Cihadın hükmünün farz-ı kifaye olması, onun öneminin az olduğu anlamına gelmez.
Çünkü cihad, ibadetlerin en faziletlilerindendir. Nitekim Allah Rasulü
sallallahu aleyhi ve
sellem
’e, “İnsanların en faziletlisi kimdir?” diye sorulmuş, o da “Malı ve canıyla Allah
yolunda cihad eden kişidir.” diye cevap vermiştir. (Muttefekun aleyh)
Aişe radıyallahu anha, “Ey Allah'ın Rasûlü! Cihadın en faziletli amel olduğunu
görüyoruz. Biz (kadınlar) da cihad edelim mi?” diye sorunca Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve
sellem
şöyle cevap vermiştir: “Hayır! Siz kadınlar için en faziletli cihad, makbul bir hacdır.”
(Buhârî) Buhârî’nin bir rivayetinde de şöyle geçer: “Sizin cihadınız, hacdır.”
Bu nedenledir ki ilim ehlinin birçoğu, kadınlar için, haccın cihaddan daha faziletli
olduğunu ifade etmiştir. Cihad, kadınlar için (tartışmasız olarak) farz değildir.
7- KÂFİRLERLE YAPILAN CİHAD İKİ ÇEŞİTTİR:
a) Saldırı cihadı:
Bu, kâfirlerle, kâfirlerin yurtlarında savaşmaktır ve farz-ı kifayedir. Farz-ı kifayenin en
azı da İslâm devletinin sınır boylarını, oralara müminleri yerleştirerek koruma altına almaktır.
Bundaki amaç da Allah düşmanlarının kalbine korku salmak ve muhtemel saldırıları
engellemektir.
b) Savunma cihadı:
Bu da kâfirlerle, kendi yurdumuzda savaşmaktır. Bu tür cihad, şu durumlarda farz-ı
ayn olur:
- Kafirler Müslümanlara ait bir ülkeye/beldeye girdikleri zaman
- Müslüman ordularla kafir ordular karşı karşıya geldiklerinde
- Devlet başkanı bazı şahısların ya da toplulukların savaşa çıkmasını isterse onların
savaşa çıkmaları farz olur.
- Kafirler Müslümanlardan bir grubu esir aldığı zaman
Kafirler, Müslümanlara ait herhangi bir toprağa girip kamp kurarsa ümmetin âlimleri,
bu durumda kafirlerin saldırıya geçtiği o ülkenin halkına ve onlara yakın olan Müslümanlara
cihadın farz-ı ayn olduğunda ittifak etmişlerdir. Öyle ki çocuk, babasından; hanım,
kocasından ve borçlu da alacaklısından izin almaksızın cihada çıkabilir. Şayet o
ülkenin/beldenin halkı cihadda yeterli gelmez, aciz kalır, tembellik eder ya da cihaddan
vazgeçip otururlarsa bu farz-ı ayn hükmü, onlara en yakın olanlardan başlayarak sırayla
herkes için geçerli olur. Öyle ki bu, yeryüzündeki bütün Müslümanları içine alabilir.
Dört mezhep âlimlerinin bu konudaki bazı sözleri:
İbn Âbidin, Hâşiye’sinde (3/238) şöyle der:
“Düşman, İslam sınır boylarından birine saldırdığı zaman cihad farz-ı ayn olur. Aynı
şekilde onlara yakın olanlara da farz-ı ayn olur. Onlardan uzakta olanlara ise eğer kendilerine
ihtiyaç yoksa farz-ı kifaye olur. Şayet yakın olanların düşmana karşı koymaktan aciz kalması
veya aciz kalmasalar bile gevşeklik gösterip cihad etmemesi nedeniyle onlara ihtiyaç
duyulursa o zaman onlara da cihada çıkmak namaz ve oruç gibi farz-ı ayn olur. Cihadı terk
etmeleri caiz olmaz. (Cihadın farz-ı ayn oluşu) bu şekilde aşama aşama devam eder ta ki
doğudakiyle batıdakiyle bütün Müslümanlara farz olur.”
Malikî mezhebinde, Haşiyetu’d-Desukî’de (2/174) de şöyle denmektedir:
“Düşmanın ani saldırdığı durumlarda cihad; kadın, köle ve çocuk dâhil her bir ferde
farz-ı ayn olur. Kölenin efendisi, koca ve alacaklı mani olsa bile bunlar, yine de cihada
çıkarlar.”
Şafiî mezhebinde, Nihayetu’l-Muhtac’da (8/85) şöyle der:
“Düşman, bir beldemize girer de onlarla aramızda namazın kısaltılacağı kadar bir
mesafe olmazsa o belde halkının -fakir, çocuk, köle, borçlu ve kadın gibi cihadla yükümlü
olmayanlar da dâhil- düşmana karşı koymaları gerekir.”
Hanbelî mezhebinde,
el-Muğni’de (8/345) şöyle der:
“Şu üç yerde cihad, farz-ı ayn olur:
- Müslümanların ordusuyla kâfirlerin ordusu karşı karşıya geldiklerinde
- Kafirler, bir beldeye girerlerse oranın halkına onlarla savaşmak ve onları oradan
çıkarmak farz-ı ayn olur.
- Devlet başkanı birilerinin savaşa çıkmasını isterse onların da çıkması gerekir.
8- CİHADIN MERTEBELERİ
Cihadın dört mertebesi vardır:
a- Nefis İle Cihad:
Bu, şu şekilde olur:
- Kurtuluşu ve mutluluğu kendisine bağlı olan dinî meseleleri öğrenmek
- Öğrendikleriyle amel etmek. Çünkü amelsiz ilim fayda vermez.
- Basiretli bir şekilde öğrendiklerine davet etmek, onları bilmeyenlere öğretmek, bu
uğurda başına gelecek eziyet ve sıkıntılara sabretmek ve hepsine Allah için tahammül etmek.
b- Şeytan İle Cihad:
Şeytan ile cihad, onun kula verdiği, imanı zedeleyecek türden şüphe ve kuruntuları
savmakla ve davet ettiği kötü nefsî arzulara karşı koymakla olur.
c- Kafirlerle ve Münafıklarla Cihad:
Bunlara karşı cihad; kalp, dil, hâl ve el ile olur. Kafirlerle cihad, daha çok el ile,
münafıklarla cihad da daha çok dil ile olur.
d- Zulüm, Taşkınlık, Bid’at ve Münker Ehliyle Cihad:
Bunlarla cihad, güç yetiyorsa elle, güç yetmiyorsa dille, buna da güç yetmiyorsa kalple
olur. Nitekim Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurmuştur:
“Sizden kim bir münker/kötülük görürse onu eliyle değiştirsin. Buna güç yetiremezse
diliyle (değiştirsin), buna da güç yetiremezse kalbiyle (ondan nefret etsin). Bu ise imanın en
zayıf hâlidir.” (Müslim)
Allah katında insanların en mükemmeli, tüm bu mertebeleri kâmil manada yerine
getiren kimsedir. İnsanların en mükemmeli ve Allah katında en değerli olanı da Muhammed
sallallahu aleyhi ve sellem
’dir. Çünkü o, cihad mertebelerinin tümünü kâmil manada yerine
getirmiş ve Allah yolunda hakkıyla cihad etmiştir.
9- CİHADI TERK ETMENİN TEHLİKESİ:
Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurmuştur:
“Cihad etmeden -içinde cihad etme arzu ve niyeti de taşımadan- ölen kimse,
münafıklıktan bir şube üzere ölmüş olur.” (Müslim)
“İyne
2
yoluyla alışveriş yapar, öküzlerin kuyruklarına yapışıp ziraatla uğraşmaya razı
olur ve cihadı terk ederseniz, Allah size öyle bir zillet verir ki dininize dönmedikçe de onu
üzerinizden kaldırmaz.” (Ahmed)
“Kim ok atmayı öğrenir de sonra onu (mazeretsiz olarak) terk edip (unutursa) bizden
değildir.” (Müslim)
10- SAVAŞ DIŞINDA ŞEHİD OLANLAR:
Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem
savaş meydanında ölmediği halde şehid olanları
açıklamıştır. Bu konudaki hadisler şöyledir:
“Şehidler beş kısımdır: Vebadan (salgın hastalıktan) ölen, karın ağrısından ölen, suda
boğulan, enkaz altında kalan ve Allah yolunda şehid olan.” (Buhârî, Müslim)
“Veba, her mü’min için şehadettir.” (Buhârî, Müslim)
2
Vadeli satılan bir malın peşin para karşılığında daha düşük bir bedelle geri satın alınması şeklinde
gerçekleştirilen faizli bir tür alışveriş şekli. (Çeviren)