Kızılkaya / Fıkıh Usulünde Sahabe Fetvasının Kaynaklık Değeri Cilt / Volume: • Sayı /Issue: • 2012



Yüklə 7,06 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə6/111
tarix16.08.2018
ölçüsü7,06 Mb.
#63317
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   111

14
İnsan ve Toplum
eğmenin yeniden-üretilmesi gerçekleşir. Yani okul, kilise, ordu gibi kurumlar bir sürü 
beceri öğretiyor ama bunu egemen ideolojiye tabi olmayı sağlayacak biçimde yapıyor. 
Negri’nin dediği gibi, “ideolojik devlet aygıtları, canlı işin tekilliği ile soyut kapital ve 
devletin baskısını uzlaştırmıştır. Dünya, ideolojik aygıtlar aracılığıyla Kapitale dahil edil-
miştir” (Negri, 1996, s. 57). Dinsel DİA, Öğrenimsel DİA, Aile DİA’sı, Hukuki DİA, Siyasal 
DİA (partiler sistemi) Sendikal DİA, Haberleşme DİA’sı ve Kültürel DİA…Tüm devlet 
aygıtları, hem ideoloji hem de baskı kullanarak işlerler. İdeolojik Devlet Aygıtları ara-
sındaki birlik, egemen ideoloji tarafından, egemen sınıfın ideolojisi tarafından çoklukla 
çelişkili biçimlerde sağlanır.
Şu halde, Althusser’in dinsel aygıt olarak örnek verdiği kilise kurumunu nazar-ı itibara 
alırsak, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı da ideolojik dinsel aygıt olarak düşünebiliriz. Böyle 
bir tutum, basit bir kopyacılık ya da bir tür oryantalizm olarak görülmemeli, aksine yeni 
bir bakış açısı sağlayacak teorik bir deney olarak telakki edilmelidir. Çünkü Althusser, 
bir din olarak Hıristiyanlığı değil, politik yönü de olan bir kurum olarak Kilise’yi kendine 
konu edinmiştir. Aynı şekilde burada da İslam dini ve onun çevre sorunu konusunda 
görüşü değil, politik ve sosyal önemi itibari ile bir devlet kurumu olan Diyanet İşleri ele 
alınacaktır. Bu nedenle bir metot olarak Althusserci düşünce tarzı, araştırma nesnemize 
uygun düşmektedir.
Cuma hutbesinde imam, öncelikle Mutlak Özne (Allah) adına, ardından devlet adına, 
bireylere “Muhterem Müslümanlar” diyerek seslenmekte, onları teolojik ve politik 
otorite karşısında tabi olmaya ve aynı zamanda ideolojinin çifte işleyişi prensibince, 
bireylerinde “Müslüman Özneler” olarak kendilerini tanımalarına ve güvence altına 
almalarına imkân tanımaktadır. Çoğunlukla; siyasal, hukuki, ekonomik, ailevi ideolo-
jik aygıtlarla ve ideolojik baskı aygıtlarıyla eşgüdüm halinde olan dinsel aygıt, kimi 
zamanda onlarla çelişmekte, özerk otonomisini göstermektedir.
 Dinsel ideoloji, cuma hutbelerinde maddi bir pratik halini almakta ve basit pratikler 
yoluyla (diz çökmek, sessizce dinlemek, yüksekteki hatibe bakmak vs.) işlemektedir. 
Hutbe okuyan hatip, hem literal anlamda hem de Althusserci anlamda zaten-hep özne 
olan bireylere, “Muhterem Müslümanlar” diyerek seslenmekte, Mutlak Özne ve Devlet 
adına cemaatin öznelerini, özne olarak yeniden konumlandırmaktadır. Ayrıca görece-
ğimiz üzere, burjuva devlet ideolojisinin neredeyse tüm özelliklerini, yani hümanizm, 
ekonomizm, milliyetçilik fikirlerine dayalı bir bilinç dışı oluşturmakta, emeğin ve üretim 
ilişkilerinin yeniden yaratılmasını çalışma sahası dışında üreterek, aşırı-belirlenimin bir 
öğesi olarak genelde ideolojik devletin okyanusuna katılmaktadır. 
Tüm bunlar göz önüne alındığında, Althusserci anlamda DİB kurumunu dinsel ideolo-
jik aygıt ve hutbeleri bu aygıtın maddi bir pratiği olarak ele almanın mümkün olduğu 
kanısındayım. Bu aygıtın, çevre sorunu telakkisini incelemeye geçmeden önce, kısaca 
çevre sorunu ve farklı çevreci yaklaşımları izah etmek açıklayıcı olacaktır.


15
Demir / Çevreye Minberden Bakmak: Cuma Hutbelerinde Çevre Sorununun Sunumu
Çevrecilik ve Minberin Çevreciliği
Çevreci hareket, tarihsel olarak üç aşamaya ayrılabilir: Birinci aşamayı bilimsel çevre-
cilik hareketi oluşturmaktadır. Biyolog Ernst Heackle’ın 1876 yılında ekoloji kelimesini 
kullanarak bir bilim yaratması ile başlayan süreç, doğal denge ve doğadaki canlıların 
korunması gereğinin idraki ile insanlık gündemine taşınmıştır. İkinci aşamada, çev-
reci hareketin 68 Olayları ile birlikte toplumsal bir hareket olarak ortaya çıkışı yer 
almaktadır. Son aşamada ise 1979’dan itibaren siyasal bir oluşuma dönüşen Yeşiller 
Hareketi’nin başını çektiği çevreci hareket bulunmaktadır (Ceritli, 1998, s. 256).
Batıda çevreciliğin gelişimi sürecinde birçok fikir ayrılıkları oluşmuş ve farklı yaklaşımlar 
gelişmiştir. Bu farklı grupların temelinde, üç etik yaklaşım olduğunu görürüz. 
Doğa Merkezci Yaklaşım
Doğanın kendi içinde haklara sahip olduğuna, insan kullanımından bağımsız olarak 
doğanın kendine ait hakları olduğuna ve insanın doğa içinde ayrıcalıklı bir konumu 
olmadığına inanan yaklaşımdır. Tek tek sorunlar yerine, belirtileri sorunsallaştırarak ele 
alan bu yaklaşımlara aslında köktenci yaklaşımlar da denebilir. Köktenci yaklaşımların 
siyasal bir takım tezahürleri vardır. Bunların en önemlilerinden biri olan ekososyalizm, 
küresel çevresel krizin kökeninde kapitalizmi görür ve kapitalizme karşı verilecek 
mücadelenin kirlenmeye karşı verilecek mücadeleyle bir olduğu görüşüne sahiptir. 
Ekososyalizm, bireylerin toprağın sahibi değil kiracısı olduğunu savunan ve almaşık 
üretim biçimlerinin, küçük işletmelerin, silahsızlanmanın desteklendiği bir akımdır 
Joel Kovel, Michael Löwy, Andre Gorz, Barry Commoner, Rudolp Bahro gibi tanınmış 
taraftarları vardır (Keleş, Hamamcı & Çoban, 2006, s. 294). 
Murray Boockhin’in temsilcisi olduğu eko-anarşizm felsefesi de yine köktenci anlayışta 
bir siyasal harekettir. İnsanlar üzerinde baskı kuran hiyerarşik yapılarla, doğa üzerinde 
baskı kuran yapıların aynı mekanizmalar olduğundan hareketle Bookchin, sınıflı top-
lumsal yapıların ve hiyerarşik düzenin sonu gelmeden ekolojik kurtuluşun da mümkün 
olmadığını savunur (Boockhin, 2010). 
Vol Plumword, Maria Mies, Ariel Salleh gibi isimlerin savunduğu Eko-feminist akıma 
göre, kutsal anne olarak algılanan doğanın tarım toplumu tarafından kontrol edilmesi 
ile kadının dominasyonu simültane ortaya çıkar. Bu yaklaşımı benimseyenler, ekolojik 
sapma ve patriarkal baskı eş zamanlı ortaya çıktığı için kadınların üzerindeki baskının 
kaldırılması ile doğa üzerindeki tahribatın önlenmesi ortak bir strateji ile giderilebilir 
demektedirler (Salleh, 1997).
İnsan-Merkezci Yaklaşım
Doğa merkezli bakışın karşısında yer alan insan merkezci yaklaşımın temel metafizik 
argümanı, doğanın insan için bir anlamı olduğu ve tüm doğanın insanlık için bir kay-
nak olduğu görüşüdür. Kaynakların akıllıca kullanılması, gelir dağılımının daha den-
geli olması, alternatif enerji kaynakları ve sürdürülebilir kalkınma gibi çözüm önerileri 


Yüklə 7,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə