Stephen King Kara Kule Cilt2 üçün Çizgileri



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə12/33
tarix16.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#63306
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   33

Ve bu şakacı adamın belinde bir çift tabanca bulunuyordu.

Bu silahlar yaşlı dağlardan daha eski, Yabanıl Batı müzesinden alınmış gibiydiler... Ama, ne olursa olsun birer tabancaydılar ve ateş edebilirdiler. Andolini ansızın beyaz suratlı adamla ilgilenmesi gerektiğini sezinledi... Eğer adam hortlaksa, eğer durum gerçekten öyleyse ortaya endişe edilecek bir şey çıkmayacaktı.

Andolini, Eddie'den kopmayı başardı ve birdenbire sağa doğru dönerek yuvarlandı. Üzerindeki ederi beş yüz dolarlık ceketinin yırtılan yerinden bir taşın bedenine verdiği acıyı duyumsadı.

Aynı anda Silahşor sol eliyle tabancasını çekti. Hasta ya da sağlıklı, uyanık ya da yarı uykulu olsun silahı çekişi her zamanki gibiydi: Roland bu konuda bir yaz gününde çakan şimşekten daha da hızlıydı.

Kendisini şaşkın ve hasta gibi duyumsayan Jack Andolini, Mahvoldum diye düşündü. Tanrım, bu adam şimdiye dek tanıdığım herkesten daha hızlı silah çekiyor! Mahvoldum, kutsal Meryem Ana! Bu adam beni öldürecek, öldü...

Paçavra giysiler içindeki adam sol elindeki tabancasının tetiğini çekti ve Jack Andolini düşündü (gerçekten düşündü.) Ne olduğunu bile anlayamadan ölecekti. Oysa, patlama yerine tabancadan yalnızca bir tıkırtı sesi gelmişti.

Silah ateş almamıştı.

Gülümsemeye başlayan Andolini dizlerinin üzerinde doğruldu ve tabancasını kaldırdı.

"Kim olduğunu bilmiyorum. Ancak, şimdi elveda diyerek kendi kıçını (!) öpebilirsin, lanet olası hortlak!" dedi.
13
Eddie titreyerek yerinde doğruldu ve oturdu. Çıplak bedeni almış olduğu darbelerle çiçek hastalığının neden olduğu kabarcıklar gibi kızarıklarla dolmuştu. Roland'ın tabancasını çektiğini görmüş, patlama sesi yerine çıkan tıkırtıyı duymuş, ardından Andolini'nin dizleri üzerinde doğruluşuna ve bir şeyler söyleyişine tanık olmuştu. O anda ne yaptığını kendisi de bilemeden eliyle bir taşı kavrayıverdi. Sonra, taşı kaldırdı ve olabildiğince sert bir şekilde fırlattı.

Taş, Andolini'nin kafasının arkasında, tepesine yakın bir yere çarpıp geriye doğru sekti. Taze yaradan adamın şakağına doğru kanlar fışkırdı. Andolini ateş etti ancak böyle bir atışta kurşun ancak çıldırmışsa hedefi bulur ve Silahşor’u öldürebilirdi.


14
Silahşor Eddie'ye, Kurşun gerçekten çılgın değildi diyebilirdi. Sen de kurşunun rüzgârını yanağında duyumsamış olsaydın ona gerçekten çılgın diyemezdin.

Andolini'nin atışından irkilen Roland silahının horozunu geriye çekti ve bir kez daha tetiğe bastı. Bu kez fişek yatağındaki mermi ateş aldı, plaj boyunca kuru ama güvenilir bir ses yankılandı. Kayaların üzerine tüneyip uyuklayan martılar ürktü, bağrışarak havalandılar.

Silahşor’un kurşunu, Andolini düşünmeyi bırakıp atik davransa boşa gidebilirdi. Oysa düşünürken hareketsiz kalan çirkin adam iyi bir hedef oluşturmuş ve kafasına yediği mermiyle bir anda yana doğru devrilmişti. Silahşor’un silahının çıkardığı patlama sesi uzaklardan gelir gibiydi ama yeterince gerçek bir silah sesiydi. Roland'ı o ana değin duyumsadığı uyuşukluk durumundan kurtarmış, iki ayağının üzerinde iyice dikilmesine neden olmuştu. Bir eli (sağ eli) yıkıma uğramış ve yararsız kalmış olabilirdi. Oysa öbür elindeki tabanca yabanıl bir biçimde titreşiyor ve vuracak yeni bir hedef arıyordu.

Yere düşen Andolini, ilk olarak Eddie'ye uyuşturucu düşkünü ve kendisim her nasılsa bu çılgınların alemine getiren genç adamı gördü. Eddie orada ilk doğduğu günkü gibi çıplak olarak dikiliyor, serin serin esen deniz rüzgârında titriyor ve iki eliyle kendi kendisini sarıp ısıtmaya çalışıyordu. İyi. Jack Andolini burda ölebilirdi. Ama hiç değilse şu boktan (!) uyuşturucu düşkünü Eddie Dean'i kendisiyle birlikte öteki dünyaya yollayabilirdi.

Andolini tabancasını kaldırdı. Colt marka küçük tabanca şimdi kendisine on kilo ağırlıktaymış gibi geliyordu. Gene de silahını kaldırmaya başarabilmişti.
15
Bu da patlamayan bir kursun olmasa çok iyi olacak diye düşünen Silahşor asık suratlıydı. Bir kez daha tabancasının horozunu geriye çekti. Martıların cıyaklamalarının gerisinde tabancasının fişekliğinin dönerken çıkardığı yağlı bir tıkırtı sesini duydu.
16
Ancak bu kez de tabanca tutukluk yapmamış, kurşun ateş almıştı.
17
Silahşor, Andolini'nin kafasına değil elindeki silaha nişan almıştı. Karşıtlarının bu adama şimdi de gereksinip gereksinmediklerini bilmiyordu. Belki de onlar adama muhtaçtılar. Olasılıkla Balazar için Jack Andolini önemliydi. Ve Balazar pek tehlikeli bir kişi olduğunu ortaya koyduğu için tutulacak en iyi yol, en güvenlikle olanını seçmekti.

Şimdi ayağa kalkıp kumsal boyunca çığlıklar atarak yürüyen Andolini'yi izleyen Silahşor, Çok şanssızmışsın sen, Arkadaş! diye düşünüyordu. Çirkin adamın gömleği ve pantolonu kanlar içinde kalmıştı. Daha önce Colt Cobra marka tabancayı tutan elinin avucundan aşağısı kopmuştu. Silah ise, şimdi işe yaramaz bir demir yığını olarak kumların üzerinde duruyordu.

Eddie şaşkınlıklar içinde kalmış durumda Jack Andolini'ye baktı. Artık Andolini'nin mağara adamlarınınkine benzeyen çirkin suratına bakan hiç kimse yanlış yargılara varmayacaktı. Çünkü adamın suratı da kalmamış gibiydi. Şimdi o yüzün yerinde birtakım parçalanmış etlerle ağzının yerinde küfürler savuran kara bir delik bulunuyordu.

"Tanrım! Ona ne oldu ki?"

"Benim kurşunum, tetiği çektiği onda onun tabancasının namlusuna vurmuş olacak" diyen Silahşor şu anda polis akademisinde balistik dersi veren bir profesör gibi kuru bir sesle konuşuyordu. "Sonuçta adamın silahının arka kesimi patladı. Sanırım, iki fişek aynı anda patladılar" diye ekledi.

"Onu vur" diyen Eddie şimdi öncekinden daha fazla titriyordu. Gerçi hava gecenin ayazıyla ve deniz rüzgârının etkisiyle pek soğuktu, üstelik genç adam çırılçıplaktı ama onu iliklerine kadar titreten Roland'ın sesindeki duyduğu buzdan ifade olmuştu. Sözünü şöyle sürdürdü; "Onu öldür! Tanrı aşkına adamı böyle perişan durumda bırakma!"

Silahşor bir kez daha buz gibi sesle konuştu, "Çok geç artık."

