21
Aslında liberalizm, Aydınlanma Çağı filozoflarının temel felsefelerini oluşturmuştur.
Aydınlanma yoluyla insanın özgürlüğüne kavuşacağı inancı insan karakteri hakkında
bir görüşe sahip olmayı gerektirmekteydi ki bu dönem filozoflarının ortak özelliği
insan karakterinin doğuştan olumlu olduğuna veya eğitilebileceğine inanmalarıdır.
47
Burada liberalizmin realizmden en önemli farkı da ortaya çıkmaktadır. Realizmin
insan doğasına yaklaşımı kötümserken liberalizmin insan doğasına yaklaşımı
iyimserdir. Doğa durumunda insanların eşit ve özgür olduklarını vurgulayan John
Locke (1632-1704), Hobbes’un düşüncelerinden bu noktada tamamen ayrılmaktadır.
Locke’a göre doğa durumu savaş durumu değildir. Ortak yargıda bulunma yetkisiyle
donatılmış bir üstleri olmadığı sürece usa göre yaşayan insanlar doğa durumunda
bulunurlar. Locke’a göre doğa durumu: “tabiat kanunlarının sınırları içinde insan
davranışlarını düzenleyen mükemmel özgürlük keyfiyetidir. nsanların, sahip
oldukları varlıkları ve kişilikleri hakkında, kendilerine en uygun gördükleri şekilde,
birisinin iznine başvurmaya ihtiyaç duymadan tasarrufta bulunabildikleri ve hiç
kimsenin arzusuna bağımlı olmadıkları bir durumdur. Ayrıca bu, bütün iktidar
ilişkilerinin ve hükmetmenin karşılıklı olduğu bir eşitlik halidir; zira hiç kimse bu
hakka, diğerinden daha fazla sahip bir konumda değildir.
48
Haksız bir zorlama söz
konusu olduğunda savaş yaşanabilir; fakat bu durum doğa durumu ile
özdeşleştirilmemelidir. Locke, doğa durumunu başı buyrukluktan ziyade özgürlük
durumu olarak görmektedir. Doğa durumunu yöneten aklın yasaları olup, bunlar
herkesin eşit ve bağımsız oldukları ve hiç kimsenin yaşamına, sağlığına, özgürlük ya
da mülkiyetine zarar vermemeyi öngörmektedir. Çünkü “tüm insanlar tanrının
yaratıklarıdırlar.” Doğal yasa bu nedenle Locke için oldukça farklı bir anlama
47
Tayyar Arı, Uluslararası lişkiler Teorileri, Alfa yayınları, 4. Baskı, stanbul, 2004, s. 354.
48
Heurdy Bouillon, John Locke, Liberte, Ankara s. 12–13
22
gelmektedir. Hobbes için doğal yasa, güç, zor ve aldatma yasası iken Locke için Tanrı
ve hakları üzerine, insanın Tanrı ile ilişkisi üzerine ve tüm insanların rasyonel
yaratıklar olarak temel eşitlikleri üzerine düşünen insan aklı tarafından belirlenen
evrensel olarak bağlayıcı bir ahlaksal yasa demekti. Ayrıca herkesin doğal hakları
olduğuna inanan Locke'a göre bunlar; kendini koruma, yaşama, özgür olma ve
mülkiyet haklarıydı.
49
Liberalizmin devlet anlayışı, bireye ve bireyin rızasına dayanır. nsanlar doğa
durumu aşamasında, yaradılıştan hayat, özgürlük ve mülkiyet haklarına sahiptirler.
Bu temel ve doğal haklarını güvenceye alabilmek maksadıyla devleti inşa etmişlerdir.
Doğal hayatın terk edilip devletin kurulmasının gerekçesi, insanların temel ve doğal
haklarının teminatı olan doğal yasaların ihlali durumunda suçluların
cezalandırılmasını ve yasaların korunmasını sağlayacak olan müşterek bir otoriteye
duyulan ihtiyaçtır.
50
Liberalizmde, John Locke'un siyasal felsefesinde formüle
edildiği gibi, tüm insanlar eşit yaratılmışlardır ve yaşama hakkı, özgür olma ve
mutluluğunu sürdürme hakkı gibi birtakım dokunulmaz haklarla donatılmışlardır.
Liberalizmin birtakım temel ilkeleri bulunmaktadır. Kaynakların ve zenginliğin eşit
dağıtıldığı anlamına gelmeyen fırsat eşitliği kavramı, XIX. yüzyıl liberalizminin
birinci temel kuralını oluşturmuştur. Liberalizmin ikinci kuralı, bireyin doğal
gereksinimlerini rasyonel yollarla karşılama ve isteme kapasitesine sahip olduğu
ilkesidir. Liberalizme göre kişi, çevresinde olup biten fiziksel ve toplumsal gerçekleri
kavrayacak kapasiteye sahiptir. Dolayısıyla birey kendini geliştirme yetisine sahiptir
49
Tayyar Arı, Uluslararası lişkiler Teorileri, Alfa yayınları, 4. Baskı, stanbul, 2004, s. 355.
50
Neşet Toku, John Locke ve Siyaset Felsefesi, Liberte, Birinci Baskı, Ankara, Mart, 2003. s. 37
23
ve kendine güvenen ve bu kapasiteye sahip olan insana, kendi mutluluğunu arama
hak ve özgürlüğü tanınmalıdır. Üçüncü ilke bireyin temel alınması ve
özgürleştirilmesidir. Toplumsal politikanın amacı bireyin özgürlüğünü ve özerkliğini
genişletmektir. En iyi toplum, bireye daha fazla özgürlük tanıyan toplumdur. Adam
Smith için de iktisadın amacı zengin, mutlu ve barışçıl bir toplum oluşturmaktır.
Liberalizmin dördüncü ilkesi özel mülkiyetin önemidir. Özel mülkiyet sayesinde
birey özel amaçlarına ulaşabilir; bireyselliğini ve mutluluğunu gerçekleştirebilir. Bu
durum bireyi çalışmaya teşvik eder ve çalışması sayesinde birey sadece kendisinin
değil, aynı zamanda toplumun zenginleşmesini de sağlar.
51
Liberalizmin uluslararası politika ve dış politikayı açıklamaya yönelik bir uluslararası
ilişkiler teorisi olarak görülmesi, Birinci Dünya Savaşı sonrasında, uluslararası barış
ve güvenliğin egemen kılınması ve çatışmaların önlenmesine ilişkin çabaların bir
sonucu olarak gündeme gelmiştir. Uluslararası liberal teori olarak da ifade
edilebilecek olan XX. yüzyıl liberalizminin temel özelliği, klasik liberal teorinin insan
unsuru ve bireye yaklaşımını esas alarak, uluslararası ilişkilerde barış ve işbirliğinin
analiz edilmesidir. Bu bağlamda klasik liberal teoride birey temel analiz birimi olarak
alınırken, liberal uluslararası ilişkiler teorisinde, hem analiz birimi sadece birey
değildir hem de analiz düzeyi olarak çoğulcu bir yaklaşım benimsenerek, uluslararası
ilişkiler ve devletin dış politikası, birey, ulusal baskı grupları, devlet, uluslararası
örgütler ve uluslar aşırı örgütlenmeler düzeyinde analiz edilmektedir. ‘Birey’
merkezli liberal görüş, çoğulcu toplumlarda tek bir ulusal çıkar olduğunu söylemenin
51
Tayyar Arı, Uluslararası lişkiler Teorileri, Alfa yayınları, 4. Baskı, stanbul, 2004, s. 355.
Dostları ilə paylaş: |