Doç. Dr. Abdullah KAHRAMAN
28
-“Eğer boy abdestini (gusül) gerektiren
bir halde iseniz kendinizi
temizleyin…”
40
.
2. İbâdet Aracı Olarak Su
Su maddî ve manevi temizlik vasıtası olmasıyla birlikte namaz başta
olmak üzere, Kur’ân’da bazı ibâdetlerin ifası için de bir vâsıta olarak
sayılmıştır. Çünkü bu ibadetlerin ifası için abdest alınması emredilmiştir.
Namazla ilgili olarak zikredilen ve abdest almadan namazın
kılınamayacağını gösteren âyet şöyledir:
“
Ey iman edenler! Namaz kılacağınız zaman yüzünüzü, ellerinizi ve
dirseklere kadar kollarınızı yıkayın ve (ıslak) ellerinizi başınızın üzerine
hafifçe sürün ve bileklere kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer boy abdestini
gerektirecek bir durumda iseniz kendinizi temizleyin…”
41
.
Hz. Peygamber’in ifadesiyle bir nevi namaz sayılan
42
Kabe’nin tavafı
için de temizlik şart koşulmuş ve şöyle buyurulmuştur: “
Sonra kirlerini
gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve Kabe’yi tavaf etsinler”
43
.
Konuyla ilgili hadislere de dayanarak İslam âlimlerinin çoğunluğu tavaf
esnasında abdestli bulunmanın farz olduğuna hükmetmişlerdir
44
.
Bu âyetler açık bir şekilde suyun bir ibâdet aracı olduğunu
göstermektedir. Bunun yanında diğer ibadetler için de su dolaylı olarak bir
vesiledir. Çünkü ruhen olduğu gibi bedenen de temiz olunmadan hiçbir
ibadet yapılamaz. Ayrıca ibadet yapılacak mekânın ve ibadet esnasında
giyilen elbisenin de temiz olması şarttır. Bütün bunların
temizlenmesi için
yine birinci vasıta sudur.
Kur’ân’da suyun özellikleri anlatırken yukarıda zikrettiğimiz hususlar
dışında daha başka noktalara da yer verilmiştir. Mesela, özellikle sel haline
gelen suyun felaket kaynağı olması
45
, cehennem ehlinin cennetliklerden
üzerlerine su dökmelerini isteyerek suyu kurtuluş vesilesi görmeleri
46
bu
40
Mâide, 5/6.
41
Mâide, 5/6.
42
Sünen-i Nesâî, Menâsik, 36; Sünen-i Dârimî, Menâsik, 32.
43
Hacc, 22/29. Ayette geçen “tefes” kelimesinin kir anlamına geldiğini gösteren bir
yorum için bk. Zemahşerî, III, 150.
44
Değerlendirmeler için bk. Nihat Dalgın,
Gündemdeki Tartışmalı Dini Konular,
İstanbul 2004, 127-128.
45
Hûd, 11/43-44.
46
Araf, 7/50.
Kur’ân’a göre su nimeti
29
kabildendir. Biz suyun sadece bir dünya nimeti olması tarafını ele almayı
düşündüğümüz bu makalede bu hususlara yer vermedik.
Sonuç
Yukarıda sunduğumuz âyetlerden anlaşılacağı üzere, Allah insana dünya
hayatını daha rahat idame ettirmesi için sayısız nimet vermiştir. Bunlar
içerisinde suyun önemli ve özel bir yeri vardır. İnsan hayatından suyu çekip
aldığınızda hayat durur. Bu kadar önemli olduğu için Allah Kur’ân’da bir
nimet olarak suya dikkatimizi çekmiş, onun önemine ve mühim özelliklerine
dikkatimizi çekmiştir. Suyla ilgili âyetlerin genel teması, Allah’ın varlığını
ve her şeyin yaratıcısı olduğunu ispat etmektir.
Su gibi bir nimeti ancak
Allah verebildiği için insanların ondan başka bir yaratıcı tanımaları ve başka
bir varlığa kulluk etmeleri düşünülemez. Kullanım alanları ve fonksiyonları
itibariyle de düşünüldüğü zaman insan hayatının önemli bir kısmının suya
bağımlı olduğu hususu da Kur’ân’da anlatılmaktadır. Aynı zamanda su
Kur’ân’da bu hayatın değil, öteki hayatın yani cennet hayatının da
vazgeçilmez ve en önemli nimetlerinden biri olarak anlatılır.
Resume
Accordingn To Qur’an Water As A Blessing Of Allah (God)
Allah (God) has gived the mankind a lot of blessings. İn thet Qur’an
the water is accepted as one of the important blessings. According to
Qur’an water is source of live. İn the field of agriculture, good health,
cleanless water also is a base substance. Giver this blessing is merely
Allah (God).
Kur’ân’daki emanet kavramına farklı bir bakış
31
KUR’ÂN’DAKİ EMANET KAVRAMINA
FARKLI BİR BAKIŞ
Dr. Ömer ASLAN
∗
Giriş
Emniyet ve güven, ayakta kalma ve hayata devam edebilmenin
vazgeçilmezleri arasındadır. Bu sadece insan unsuru için değil, aynı
zamanda diğer varlıklar için de böyledir. İnsanın ve diğer varlıkların
fıtratlarına uygun bir süreçten geçmeleri, güvene dayalı bir ortamın
oluşmasıyla mümkün olacaktır. Böyle olmaması durumunda varlık
özelliklerinin inkişaf ettirilmesi söz konusu değildir. Zira sadece dünyaya
gelmiş olmak, yani var olmak, insanların
iradi eylemleri ve eğilimleri, ya da
diğer varlıkların yaratılış gayeleri için yeterli olmayıp, bunların hareket
alanlarının da güvence altına alınması gerekmektedir. Tabiî olarak insan
hayatta kalmak, yemek, içmek, ikamet etmek, barınmak, inanmak, eğitim
almak, iletişim kurmak, mal
biriktirmek ve seyahat etmek, hatta daha da
önemlisi bu ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bir emniyet ve güven ortamına
sahip olmak ister. Aksi halde onun için, hayatın herhangi bir önemi
kalmayacaktır.
Emaneti muhafaza etme duygusu, insanın kendi düşüncesine, inançlarına
değerler sistemine olan güvenin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Nitekim emanet bilincine sahip olan insanlar,
çevrelerine güven telkin
ederlerken; bu bilinci taşımayanlar ise korku ve dehşet saçmaktadırlar.
Emniyet ve güven ortamı, emanetin emin ellerde olduğu bir ortam demektir.
Böyle bir ortam, birey ve toplumun psikolojik ve fizyolojik hak ve
hususiyetlerinin daha sağlıklı ve daha güvenilir bir mahiyet kazanmasını
sağlayacaktır. Zira böylece emanetin korunmasıyla, hakkı gasp edilmeyen,
∗
Öğr. Gör. Bakü Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam İlimleri Kafedrası
Müdürü Bakü - Azerbaycan / Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Sivas -
Türkiye