Ve Eddie başını yeniden Andolini'ye çevirdiğinde, kumsalda ıstakoza benzer yaratıkların çirkin adamın Gucci marka pahalı mokasen pabuçlarına saldırdıklarını gördü... Kuşkusuz adamın ayakları pabuçlarının içindeydi. Çirkin adam kollarını çırparak, haykırarak yere düştü. Yaratıklar açgözlülükle ona saldırır ve canlı canlı parçalayarak yerken bir yanda da sorguya çekiyorlardı: "Dad-a-çik? Did-e-çik? Dam-a-çam? Dod-a-çok?"

Eddie inler gibi konuştu, "Tanrı'm! Şimdi biz ne yapacağız?"

"Sen şimdi yanına Balazar adlı adama söz verdiğin kadar (burada Silahşor şeytan tozu dedi ama Eddie bunu kokain olarak algıladı) al. Yalnız bu sefer ben de seninle birlikte oraya gitmeliyim. Üstelik oraya kendim olarak gitmem gerekiyor."

"Vay canına! Bunu yapabilir misin?" diye soran Eddie hemen kendi sorusunu yanıtladı "Elbette yapabilirsin. Ama niçin?"

"Çünkü sen işi yalnız başına çözümleyemezsin" diyen Roland buyurgan bir sesle ekledi, "Buraya gel!"

Eddie bir kez daha dönüp şimdi kumsalda bir yığın oluşturan yaratıklara baktı. Aslında Jack Andolini'yi hiç sevmezdi.

Gene de midesi bir fena oluyordu.

"Buraya gel!" diyen Roland sabırsızdı. "Zamanımız daralıyor ve ben de pek az hoşlandığım bir şeyi yapmak zorunda kalıyorum. Daha önce yapmadığım bir şey üstelik. Bunu yapabileceğimi kesinlikle düşünemezdim." Dudaklarını bükerek ekledi, "Böyle şeyleri yapmaya alışmam gerekiyor."

Eddie giderek daha çok kauçuktan yapılmış gibi duyumsadığı ayakları üzerinde yürüyerek kemikleri ortaya çıkmış bu adama doğru yürüdü. Silahşor’un derisindeki çıplak kesimler bembeyazdı ve karanlıkta parıldar gibiydi. Sen kimsin Roland? diye düşündü. Sen nesin? Sende duyumsadığım bu sıcaklığın nedeni ne? Yalnızca beden sıcaklığı mı? Yoksa bir tür deliliğin ateşi mi? Sanırım her ikisi de olabilir.

Tanrı'm. Genç adam bir uyuşturucuya gereksiniyordu. Dahası, uyuşturucu almayı hak etmişti.

"Neyi daha önce yapmamıştın? Nelerden söz ediyorsun?" diye sordu.

Roland, "Şunu al" diyerek sağ kalçasının üzerine doğru sarkan tabancayı gösterdi. Parmağı ile silahı işaret etmemişti. Çünkü tabancayı gösterecek işaret parmağı sağ elinde bulunmuyordu. Yerinde paçavralardan oluşmuş kirli bir sargı vardı. Silahşor sözünü şöyle sürdürdü, "Artık onun bana bir yararı kalmadı. Şimdi yararlı değil, belki ilerde de hiç yararlı olmayacak."

Eddie yutkundu ve güçlükle konuşabildi, "Ben... ben.... ona dokunmayı istemiyorum."

Silahşor tuhaf bir incelikle, "Ben de sana dokunmayı istemiyorum...." dedi ve ekledi, "Ama, korkarım ki ikimizin de başka seçeneği yok. Orada bir vuruşma olacak."

"Sahi olacak mı?"

"Evet" diyen Silahşor, Eddie'ye huzurlu bakışlarla bakarak bir kez daha konuştu, "Sanırım orada büyük bir vuruşma olacak."
18
Balazar giderek daha huzursuzlaşıyordu. İş uzun sürmüş, adamlar içerde çok uzun süre kalmışlardı. Ortalık pek sessizdi. Olasılıkla bir sokak ötede, birbirlerine bağıran insanların sesleri ve daha sonra belki de patlayan havaifişeklerin gürültüsü işitiliyordu. Ancak, Balazar'ın yaptığı türden bir işte çalışırsanız, havai fişeklerin gürültüsünü ilk düşünmeniz gereken şeylerden olmadığını bilirdiniz.

Bir haykırışı duyar gibi oldu. Bu, bir haykırış mıydı?

Aldırış etme. Bir sokak ötende olanların seninle ilgisi bulunmuyor. Yoksa git gide yaşlı bir kadına mı benziyorsun?

Ne olursa olsun sonuç aynıydı. Tüm işaretler kötüyü gösteriyordu. Pek kötüyü...

Kapalı tuvalet kapısına doğru seslendi; "Jack!"

Yanıt alamadı.

Çalışma masasının sol çekmecesini açtı ve oradan silahını çıkardı. Bu silahı Colt Cobra marka bir tabanca değildi. Meşin tabancalığa konacak boyutta bir silahtı ve 357'lik Magnum marka bir tabancaydı.

Daha sonra asıl kapıya doğru dönüp, "'Cimi seni istiyorum!" diye bağırdı.

Çekmeceyi vurup kapattı. Masanın üzerindeki iskambilden ev hafif bir tap sesi çıkararak devrildi. Balazar buna dikkat bile etmedi.

Yüz yirmi kiloluk 'Cimi Dretto girişi doldurarak kapıda göründü. Adam, Da Boss'un tabancasını çekmeceden çıkarmış olduğunu görünce kendi silahını hemen buruşuk ceketinin altından çekip ortaya çıkardı.

Balazar, "Claudio ile Tricks'i de isterim. Onları hemen buraya getir. Bu çocuk bir şeylerin peşinde..." dedi.

'Cimi onu, "Bir sorunumuz var" diyerek yanıtladı.

Gözlerini tuvaletin kapısından 'Cimi'nin üzerine kaydıran Balazar, "Başımda zaten birçok sorun var" diyerek ekledi, "Bu Yeni sorun da ne ki,'Cimi?"

'Cimi dudaklarım yaladı. En iyi koşullarda dahi Da Boss'a kötü haber vermeyi sevmezdi. Hele hele böyle bir durumda...

Dudaklarını bir kez daha yalayarak, "İyi. Anlarsın ya..." diyerek duraksadı.

Balazar haykırdı, "Şu siktirici (!) sorunu hemen anlatacak mısın?"


19
Roland'ın verdiği tabancanın sandalağacı odunundan yapılmış kabzası öyle yumuşaktı ki, Eddie silahı tutarken az kalsın onu yere, ayak parmaklarının üzerine düşürüyordu. Tabanca tarih öncesi çağlardan kalma bir silaha benziyordu ve o denli ağırdı ki, genç adam onu ancak iki eliyle doğrultabileceğim biliyordu. Şöyle düşündü: Böyle bir silahın seğirdi mi beni en yakınımdaki duvara çarpar. Kuskusuz ateş alırsa... Oysa, genç adamın bir bölümü silahı tutmayı, tabancanın karanlık ve kanlı tarihçesini elinde duyumsamayı ve bu tarihçe içinde yer almayı istiyordu.

Bu bebeği elinde ancak en iyiler tutmuştu. Hiç değilse şu ana değin... diye düşündü.

Roland, "Hazır mısın?" diye sordu.

"Hayır, ama haydi harekete geçelim" diye yanıtlayan Eddie sol eliyle Silahşor’un sol bileğini kavradı. Bunun üzerine Roland ateşler içinde yanan sağ kolunu Eddie'nin çıplak omuzuna attı.

Birlikte geriye, kapı'ya doğru yürüdüler. Roland'ın rüzgârlı ve karanlık kumsalından Balazar'ın Eğik Kule adlı barının floresan lambayla aydınlatılmış özel tuvaletine doğru gidiyorlardı.

Eddie gözlerini kırpıştırarak ışığa alışmaya çalıştı ve öbür taraftan gelen 'Cimi Dretto'nun sesini işitti. "Bir sorumuz var" diyordu 'Cimi. Eddie Hepimizin de sorunları yok mu? diye düşündü ve sonra gözlerini Balazar'ın ilaç kutusuna dikti. Kutunun kapağı açık duruyordu. Genç adam, Balazar'ın Jack'a tuvaleti aramasını söylediğini ve Andolin'in barda bilmediğim bir yer var mı diye sorduğunu aklından geçirdi. Balazar adamını yanıtlamadan önce bir süre sessiz kalmıştı. Sonra orada, ilaç dolabının arkasındaki duvarda küçük, kaplamayla kaplı bir yer var. Bazı kişisel şeylerimi oraya koyuyorum, demişti.

Andolini metal kaplamayı açmış ama sonra kapamayı savsaklamıştı. Genç adam dönüp, "Roland" diye fısıldadı.

Silahşor tabancasını kaldırdı ve namlusunu Sus! der gibi dudaklarına bastırdı. Eddie ses çıkarmamaya çalışarak dolabı karıştırdı.

Buradaki bazı kişisel şeyler şunlardı: Bir şişe dolusu fitil, Çocuk Oyunları dergisinin ağız sulandırıcı bir nüshası (kapağında sekiz yaşında iki çıplak kız çocuğu ağız ağıza öpüşüyorlardı)...ve sekiz, on paket Keflex. Eddie, Keflex'in ne olduğunu biliyordu. Her an bedenlerinin genelinde ya da bir kesiminde enfeksiyonlara açık olan uyuşturucu düşkünleri çoğunlukla Keflex! pek iyi bilirlerdi.

Keflex, antibiyotik türü bir ilaçtı.

Öte tarafta Balazar, "Başımda zaten birçok sorun var. Bu yeni sorun da ne ki, 'Cimi?" diyordu. Sesi, rahatsız olmuş bir kişinin sesiydi.

Eddie, Eğer bu terslik Balazar'ı nakavt etmeyecekse hiçbir şey adamı deviremez diye düşündü.Dolaptaki antibiyotik kutularını toparlayıp ceplerine doldurmak ister gibi bir hareket yaptı. O anda çıplak olduğunu ve cepleri bulunmadığını sezinleyerek gülme sayılmayacak kısa bir kıkırtı koyverdi.

İlaçları lavaboya doldurdu. Daha sonra onları buradan alacaktı.... Kuşkusuz, bu işte daha sonra olacaksa.

'Cimi, "İyi. Anlarsın ya..." diyordu.

Balazar bağırıyordu, "Şu siktirici (!) sorunu hemen anlatacak mısın?"

'Cimi, "Sorun çocuğun ağabeyi" diyince Eddie elinde son iki Keflex kutusuyla donup kaldı. Kafasını havaya kaldırdı. Şimdi genç adam, RCA Victor'un Sahibinin Sesi plaklarındaki köpeğe her zamankinden daha çok benziyordu.

Balazar sabırsız bir sesle sordu, "Henry'e ne oldu?"

'Cimi, "Öldü" diye yanıtladı.

Eddie, Keflex kutusunu lavaboya attı ve Roland'a döndü.

"Onlar ağabeyimi öldürdüler" dedi.


20
Balazar, 'Cimi'ye önemli şeylerle ilgilenmesi gerektiği şu anda kendisini bir sürü işe yaramaz pislikle uğraştırmaması gerektiğini söylemek üzere ağzını açmıştı. O anda 'Cimi ile birlikte öte yanda çocuğun söylediği sözleri işittiler: "Onlar ağabeyimi öldürdüler."

Ansızın Balazar beklediği uyuşturucuyu, yanıtlanmamış soruları ve sorunun bu tuhaf noktaya nasıl geldiğini umursamaz bir ruhsal duruma girerek bağırmaya başladı.

"Eddie'yi öldür, Jack!"

Bağırışına yanıt alamadı. Sonra genç adamın şunları söylediğini bir kez daha duydu: "Onlar ağabeyimi öldürdüler. Onlar Henry'i öldürdüler."

Balazar o anda Eddie denilen çocuğun Jack ile değil başka bir kişiyle konuştuğunu anladı.

'Cimi'ye dönüp, "Tüm adamları buraya getir" diyerek ekledi, "Hepsi gelsinler. Şu oğlanın kıçını (!) kavuracak ve öldüğünde kendim onu mutfağa götürüp kafasını keserek bedeninden ayıracağım."


21
Hükümlü, "Onlar ağabeyimi öldürdüler" demiş ve Silahşor yanıt vermemişti. O yalnızca çevresine bakınıyor ve düşünüyordu: Lavabodaki ilaçlar. Onlara gereksiniyorum ya da Eddie benim onlara gereksindiğimi düşünüyor. İlaç kutuları. Unutma Unutma onları.

Yandaki bürodan, "Eddie'yi öldür!" bağırışı duyuldu.

Ne Eddie ne de Silahşor bu bağırışı önemsediler.

Eddie, "Onlar ağabeyimi öldürdüler. Onlar Henry'i öldürdüler" dedi.

Öbür tarafta Balazar şimdi Eddie'nin kafasını kesip bir anı gibi saklamaktan söz ediyordu. Silahşor bu sözleri duyunca tuhaf bir rahatlık duyumsadı: Öyle görülüyordu ki, bu dünyadaki her şey kendi dünyasından farklı değildi.

'Cimi denen kişi kabaca öteki adamları yanına çağırıyordu. Koşan ayakların çıkardığı incelikten yoksun patırtılar duyuluyordu.

Roland Eddie'ye, "Burada dikilmeyi mi yoksa bir şeyler yapmayı mı istersin?" diye sordu.

"Oh, bir şeyler yapmayı isterim" diyen Eddie, Silahşor’un kendisine verdiği tabancayı doğrulttu. Yalnızca birkaç dakika önce bunu yapabilmek için iki elini birden kullanması gerektiğini düşündüğü halde şimdi bunu kolayca gerçekleştirdiğini görmüştü.

"Yapmak istediğin ne ki?" diye soran Silahşor’un sesi kendi kulağına bile yabancı gelmişti. Adamcağız hastaydı, ateşler içinde yanıyordu. Ancak, şimdi duyumsadığı ateş her zaman bildiği türdendi. Böyle bir ateş onu Tull'da da egemenliği altına almıştı. Oradaki olay, bir meydan savaşı gibiydi. Tüm düşünceleri sisler altında bırakıyor, her şeyi unutturarak insanı yalnızca ateş etmeye itiyordu.

Eddie sakin bir sesle konuştu, "Savaşa gitmek istiyorum."

"Sen neden söz ettiğini bilmiyorsun ki" diyen Roland ekledi, "Ama, öğreneceksin. Şu küçük kapıdan büroya geçtiğimizde en sağa doğru gidersin. Ben sola gitmek zorundayım, elim yüzünden...

Genç adam başını eğip onayladı. Ve savaşmaya gittiler.


22
Balazar bürosuna Eddie'nin ya da Andolini'nin veya her ikisinin birlikte dönmesini bekliyordu. Eddie ile birlikte tümüyle yabancı, uzun boylu, kirli gri renkli saçlı ve yüzü yabanıl, Tanrı tarafından sert bir taşla kesilmiş gibi olan bir kişinin gelmesi hiç beklemediği bir şey olmuştu. Bar sahibi bir an için nereye ateş edeceğini bilemedi.

Oysa, 'Cimi'nin böyle bir sorunu bulunmuyordu. Da Boss, Eddie'ye pek içerlemişti. Bundan ötürü 'Cimi önce Eddie'yi haklayacak sonra diğer serserinin gereğine bakacaktı. Düşünceli bir tavırla genç âdâma doğru döndü ve otomatik tabancasının tetiğini üç kez çekti. Tabanca titredi ve havada parıldadı. Eddie dev adamın kendisine doğru döndüğünü görmüş ve deliler gibi kendisini döşemeye doğru fırlatmıştı. Bu hareketi yaparken disko yarışmalarındaki gençler gibi davranmış, ancak tüm John Trovolta giysilerini ve hatta iç çamaşırlarını giyinmemiş olduğunu unutmuştu. Yere çarparken önce dizlerinin yandığını duyumsadı. Sonra yere sürtünen tüm derisi sızladı.

Genç adam, Benim çıplak olarak ve uyuşturucuya gereksinim duyarken ölmeme izin verme, Tanrı'm diye dua etti. Böyle bir duanın küfür gibi kötü olduğunu biliyordu. Gene de kendisini engelleyemedi: Öleceğim, biliyorum. Ama, lütfen yalnızca bir kez daha uyuşturucu almama izin ver, Tanrı'm!...

Silahşor’un elindeki tabanca gümbürdedi. Plajda silahın sesi yüksek çıkmıştı. Oysa, burada kulakları sağır ediciydi.

'Cimi boğulur, soluksuz kalır gibi bir sesli, "Vay canına!" diye bağırdı. O durumda bağırabilmiş olması bile şaşırtıcıydı. Sanki birisi balyozla fıçıya vurup delik açmış gibi adamın göğsünde birdenbire koca bir delik açılmıştı. Gelincikler çiçek açarmış gibi gömleğinin üzerinde kırmızı lekeler oluşuyordu. Adam üst üste, "Vay canına! Vay canına! Vay...." dedi.

Claudio Andolini yaralanan adamı yana doğru itti. 'Cimi tak sesi çıkararak yere düştü. Balazar'ın duvardaki çerçeveli resimlerinden ikisi parçalanmıştı. Bunlardan birisi, Da Boss'u Polis Atletleri Ligi ziyafetinde sırıtkan bir gence Yılın Sporcusu Kupasını verirken çekilmiş olan fotoğrafı içeriyordu. Bu resim 'Cimi'nin kafasına düştü ve camları parçalanıp yaralı adamın omuzlarına dağıldı.

'Cimi bir kez daha baygın bir sesle, "Vay canına!" dedi ve dudaklarından kabarcıklar halinde kanlar sızdı.

Claudio'yu Balazar'ın bürosuna gelirken Triks ile muhasebe bürosunda bekleyen adamlardan biri izlemişti. Claudio'nun her iki elinde otomatik tabancalar vardı. Muhasebecinin bürosundan gelen adam Remigton marka kısa namlulu bir avtüfeği taşıyordu. Tricks Postino'da ise, görkemli bir Rambo makinesi , yani M-16 seri ateşlenen bir saldırı silahı bulunuyordu.

"Ağabeyim nerede, siktirici (!) iğne düşkünü!" diye haykıran Claudio Andolini ekledi, "Jack'e ne yaptın?" Ancak adam sorduğu soruların yanıtlarıyla pek fazla ilgili değildi. Çünkü bir yandan bağırırken öte yandan elindeki silahları ateşlemeye başlamıştı. Eddie, Ben öldüm diye düşünmeye başlarken Roland bir el daha ateş etti. Qaudio Andolini kendi kan bulutu içinde kalıp geriye doğru bükülürken otomatik silahları elinden fırlayıp Balazar'ın çalışma masasına doğru kayıp gitti. Önce iskambillere çarpıp yerdeki halının üzerine düştüler. Claudio'nun bedeni arka tarafındaki duvara çarpmadan bir saniye önce bağırsaktan o duvara vurmuştu.

Balazar haykırıyordu, "Onu öldürün! Hortlağı vurun! Çocuk tehlikeli değil! O yalnızca kıçı (!) çıplak bir uyuşturucu düşkünü! Hortlağı vurun! Önce onu ortadan kaldırın!

Bunları söyledikten sonra Balazar kendi. 357'lik silahını iki kez ateşledi. Magnum da, Roland'ın silahı kadar gürültü çıkarmıştı. Mermiler, Silahşor’un önünde çömeldiği duvarda düzgün delikler açmadı. Ağaç taklidi kaplamanın üzerinde ve Roland'ın iki yanında biçimsiz oyuklar oluşturdular. Oyuklardan özel tuvaletin beyaz ışığı göründü.

Roland silahının tetiğini çekti.

Yalnız bir tıkırtı oldu.

Silah ateş almamıştı.

Silahşor, "Eddie!" diye bağırdı ve genç adam elindeki silahı doğrultarak tetiği çekti.

Patlama o denli gürültülü oldu ki, genç adam bir an için, Jack Andolini'nin elinde olduğu gibi tabanca parçalandı sandı. Silahın seğirtimi kendisini arka tarafındaki duvara çarpmamış, gene de kolunu yabanıl bir bükülüşle havaya doğru kaldırıp tüm pazı kaslarını ansızın gerginleştirmişti.

Genç adam, Balazar'ın omuzunun kırmızı bir püskürtü biçiminde dağıldığını gördü ve bar sahibinin yaralı kedilerininkine benzer çığlığını işitti. Ve ona doğru dönüp bağırdı: "Uyuşturucu düşkünü tehlikeli değil! Öyle demiştin, değil mi? Öyleydi, değil mi, duygusuz pislik? Sen benimle ağabeyimi yamyassı etmek istemiştin! Kimin tehlikeli olduğunu sana göstereceğim! Sana göstereceğim!..."

Muhasebe bürosundan gelen adam elindeki av tüfeğini ateşleyince odada bir el bombası patlamış gibi oldu. Patlama büronun duvarları ile tuvaletin kapısında yüzlerce minik delik açarken Eddie olduğu yerde yuvarlandı. Çıplak teni patlama nedeniyle birkaç yerinden dağlanmıştı. Ve genç adam av tüfekli kişi kendisine daha yakın olsa saçma kurşununun bedeninde açacağı izlerle buharlaşabileceğini aklına getirdi.

Sonra, Lanet olsun! Zaten ölmüşüm ben diye düşündü. Av tüfekli adam silahıyla uğraşır ve yeni bir mermiyi fişekliğe sürerken onu gözledi. Adam sırıtıyordu. Dudaklarının arasından görünen dişleri sapsarıydı. Eddie onun uzun süredir diş fırçası kullanmadığını da düşündü.

Tanrı'm dişleri sapsarı olan bir adama kendimi öldürteceğim. Üstelik bu adamın adını bile bilmiyorum. Ama, hiç değilse Balazar'ı vurdum. Hiç değilse bunu yapabildim, diye düşünen Eddie, Roland'ın bir kez daha ateş edip etmediğini anımsamaya çalıştı.

Tricks Postino neşeli bir sesle bağırdı: "Onu vuracağım! Önümü aç Dario!" Dario onun önünü daha açmadan Tricks elindeki görkemli Rambo makinesi ile ateş etmeye başladı. Makineli tüfeğin korkunç gürleyişi Balazar'ın bürosunu doldurdu. Bu ateş barajının ilk sonucu olarak Eddie Dean'ın yaşamı kurtuldu. Dario genç adama doğru kaymış ve Tricks tetiğini çeker çekmez arkadaşını ikiye biçerek öteki dünyaya göndermişti.

Balazar, "Ateşi kes, sersem herif!" diye haykırdı.

Oysa Tricks patronunu ya işitmedi ya da ateşi kesemedi ya da kesmek istemedi. Adam dudaklarını gerip geriye doğru öyle çekmişti ki, tükrüğü ile ıslanıp parıldayan iri dişleriyle ağzı bir köpek balığının ağzına benziyordu. Büroyu bir uçtan öteki uca taramış ve duvar kaplamalarını toz haline getirmiş, duvarlarındaki çerçeveli resimleri cam parçacıklarına dönüştürmüş ve tuvaletin kapısının menteşelerini koparmıştı. Balazar'ın duş kabininin buzlu camı patladı. Bar sahibinin bir zaman gurur duyduğu kupa, mermiler içinde geçerken gong çalar gibi bir ses çıkardı.

Filmlerde insanlar, birbirlerini ellerindeki atışları seri silahlarla öldürürler. Gerçekte böyle olaylar pek seyrek yaşanır. Eğer böyle olursa (Dario'nun tanık olduğu gibi. Ne yazıktır Dario bir kez daha tanıklık edemeyecekti?), olay atılan ilk dört ya da beş mermiyle gerçekleşir. İlk dört, beş mermiden sonra atıcı (güçlü bir kişi olsa bile) silahını kontrol etmek isterken iki şeyle karşı karşıya kalır. Tüfeğin namlı ağzı kalkmaya başlar ve atıcı hangi şanssız omuzu ile silahın seğirdimini karşılayacaksa ona göre sağa ya da sola doğru döner. Kısaca yalnızca geri zekalı biri ya da film yıldızı böyle bir silahı kullanmayı seçer. Bu deneme, hava basınçlı bir delme aracıyla insana ateş etmeye benzer.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   33




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə