Dr. Ömer ASLAN
38
bütünlüğü içerisinde tanımlanan bir insan kavramından bahsetmek güçleşir.
Zira insanların hepsini aynı kategoriye koymak mümkün değildir. İnsan
zalim olabilir ve emanete hiyanetlik de edebilir ama, kabul etse bile hiçbir
zalim ve cahile emanet teslim edilemez. Bahsi geçen ayetin, elbette
kendinden sonra gelen ayetle bağlantısı vardır, ama bunun emaneti
yüklenme aşamasında değil, yüklendikten sonra olması durumunda, daha
tatminkar neticeler doğuracağı kanaatini taşımaktayız. Bu sebeple ilgili ayete
şöyle bir yaklaşımda bulunmak istiyoruz:
Daha ziyade, “...çünkü insan çok zalim ve cahildir”, şeklinde meali
verilen bu ayetin metnine bakılacak olursa, olmak fiilinin mazi (dili geçmiş
zaman) kalıbının kullanıldığı görülecektir. Ayete geniş zaman kalıbında
mana verilebileceği gibi, geçmiş zaman kalıbında da mana vermek
mümkündür. Böyle olması durumunda mana, ...çünkü insan çok zalim ve
cahildir şeklinde değil de, ...çünkü insan çok zalim ve cahil idi, tarzında
olacaktır. Mananın böyle olması durumunda da, belki ilk planda yine insanın
zalim ve cahilliğinden bir şeyin eksilmediği müşahede edilecektir ama,
aslolan bu zulüm ve cehaletin o (emaneti yüklenme), ya da diğer anlarda
olup olmaması değil, insan oğlunun her an ve dönemde bu tür
olumsuzluklarla karşı karşıya kalabileceğinin farkında olmasıdır. İşte insan
da, zalim ve cahil olduğunun, ya da olabileceğinin farkında olduğundan
emaneti yüklenmeye karar vermiştir. İnsanın emanete talipli olması, zulüm
ve cehalet illetinden kurtulma amacına yöneliktir. Bu durum adeta hasta
olduğunun farkında olup doktora giden bir hastaya benzetilebilir. Doktor
kontrolünden geçen hastanın reçete ve ilaçlara olan ihtiyacı ne ise, zalim ve
cahil olan bir hastanın buradaki emaneti kabul edip, yüklenmedeki durumu
da odur.
Emaneti yüklenmenin sebebi zulüm ve cehalet değildir. Yani insan çok
zalim ve cahil olduğu için değil, aksine bu vasıflarını ortadan kaldırmak için
emaneti yüklenmektedir. Amaç emaneti yüklenerek ağır bir yükün altına
girmek değil, tam tersine emanete riayet ederek alim ve adil bir kimliğe
kavuşmaktır. Emanet, her ne kadar zahirde onu yüklenene bir sıkıntı verir
gibi algılansa da, netice hiç de öyle değildir. Zira ilaçları almak da hasta için
zor olmakla birlikte neticede iyileşecek olan hastanın kendisidir. Dolayısıyla
insanın emaneti yüklenmesi, kimliğine yakışmayan tüm sıfatlardan
kurtulması maksadına yöneliktir. Hal böyle olunca insanın, emaneti
Kur’ân’daki emanet kavramına farklı bir bakış
39
yüklenmeden önce, çok zalim ve cahil olduğunu bilip, bu sıfatlardan
arınmak için emaneti yüklenmiş olabileceği ifade edilebilir.
Bununla birlikte insanın, şu üç sebepten dolayı emaneti yüklenmiş
olabileceğini söyleyebiliriz:
1. İnsanın emaneti yüklenebilecek bir donanıma sahip olması: Mahlukat
arasında emaneti sadece insan yüklenmiştir, çünkü o, emaneti taşıyıp
muhafaza edebilecek güç ve yeteneğe sahiptir. Bu yönüyle de o, sorumlu bir
varlıktır. Halbuki onun dışındaki varlıklar, herhangi bir yeteneğe sahip
olmadıkların böyle bir sorumlulukları da yoktur. Öte yandan diğer varlıklar,
yani gökler, yer ve dağlar lisan-ı halleriyle Allah’ın bir olduğunu, Allah’tan
başka ilah olmadığını söylemektedirler.
33
Ayrıca bunların zaten kendileri de
birer emanettir. Dolayısıyla bunların, emaneti yüklenmeye ihtiyaçları yoktur.
