DOSYA
“Mimarlık ve sanat ilişkisini
yorumlamaya çalışırken,
dönemlere ait tutumların
ve yaklaşımların mimariyi
tanımlamada ve sanatla
ilişkisini belirlemede etkili olduğu
görülmektedir. Sanat ve estetik
her dönemde mimariye dahil
olmuştur. Ancak estetik kabuller ve
mimaride estetik tutum dönemlere
göre farklılaşmıştır. Mimariye ait
diğer unsurlarla birlikte estetik
değer yapının zamansız olmasını
sağlarken, bugün popüler mimari,
tüketim mimarlığı, mimaride moda
gibi kavramlar tartışılmaktadır.
Sonuçta toplumların estetik
yargıları değişmekte, teknolojik,
ekonomik ve toplumsal değişimler
mimaride estetik kavramını
yeniden biçimlendirmektedir.
Ancak değişmeyen şey mimarinin
mekân yoluyla bir yaşantıyı ya
da yaşantı içinde bir dönemi
kapsadığı ve tasvir ettiğidir.”
Onur ERMAN
Mimar
Yrd. Doç. Dr.
Çukurova Üniversitesi,
Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi
MİMARLIK VE
SANAT İLİŞKİSİ
ÜZERİNE
nımlar. Hasol (2013, sf: 625) eski tarihlerden bu-
güne kadar sanat sınıflandırmalarının hepsinde
mimarlığın yer aldığını, aynı şekilde, mimarlığa
ilişkin tanımların içinde de sanat ve tasarımın
birlikte bulunduğunu söyler. Tasarım olgusu söz
konusu olduğu için mimarlığın; resimde, hey-
kelde, müzikte olduğu gibi salt sanattan ibaret
olmadığını belirtir.
Sanat ve mimarlık ilişkisine yönelik düşün-
celerin orijinini Vitrivius’un mimarlık üzerine
görüşlerinin ve sınıflamalarının oluşturduğu
söylenebilir. MÖ 1. yüzyılda, Vitrivius mimarinin
düzen, düzenleme, armoni, bakışım, uygunluk
ve ekonomiye dayandığını ifade eder. Ona göre
mimarlıkta üç bölüm vardır (yapı sanatı, zaman
ölçerlerin yapımı ve makine üretimi) ve bunla-
rın hepsi dayanıklılık, uygunluk ve güzellik gö-
zetilerek yapılmalıdır (Vitrivius, 1993, sf: 10-11).
Vitrivius’a göre mimarinin ifadesi şu şekildedir:
MİMARİ = SAĞLAMLIK + İŞE YARARLIK + GÜZELLİK
19. yüzyılın sonlarına dek bütün mimari söy-
lemler, Vitrivius’un Mimari Üzerine On Kitap’ına
ve mimari için getirdiği bu denkleme dayalıydı
ve özgün bir mimari varlığını şart koştuğu üç
temel öğeden oluşmaktaydı.
Hegel ise mimariye bütün sanatların anası di-
yordu. Hegel’e göre mimari özerkti ve müzik,
güzel sanatlar ve tiyatro gösterisi gibi bütün di-
ğer alanları içerdiğini kabul ediyordu. Bu yakla-
şımla mimari “sanat olarak mimari” haline geldi,
üstün bir kurum konumu aldı ve her mimarın
projesi sanat kavramına atıfla tanınmak zorun-
da kaldı (İsozaki, 2006, sf: 12).
20. yüzyılın başlarına gelindiğinde ise mimariye
ve sanata bakışın değişmeye başladığı görülür.
Özerk sanat ve mimaride süsleme değerini kay-
bediyordu ve mimaride yeni bir üslup arayışı
başlamıştı. Aynı zamanda bir yandan ilerlemeye
devam eden endüstrileşme hareketi yeni mal-
zeme ve yapım tekniklerinin geliştirilmesiyle
mimaride klasik üsluptan uzaklaşmak, yeniça-
ğın mimarisini yaratmak için bir olanak olarak
görülmekteydi. Bu gelişmelerin düşünsel zemi-
ninde ise Loos’un “Süsleme Suçtur” (Ornament
is Crime) manifestosunu bulmak mümkündür.
Loos’a göre işlevsel olan unsurların süslemeye
ihtiyacı yoktur ve artık mimariyi süslemeden
“Sanat, hayatın çoğalmış halidir, bilincimizi
uyarmada birbirleriyle yarışan ve onun
uyuklamasını engelleyen sürprizler silsilesi.”
(Bachelard, 1969, sf: xxxiii)
“Mekân; sanatın nefesidir”* F.L. Wright
İnsanoğlu yaşamın her döneminde güzellik ara-
yışı içinde olmuş, resim, şiir, müzikle başlayan
sanatsal yaratı, giyim kuşam ve süslenmeyle bü-
tün insanlık tarihi boyunca süregelmiştir (Beh-
ramoğlu, 2013, sf:627). İnsanoğlunun güzellik
arayışını, güzelliğin bireyin obje ile yaşadığı de-
neyimi tatmin eden bir unsur olmasına bağla-
yan Ulrich (2006) sanatın yaşantı ile ilişkisini bu
şekilde açıklamaya çalışır.
Kant sanatı; güzel sanat ve mekanik sanat olarak
ikiye ayırırken, mimarlığı heykel ile birlikte güzel
sanatın bir alt grubu olan formative (biçimlen-
dirici) sanat adı altında, plastik sanat olarak ele
almıştır. Kant’a (2008, sf: 109) göre mimarlık; sa-
nat yoluyla olguya ait kavramları sunma sanatı-
dır. Ona göre mimaride en önemli nokta, sanat-
sal nesnenin belirli bir kullanımının olmasıdır,
(bu nedenle) estetik fikirler sınırlıdır. Mimari ile
birlikte plastik sanat olarak ele alınan heykel ise
bir kullanım için değildir ve estetik fikirlerin ifa-
desi heykelin ana amacıdır. Bu nedenle insan,
hayvan, tanrı yontuları heykel sanatına ait olur-
ken, tapınaklar, zafer takları, mozoleler hatta ev-
ler ve evlerin içinde belirli amaç için tasarlanmış
objeler ve mobilyalar da mimarlığa ait olur.
Kant’ın yaklaşımında mimarlık biçimden kay-
naklanan güzellik duygusu nedeni ile göze hi-
tap eden, güzellikle ilgili sanat olarak anılmıştır.
Mimarlık ürünü biçimsel yapısı ve biçime ait ka-
rakteri ile bir sanat eseri gibi değerlendirilir. An-
cak yukarıda da vurgulandığı gibi mimariyi bir
sanat eserinden ayıran en önemli özelliği işleve
sahip olması, işlevsel bir amaçla tasarlanmasıdır.
Mimar bir ressam ya da bir heykeltıraş gibi renk,
doku, ışık ve formlarla çalışır. Ancak; yapı işlevsel
bir bütündür, form ögeleri mimarın ilgilenmesi
gereken unsurlardan birisidir.
“Mimarlık yaşantıdan kaynaklanan sorunlara çö-
züm üretir ve yaşantıyı sürdürmek için düzen yaratır”.
Rasmussen (2012, sf: 12) bu ifadenin altını çize-
rek mimariyi çok özel bir işlevsel sanat olarak ta-
30
| GÜNEYMİMARLIK | EYLÜL2013 | SAYI 13