ben nasıl koşar adım çağrıldığım yere gitmişim bu sizce doğaya aykırı değil mi? İddianameperest savcıların 1. iftiranamesi sayfa 427 devam ediyoruz. Bu tarihten yaklaşık 1 yıl önce Danıştay saldırısı olduğu günlerde televizyonda Mahmut Öztürk’ü ve Oktay Yıldırım’ı gördüğünü bu durumu dayısına sorduğunu dayısının ise cevaben onların devlet için çalışan subaylar olduğunu hatta Muzaffer Tekin’in Çavuşbaşı’ndaki evinde arama yapıldığında evde bulunan silahların aramada bulunamadığını söylediğini. Çünkü bu kişilerin devletin her yerinde adamları olduğunu ve daha önceden bilgi aldıklarını belirttiğini, safsataname devam ediyor. iddianameperest savcıların 1. iftiranamesi sayfa 536, bundan sıkılıyor olabilirsiniz Sayın Başkanım bunlar defalarca var iddianamede yani beyinleri uyuşturmak için defalarca var ben sadece bir bölümünü okuyorum. Sayfa 536 bu tarihten yaklaşık 1 yıl önce gerçekleşen Danıştay saldırısı olduğu günlerde Muzaffer Tekin’e ait villa basıldıktan sonra ben televizyonda Mahmut Öztürk ve Oktay Yıldırım’ı gördüm. Bu durumu dayım Mehmet Demirtaş’a sordum o da bana onlar devlet için çalışan astsubaylar Muzaffer Tekin’in Çavuşbaşı’ndaki evinde arama olmuş evde gizli zulalarda silahlar varmış. Ancak aramada bulamamışlar dedi nedenini ise baskından önce haberleri olduğunu devletin her yerinde ve kademesinde nüfusları olduğunu ve her şeyi haber aldıklarını söylemişti, iddianame devam ediyor. İddianameperest savcıların 1. iftiranamesi sayfa 537, Ergenekon Terör Örgütünün 27 adet el bombasını güvenilmez veya tanımadıkları insanlara teslim etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceğinden böyle önemli ve gizli bir konunun da Ergenekon Terör Örgütünün yapısını ve özelliklerini bilmeyen kimselerle paylaşılmayacağı ve şüphelinin de bizzat bombaları bilerek saklaması Ali Yiğit sorduğunda bunların derin devlet bombaları olduğunu anlayabiliyor musunuz? Önce başka bir şeydi bu derin devlet bombaları olduğunu hatta Danıştay olayında bu bombaların Çavuşbaşı’ndaki evde olması sebebiyle bulunamadığını Ali Yiğit’e söylemesi ve bu bombaların o olaydan kalan bombalar olduğunu belirtmesi o olaydan kalan bombalar örgütün amaçlarını bilerek bu bombaları sakladığını göstermektedir, yerseniz. İddianame devam ediyor, iddianameperest savcıların 1. iftiranamesi sayfa 539 bu tarihten yaklaşık 1 yıl önce gerçekleşen Danıştay saldırısı olduğu günlerde Zafer Kod isimli Muzaffer Tekin’e ait villa basıldıktan sonra televizyonda Mahmut Öztürk’ü ve Oktay Yıldırım’ı gördüğünü bu durumu dayısı Mehmet Demirtaş’a sorduğunda onlar devlet için çalışan astsubaylar Zafer Kod isimli Muzaffer Tekin’in Çavuşbaşı’ndaki evinde arama olmuş evde gizli zulalarda silahlar varmış ancak aramada bulamamışlar dediğini nedeni ise baskından önce haberleri olduğunu ve her şeyi önceden haber aldıklarını söylediğini, devam ediyoruz. İddianameperest savcıların 1. iftiranamesi sayfa 541 bu tarihten yaklaşık 1 yıl önce Danıştay saldırısı olduğu günlerde televizyonda Mahmut Öztürk’ü ve Oktay Yıldırım’ı gördüğünü bu durumu dayısına sorduğunu dayısının ise cevaben onlar devlet için çalışan subaylar olduğunu hatta Muzaffer Tekin’in Çavuşbaşı’ndaki evinde arama yapıldığında evde bulunan silahların aramada bulunamadığını söylediğini çünkü bu kişilerin devletin her yerinde adamları olduğunu ve daha önceden bilgi aldıklarını belirttiğini. Sayın Başkan iddianame bu, hani diyorsunuz ya sizin suçlarınız iddianamede belirli iddianame bu bunlarla dolu defalarca tekrar tekrar tekrar tekrar inanırsanız bu işte beni burada tutan iddianame bu hani savcılar söylüyor ya, iddianamede de belirtilen sebepler iddianame baştan sona düzmece ne dedim ben? Benim adım dışında orada bana ait hiçbir şey yok dedim buradaki hiç kimse için hiçbir şey yok sözde bu akıldan yoksun yalan dolan iftira olan sözleri ben söylemişim dosya kapsamı denen iftira bloğu çarıklı senaristlerin hezeyanlarıyla doludur. Acı olansa bunlarla 4 yıla yakın bir zamandır esir olmamdır, her şeye çok dikkat eden savcılarımızın bir sorusunu bugünlerin önemine binaen hatırlatmak isterim. 13. celsedeki sorgumda Sayın Nihat Taşkın diğer sanıklardan Mahmut Öztürk’le ilişkinizin derecesini ayda yahut 2 ayda bir LPG istasyonuma veya manava geldiği şeklinde açıkladınız. Ancak 532 556 77 15 numaralı telefon hattınızı kullanarak Mahmut Öztürk’le 82 kez görüşme yaptığınız tespit edilmiştir. Bu tespit sizce doğru mudur, doğruysa yukarıdaki ifadenizle bir çelişki oluşturmamakta mıdır? Diye sormaktadır. Ben Allah’ın büyük olduğunu hiç unutmadım Sayın Başkan, ama birileri unuttu o gün önümüze 1500 sefer görüşmüş bir adamın baz istasyonu gelir diye düşünmedik o yüzden böyle bol keseden salladık ben 82 kez görüştüm bunun doğru olduğu zaten tartışılır yalandır ama kabul ediyorum ve devam ediyorum. 2000 yılından 2007 yılının 6. ayına kadar 82 kez görüşme ki muhtemelen o da yalandır ama kabul ediyorum dedim ya 7 buçuk yılda 82 kez görüşmeyi örgütle şüpheye sokan Sayın savcılar yılda 1500 görüşmede beis görmemekte. Ama havas görmektedirler havas görmektedirler bunun akılla, vicdanla, hukukla açıklanır bir yanı var mıdır? Birileri bir şeyleri askıya alabilir ama bizden aklımızı askıya almamızı sakın istemeyin. Son dönemde en çok hukuk askıya alınmıştır Sayın Başkanım. Yine HTS raporları üzerinden son bir örnekle bitiriyorum, 12.06.2007’de saat 17:24’te cep telefonumdan aranıyorum bu bölüm çok kısa dikkatle dinlemenizi rica ediyorum beni bir polis memuru aramaktadır ve aramaya yapacağını söylemektedir, baz istasyonum Kavacık Beykoz 17:26’da ağabeyimi arıyorum Beykoz’dayım 17:29’da avukatımı arıyorum Beykoz’dayım 17:30’da eşimi arıyorum Beykoz’dayım 17:32’de beni arayan polisi arıyorum Beykoz’dayım 17:53 avukatım beni arıyor çağrıldığım yerdeyim 17:57’de 4 dakika sonra telefonum kapatılıyor. Bunların tamamı 33 dakikada oluyor ben diyorum ki, polis beni cep telefonumdan arıyor 20 dakika istenilen yere gidiyorum, 20 dakikada istenilen yere gidiyorum. Bu gerçek sizi mutlu etmiyor çünkü tertip bozuluyor söylediklerimin doğru olduğu anlaşılıyor. Ama adam Cumhuriyet gazetesine bombayı atıyor kaçarken fitne merkezini arıyor ne konuştuğu sorulunca da cevaben; akşama havas var mı, kutbul (bir kelime anlaşılamadı), ders var mı, çay içecek miyiz? Bunları konuştuk diyor size, bombayı atıyor kaçarken bunları konuştuk diyor size. Bundan bütün heyet mutmain oluyor. Hatta heyetiniz bu soruya böyle cevap verileceğini önceden bilip bombayı atanın liderimdir dediği şahsın ifadesini dahi almadan tahliye ediyor. Buna yargılama heyetinize de adil heyet dememizi nasıl bekliyorsunuz? HTS raporlarından benim kimi aradığım kiminde beni aradığı belli adalet için orta seviye bir akıl yeter artar bile. Amaç yargılamaysa tabi polis beni arıyor ve arama yapacağını söylüyor bende eşimi, kardeşimi, avukatımı arıyorum marketi arayıp ben en az 10 yıllık yokum ekmek ayır deyip kuzu kuzu çağrıldığım yere gidiyorum aynı zamanda dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen çok ama çok tehlikeli bir örgütün de sözde üyesiyim, lideri yok üyesiyim. Ben bu karma çuvala atılanlardan kimi aramışım bana telefon etmiş polis ben kimi aramışım şöyle bir düşünün, ortalama ilkokul seviyesinde bir akılla benim kimi aramam gerek örgüt varsa benim birini aramam gerekiyor biz hapı yuttuk cephaneliğimiz basıldı bana yol gösterin ne yapacağım ben kimi arıyorum bakkalı arıyorum ekmek bırak diyorum polis aramış gecikirim diyorum, ortalama akıldan bahsediyorum. Sayın Oktay Yıldırım’ı aramış mıyım ben kişi tanıyorum buradan Oktay Yıldırım aramış mıyım? Abi cephaneliğimiz basıldı ne yapacağız örgüt liderimsin üstümsün bir de askerden komutanımsın yani. Sayın Muzaffer Tekin’i aramış mıyım? Çavuşbaşı’nda söylemişim böyle böyle varmış falan biliyorum aramış mıyım? Yok, peki Sayın Veli Küçük’ü aramış mıyım? Yok, azıcık vicdan diyorum Sayın Başkanım azıcık minicik vicdan burayı çözer burada bir şey yapıyorsunuz ama asla yargılama değil o Sayın Başkanım asla olsa olsa sargılamadır. Gereği düşünüldü deyip gönderiyorsunuz hapishaneye 2 ayda bir tanık ifadesi lütfedip gelirse o da ki neye tanık, kime tanık, ne alakası var o ayrı bir konu tartışılır. Ama sargılanıp gidiyoruz 2 ayda bir buraya geliyoruz 2 ayda yarım saat konuşma hakkımız var sargılanıyoruz biz burada sadece biz değil bütün memleket sargılanıyor. Ben diyorum ki; örgüt var mı? Yok şuan iddia ediliyor ya kardeşim örgütü bulun beni de o örgüte üye yapın bu insanların kurduğu örgüte ben gönüllü olarak üye olurum ama bulun örgütü bana yöneticimi getirin, yok getirebiliyor musunuz yok biz rengimizi belli etmeyiz böyle bir dünya hiçbir yerde yok böyle bir adalet hiçbir yerde yok bizden bunu beklemeyin bizden çam ağacı gibi oturmamızı da beklemeyin gayri ihtiyarı sinir denen bir şey var yıpranıyor Sayın Başkanım çocuklarımız büyüyor yaşlılarımız ölüyor bunları geri getirebilecek misiniz? Bana 10 yıl verseniz ne olur yir… Ben şunu istiyorum; bireysel olarak istiyorum benim cezamı bugün kesin benim cezamı bugün kesin ya adaletimi sağlayın ya da cezamı kesin ben gideyim başka kapılarda adalet arayayım. Biz artık şuna inan… Ben artık şuna inanıyorum kimsenin adına konuşmayayım benim için buradan adalet çıkmayacak çıksa bu kadar şey ortadayken çıkardı. Neden çıkmıyor? Ben size beni cumhurbaşkanı yapın diyor muyum, ben tutuksuz yargılanayım işim, gücüm, ailem harap ben tutuksuz yargılanayım çağırırsınız ayda 4 gün şuraya gelirim benim imkanım buna yeterli karakolun önünde oturuyorum her gün imza atarım, hiçbir yere üye değilim kapasitemde üye olmaya elverişli değil zaten. Buradaki herkes reis hiç kimseyi burada hiçbir yere biat ettiremezsiniz yani görüyorsunuz 3 senedir beraberiz ben evimde bu kadar kalmadım 20 yıllık evliyim. Evimde bu kadar kalmadım sizde kaldığım kadar kalmadım bunu anlayamadınız mı hala? Burada kimse kimseye hükmedemez o yüzden herkes gibi bende tahliye isteyemiyorum artık Sayın Başkanım bize burası adil yargılama şu bu demeyin. Demeyin Sayın Başkanım bu bizi daha çok üzüyor adil yargılamayı siz demeyeceksiniz siz göstereceksiniz. Şurada sanığın en ufak gayri ihtiyarı insanız en ufak bir hareketini affetmiyorsunuz aynı şeyi o polislere o savcılara da yapsaydınız biz burada otururduk ama siz bunu yapmadınız siz adil olamadınız olsaydınız hiç kimse. Hiç görmemişinizdir belki bu tarihe kadar hiç böyle bir yargılama görmediğinize kesin eminim ama hiç böyle sanıklarda görmediniz siz Başkanım. Kalkarken önünü ilikleyen bitirirken saygılarını sunan böyle sanık görmediniz ama artık görün artık görün her yerde yargılama yapılıyor görüyorsunuz kapılarda 40000 kişi var burada kaç kişi var akpili yetmiyor insanların buraya gelmek için nerede bu örgütün 500 milyon dolarları, nerede bilmem nesi? İnsanlar ölüyor cenazelerini başkaları kaldırıyor bana biz vicdanlıyız, biz adiliz, biz hakla hukukla yönetiyoruz burayı diyemezsiniz dersiniz ama ben buna inanamam ben size inanacağım ben size güveneceğim oturacağım orada 10 yılda olsa oturacağım orada gerekirse ama ben size güveneceğim bu güveni bize siz vereceksiniz siz vereceksiniz nasıl biz otuyor siz görüyorsunuz sizde (bir kelime anlaşılmadı) kararlarınızla vereceksiniz Sayın Başkan. Yanlışlık burada olduğu zaman hemen müdahale ama başka bir yerde olduğu zaman bize karşı yapılan haksızlığa da müdahale etmediğiniz sürece ben sizin adil olduğunuza inanamam buna beni inandıramazsınız yani buna vasat bir akılda inanmaz bu yüzden bitti Başkanım saygılar sunuyorum.”

Sanık Kemal Kerinçsiz söz istedi, verildi:"Değerli Başkanım Sayın Üyeler konuma girmeden önce Değerli başkanım 2 gözlemlediğim husus var.”


Yüklə 0,74 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə