Arada kalanlarin romani: araf



Yüklə 393,01 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə7/7
tarix19.10.2018
ölçüsü393,01 Kb.
#74910
1   2   3   4   5   6   7

Arada Kalanların Romanı: Araf 

 

 

 

 

 

 

          823            

 

Turkish Studies 



International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 

Volume 8/1 Winter 2013 

sadece  mutfakta  değil,  hayatının  her  alanında  sever  ve  ne  pahasına  olura  olsun  her  şeyi  kontrol 

altında tutmaya çalışır. İlk başta olumlu bir özellik olarak görülen bu alışkanlığı, zaman geçtikçe 

bezdirici  olmaktadır:  “Bir  hav,  bir  kırıntı,  bir  kırpık....  yere  düşer  düşmez  Piyu  temizlemeye 

başlıyor, etraftaki herkesi terörize edip kendilerini pis domuzlar gibi hissetmelerine yol açıyordu.” 

(Şafak 2011: 112). 

Piyu’nun  yaşadığı  bir  başka  tezat  ise  diş  hekimliğinde  okumasına  rağmen  sivri  bıçak, 

çatal gibi nesnelere dokunamamasıdır:  “Saplantısına ek olarak sivri şeylere karşı gayet tuhaf bir 

fobisi vardı. Değil dokunmak bıçak görmeye bile tahammül edemezdi.” (şafak 2011: 112).  

Diğer bir karakter ise Piyu’nun kız arkadaşı Katolik ve Meksika göçmeni bir Amerikalı 

olan  Alegre’dir.  İnce,  ufak  tefek  biri  olarak  tanıtılan  Alegre  de  kimi  psikolojik  sorunlar 

yaşamaktadır. Çocukluğunda annesi tarafından kilolu olduğu için sürekli eleştirilmiş olan Alegre, 

anne  ve  babasının  bir  kazada  ölmesi  sonrasında  teyzelerinin  yanında  yaşamaya  başlamış  ve 

ergenlik  dönemiyle  birlikte  rejime  girmiş,  yediğinin,  içtiğinin  kalorisini  hesaplar  olmuştur. 

Alegre’nin  kendini  tam  anlamıyla  mutlu  hissedebildiği  tek  yer  “anavatanı”  olarak  gördüğü 

mutfaktır. Durmadan yediği havuçlardan dolayı “narin ve kırılgan bir heykele” dönüşmüş, avuçları, 

ayakları, bakışı “kızlık ile kadınlık arasındaki o eşsiz eşiğin, arafta kalmışlığın rengi” olan turuncu 

kesilmiştir (Şafak, 2011: 245). 

Şafak’ın  romanlarında  özellikle  yeme  bozukluklarıyla  ilgili  psikolojik  rahatsızlıklar 

önemli  bir  yere  sahiptir.  Yememe  stresi  Alegre’nin  “blumia”

4

  sorununa  yakalanmasına  neden 



olmuştur.  Kalabalıklar  içinde  pek  rahat  etmez,  nadiren  yemek  yer,  yediklerini  de  kusarak  dışarı 

atar.  En  çok  hoşlandığı  şey,  kendisinin  yiyemediği  yemekleri  başkaları  için  yapmak  olduğu  için 

vaktinin büyük bir kısmını mutfakta geçirir.   

Alegre,  yıllar  önce  Ukraynalı  sevgilisinden  hamile  kaldığı  çocuğunu  aldırmış,  Piyu’yla 

karşılaşana  dek  bütün  erkeklerden  kaçmış;  fakat  Piyu’nun  ilgisizliğinden  dolayı  da  sonunda 

Debra’yla lezbiyen ilişki yaşamak zorunda kalmıştır.  

Diğer kahramanlar gibi sıra dışı biri olarak romandaki yerini alan Debra Ellen Thompson 

da  psikolojik  problemleri  ve  Gail’le  yaşadığı  lezbiyen  ilişkisi  ile  öne  çıkar.  Romanın  başında 

Gail’le  yaşadığı  lezbiyen  ilişkiyi,  romanın  sonunda  Alegre’yle  devam  ettirir.    Fiziksel  özelliği 

bakımından  bembeyaz  tenli,  kocaman  kepçe  kulaklı,  fazlasıyla  asabi  Debra  Ellen  Trompson, 

“ipince bir tutam inek yalamış” gibi kırmızıya çalan saçlarıyla oldukça farklı bir görünüme sahip 

biri olarak tanıtılır (Şafak 2011: 45). 

Ayrıca  yazar,  bunların  dışında,  romanın  bazı  bölümlerine  ilgisi  olmadığı  halde  yoldan 

geçenlere  isabanafazladanbirdolarınızolduğunusöyledi  diyen  evsiz  kadınla,  Abed’in  annesi 

Zehra’yı romana sokarak düşündürücü iki yan karakter daha oluşturur. 

 

 Metinlerarasılık ve İmge 



Metinlerarasılığı,  postmodern  romanın  ana  kurgu  tekniği  olan  üstkurmacanın  türevi 

olarak  gören  araştırıcılara  göre,  kanlı  canlı/yaşayan/somut  gerçeklik  üzerine  kurulan  modernist 

romanın aksine postmodernistler, kitapların/metinlerin dünyasını sever (Ecevit 2004: 56). Yazarın 

zaman  zaman  metinlerarasılığı  da  kullanarak  romanı,  okur  açısından  çözülmesi  gereken  birkaç 

aşamadan mürekkep bir yapıya soktuğu görülür.  

                                                 

4

 Bulimia, yineleyen aşırı yeme nöbetleri ve hastanın beden ağırlığını kontrol etmekle aşırı uğraşması; bu nedenle yediği 



yiyeceklerin şişmanlatıcı etkilerini azaltmak için aşırı çaba harcaması ile belirli bir sendromdur. 


824                                                                       

 

         Mustafa AYDEMİR



 

Turkish Studies

 

International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 



Volume 8/1 Winter 2013 

Roman, Mevlânâ’dan bir alıntıyla başlar ve ayet, atasözü, şiir ile devam eder. Romanın 

hemen başında, Mevlânâ’nın “bir kargayla bir leyleğin beraber uçması” sözüyle, farklı kültürdeki 

insanların mecburiyet karşısında nasıl beraber yaşamak zorunda kaldıkları anlatılır.  

Faslı  ve  Müslüman  Abed’in  annesi  Zehra,  farklı  bir  şekilde  cin  konusunu  açıklamaya 

çalışırken  ayetlerden  faydalanmaya  çalışır.  Kuran’da  cinler  için  “Bazıları  adildir.”  diye 

bahsedilirken “Bazıları başka türlü”dür diyerek alıntı yapılır.  

Kitapta,  farklı  kültürlerin  temsilcileri  olan  kişilerin  kullandığı  Arapça  ve  İspanyolca 

kelimeler  karşımıza  çıkar.  Bununla  yazar,  çok  kültürlülüğü  ve  kişilerin  durumunu  ifade  etme 

çabasındadır: “aguantar la vara como venga

5

, El-ferah seb’ate eyyam  vel huzn tȗlül ömr



6

” (Şafak 

2011: 228).  

Zehra’nın  söylediği  uygun  sözler  de  “montaj”  tekniğiyle  romanda  geniş  yer  bulur. 

Kadınlar için “Hıf min benî âdem es-sâkit.”

7

  sözünü  kullanırken  (Şafak  2011:  213);  Gail  için  de 



“Lâ  tetezevvec  bi  imraetin  aynüha  zerka'  velev  kânet  temlükü  sandûkan  melîyen  bizzeheb.”

8

 



sözünü  kullanır  (Şafak  2011:  209).  Vedalaşırken  kişilerin  özelliklerine  uygun  olarak  kullandığı 

sözler de düşündürücüdür. 

Piyu’ya: “Taze süt dostlar için, ekşi ayran şifalı ot meraklıları içindir.”; Ömer’e: “Taşların 

seni tanıdığı memleket, insanların seni tanıdığı memleketten iyidir.”; Alegre’ye: “Kemgözlü biriyle 

karşılaşırsan, hemen dilini çıkarıp ‘Uzun gecenin karın ağrısı” de.”; Debra’ya: “Arkadaşın bal bile 

olsa  hepsini  yeme.”;  Gail’e:  “Gecenin  içinde  fenerle  yürümek,  bulutlu  günden  iyidir.”;  Abed’e: 

“Yakındaki arkadaşın uzaktaki kardeşinden iyidir.” ve kendisine: “El-farah seb’ate ayyam vel huzn 

tȗlül ömr”

9

 sözlerini uygun bulur (Şafak 2011: 227). 



Abed’in arkadaşlarına söylediği Arap atasözü ise şöyledir: “Derler ki ihtiyar bir çamaşırcı 

kadının ayaklarının derisi kadar katı da olsa gerçek, sen gene de gerçeği söyle.” (Şafak 2011: 108). 

Ayrıca kadınlar için konuşurlarken söylediği “Kadınlarla çok yatmak insanı kör eder.”, “Kadınlarla 

hiç  yatmazsan  gözün  hiç  görmez.”  atasözleri,  her  şeyin  olabildiğince  karmaşık  hale  geldiği 

günümüz modern dünyasında, gerçekleri saf ve sarih bir şekilde anlatır (Şafak 2011: 327). 

Buda’nın  temel  öğretileri,  başka  memleketlerde  yaşayan  yabancıların  çektiği  basit 

sıkıntıları vermek için verilir: “En basiti başarmaktır en zor olan.” (Şafak 2011: 128). Hz. İsa’dan 

alıntı  yapılan  “İsa’nın  öğrettiği  gibi,  günah  işleten,  ağzımıza  giren  şeyler  değil,  oradan  çıkan 

şeylerdir. Söylediğimiz şeyler yani sözlerimiz.” sözü de yalan konuşmamaya dikkati çeker (Şafak 

2011: 321). 

İmge,  soyut  gerçeği  plastik  düzleme  taşıma,  onu  somutlaştırma  çabasının  ürünü  olarak 

ifade edilir (Ecevit 2004: 195). Diğer romanlarında olduğu gibi, Araf’ta da çok sayıda imgeye yer 

veren Şafak, bu vasıtayla hem duygu ve düşüncelerini somutlaştırır hem de romanın çokkatmanlı 

yapısını oluşturur.  

Zarpandit  karakteri  için anlatı  boyunca  başvurulan  işaretler  ve  alametler  önemli  bir  yer 

tutar. . Böylece romanda iç içe geçmiş, okuyucunun zihnini yoracak, oyuna bir gizem katacak olan 

bir  bulmaca  ortaya  çıkar.    Roman  boyunca  okuyucuda  merak  uyandıran  ipuçları  bu  ayrıntılarla 

verilir. Romandaki bulmacayı çözmeye yarayan bu ipuçları, isimler ve harflerde saklıdır. Ancak bu 

ipuçları,  tasavvuftaki  Hurufilik  öğretisinden  ziyade,  roman  kahramanının  harflerin  anlamsal 

                                                 

5

 Kılıç nereden gelirse gelsin dayanmak.  



6

 Sevinç yedi gün sürer, hüzün bir ömür boyu. 

7

 Sükût eden âdemoğlundan kork. 



8

 Bir sandık altını da olsa sakın mavi gözlü kadınla evlenme.  

9

 Sevinç yedi gün sür



er, 

hüzün bir ömür boyu

.

 



Arada Kalanların Romanı: Araf 

 

 

 

 

 

 

          825            

 

Turkish Studies 



International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 

Volume 8/1 Winter 2013 

çağrışımlarından  faydalanması  şeklindedir.  Roman  kişilerinin  isimlerine  yeni  anlamların 

yüklenmesi ve  Zarpandit’in yediği  muzun içinde değişik harfleri görmesi, buna örnek verilebilir. 

Ayrıca Gail’in kayıt sırasında beklerken henüz tanımadığı Debra’nın kırmızı saçlarıyla bembeyaz 

teni  arasında  yakaladığı  tezadı  da  bu  alametlerden saymak  gerekir.  Bankta  otururken  ayaklarının 

ucuna  düşen  atkestanesini,  sokakta  çalan  müzisyenlere  para  atacakken  şapkalarına  düşen  kuru 

yaprağı,  çayında  yüzen  nane  çöpünü,  Sultan  Ahmet’te  güvercinleri  kovalayan  kedinin  hiçbirini 

yakalayamamasını hep hayra yorar. 

Yukarıda  bahsedildiği  gibi  Şafak’ın  romanında  yarattığı  imge  düzleminin  önemli 

ögelerinden  biri  de  isim  simgeciliğidir.  Metinde  isim  simgeciliğinin  örnekleri  Gail  ve  Ömer’de 

görülür.  Ömer  isminin  noktalarını  kaybettiği  için  kendini  bir  aidiyetsizlik  içinde  bulurken,  Gail, 

Zarpandit olan isminden kaçınmakta ve onu değiştirmek istemektedir.  

Romanda  Batı,  West  adlı  “dişi”  kedi  ile  imgeleştirilirken,  Doğu  The  Rest  adlı  “erkek” 

kedi ile ifade edilir. Gail, West’e daha iyi davranırken, The Rest’e karşı daha sert ve acımasızdır. 

Yazarın romanda kadın sorunlarına bu imgeyle değindiğini de görmek mümkündür.  

Nasıl  ki  yer  değiştirmeler,  kişinin  bedenindeki  biyolojik  ritimlerin  bozulmasına  sebep 

oluyorsa,  insanın  memleketinden  uzaklaşıp  başka  kültürlerin  etkisine  girmesi  de  “kollektif 

hafızadaki  zihinsel  ritimlerin  bozulmasına”  sebep  olur  (Şafak  2001:  158).  La  Tia  Piedad,  New 

York’a  gelirken  beraberinde  getirdiği  porselen  takımına  “geçmişle  gelecek  arasına  bir  köprü” 

kurma  anlamını  yükler.  Zira  kendi  kültürünü  kaybetmek  istemeyen  bu  kadın,  porselen  takımını 

kültürünün ve geçmişinin koruyucusu olarak görür. Alegre’ye hediye edilen seksen yedi parçadan 

oluşan porselen tabağına yüklenen anlamlar da romanda geniş yer bulur.  



Araf,  renklerin  bolca  yer  aldığı  bir  metindir.  Yazar,  “somut  dünya  ile  soyut  yaşam 

katmanları”  arasındaki  farkı,  birçok  yerde  bu  görsel  imgelerle  vurgular  (Ecevit  2008:  228). 

Amerikalıların her renge farklı isimler verdiği ele alınırken daha sonra romanda geçen tüm renkler 

bir  katalogdan  bakılmışçasına  numaralarla  adlandırılır.  Düğün  günü  Gail’in  giydiği  mor  tondaki 

gelinliği,  değişik  numara  ve  isimlerle  şöyle  verilir:  “Odadaki  birinde  renk  kataloglarından  olsa 

elbisenin  renginin  numarasının  57-A,  isminin  Yabani  Üzümler  olduğunu  görecekti;  şalının 

numarası 60-D’ydi ismi Mağrur Gelenek.” (Şafak 2011: 307). 

Piyu’nun  Alegre’yle  olan  ilişkisini  ev  arkadaşı  Abed’e  anlatırken  utancından  yüzünün 

kızarmasını  değişik  numaralarla  romanda  adlandırılır.  Zira  kırmızı,  dünyeviliğin  ve  cinselliğin 

rengidir:  “Numarası  12-G,  adı  Yastık  Sohbeti’ydi  Piyu’nun  yanaklarını  kaplayan  rengin  bu  evde 

sadece Abed’e anlatabileceği bir sırrı açmak için onun odasına damladığında.” (Şafak 2011: 327).  

Şafak,  bazı  kelimeleri  birleştirerek,  boşluk  bırakmadan  yazar  ve  bunun  da  kelimeleri 

kavramlaştırma 

çabasından 

doğmuş 

olabileceğini 



düşündürür: 

“Gail, 


İsabanafazladanbirdolarınızolduğunusöyledi  Kadın’ın  da  kendisinin  farkında  olduğundan 

şüpheleniyor ve bunu hem ürkütücü buluyor hem de içten içe umuyordu.” (Şafak 2011: 191).  

Şafak,  bazen  de  sözcükler  arasına  kısa  çizgi  koymak  suretiyle  sözcüklerin  bitişik 

okunmasını sağlar: “Ömer’in düzenli nefes alışverişlerini dinlerken doğru-adam-millerce-ötede-ya-

da-şu-anda-hemen-alt-sokaktayken-yanlış-yerde-yanlış-adamla 

olduğu 


hissi 

her 


nefeste 

koyulaştıkça koyulaştı.” (Şafak 2011: 148). 



 

SONUÇ 

Modern  roman  anlayışının  postmodern  anlayışta  bir  anlatıya  dönüşmesi,  onun  iç 

unsurlarında  büyük  ölçüde  değişikliğe  sebep  olmuştur.  Bu  değişiklik,  gerek  romanın  olay 



826                                                                       

 

         Mustafa AYDEMİR



 

Turkish Studies

 

International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 



Volume 8/1 Winter 2013 

örgüsünde,  şahıs  kadrosunda  ve  dilin  kullanılmasında;  gerekse  zaman,  mekân  ve  tematik 

unsurlarında kendini gösterir.  

Araf’ın  olay  örgüsü,  mümkün  olduğunca  aza  indirgenmiş  ya  da  büsbütün  ortadan 

kaldırılmıştır.  Ayrıca  montaj,  kolaj,  ironi,  pastiş  gibi  tekniklerle  roman,  bir  anlatıya 

dönüştürülmüştür.  Dört  bölümden  oluşan  romanın  kendi  içinde  anlamsal  bir  ilişkinin  olduğunu 

söylemek  zordur.  Her  bölümde  farklı  bir  hikâye  anlatılmış  ve  bunlar  romanın  sonlarında 

birleştirilmeye çalışılmıştır. 

Romanda takvimsel zaman anlayışı yerine, dağınık bir zaman anlayışı hâkimdir. Yazar, 

farklı  ülkelerden  gelen  kişilerin  kendi  şehirlerindeki  saatlerini,  romanın  dönüm  noktalarında 

belirterek ve romanın içine zamana düşman bir karakter koyarak zamanı sürekli canlı tutmaktadır. 



Araf’ta  uzun  mekân  tasvirlerinden  ziyade,  gezilen  ve  görülen  yerler  dağınık  bir  şekilde 

tanıtılır. Romanda Boston, kapalı ve dar bir mekân olarak tanıtılırken; İstanbul, açık ve geniş bir 

mekân olarak yer alır.  

Romanda  küçük  bir  öğrenci  grubunun  çevresinde  gelişen  olaylar  anlatılır.  Ancak  bu 

kişiler, fazla yabancılık çekmeseler de geldikleri yerde “araf”ı yaşamaktan da kurtulamazlar. Farklı 

dünyalardan gelip aynı hayatı paylaşmak zorunda kalan, hem birbirine çok benzeyen hem de aynı 

oranda farklı olan karakterlerin isimleri önemlidir. Şahıs kadrosu, belli görevleri ve işlevleri yerine 

getirmekten ziyade, sadece olayları anlatan veya yaşayan öznelerdir. Yazar, roman boyunca belli 

bir kahramana odaklanmak yerine anti kahraman anlayışını savunur. 

Karakterler,  zaman  içinde  yaptıkları  ve  yapacakları  hareketlerle  bir  zıtlığı  bünyelerinde 

taşırlar.  İyilik/kötülük,  güzellik/çirkinlik,  sergilemek/mahremiyet  gibi  bu  zıtlıklar  kahramanların 

özelliğini  oluşturur.  Dişçilikte  okuyan,  ama  sivri  ve  keskin  objelere  takıntılı  Piyu;  tam  bir 

aidiyetsizliği  yaşayan  Ömer;  manik-depresif  Gail;  blumialı  Alegre  ve  lezbiyen  Debra  Ella 

Thompson romanın sıra dışı kahramanlarıdır.  

Metinlerarasılık  ve  imge  kullanımı,  romanın  önemli  özelliklerini  oluşturur.  Yazar  bu 

şekilde, romanını birkaç aşamadan oluşan mürekkep bir yapıya büründürür. Romanın Mevlânâ’dan 

bir alıntıyla başlaması ve ayet, atasözü, şiir gibi alıntıların olması, onu postmodernizme yaklaştırır.    

Yazar,  iki  dinli  dünyaya  geldiği  halde  dine  inanmayıp  farklı  güçlerle  ilgilenen  Yahudi 

Gail’i; Müslüman  bir ülkelerden gelen ve koyu Müslüman olan Abed’i ve ateist Ömer’i; Katolik 

olan Piyu ve Alegre’yi romana dâhil ederek dinin insanların hayatındaki rolünü açıklamaya çalışır. 

Deliliğin  hâkim  olduğu  romanda  Şafak,  normallik  ve  delilik  arasında  gidip  gelen  sarkaçlarla 

gerçekliği  sorgulamaya  çalışır.  Bu  amaçla  karakterlerini;  isim,  dil,  din,  zaman,  yalnızlık  ve 

yabancılık  gibi  sorunlarla  karşılaştırır.  Sonuç  olarak  Araf,  bütün  yönleriyle  tam  bir  arafta 

kalmışlığın romanıdır. 

 

KAYNAKÇA 

BOYNUKARA,  Hasan  (2009).  “Şafak’ın  Pinhan’ını  Anlamak”,  1980  Sonrası  Türk  Romanı 



Sempozyumu 27-28 Mart 2008 Bildiriler, (Yayına Haz. Hülya Argunşah, Ayşe Demir), 

Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları. 

DELEUZE,  Gilles  (2000).  Spinoza  Üzerine  On  Bir  Ders,  (Çev.  Ulus  Baker),  Ankara:  Öteki 

yayıncılık. 

DEMİRCİ,  Neşe  (2010).  “Elif  Şafak’ın  Pinhan,  Araf  ve  Mahrem’inde  İsim  İmgelemi”,  Turkish 

Studies, Volume 5/3: 997-1007.  



Arada Kalanların Romanı: Araf 

 

 

 

 

 

 

          827            

 

Turkish Studies 



International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 

Volume 8/1 Winter 2013 

DOLTAŞ,  Dilek  (2003).  Postmodernizm  ve  Eleştirisi,  Tartışmalar/Uygulamalar,  İstanbul: 

İnkılap Yayınları. 

EAGLETON, Terry (2011). Postmodernizmin Yanılsamaları, İstanbul: Ayrıntı Yayınları. 

ECEVİT, Yıldız (2004). Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, İstanbul: İletişim Yayınları.  

ECEVİT, Yıldız (2008). Orhan Pamuk’u Okumak, İstanbul: İletişim Yayınları. 

EMRE, İsmet (2004). “Altıncı Parmağın Romanı: Aylak Adam”, Arayışlar, 11: 48. 

ERCİYES, Cem (2002). “Pislik Belki de Sandığınız Kadar Pis Değildir” Radikal Kitap, 22 Mart 

2002. 

HARVEY, David (1993). “Postmodernizme Bir Bakış”, Birikim Dergisi, 49: 55. 



KORKMAZ,  Ramazan  (2007).  “Romanda  Mekânın  Poetiği”,  Edebiyat  ve  Dil  Yazıları,  (Ed. 

Ayşenur Külahlıoğlu İslam, Süer Eker), Ankara: Grafiker Yayınları. 

ROSENAU, Pauline Marie (1998). Postmodernizm ve Toplum Bilimleri, (Çev. Tuncay Birkan), 

Ankara: Ark Yayınları. 

SARUP, Madan (2004). Post-yapısalcılık ve PostmodernizmAnkara: Bilim ve Sanat Yayınları. 

ŞAFAK, Elif (2004). “İki arada; bir Araf’ta”, Yeni Şafak, 20 Mayıs 2004. 

ŞAFAK, Elif (2006a). “Med İle Cezir Arasında Bir Dem ”, Zaman, 01 Ocak 2006. 

ŞAFAK, Elif (2006b). “Türk Edebiyatı ve Şuur Bulanıklığı”, Zaman, 04 Temmuz 2006. 



ŞAFAK, Elif (2011). Araf, İstanbul: Doğan Kitap. 

 

Yüklə 393,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə