İbn Sînâ’nın Metafizik Delili
103
olduğu düşünülen diğer tanrılar da varlık kapsamına girmekte olup, varlık ile
Tanrı özdeş olduğundan, “Tanrı’dan başka tanrılar vardır” demek “Varlığın
dışında varlık vardır” demekle eşanlamlıdır ve geçersiz bir düşünce tarzıdır.
24
Kelamcıların çoğunluğu ise tıpkı İbn Sînâ’nın yaptığı gibi genel varlık
mefhumunu ve bunun yanı sıra ve zorunlu’nun ve olurluların özel varlıklarını
da kabul etmektedirler. Ancak onların varlık teorisinde varlık, zorunlu’ya ve
olurlulara eşit seviyede yüklem olmaktadır.
25
İleride varlık-mahiyet ayırımı
meselesini tartışırken de göreceğimiz gibi, onların bu anlayışı, tıpkı olurlu-
lar gibi zorunlu’nun da mahiyeti olduğu tarzında, ilahi basitlik düşüncesi ile
kökten çelişen, özellikle İbn Sînâcı filozof N. Tûsî’nin (1201-1274) şiddetli
biçimde tenkit edeceği bir sonucun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. İbn
Sînâ, varlığın dereceliliği anlayışı ile sûfîlerin teorisindeki gibi Tanrı dışın-
dakilerin varlığını inkâr etmediği gibi kelamcıların teorisinde olduğu gibi
zorunlu’yu olurlularla aynı varlık seviyesine de indirgememiştir.
Zorunlu-olurlu ayırımı ile yakından ilişkili bir diğer mesele, varlık-mahiyet
ayırımı tartışmasıdır. Zorunlu, varlığı kendinden olduğundan O’nda varlık ile
mahiyet özdeştir; olurlu, ne varlığı ne yokluğu gerektirici olduğundan onda var-
lık ile mahiyet ayrıdır; varlık olurlunun mahiyetine sonradan eklenmektedir.
26
Varlığın ve yokluğun eşiğinde bulunan olurlu, ancak kendi dışındaki bir illet
sayesinde varlık kazanabilir; olurlunun varlığı da yokluğu da illete bağlıdır.
27
Varlık içerisindeki bütün elemanların olurlulardan müteşekkil olduğunu kabul
etmek, olurluların hep varlığın eşiğinde kalacağını, asla bilfiil varlığa gele-
meyeceğini kabul etmek anlamına gelir.
28
Öyleyse varlık kümesi içerisinde
olurlulardan özce farklı olan, mahiyeti var olmak olan zorunlu bir elemanın
bulunması gerekir. Buna göre, zorunlu ile olurlular arasındaki en temel farklı-
lık, birincisinde varlık-mahiyet ayırımının olmaması, ikincide ise varlığın ma-
hiyete sonradan eklenmesidir. Kelamcıların, Gazzali’de (1058-1111) nüveleri
görülen, F. Râzî tarafından sistemli hale getirilen anlayışında ise, olurlularda
24 Molla Camî, The Precious Pearl (Al-Jāmī’s Al-Durrah Al-Fakhirah), (Çev. N. Heer), Albany:
State University of New York Press, 1979, s. 43.
25 es-Semerkandî, es-Sahâifu’l-İlâhiyye, s. 76; Cürcânî, Şerhu’l Mevâkıf, ss. 233-234.
26 İbn Sînâ, Şifâ: İlâhiyyât, ss. 344-347; Ahmed Nuri, İsbât-ı Vâcib, Süleymaniye Yazma Eser
Kütüphanesi, Yazma Bağışlar Koleksiyonu, no. 3129, vr. 14-16.
27 İbn Sînâ, Şifâ: İlâhiyyât, s. 39;
28 Celâleddin ed-Devvânî, Risâletü İsbâti’l-Vâcibi’l-Cedîde, Seb-u Resâil, (thk. A. Tuysirkâni),
Tahran: Mîrâs-ı Mektûb, 2002, (içinde) ss. 118-119.
104
ENGİN ERDEM
olduğu gibi zorunlu’da da varlık ile mahiyet ayrıdır.
29
Kelamcılara göre, hem
zorunlu’da hem de olurlularda varlık-mahiyet ayırımı söz konusu olmakla bir-
likte, zorunlu’nun mahiyeti varlığını gerektirirken, olurluların mahiyeti varlı-
ğını gerektirici değildir.
30
Filozofların ve kelamcıların Tanrı’da varlık mahiyet ayırımı olup olmadı-
ğı konusundaki görüş ayrılığını dikkate alındığında var olanların, varlık tarzı
itibariyle üç dereceye (merâtib) ayrıldığı söylenebilir:
31
En alt derecede olan;
varlığı başkasından olandır; bu var olanın kendi (zatı), kendinden ayrı/başka
varlığı ve bu ikisinden ayrı/başka bir var edicisi vardır. Bu var olanın, kendi
dikkate alınıp, var edicisi sarf-ı nazar edildiğinde, varlığının ondan ayrı oldu-
ğunun düşünülmesi mümkündür; yani, varlığın ondan ayrı olduğu tasavvur
edilebilir. Bu derecede var olanlar için tasavvur ve tasavvur olunan her ikisi
de mümkündür; bu varlık tarzı, olurluların mahiyetlerine özgüdür. Orta dere-
cede var olan, varlığı kendinden ayrı/başka olan ancak, kendi, tam gerektir-
me (iktizâ-i tâm) ile varlığını gerektirendir. Bu tam gerektirmeye bitişik olan
varlığın, onun kendinden ayrı olması imkânsızdır. Bu var olanın, kendi vardır,
kendinden ayrı/başka varlığı vardır. Onun kendi açısından düşünüldüğünde
varlığın ondan ayrılması imkânsızdır; ancak varlığın ondan ayrı olduğunu ta-
savvur etmek mümkündür. Tasavvur olunanın ayrılması imkânsızdır, ancak
bunu tasavvur etmek mümkündür. Kelamcıların çoğunluğuna göre, Zorunlu
Varlık’ın durumu böyledir. En yüksek derecede var olana gelince, onun kendi,
varlığının aynıdır. Bu var olanın kendinden ayrı/başka varlığı yoktur. Varlı-
ğın ondan ayrılmasını tasavvur etmek mümkün değildir; ayrılmayı tasavvur
ve ayrılma ikisi birden imkânsızdır. Filozoflara göre, Zorunlu Varlık’ın duru-
mu böyledir.
32
Daha açık ifade etmek gerekirse, kelamcılara göre, Zorunlu
Varlık’ta varlık ile mahiyet birliktedir, ancak varlığın O’nun mahiyetinden ay-
rılabileceğini düşünmek (tasavvur) etmek mümkündür. Filozoflara göre ise,
29 Al-Ghazâlî, The Incoherence of the Philosophers, (A Parallel English-Arabic Text, Trans. M.
E. Marmura), New York: Brigham Young University Press, 1997, ss. 118-120; Fahruddîn er-Râzî,
el-Mebâhisü’l-Meşrikıyye fî İlmi’l-İlâhiyyâti ve’t-Tabîiyyât, (thk. M. M. el-Bağdâdî), Beyrut: Dâru’l-
Kitâbi’l-Arabî, 1990, c. I, ss. 120-130.
30 Kâdî Mîr el-Meybûdî, Şerhu Hidâyeti’l-Hikme (İklîlü’t-Terâcim), (Çev. M. M. Akkirmânî), İs-
tanbul: Dersaâdet, 1312, s. 204.
31 el-Meybûdî, Şerhu Hidâyeti’l-Hikme, s. 203.
32 el-Meybûdî, Şerhu Hidâyeti’l-Hikme, s. 204; ayrıca bkz. Nicholas Heer, “Al-Abharī And Al-
Maybudī On God’s Existence” http://faculty.washington.edu/heer/abhari-sep.pdf, [20.06.2011] ss. 8-9