Eski Kimyada Kibrît-i Ahmer Teriminin Klasik Türk Şiirine Yansımaları
769
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 7/3, Summer, 2012
benzerlik gösterir. Bu benzerlik sonucunda kimya ıstılahlarının tasavvufi metinlerde çokça
kullanıldığı görülmektedir. Tasavvufi düĢüncede, insanın kendi baĢına manevi makamlara
ulaĢamayacağı veya ancak belirli makamlara kadar ilerleyebileceği ve bu ilerleyiĢin de çok uzun
zaman alacağı düĢüncesi vardır. KiĢi, ancak bir mürĢidin rehberliğiyle manevi derecelere kısa
sürede ulaĢabilir. Böylece, kimyacının yapacağı madenlerin oluĢumunu hızlandırma iĢlemini,
tasavvufta mürĢid yüklenir. MürĢidin, kimya veya kibrît-i ahmer olarak anılması bu sebepledir.
AĢk yolcusuna rehberlik eden insan-ı kâmil, bakıĢı, sohbeti ve her haliyle gönülleri
fetheder; insanları olgun hale getirir. MürĢidin nazarına kimya denilmiĢtir (Mütercim Âsım 2009,
447). Yunus Emre bu hususu Ģu Ģekilde dile getirir:
Erenlerin nazarı toprağı gevher eyler
Erenler kademinde toprak olasım gelir
(Tatcı 2005, 60)
Gelibolulu Mustafa Âlî, bir tahmisinde mürĢidi kibrît-i ahmer olarak vasfeder:
Riyâzet pûtesinde rûy-ı zerdi her kimüñ zerdür
Velî tevhîd Ģem„in yakmada kibrît-i ahmerdür
Hakîkat kîmyâsın bildüren sûfî bu cevherdür
ġu kim yanında anuñ sîm ü zer pâke berâberdür
Olaruñ „ayn-ı envârı hemân iksîr-i ekberdür
(Aksoyak 1999, 372)
Bir mürĢid rehberliğinde riyazete giren ve maneviyat yolunda olgunlaĢmak isteyen sâlikin
yüzü sararır; bu sararma altın değerindedir. Manzumenin ikinci mısraında veli ya da kâmil insanın
tevhid mumunu yakmada kibrît-i ahmer olduğu beyan edilir. Allah‟ın birliğinin idraki için sâlikin
baĢladığı yolculukta veli aydınlatıcı ve yol göstericidir. Üçüncü mısraya göre ise kibrît-i ahmer,
hakikat kimyasını bildiren bir cevherdir. Gelibolulu Âlî, hakikat yolcusu ile mürĢidin münasebetini
ve tasavvufi düĢüncenin amacını yukarıdaki manzume ile dikkatlere sunar. Mısralarda yer alan eski
kimyaya dair unsurlar, tasavvufî düĢünceyi açıklamada ustalıkla kullanılmıĢtır.
Sinan PaĢa, Tazarru„nâme‟nin “ĠĢâret-i vücûb-i Ģeyh” bölümündeki manzumesinde, doğru
yolu gösteren pîri kibrît-i ahmere benzetir:
Pîr-i reh kibrît-i ahmerdür hemîn
Sînesi bir bahr-i ahzardur hemîn
(Sinan PaĢa 2001, 77)
Bu beyit Attâr‟ın “Pir kibrît-i ahmer göğsü yeĢil umman” (Schimmel 2004, 252) ifadesini
hatırlatıyor.
Abdulkadir-i Geylanî:
ġairler bazen, insanın manevi açıdan olgunlaĢmasına rehberlik eden velilerin adlarını
zikrederler. Mustafa Manevî bir beytinde, kimsenin tam olarak kıymetini bilmediği Abdülkadir-i
Geylanî‟yi bir kibrît-i ahmer olarak görür:
770
Mehmet Korkut ÇEÇEN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 7/3, Summer, 2012
Oldı bir kibrît-i ahmer kimse bilmez kadrini
Sırr-ı vech-i Kibriyâdur ġeyh „Abdü'l-kâdirî
(Tatcı 2003, 153)
Kâmil İnsan ve Manevi Olgunlaşma:
Cemalî bir beytinde,
Kâmil insân kabzına giren olur sâf zer gibi
Aña ol kabza Cemâlî kibrît-i ahmer olur
(Karaman 2002, 103)
derken, kâmil insanın vereceği manevi eğitimi kibrît-i ahmer olarak tasavvur eder. Dolayısıyla
böyle bir insanın himayesine giren kimse, maneviyat bakımından saf altına dönüĢecektir. Ġnsanın
saf altına dönüĢmesi ile masivadan ve nefis bağlarından kurtularak hakikate veya yüksek manevi
derecelere ulaĢması kastedilir.
Nehcî, olgunlaĢmayı talep eden kimseye, kâmil insanın himmet iksiri ile olgunlaĢarak
kibrît-i ahmer haline gelmesini öğüt verir:
ġemm eyledükçe Ģemme-i iksîr-i himmetin
ĠriĢ kemâle hâsılı kibrît-i ahmer ol
(Aslan 2005, 185)
Eski kimyada bazı kimyevi unsurların insanla iliĢkilendirilerek açıklandığı olmuĢtur.
Buna göre minerallerin bir kısmı beden, bir kısmı da ruhtur. Râzî, kükürtü ruh sınıfına dâhil eder
(Crosland 2000, 12). Berth‟e göre, bedenler yere iliĢkindir; ruhlar ise uçucu olup göksel mahiyet
taĢır (Crosland 2000, 11). Bu bilgilerden hareketle ruhlar sınıfında olan kükürtün/kibritin, yükseliĢi
ifade ettiği söylenebilir. YükseliĢ düĢüncesi ve kâmilleĢen insan arasında da paralellik vardır.
Cemalî,
Kîmyâ olup da zerveĢ dilleri sâf eyleyen
Pûte-i sır içre ol kibrît-i ahmer gizlidür
(Karaman 2002, 169)
beytinde, altını saflaĢtırdığı gibi gönülleri de saflaĢtıran ve arındıran
kibrît-i ahmer‟in sır potasında
gizli olduğunu anlatırken, kibrît-i ahmeri sır ya da hikmet olarak telakki eder. Beyitteki sır
sözcüğünün kimyada kullanılan “sır” maddesini iĢaret ettiği de düĢünülebilir. Ayrıca beyitteki
“kîmyâ, zerveĢ, sâf eylemek, pûte, kibrît-i ahmer” sözcükleri tenasüplü olarak kullanılmıĢtır.
Dergâhın Tozu:
Neccârzâde Rıza, dergâhın tozunu kibrît-i ahmere teĢbih eder:
Aceb mümkin midür kuhl eylemek çeĢm-i cihân-bîne
Gubâr-ı dergehüñ cânâ baña kibrît-i ahmerdür
(Özdemir 1999, 281)
(Cihanı gözleyen göze sürme çekmek mümkün müdür? Ey sevgili! Senin dergâhının tozu
benim için kibrît-i ahmer sayılır.)