|
Şİİr diLİ edebî sanatlarCİNAS Bir evde olursa dü zen
|
səhifə | 9/9 | tarix | 01.07.2018 | ölçüsü | 6,3 Mb. | | #52852 |
| CİNAS
CİNAS Eyleme vaktini hiç zayi, Deme kış yaz, oku yaz
CİNAS Kalem böyle çalınmıştır yazıma, Yazım kışıma uymaz, kışım yazıma
CİNAS Böyle bağlar, Yâr başın böyle bağlar, Gül açmaz, bülbül ötmez, Yıkılsın böyle bağlar
CİNAS Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç
CİNAS Geçtikçe bembeyaz gezinenler üçer beşer Bildim ki âhiret denilen yerdedir beşer
CİNAS Uğrarız sadmesine her gelenin
ALİTERASYON Bir mısrada veya cümlede aynı ünsüzün veya bazen hecenin tekrar edilerek ahenk sağlan-ması sanatıdır.
ALİTERASYON Dest-busı arzusuyla ölürsem dostlar Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su
ALİTERASYON Öldük ölümden bir şeyler umarak Bir büyük boşlukta bozuldu büyü
ALİTERASYON Eylülde melûl oldu gönül soldu da lâle Bir kâküle meyletti gönül geldi bu hâle
ALİTERASYON Sev seni seveni hâk ile yeksân ise Sevme seni sevmeyeni Mısır'a sultân ise
ALİTERASYON Gül dedim gülmedi gül derde düştü Giderken görmedim gül nerde düştü
ALİTERASYON cinayeti kör bir kayıkçı gördü ben gördüm kulaklarım gördü vapur kudurdu, kuduz gibi böğürdü hiçbiriniz orda yoktunuz.
ALİTERASYON Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya; Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi. Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya, Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi
ALİTERASYON Yürü, gölgen seni uğurlamakta, Küçülüp küçülüp kaybol ırakta, Yolu tam dönerken arkana bak da, Köşede bir lâhza kalıver gitsin!
ALİTERASYON
ASONANS Şiirde aynı ünlü seslerin tekrarına denilir. Aliterasyonla birlikte yapılır. Kelimelerde vurguyu taşıyan aynı ünlünün tekrarından doğacak ahengi yakalamak için şâir ve yazarlar bu sanata baş vururlar.
ASONANS Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş, Eşini gâib eyleyen kuş gibi kar Geçen eyyâm-ı nevbahârı arar Ey kulübün sürûd -ı şeydâsı Ey kebûterlerin neşideleri, O baharın bu işte ferdası Kapladı bir derin sükûta yeri karlar (Cenab Sahabettin) Yukarıdaki şiirde (â), (e), (û) gibi ünlü sesler tekrarlanarak şiirde bir ahengin oluşması sağlanıyor.
ASONANS Neysen sen, nefes sen, neylersin neyi Neyzensen, nefessen neylersin neyi
ASONANS Ayağın sakınarak basma aman sultanım Dökülen mey, kırılan şişe-i rindân olsun
AKROSTİŞ Her dizenin ilk harfini, yuka-rıdan aşağıya doğru okun-duğunda bir kelime çıkacak şekilde düzenlemektir.
AKROSTİŞ Nasıl ağlar hazan erince yapraklar İntizâr ile bî-mecâl sararıp düşerken Hayâli kaplar ufku geçen yıldızın Artık sade hâtırâsı kalacaktır Leylaklarda müteessir solan beyazın
Mona Roza, siyah güller, ak güller. Mona Roza, siyah güller, ak güller. Gülce’nin gülleri ve beyaz yatak... Kanadı kırık kuş merhamet ister; Ah, senin yüzünden kana batacak. Mona Roza, siyah güller, ak güller. Ulur aya karşı kirli çakallar, Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa. Yağmur iğri iğri düşer toprağa, Ulur aya karşı kirli çakallar. Açma pencereni, perdeleri çek; Mona Roza, seni görmemeliyim. Bir bakışın ölmem için yetecek, Anla Mona Roza, ben bir deliyim, Açma pencereni, perdeleri çek. Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi, Bende çıkar güneş aydınlığına, Seni hatırlatır her zaman bana; Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi... Zambaklar en ıssız yerlerde açar, Ve vardır her vahşî çiçekte gurur. Bir mumun ardında bekleyen rüzgâr, Işıksız rûhumu sallar da durur. Zambaklar en ıssız yerlerde açar. Ellerin ellerin ve parmakların Bir narçiçeğini eziyor gibi. Ellerinden belli olur, bir kadın Denizin dibinde geziyor gibi. Ellerin ellerin ve parmakların Zaman çabuk çabuk geçiyor Mona: Saat on ikidir, söndü lambalar, Uyu da turnalar gelsin rüyana, Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar; Zaman çabuk çabuk geçiyor Mona:
AKROSTİŞ Firkatin aldı bütün neşve vü tâbım bu gece Ağlamaktan yine zehr oldu şarâbım bu gece Taştı peymâne-i gam kalmadı şekvâya mecâl Mihverinde dolaşır leşker-i endûh u melâl Hep senin aşkın ile böyle harâbım bu gece
AKİS Bir cümle ya da dize içindeki sözleri ters çevirerek söylemeye akis denir. “Akis” sözcüğünün, kelime -yani sözlük- anlamı, “geri dönme, yansıma”dır. Sözcüğün terim anlamı ise, “bir mısra içinde anlamlı bir ifadenin ters çevrilip, yine anlamlı bir ifadeye dönüştürülerek yerleştirilmesiyle yapılan sanat” olarak açıklanmaktadır.
AKİS Dîdem ruhunu gözler gözler ruhunu dîdem, Kıblem olalı kaşın kaşın olalı kıblem, Nazmî
AKİS gamzen ciğerim deldi, deldi ciğerim gamzen bilmem nic’olur halim, halim nic’olur bilmem
AKİS cennet gibidir rûyin / rûyin cennet gibidir âdem doymaz sana / sana doymaz âdem
İADE Bir beytin son kelimesi son-raki beytin ilk kelimesidir.
İADE Ey güzellik göğünün mâh-ı münevver kameri Şâd kıl gönlümü gün gibi tulû et seherî Seherî aşk ile meydâna girip seyr edeyim Ola ki peyk-i sabâdan ere yârin haberi Haberi olsa anın yoluna cân verdiğime Bana rahm eyleyüben eyleye idi nazarı Zâtî
İADE
MUAMMA VE LÛGAZ Bir tür bilmecedir. Muamma öncelikle Esmâü’l-Hüsnâ için, bazen de insan isimleri için kullanılır. Lûgaz ise daha kapsamlı olarak nesneler, durumlar vb. için kullanılır.
MUAMMA Divan şiirinde, başta Esma ül Hüsna (Allah’ın doksan dokuz güzel ismi) olmak üzere konusu insan ismi olan manzum bilmeceler. Kelime "gizli, örtülü, anlaşılması güç veya işaret remiz yoluyla söylenmiş söz" anlamlarına gelir. Muammalar lügazlardan farklıdır. Muammalar Allah’ın isimlerinden biri veya insan ismi için düzenlenirken lügazlar her şey hakkında düzenlenirler.
MUAMMA Yalnız muammaların bazen lügaz, hatta âşık edebiyatında bir çeşit bilmece karşılığı olarak da kullanıldığı görülür. Muamma alanında en çok eser veren şairimiz Emri (Edirneli Emrullah Çelebi) olmuştur. Muammanın düzenlenmesinde çoğu kez ebced hesabı kullanılır. Burada sorulan bir isimdir.
MUAMMA Muamma söyleyenlere, “muamma-guy”, muammayı çözene ise, “muamma-küşa” denir. Genellikle çözüm ikinci mısradadır. Arap edebiyatından İran edebiyatına onlardan da Türk edebiyatına geçmiştir. Türk edebiyatında Ahmedî ilk muamma yazan kişidir.
MUAMMA Bende yok sabr ü sükûn sende vefâdan zerre İki yoktan ne çıkar fikr edelim bir kerre
MUAMMA Bir katre mâ düşünce gülün kalb-i pâkine Nâmım yazıldı her verak-ı tâb-nâkine
MUAMMA Hamdi teksîr eyle kim matlûba vâsıl olasın Terk-i küllî eyle Hakk’ın resm ü râhın bulasın
MUAMMA
MUAMMA
LÛGAZ Lugaz (Lügaz), herhangi bir nesnenin ya da varlığın özellikleri anlatılarak yazılan manzum bilmecelere denir. Daha çok divan edebiyatında kullanılmıştır. Muamma ile birlikte çok kullanılan bir söz oyunudur. Muamma’dan farkı konusunun daha geniş olmasıdır.
LÛGAZ Çoğunlukla soru biçiminde düzenlenir. En önemli özelliği içinde çözüme ilişkin ipuçlarının bulunmasıdır. Divanların son bölümlerine konur. Eğlendirici ve öğretici olanların yanı sıra öğretici ve dinsel lûgazlar da vardır. Lûgazlar yazarlarının imzasını taşıdığından halk edebiyatındaki bilmeceden ayrılır. Lûgazlar genellikle, "Bir acayip nesne gördüm", "Ol nedir kimdir" ya da "Nedir ol kim" gibi kalıplaşmış sözlerle başlar.
LÛGAZ Ol nedür kim âlem ana dolanır Kulağın bükdükçe ağzı sulanır
LÛGAZ Bir ağzı var, kırk da gözü
LÛGAZ Ol nedir kim üç birader her zaman Birbiri ardınca olmuşdur revân Yılda bir kere gelirler âleme Makdemiyle kesb-i feyzeyler cihân Kimseler görmüş değildir yüzlerin İsmi vardır cismi ammâ ki nihân Birisi havaya münkalîb Birisi âb içre tuttu âşiyân Gördi bulmuş her birisi yerlerin Biri dahi eyledi hâki mekân Serleri üç pâları beş anların Kıl tefekkür eyledim sana beyân
LÛGAZ Bir acayip nesne gördüm ey püser İki ata bir kişi binmiş gider Bunların hiç kimse çekemez başını Geri kalan at çeker yoldaşını
LÛGAZ Ol nedür hem nefesdir âdeme Meşrebi sermâyedür ayş ü deme Dostlar için durmaz yanar yakılur Yanına dilber gelince takılur Yansa âteşler başında da Terk-i yârân etmez ol sâhib-i vefâ
LÛGAZ Nedir kim ol iki yüzlü münâfık Nümâyan çihresinde levn-i âşık Gezer dünyayı hem bî-dest ü pâdır Mukim-i hâne-i ehl-i gınâdır Teâl-Allah nedir anda bu kudret Yemez içmez virir dünyaya nî’met Gehi Müslim kıyâfetle be-didâr Gehi şekl-i firengide nümûdâr Kırılsa pâre pâre olsa amma Zarar gelmez ana bir türlü kat’â Yatar zir-i zemînde hâke yek-sân Semâda adıdır mihr-i dirahşân Eğer kim olmasaydı kalbi fasîd Cihânda olmaz idi kadri kâsid Yeter vasf eyledin ol bî-vefâyı Yanından gitmese virmez safâyı Sünbülzade Vehbî
LÛGAZ Nedir ol kad-kamîde pîr-i şirrîr Cihânı eylemiş kahr ile dil-gîr Gehî bir şîr-i merdüm-bâra benzer Gehî bir dilber-i gaddâra benzer
LÛGAZ
LEB DEĞMEZ İçinde “b, p, f, m, v” gibi dudak ünsüzleri bulunmayan sözcüklerle yazılan şiire lebdeğmez denir. Lebdeğmez sanatına uygun şiir söyleme Halk edebiyatında saz şairleri arasında daha yaygındır.
LEB DEĞMEZ Âşıklar söylenen sözden alırsa İnsanlar içinde hastan sayılır Hakikat dersini özden alırsa Yaratan Tanrı’ya dosttan sayılır (Selmani)
LEB DEĞMEZ Her şey ne sıcaktı, her şey ne iyi Hatta o karanlık, aysız geceler
LEB DEĞMEZ Çekil izzetle, uzlet kûşesinde, Aziz ol, derd-i şöhretden cüdâ ol Ahmed Remzi Akyürek
LEB DEĞMEZ Ateşe yakar cihanı aşk ile narın senin Ah ettin arşa dayandı ah ile zarın senin Nas içinde destan oldun düştün dilden dillere Yar elinden serserisin ya hani arın senin. Ahıskalı Emrah
TARİH (DÜŞÜRME) Önem verilen bir olayın, yılını göstermek üzere ebced hesa-bıyla bir cümle, biz dize ya da beyit söyleme sanatıdır.
TARİH (DÜŞÜRME) Ebced hesabında da esas; alfabe-nin her harfine bir rakam değeri vermek ve bir kelimeyi teşkil eden harflerin toplam rakam değerini, anlatılmak istenen bir hadisenin tarihine denk düşürmektir.
TARİH (DÜŞÜRME) Bu ince usûl, çeşme, cami, medrese, han, hamam, kale, mezar... kitabele-rinde; birçok tarihî olayların, kitap te-lif ve istinsahlarının, şahısların do-ğum ve vefatlarının tespitinde çok kullanılmıştır.
TARİH (DÜŞÜRME) Hafız Şirazî’nin ölümü için: ﺧﺎﻚﻣﺻﻠﻰ =791 Timur’un Sivas’ı yaktığı tarih: ﺨﺮﺍﺐ =803 İstanbul’un fetih yılı: 857= بلدةطيبة
TARİH (DÜŞÜRME) İstanbul’un fetih yılı için Fatih de şunu düşürmüştür: Feth-i İstanbûl’a fırsat bulmadılar evvelûn Fethedip Sultan Muhammed dîdi târih: âhirûn ﺁﺧﺮﻮﻥ = 857
TARİH (DÜŞÜRME) Rivâyete göre; Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’ye yaşını sormuşlar: “—Hüdâ’dan bir küçüğüm, varın siz hesaplayıp bulun!” demiş. خدا Hüdâ: Hı: 600 + dal: 4 + elif: 1 = 605 eder. Bu rivayete göre Mevlânâ 604 hicrî yılında doğmuş oluyor. Mevlânâ Hazretleri’nin ölümü için düşürülen tarih ise: İbret’tir: Ayn: 70 + be: 2 + re: 200 + te: 400 = 672.
TARİH (DÜŞÜRME) Muhammed (محمد) kelimesi ebcedle 92 eder. Mim: 40 + hâ: 8 + mim: 40 + dal: 4 = 92. Aman (امان)sözü de aynıdır: Elif: 1 + mim: 40 + elif: 1 + nun: 50 = 92. Bu eşitliği göz önünde tutan bir şair, Peygamber Efendimiz’e yazdığı na’tında şöyle diyor: Aman lafzı senin ism-i şerifinle müsavidir; Anınçün âşıkın zikri amandır yâ Rasûlallah.
TARİH (DÜŞÜRME)
TARİH (DÜŞÜRME)
İŞTİKAK Aynı kökten türemiş kelimeleri bir arada kullanmaktır. Çoğun-lukla Arapça kelimelerle yapılır.
İŞTİKAK Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler
İŞTİKAK Ey beni lutfuyla yoktan var eden Rabb-i gafûr Mağfiret kıl eyledikte azm-i iklîm-i bekâ Enderunlu Vâsıf (Ey beni iyiliğiyle, rahmetiyle yoktan var eden, bağışlayıcı merhametli Allah, sonsuzluk dünyasına, âhirete gittiğimizde bizi bağışla, bize merhamet et) "gafûr" ve "mağfiret"
İŞTİKAK Karşısında nice erbâb-ı denaât titrer Hâkim-i mahkeme-i hükm-i cezâdır kalemim
İŞTİKAK Kılmagıl muhkem gönül dünyaya akd-i irtibât Sen bir avâre müsafirsen bu vîrân ribât
KALB Bir kelimenin harfle-rinin yeri değiştirile-rek yapılan cinastır. Çoğunlukla Arapça harflerle yapılır.
KALB Mûr gibi emrine kılmış itâat halk-ı Rûm Râm olupdur nitekim Mûsâ’ya ey şeh sihr-i mâr Mûr: Karınca, Rûm: Anadolu, Râm: İtaat etme, Mâr: Yılan anlamına gelir.
KALB
KALB
KALB
KALB
Dostları ilə paylaş: |
|
|