2. İnsanın zulüm ve cehalet gibi şanına yakışmayan olumsuz hususiyetler
taşıması: Bu haldeki bir insanın, taşıdığı bu negatif sıfatlardan kurtulmak
için, “emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker” prensiplerini içeren emaneti
yüklenmiş olabileceği söylenebilir. Zira insanın, zalim ve cahil olabilmesi,
onun için bir illet ve bir hastalık mesabesindedir. dolayısıyla tedavi olmak
arzusuyla onu bir ilaç gibi kullanmayı kabul etmiştir.
3. Emanetin insana ait olma ihtimali: Aidiyet yönünden emanet her ne
kadar Allah’a ait olan bir şey gibi görülse de, neticede onun varacağı yer
insan oğludur. Yani koruyup muhafaza etmesi bakımından emanetin sahibi
bizzat insanın kendisidir. Nitekim, emanetin asıl sahibini bulması
düşüncesiyle de, arz ve semâ onu yüklenmekten kaçınmışlardır. Zira emanet
sahibine teslim edilmelidir. Her ne kadar insan emaneti yüklenmiş olsa da,
bu onun tam manasıyla emanete riayet ettiği anlamına gelmemelidir.
Nitekim o, emaneti yüklendi ama, daha sonra sahip olduğu akıldan ve nisbi
iradeden kaynaklanan ahlaki sorumluluğa layık olduğunu gösteremedi,
34
şeklindeki ifadeler de, bunu göstermektedir.
Bu varsayımlardan hareketle, emanetin insana ait, korunması gereken bir
değerler bütünü olduğu söylenebilir. Korunmaya layık olan ve muhafaza
edilmesi istenen şeylerin, ehline verilmesi ise Kur’ân’ın bir emridir. Zalim
ve cahil olan birilerinin ise, bu ehliyete sahip olmadığı ve emaneti
33
Fahruddin er-Razî, Tefsir-i Kebir, (terc: Komisyon), İstanbul 2002, XVIII, 303.
34
Zemahşeri, Keşşâf, Beyrut 2003, III, 547.
Dr. Ömer ASLAN
40
koruyamayacağı da aşikardır. Dolayısıyla bahsi geçen ayette, emaneti
yüklenen insanın zalim ve cahil olması söz konusu değildir. Başlangıçta
zalim ve cahil olduğunun (olabileceğinin) farkına varan insan, bu olumsuz
sıfatlardan kurtulmak için emanete sahip çıkmıştır. Hal böyle olunca,
emanete riayet edenler, riayet ettikleri oranda bu olumsuz sıfatlardan
kurtulurken, etmeyenler ise aynı oranda bu olumsuz sıfatlarla hayat sürmeye
devam etmektedirler.
Sonuç
Genel olarak, korunup muhafaza edilmesi gereken maddî ve manevî
değerlerin hepsine emanet denilmektedir. Emanetin korunup muhafaza
edilmesi için de emniyet ve güven esastır. Emaneti muhafaza etme duygusu,
insanın kendi düşüncesine, inançlarına değerler sistemine olan güvenin bir
sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte emanet konusunda
insanların pek hassas olduğu söylenemez. Genelde tüm insanlar, özelde de
tüm Mü’minler, emanetlere ve verdikleri sözlere uymak zorundadırlar. Zira
bu Allah’ın bir emri ve insan olmanın da bir gereğidir.
Maddi ve manevi değeri olup, herhangi birine teslim edilen şey, Allah’ın
emir ve yasakları, hilafet, tekalif-i İlahiye, insanın yükümlü olduğu her şey,
yükümlülükler ve farzlar, Allah’a itaat etmek, namaz ve diğer ibadetler gibi
çok geniş bir anlam yelpazesine sahip olan emanetin asıl taşıyıcısı insandır.
Zira Kur’ân’a göre, hiçbir varlığın teslim alamayacağı emaneti ancak,
insanoğlu yüklenmiştir. İnsanın emaneti yüklenme sebebi de, zalim ve cahil
olmasından değil, aksine zulüm ve cehalet gibi olumsuz durumlardan
sakınmak içindir.
Resume
The faith is thewholeness of material and spiritual values saved for
using. Being a religious term, the faith deals with the meaning of all orders
and prohibitions of Islam, the various blessings and the responsibility on
ruling of the world discounted to man by Allah. Allah becomes the real
owner of the faith as well as man becomes its bearer and saver. Generally the
whole people, but personally the whole Moslems have to keep their promises
and the faith. Because it is Allah’s order and the value of being man.
Dostları ilə paylaş: |