Aşkın Gözyaşları I -şems Tebrizi



Yüklə 0,68 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə47/50
tarix15.10.2018
ölçüsü0,68 Mb.
#74403
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   50

Kılıçaslan’a  karşı  isyan  hareketinde  yaralanmış  ve  ölmüş.  Cenazesi  Konya’ya  getirilmiş  ve
babası tarafından cenazesi kılınıp dergâha defnedilmiş.


 
Aşkın Şehadeti
 
 
Kör kuyulara atılmasaydım,
bütün karanlığına rağmen nasıl görecektin güneşi…
Şems olmak kolay mıydı canı canana teslim etmeden?
 
Yedi  kapı,  yedi  oda,  yedi  soru,  yedi  cellât...  Yedi  atlı,  gecenin  karanlığını  yara  yara  yol
alıyordu, yedisinin atı da safkan Arap atı. Yedi atlı tozu dumana katıyordu. Konuştukları dili
anlayan  yoktu.  Gerçi  pek  konuştukları  da  yoktu.  Şifreli  kelimeler,  bakışmalar,  kaş  göz
hareketleri  ketum  hallerini  iyice  esrarengizleştiriyordu.  Yedi  atlı,  yedi  gündüz  yedi  gece
yolculuktan sonra Konya’ya geldiler.
Gecenin  siyah  kanatları,  kardan  sütbeyaz  bir  giysiye  bürüdüğü  şehrin  üzerini  kapladı  ve
insanlar  ısınmak  için  sokakları  boşaltarak,  evlerine  kapanırlarken,  kuzey  rüzgârı  bahçeleri
darmadağın  etme  niyetiyle  hanın  üzerine  üzerine  esiyordu.  Yedi  atın  yeleleri  Moğol
soluğundan beter rüzgârlar estiriyordu.
Yedi  bıçkın,  yedi  bıçak  kuru  ayaza  inat  kan  ter  içinde  hana  geldiler.  Yıllar  önce  aşkın
elmasını parlatmak için gelen Şems’in konakladığı Şekerciler hanından içeri ölüm ıslığı gibi
içeri girdiler. İçlerinden birisi, kırık dökük Türkçesi ile:
— Tebrizli Konya’da mıdır?
—  Hangi  Tebrizli,  Konya’da  yetmiş  iki  milletten,  yetmiş  iki  beldeden  insan  var.  O  kadar
çok Tebrizli var ki siz hangisini soruyorsunuz.
— Şeyh olanı. Siyah feracesinden başka mülkü olmayan Tebrizliyi.
— Ha! Güneş Tebrizliyi mi arıyorsunuz. O dergâhtadır.
— Güneşiniz batsın, batacak da.
— Siz sarhoş musunuz yabancılar.
— Biz değil; ama siz içmeden sarhoşsunuz.
— Bu sözün aynısını Şems’imiz de söylemişti.
— Biliyoruz.
— Bu hanın kaç odası var.
— Misafirler için dokuz oda, ailem için de bir oda var.
— Şimdi handa kaç müşterin var?
— Mevsim kış, boş odalar...


—  Güzel,  aileni  de  al  götür,  hanı  boşalt.  İki  günlüğüne  hanını  kapatıyoruz.  Ne  kadar
istiyorsan şu torbadan o kadar altın al, serbestsin, ancak iki gün hanına uğrama.
— Temizlik ve yemekleriniz ne olacak.
—  Doğuştan  temiziz.  Yemeğimizi  de  kendimiz  yaparız.  Hancı,  olup  bitene  anlam
veremedi.  Elleri  titreyerek  torbadan  bir  avuç  altın  alarak  arkasına  bile  bakmadan  gitti…
Gökyüzü  isli,  hava  da  görülemeyecek  kadar  bulanık  ve  kapalı.  Sabahın  mahmurluğu  ile
sokaklarda  çocuklardan  başka  kimse  yok.  Hanın  dış  kapısı  sert  sert  birkaç  kez  vuruldu.
Kapı açıldı. Gelen sütçü çocuktu.
— Hancı dede yok mu?
— İki günlüğüne yoklar.
— Ben sütleri ne yapacağım peki?
— Git dereye dök.
— Anlamadım.
— Sen süt satmakla yedi günde ne kadar kazanıyorsun?
— İki altın.
— Süt sende kalsa, sana üç altın versem bir emanet götürebilir misin dergâha?
— Hangi dergâha, Konya’da dolu dergâh var.
— Tebrizli Şems’in olduğu dergâha, tanır mısın onu.
— Şems’i kim tanımaz ki.
— Bekle o vakit.
Elinde kızıl bir beze sarılı emaneti getiren yabancı sütçüye sıkı sıkıya tembihleyerek
— Bu emaneti Şems’e vereceksin tamam mı? Ve bu emanetine aç ne de kimseye bugün
olup biteni anlat.
— Tamam, üç altınımı alayım.
Çilesinden yüz çevirmedim,
cefasına boyun eğmedim senden gelenin ey aşk.
Dilimde ne cennet var ne mihnet, seyrimde ne vuslat var ne hasret.
Ben cennete yürümüyorum, cennet bana koşuyor.
 
Dergâhın bahçesi sisli ve soğuk havadan dolayı tenhaydı. Kuru bir ağacın yanında birkaç
derviş  sohbet  ediyordu.  Sütçü  çocuk  elinde  süt  kovası  ile  selam  vererek  yanlarına  geldi.
Dervişlerden birisi:
— Matbah (mutfak) karşıda.
— Ben matbaha gelmedim. Şems Efendimiz’i ziyaret edeceğim.


— Sen önce Ateşbaz Efendi’ye uğra, o söyler Şems’in yerini.
Ateşbaz,  devasa  kazanı  büyük  bir  kepçe  ile  karıştırmaktadır.  Bir  sağa  bir  sola
sallanırken  Kur’an-ı  Kerim’den  âyetler  okumaktadır.  Sütçü  matbaha  girdiğinde  Ateşbaz-ı
Veli,  parmağını  dudağına  götürerek  sus  işareti  verir.  Sütçü  çocuk  bekler,  bekler...  Tam
yarım saate yakın ayakta bekler çocuk. Ateşbaz:
— Söyle şimdi nedir isteğin?
— Tebrizli Şems amcayı görecektim.
— Niçin, ne işin var Efendimle?
— Kendisine bir emanet getirdim.
— Sütten başka ne emanetin olur ki, üstelik efendim sütü hiç sevmez, Allah Allah!
— Şekerciler hanındaki dede bir soru sordu. Bunu en iyi Tebrizli bilir, git öğren dedi.
— Hah! Bak şimdi oldu, aradığın aşağıda kilerde. Karanlıktır, dikkat et, düşmeyesin.
Soğuk  dar  koridordan  giren  sütçü  merdivenden  aşağı  iner,  indikçe  alnından  akan  ter
yüzüne damlarken buz tutacak kadar soğuktur. Kilerin kapısını aralar. Karanlık, soğuk, buz
kesen  odada  sepet  içinde  sebzeler,  tavanda  üzüm  salkımları,  saman  üstünde  kavun
karpuz… Köşede dizüstü oturmuş rabıta halinde bir adam.
— Evlat ne işin var burada?
— Şey…
— Söyle ve çık hemen.
—  Size  bir  emanet  getirdim.  Koynundan  çıkardığı  kızıl  beze  sarılı  emaneti  titreyerek
uzatır.
— Tamam çıkabilirsin. Uzaklaş hemen buradan.
Şems bezi açar, içinden beyaz bir kâğıda sarılı bir taş çıkar. Herhangi bir taş değildir bu
taş. Camı kesen, canın soluğunu kesen Afgan taşıdır. Rengi kahve, şekli üçgen olan bu taş,
Haşhaşîlerin  öldürecekleri  kişiye  mesaj  olarak  kullandıkları  taştır.  Kâğıdı  alır  eline,  yukarı
doğru çıkar. Ateşbaz-ı Veli’ye.
— Avucunun içiyle şu kâğıdın üzerini sıvazla, der.
Ateşbaz-ı  Veli’nin  sıvazladığı  yerde  Farsça  bir  kelime  yazıyordur:  Pârende.  Kâğıdın
üzerine çubuklu süt ile yedi kez yazılmış parende…
Ateşbaz  olup  biten  karşısında  şaşkındır.  Şems  elindeki  taşı  yanan  ocağa  attığında,
küçük  kahve  taş,  tandır  ateşini  söndürmüştür.  Şems  matbahdan  çıkar.  Bahçedeki
dervişlerden  birisini  yanına  çağırır.  Kulağına  bir  şeyler  fısıldar.  Derviş  alelacele  dergâhtan
çıkar.
Öğle ezanları okunmaya yakındır. Halk camiye doğru yürümekte... Acele yürüyen derviş,
sağ  eli  sol  göğsünde  yoldan  geçeni,  dükkânın  önünde  oturanı  “Hu.  Hamuş  Hu...”  diye
selamlayarak  yürümektedir.  Hana  gelir.  Kapı  vurulur.  Açılır  kapı...  Derviş  kapıyı  açanın
kulağına  yedi  odada  yedi  soru  hazırlayın,  diye  fısıldar.  Beklediğiniz  yarın  sabah  namazı


Yüklə 0,68 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   50




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə