İbn Sînâ’nın Metafizik Delili
105
Zorunlu Varlık’ta varlık ile mahiyet aynıdır; bunların ayrılmasını düşünmek
de (tasavvur) imkânsızdır.
İbn Sînâ’nın varlık teorisini ana hatlarıyla açıkladıktan sonra, onun isbât-ı
vâcib konusundaki akıl yürütmesini şöyle formüle edebiliriz:
1. Varlık vardır.
2. Varlık ya zorunludur ya da olurludur.
3. Eğer varlık içerisinde zorunlu bir elemanın mevcut olduğu kabul edilir-
se, istenen elde edilmiş olur.
4. Eğer zorunlu bir elemanın mevcut olduğu kabul edilmezse varlık küme-
sinde geriye sadece olurlular kalacaktır.
5. Olurlu, kendi kendine var olamaz; kendisi bakımından olurlunun varlı-
ğı, yokluğundan öncelikli olmadığından olurlunun varlığa gelebilmesi
için bir neden gereklidir.
6. Bu neden, ya olurlu varlıklardan müteşekkil kümenin elamanlarının her
biridir ya bu elemanların bir kısmıdır ya da kümenin dışındadır.
7. Neden, elemanların her biri olamaz; bu, kümenin kendi kendisinin
nedeni olması anlamına gelir; bir şeyin hem neden hem sonuç olması
imkânsızdır.
8. Neden, elemanların bir kısmı da olamaz; çünkü bir alt küme neden olma
konusunda diğerlerinden öncelikli değildir.
9. Öyleyse, olurlulardan oluşan küme, varlığa gelebilmek için dışarıdaki
bir nedene ihtiyaç duyar; bu neden, varlığı kendinden olan, Zorunlu
Varlık’tan başkası değildir.
33
Burada, şimdiye değin pek/hiç bilinmeyen ancak İsbât-ı Vâcib adlı eserinde
İbn Sînâ’nın görüşlerini tahlil eden ve onun, burhan-ı innî ile değil, burhan-ı
limmî ile Tanrı’nın varlığını kanıtlamaya çalıştığını açık biçimde ileri süren Ah-
med Nuri (Ö. ?) isimli bir son dönem Osmanlı düşünürünün görüşlerine yer
vermek istiyorum. Ahmed Nuri’ye göre “İbn Sînâ bazı eserlerinde Aristo’nun
hareket delilinden söz ediyor, hatta bu delili açıklayıp eksiklerini tamamlıyor
ise de yaratılmıştan Yaratıcı’ya delil getirme yöntemini beğenmemektedir;”
34
o,
Tanrı’nın varlığını kanıtlamak için şöyle bir akıl yürütmede bulunmaktadır:
33 İbn Sînâ, Kitabu’n-Necât, ss. 225-237; Şifâ: İlâhiyyât, ss. 29-30; el-İşârât ve’t-Tenbîhât, ss. 1-28; ayrıca
bkz. Necmi Derin, Kutbeddin Râzi’nin Hayatı, Eserleri ve Felsefi Görüşleri, Ankara: Ankara Üniversitesi,
Sos. Bil. Enst., Felsefe ve Din Bil. (İslam Felsefesi), 2008, (basılmamış doktora tezi), ss. 103-134.
34 Ahmed Nuri, İsbât-ı Vâcib, vr. 11.
106
ENGİN ERDEM
Bir şeyin var olduğundan şüphe yoktur. Bu var olan, zorunlu ise,
Zorunlu’nun varlığı kabul edilmiş olur ki zaten istenen de budur. Eğer
olurlu ise, onun bir nedeninin olması gerekir. Zira olurlunun varlığı,
yokluğundan öncelikli olmadığından bu olurlu kendi kendine var olursa,
bir tercih edici olmadan iki eşitten birinin tercih edilmiş olması gerekir;
oysa bu imkânsızdır. Öyleyse olurlu, var olmak için kendi dışındaki bir
nedene ihtiyaç duyar. Kendisine ihtiyaç duyulan neden ise ya zorunludur
ya da olurludur. Zorunlu ise istenen elde edilmiş olur. Olurlu ise, ya
nedenli var olmak için ona muhtaç olduğu gibi, neden de var olmak için
nedenliye muhtaç olur. Ya da o neden de olurlu olduğundan, var olmak için
başka bir olurluya, o da dördüncü bir olurluya ve sonsuza dek başka bir
olurluya muhtaç olur... Birinci şıkta döngü, ikinci şıkta sonsuz geriye gidiş
gerekli olur. Döngü geçersizdir; zira bir olurlu diğer bir olurluya neden
olunca, nedenin nedenliden önce gelmesi zorunlu olduğundan, ondan önce
gelmesi ve bundan dolayı da olurlulardan her birinin kendinden önce olana
diğerinden öncelikli olması gerekir. Bu ise bir şeyin kendi kendisinden önce
olmasını gerektirir ki imkânsızdır. Ayrıca, iki olurludan her biri kendisinin
hem nedeni hem de nedenlisi olacağından, bir şeyden meydana gelen başka
bir şeyin kendisi ortaya çıktıktan sonra o şeyden de meydana gelmesini
gerektirir ki bu da imkânsızdır. Sonsuz geriye gidiş de geçersizdir. Zira
sonsuz nedenler ve nedenliler dizisi, elamanlarına ve parçalarına muhtaç
olduğundan olurludur. Öyleyse bu dizinin bir nedeninin olması gerekir.
O neden, dizinin kendisi olamaz. Eğer dizinin kendisi olursa, bir şeyin
kendisinin nedeni olması ve dolayısıyla kendinden önce gelmesi gerekir.
Bu ise imkânsızdır. O neden, elemanlardan her biri de olamaz. Nitekim
elemanların her biri bütünü gerektirici değildir. Oysa bir şeyin nedeninin,
o şeyi gerektirici olması zorunludur. O neden, elemanların bir kısmı da
olamaz. Eğer elemanların bir kısmı olursa, bir şeyin hem kendisine hem de
nedenlerine neden olması gerekir ki bu imkânsızdır. Belki de söz konusu
neden dizinin dışındaki bir şeydir. Olurlu varlıklar dizisinin dışında olan
şey ise ancak, kendinden zorunlu varlık’tır.
35
İbn Sînâ’nın argümanının iki temel varsayım üzerine kurulu olduğunu gö-
rüyoruz: (1)Varlığın bilgisi kesindir. (2) Varlık içerisinde zorunlu bir eleman
mevcuttur. Argümanın bundan sonraki kısmı, bu varsayımın kabul edilmeme-
35 Ahmed Nuri, a.g.e., vr. 19-21.
İbn Sînâ’nın Metafizik Delili
107
si durumunda ortaya çıkacak çelişkilerin kurgusal olarak anlatılmasından iba-
rettir. Ona göre, Zorunlu’nun mevcut olduğu kabul edilmezse, geriye sadece
olurlular kalacaktır; olurlular kendi kendine varlığa gelmiş olmayacağına göre,
onları var eden zorunlu bir varlığın bulunması gerekir.
36
İbn Sînâ’nın teorisin-
de zorunlu’yu inkâr etmek, esasen varlığı inkâr etmek anlamına gelir; zorunlu
yoksa varlık da yok demektir (lem yecib lem yûced).
37
Ona göre, varlık hak-
kındaki bilgimiz kesindir; ancak zorunlu bir varlık mevcut değilse, bu kesin
bilgiyi yadsımamız gerekir; bunu yadsımak açık bir çelişki doğuracağından,
varlığın niçin’ini açıklayan olarak Zorunlu’nun var olduğunu kabul etmemiz
gerekir. İbn Sînâ, Tanrı’nın varlığını, adeta yokluğunun imkânsızlığını göste-
rerek ispatlamaya çalışmaktadır.
38
Onun argümanının, “Eğer zorunlu bir ele-
manın mevcut olduğu kabul edilmezse varlık kümesinde geriye sadece olur-
lular kalacaktır,” biçimindeki dördüncü önermesi, üçüncü önermede ulaşılan
sonucun reddedilmesinin doğuracağı çelişkileri ortaya koymaya matuftur.
İbn Sînâ’nın argümanın kozmolojik olduğunu savunan Davidson, onun
“Tanrı’nın burhanı yoktur” sözüne atıfta bulunmaktadır.
39
Ona göre, Tanrı
için burhan yok ise, Tanrı’nın varlığı delil ile yani eserden müessire giden bir
yol ile ispatlanabilir.
40
Oysa Davidson, İbn Sînâ’nın “Tanrı’nın burhanı yok-
tur,” sözünün hemen ardından gelen, “O, her şeyin burhanıdır,”
41
ifadesini
atlamaktadır. Tanrı’nın her şeyin burhanı olması, O’nun kendisi dışındaki her
şeyin varlığının nihai açıklaması olduğu; Tanrı’nın varlığının yaratılmışlara
değil, yaratılmışların varlığının Tanrı’ya bağlı olduğu anlamına gelir. Yaratıl-
mışların varlığını Tanrı’ya değil, Tanrı’yı yaratılmışların varlığına şahit tutan
İbn Sînâ’ya göre, Tanrı’nın varlığını ispatlamak için takip edilmesi gereken
yol eserden müessire gitmek değil, müessirden esere gitmektir.
42
Bu bakım-
dan Davidson’ın, İbn Sînâ’nın kozmolojik argümanın yeni bir versiyonunu
ortaya koyduğu iddiası
43
son derece tartışmalıdır.
36 el-Meybûdî, Şerhu Hidâyeti’l-Hikme, s. 202.
37 ed-Devvânî, Risâletü İsbâti’l-Vâcibi’l-Cedîde, ss. 118-119; el-Meybûdî, aynı yer.
38 Aynı yer.
39 Davidson, Proofs for Eternity, Creation and the Existence of God in Medieval Islamic and Je-
wish Philosophy, s. 298.
40 Davidson, a.g.e., ss. 298-299.
41 İbn Sînâ, Şifâ: İlâhiyyât, s. 354.
42 İbn Sînâ, el-İşârât ve’t-Tenbîhât, ss. 66.
43 Davidson, a.g.e., s. 298.
Dostları ilə paylaş: |