Microsoft Word Türe, Fatih



Yüklə 173,75 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə4/7
tarix07.12.2017
ölçüsü173,75 Kb.
#14155
1   2   3   4   5   6   7

Fatih TÜRE 

32

doğduğu sonucuna ulaşmışlardır. Toplumun ve devletin temeline 



sözleşmeyi yerleştiren sofist düşünce, devleti insan yapısı bir araç olarak 

görmektedir ve amacı ise, hümanist anlayışa uygun biçimde insanın 

mutluluğu olmaktadır.  

Söz konusu bakış açısının iki önemli sonucu bulunmaktadır. 

Bunlardan birincisi, toplumun ve devletin insan yapısı olmasının, doğal 

olarak toplumsal ilişkileri düzenleyen kuralların da insan yapısı ve 

gereksinimler doğrultusunda değişebilir nitelikte olması sonucunu 

doğurmasıdır; tanrısal, mutlak ve değişmez nitelikte değil. Bu görüşün, 

aristokratik/mitolojik toplum ve siyaset anlayışına bir başkaldırı olduğu 

açıktır.  

İkinci önemli sonuç ise, toplumu ve devleti yaratan sözleşmeye tüm 

insanların –doğaldır ki özgür “erkeklerin”- kendi arzularıyla 

katılacaklarına ve dolayısıyla aralarında bir denkliğin bulunacağına 

ilişkin kabuldür. Böylece insanların varlıklarını sürdürmek amacıyla 

aralarında anlaşarak kuracakları devlet, dairenin merkezi gibi herkese eşit 

uzaklıkta bulunacağından, sunacağı hizmet ve olanaklardan yine herkesin 

ayrım gözetmeksizin aynı oranda yararlanma hakkı doğacaktır. Böyle bir 

düşüncenin sonucu ise –sınırlı da olsa- eşitlik ve demokrasidir.  

 

1.1.1.5.Bireysel ve Toplumsal Faydacılık  

Sofistlere göre insan, ahlaki bir varlık ya da değer olmaktan çok, 

kendi çıkarlarını düşünen bencil bir yapıdadır. Zaten sofistlerin 

hümanizm, pragmatizm ve subjektivizm yönündeki görüşleri altalta 

sıralandığında, sonuçta kişinin kendi bireysel çıkarını maksimize 

edebildiği ölçüde “mutlu” olacağı sonucu doğal olarak ortaya çıkar.  

Bununla birlikte erken dönem sofistlerde, birey ile toplumun amacının 

birbirinden ayrı düşünülemeyeceği biçiminde bir kabul de vardır. 

Özellikle siyasal ve ekonomik alanlarda, bireyin kendi amacını 

gerçekleştirmeye çabalaması, sonuçta toplumsal çerçevede de gelişmeyi 

getirecektir. Siyasal açıdan makam ve güç elde etmeyi amaçlayan bir kişi, 

bu amacına ancak demokratik sistemin mekanizmaları içinde 

ulaşabileceğinden, demokrasinin işleyişine ve gelişmesine de katkıda 

bulunuyor demektir. Aynı çözümleme ekonomik alanda da bireysel 

çıkarın toplumsal yarara dönüşeceğini varsayar. Eğer ki kişinin 



SÜ İİBF Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi 

33

yaşamında en çok önem verdiği değer ekonomik güç ise, bu amacına 



ulaştığında vergi verme, mal çeşitliliği sağlama, yanında çalıştırdığı 

kişilere ücret ödeme vb. araçlarla bireysel çıkarını toplumla paylaşması 

söz konusu olacaktır.  

Ancak siyasal ve ekonomik liberalizmin bu temel ilkelerinin geçerli 

olabilmesi için, bireyler ile toplumun amaçlarının bir uyum içerisinde 

bulunması ve polisin de bütünleştirici bir güce sahip olması gerekir. Bu, 

kişinin toplum ve devletle karşı karşıya kalmadan, dahası topluma da 

yararlı olacak biçimde bireysel çıkarını gerçekleştirmesinin ön koşuludur 

(Ağaoğulları, 1989: 65). Tersine bir durumun, başka bir deyişle her ne 

pahasına olursa olsun bireysel çıkar elde etme yönündeki bir tutumun, 

toplumsal çözülmeye ve dağılmaya neden olacağı açıktır.  

 

1.1.2.Geç Dönem Sofist Düşünce  

Yunan polislerinde Peloponnessos Savaşları’nın ardından beliren 

ekonomik çöküntü, toplumsal dağılma ve siyasal istikrarsızlık ortamı, 

İ.Ö. IV. yy.’ın düşüncesini de etkilemiştir. Bu dönemde ortaya çıkan 

Kynik ve Kyrene Okulları’nın yanı sıra sofist akıma mensup düşünürler 

de –Kritias, Kallikles Thrasymakhos, Alkidamas ve Antiphon, bu kuşağın 

en tanınmış adlarıdır-, söz konusu karamsar tabloya koşut görüşler ileri 

sürmüşlerdir. Daha açık bir deyişle bu dağılma sürecinde savunulan 

düşüncenin ana teması, “gemi batıyor, herkes canını kurtarsın” 

benzetmesiyle özetlenebilecek toplumu, toplumsal birliği, polisin 

vazgeçilmezliğini ve bir anlamda “kutsallığını” yadsıyan, aşırı bireyci bir 

nitelik taşır.  

Antik Yunan’ın çöküş dönemi olan bu zaman diliminde düşünce 

üreten geç dönem sofistler, tıpkı erken dönem sofistler gibi hümanizm, 

pragmatizm, bilgide görecelik ve bireycilik gibi kavramları 

sahiplenmişlerdir. Başka bir deyişle geç dönem sofistler de insana, 

insanın mutluluğuna, bu mutluluğa götürecek başarıyı veren pratik ve 

pragmatik bilginin önemine, herkesin başarı olarak belirlediği hedef farklı 

olacağından bilginin de göreceliliğine, devletin –polisin- insan yapısı bir 

araç olduğuna vurgu yapmışlardır. Ancak bu vurguya rengini veren temel 

nitelik “aşırılık” olmuştur. Sözgelimi önceki sofistlerin bilginin ancak 

algılanan olduğunu ve dolayısıyla algının dışında kalan tanrıların ve 



Fatih TÜRE 

34

metafizik kavramların bilimin konusu olamayacağını ileri sürmelerine 



karşın, geç dönem sofistlerde tanrılar ve mitoloji açıkça yadsınır. Onlara 

göre tanrılar, yönetilenleri denetim altında tutabilmek amacıyla akıllı 

devlet adamları tarafından “yaratılmış” olabileceği gibi, topluma önemli 

yararları dokunmuş kişilerin insanlarca kutsallaştırılması sonucu da 

ortaya çıkmış olabilir. Örneğin, deniz tanrısı Poseidon, büyük olasılıkla 

ilk kez bir deniz aracı yaparak insanlara denizciliği öğreten kişidir.  

Söz konusu aşırılık, geç dönem sofistlerin tüm düşünce sistemine 

damgasını vurmuştur. Erken dönem sofistler, göreceliği yalnızca bilgi 

kuramı ile sınırlayıp özellikle etik alanında toplumun genelinin “iyi” ya 

da “kötü” kabul ettiği tutum ve davranışların, bireylerce uyulması 

gereken kurallar olduğunu, göreceliğin etik açısından geçerli olmadığını 

savunurlarken, geç dönem sofistler bu alanda da göreceliği kabul ederler. 

Herkesin doğrusu ve yanlışı kendine göre olacağı gibi iyi ve kötüsü, 

güzel ve çirkini de kendine göredir; toplumun neye inandığının, neyi 

benimsediğinin önemi yoktur.  

Yine erken dönem sofistlerin toplumsal yararla uyumlu bireysel yarar 

düşüncesi, geç dönem sofistlerde yerini toplumu umursamayan, “ben 

kendi çıkarımı gerçekleştireyim, başkasından bana ne” biçiminde bir 

bireysel yarara bırakır. Aynı koşutlukta, erken dönem sofistlerin

karşısındakine saygı duyan, edebi sanatlarla süslenmiş, nasıl söylendiği 

kadar ne söylendiği de önem taşıyan, iç tutarlılığı bulunan ve gerçekten 

“tartışma (münazara)” niteliğindeki temel yöntemi olan ‘retorik’, geç 

dönem sofistlerde muhatabı dikkate almayan ve ne pahasına olursa olsun 

onu alt etmeyi amaçlayan, yalnızca nasıl söylendiği önem taşıyan, 

tutarlılığı bulunmayan bir “ağız dalaşı (münakaşa)” anlamında ‘eristik’

dönüşmüştür. Öte yandan geç dönem sofistlerin, felsefi düşünceye 

orijinal katkıları da vardır. Erken dönem sofistlerin değinmediği, özellikle 

doğal hukuk ve güç-iktidar ilişkileri bağlamında geç dönem sofistlerin 

üzerinde durulması gereken önemli görüşleri bulunmaktadır.  

 

1.1.2.1.Doğal Hukuk  

Geç dönem sofistler, düşünce tarihinde ilk kez olarak “doğal yasa” 

(physis) ile “insan yapısı yasa” (nomos) ayrımı üzerinde durarak doğal 

hukuk öğretisinin temellerini atmışlardır. Özellikle Alkidamas ile 



Yüklə 173,75 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə