56 / Doç. Dr. Kadir POLATER
EKEV AKADEMİ DERGİSİ
Giriş
Kur’an’a göre, insana âit mükellefiyetler sıralamasının başında iman yer alır. Bütün
peygamberlerin davetlerine önce imandan başlamaları, onsuz yapılan amellerin hiçbir
değeri olmadığının bildirilmesi (mesela bkz. Mâide, 5/5; En’âm, 6/88; A’râf, 7/147; Kehf,
18/105.) bu durumu açıkça ortaya koyar. Bununla birlikte Kur’an, delilsiz tasdike da-
yanan imanı yeterli görmeyerek onun bilgi temeli üzerine inşa edilmesini hedef olarak
gösterir. İman ve bilgi arasındaki bu güçlü ilişkiyi bizlere yakîn kavramı ile sunar.
İman esaslarını kendi disiplinleri açısından konu edinen Kelam ve Tasavvuf disiplin-
leri de yakîn konusu üzerinde önemle durmuştur. Özellikle Kur’an’da yakîn kelimesinin
yer aldığı “ilme’l-yakîn, aynel-yakîn ve hakke’l-yakîn” şeklindeki üç isim tamlaması,
daha sonraları Tasavvufta çok kullanılan üç terim olmuştur. Biz, bu araştırmamızda yakî-
nin kavramsal yönünü, imanla ilişkisini, yakinin imanî ve amelî hayattaki yerini, Kelam
ve Tasavvufun yaklaşımlarına da yer vererek incelemeye çalışacağız.
1. Kavramsal Boyutuyla Yakîn
Yakîn
Giriş
Kur’an’a göre, insana âit mükellefiyetler sıralamasının başında
iman yer alır. Bütün peygamberlerin davetlerine önce imandan
başlamaları, onsuz yapılan amellerin hiçbir değeri olmadığının
bildirilmesi (mesela bkz. Mâide, 5/5; En’âm, 6/88; A’râf, 7/147; Kehf,
18/105.) bu durumu açıkça ortaya koyar. Bununla birlikte Kur’an,
delilsiz tasdike dayanan imanı yeterli görmeyerek onun bilgi temeli
üzerine inşa edilmesini hedef olarak gösterir. İman ve bilgi arasındaki
bu güçlü ilişkiyi bizlere yakîn kavramı ile sunar.
İman esaslarını kendi disiplinleri açısından konu edinen
Kelam ve Tasavvuf disiplinleri de yakîn konusu üzerinde önemle
durmuştur. Özellikle Kur’an’da yakîn kelimesinin yer aldığı “ilme’l-
yakîn, aynel-yakîn ve hakke’l-yakîn” şeklindeki üç isim tamlaması,
daha sonraları Tasavvufta çok kullanılan üç terim olmuştur. Biz, bu
araştırmamızda yakînin kavramsal yönünü, imanla ilişkisini, yakinin
imanî ve amelî hayattaki yerini, Kelam ve Tasavvufun yaklaşımlarına
da yer vererek incelemeye çalışacağız.
1. Kavramsal Boyutuyla Yakîn
Yakîn (ُ نيِقَيلا) kelimesi, yakine (َُنِقَي) fiilinin hem mastarı, hem de
sıfat-ı müşebbehesidir. Sözlükte; bilgi, şüpheyi gidermek, şüphenin
yok olması anlamına gelir. Yakine (َُنِقَي) fiili ve bu fiilin ziyade
bablarından olan isteykane/isteykane bih (
َُنَقْيَتْسا
/
ُِهِبُ َنَقْيَتْسا
),
teyakkane
(َُنَّقَيَت),ُ eykane/eykane bih
ُ
(
ُ َنَقْيَأ
/
َُنَقْيَأ
ُ
ُِهِب
)
ُ
fiilleri de “bir şeyi bilmek ve
onun hakkında kesin kanaata varmak anlamındadır. (Cevherî, 1990:
VI, 2219; İbn Manzûr, t.y: sz, VI, 4964)
Sözlüklerdeki bu açıklamalara ilaveten tefsir kaynakları,
eykane/eykane bih fiilinin, “kesin bilgi/ yakîn elde etmek istemek”
anlamına da gelebildiğini bildirmektedir. Buna göre, bir ism-i fail olan
el-mûkin (نقوملا) kelimesi; “kesin ve şüphesiz olarak bilen kimse”
anlamına gelmekle birlikte, “yakîn/ kesin bilgi elde etmek isteyen”
anlamına da gelir (Râzî, t.y: XXVII, 242; Beydâvî, t.y: II, 381;
Kurtubî, 2006: XIX, 105).
kelimesi, yakine
Giriş
Kur’an’a göre, insana âit mükellefiyetler sıralamasının başında
iman yer alır. Bütün peygamberlerin davetlerine önce imandan
başlamaları, onsuz yapılan amellerin hiçbir değeri olmadığının
bildirilmesi (mesela bkz. Mâide, 5/5; En’âm, 6/88; A’râf, 7/147; Kehf,
18/105.) bu durumu açıkça ortaya koyar. Bununla birlikte Kur’an,
delilsiz tasdike dayanan imanı yeterli görmeyerek onun bilgi temeli
üzerine inşa edilmesini hedef olarak gösterir. İman ve bilgi arasındaki
bu güçlü ilişkiyi bizlere yakîn kavramı ile sunar.
İman esaslarını kendi disiplinleri açısından konu edinen
Kelam ve Tasavvuf disiplinleri de yakîn konusu üzerinde önemle
durmuştur. Özellikle Kur’an’da yakîn kelimesinin yer aldığı “ilme’l-
yakîn, aynel-yakîn ve hakke’l-yakîn” şeklindeki üç isim tamlaması,
daha sonraları Tasavvufta çok kullanılan üç terim olmuştur. Biz, bu
araştırmamızda yakînin kavramsal yönünü, imanla ilişkisini, yakinin
imanî ve amelî hayattaki yerini, Kelam ve Tasavvufun yaklaşımlarına
da yer vererek incelemeye çalışacağız.
1. Kavramsal Boyutuyla Yakîn
Yakîn (ُ نيِقَيلا) kelimesi, yakine (َُنِقَي) fiilinin hem mastarı, hem de
sıfat-ı müşebbehesidir. Sözlükte; bilgi, şüpheyi gidermek, şüphenin
yok olması anlamına gelir. Yakine (َُنِقَي) fiili ve bu fiilin ziyade
bablarından olan isteykane/isteykane bih (
َُنَقْيَتْسا
/
ُِهِبُ َنَقْيَتْسا
),
teyakkane
(َُنَّقَيَت),ُ eykane/eykane bih
ُ
(
ُ َنَقْيَأ
/
َُنَقْيَأ
ُ
ُِهِب
)
ُ
fiilleri de “bir şeyi bilmek ve
onun hakkında kesin kanaata varmak anlamındadır. (Cevherî, 1990:
VI, 2219; İbn Manzûr, t.y: sz, VI, 4964)
Sözlüklerdeki bu açıklamalara ilaveten tefsir kaynakları,
eykane/eykane bih fiilinin, “kesin bilgi/ yakîn elde etmek istemek”
anlamına da gelebildiğini bildirmektedir. Buna göre, bir ism-i fail olan
el-mûkin (نقوملا) kelimesi; “kesin ve şüphesiz olarak bilen kimse”
anlamına gelmekle birlikte, “yakîn/ kesin bilgi elde etmek isteyen”
anlamına da gelir (Râzî, t.y: XXVII, 242; Beydâvî, t.y: II, 381;
Kurtubî, 2006: XIX, 105).
fiilinin hem mastarı, hem de sıfat-ı müşebbe-
hesidir. Sözlükte; bilgi, şüpheyi gidermek, şüphenin yok olması anlamına gelir. Yakine
Giriş
Kur’an’a göre, insana âit mükellefiyetler sıralamasının başında
iman yer alır. Bütün peygamberlerin davetlerine önce imandan
başlamaları, onsuz yapılan amellerin hiçbir değeri olmadığının
bildirilmesi (mesela bkz. Mâide, 5/5; En’âm, 6/88; A’râf, 7/147; Kehf,
18/105.) bu durumu açıkça ortaya koyar. Bununla birlikte Kur’an,
delilsiz tasdike dayanan imanı yeterli görmeyerek onun bilgi temeli
üzerine inşa edilmesini hedef olarak gösterir. İman ve bilgi arasındaki
bu güçlü ilişkiyi bizlere yakîn kavramı ile sunar.
İman esaslarını kendi disiplinleri açısından konu edinen
Kelam ve Tasavvuf disiplinleri de yakîn konusu üzerinde önemle
durmuştur. Özellikle Kur’an’da yakîn kelimesinin yer aldığı “ilme’l-
yakîn, aynel-yakîn ve hakke’l-yakîn” şeklindeki üç isim tamlaması,
daha sonraları Tasavvufta çok kullanılan üç terim olmuştur. Biz, bu
araştırmamızda yakînin kavramsal yönünü, imanla ilişkisini, yakinin
imanî ve amelî hayattaki yerini, Kelam ve Tasavvufun yaklaşımlarına
da yer vererek incelemeye çalışacağız.
1. Kavramsal Boyutuyla Yakîn
Yakîn (ُ نيِقَيلا) kelimesi, yakine (َُنِقَي) fiilinin hem mastarı, hem de
sıfat-ı müşebbehesidir. Sözlükte; bilgi, şüpheyi gidermek, şüphenin
yok olması anlamına gelir. Yakine (َُنِقَي) fiili ve bu fiilin ziyade
bablarından olan isteykane/isteykane bih (
َُنَقْيَتْسا
/
ُِهِبُ َنَقْيَتْسا
),
teyakkane
(َُنَّقَيَت),ُ eykane/eykane bih
ُ
(
ُ َنَقْيَأ
/
َُنَقْيَأ
ُ
ُِهِب
)
ُ
fiilleri de “bir şeyi bilmek ve
onun hakkında kesin kanaata varmak anlamındadır. (Cevherî, 1990:
VI, 2219; İbn Manzûr, t.y: sz, VI, 4964)
Sözlüklerdeki bu açıklamalara ilaveten tefsir kaynakları,
eykane/eykane bih fiilinin, “kesin bilgi/ yakîn elde etmek istemek”
anlamına da gelebildiğini bildirmektedir. Buna göre, bir ism-i fail olan
el-mûkin (نقوملا) kelimesi; “kesin ve şüphesiz olarak bilen kimse”
anlamına gelmekle birlikte, “yakîn/ kesin bilgi elde etmek isteyen”
anlamına da gelir (Râzî, t.y: XXVII, 242; Beydâvî, t.y: II, 381;
Kurtubî, 2006: XIX, 105).
fiili ve bu fiilin ziyade bablarından olan isteykane/isteykane bih
Giriş
Kur’an’a göre, insana âit mükellefiyetler sıralamasının başında
iman yer alır. Bütün peygamberlerin davetlerine önce imandan
başlamaları, onsuz yapılan amellerin hiçbir değeri olmadığının
bildirilmesi (mesela bkz. Mâide, 5/5; En’âm, 6/88; A’râf, 7/147; Kehf,
18/105.) bu durumu açıkça ortaya koyar. Bununla birlikte Kur’an,
delilsiz tasdike dayanan imanı yeterli görmeyerek onun bilgi temeli
üzerine inşa edilmesini hedef olarak gösterir. İman ve bilgi arasındaki
bu güçlü ilişkiyi bizlere yakîn kavramı ile sunar.
İman esaslarını kendi disiplinleri açısından konu edinen
Kelam ve Tasavvuf disiplinleri de yakîn konusu üzerinde önemle
durmuştur. Özellikle Kur’an’da yakîn kelimesinin yer aldığı “ilme’l-
yakîn, aynel-yakîn ve hakke’l-yakîn” şeklindeki üç isim tamlaması,
daha sonraları Tasavvufta çok kullanılan üç terim olmuştur. Biz, bu
araştırmamızda yakînin kavramsal yönünü, imanla ilişkisini, yakinin
imanî ve amelî hayattaki yerini, Kelam ve Tasavvufun yaklaşımlarına
da yer vererek incelemeye çalışacağız.
1. Kavramsal Boyutuyla Yakîn
Yakîn (ُ نيِقَيلا) kelimesi, yakine (َُنِقَي) fiilinin hem mastarı, hem de
sıfat-ı müşebbehesidir. Sözlükte; bilgi, şüpheyi gidermek, şüphenin
yok olması anlamına gelir. Yakine (َُنِقَي) fiili ve bu fiilin ziyade
bablarından olan isteykane/isteykane bih (
َُنَقْيَتْسا
/
ُِهِبُ َنَقْيَتْسا
),
teyakkane
(َُنَّقَيَت),ُ eykane/eykane bih
ُ
(
ُ َنَقْيَأ
/
َُنَقْيَأ
ُ
ُِهِب
)
ُ
fiilleri de “bir şeyi bilmek ve
onun hakkında kesin kanaata varmak anlamındadır. (Cevherî, 1990:
VI, 2219; İbn Manzûr, t.y: sz, VI, 4964)
Sözlüklerdeki bu açıklamalara ilaveten tefsir kaynakları,
eykane/eykane bih fiilinin, “kesin bilgi/ yakîn elde etmek istemek”
anlamına da gelebildiğini bildirmektedir. Buna göre, bir ism-i fail olan
el-mûkin (نقوملا) kelimesi; “kesin ve şüphesiz olarak bilen kimse”
anlamına gelmekle birlikte, “yakîn/ kesin bilgi elde etmek isteyen”
anlamına da gelir (Râzî, t.y: XXVII, 242; Beydâvî, t.y: II, 381;
Kurtubî, 2006: XIX, 105).
, teyakkane
Giriş
Kur’an’a göre, insana âit mükellefiyetler sıralamasının başında
iman yer alır. Bütün peygamberlerin davetlerine önce imandan
başlamaları, onsuz yapılan amellerin hiçbir değeri olmadığının
bildirilmesi (mesela bkz. Mâide, 5/5; En’âm, 6/88; A’râf, 7/147; Kehf,
18/105.) bu durumu açıkça ortaya koyar. Bununla birlikte Kur’an,
delilsiz tasdike dayanan imanı yeterli görmeyerek onun bilgi temeli
üzerine inşa edilmesini hedef olarak gösterir. İman ve bilgi arasındaki
bu güçlü ilişkiyi bizlere yakîn kavramı ile sunar.
İman esaslarını kendi disiplinleri açısından konu edinen
Kelam ve Tasavvuf disiplinleri de yakîn konusu üzerinde önemle
durmuştur. Özellikle Kur’an’da yakîn kelimesinin yer aldığı “ilme’l-
yakîn, aynel-yakîn ve hakke’l-yakîn” şeklindeki üç isim tamlaması,
daha sonraları Tasavvufta çok kullanılan üç terim olmuştur. Biz, bu
araştırmamızda yakînin kavramsal yönünü, imanla ilişkisini, yakinin
imanî ve amelî hayattaki yerini, Kelam ve Tasavvufun yaklaşımlarına
da yer vererek incelemeye çalışacağız.
1. Kavramsal Boyutuyla Yakîn
Yakîn (ُ نيِقَيلا) kelimesi, yakine (َُنِقَي) fiilinin hem mastarı, hem de
sıfat-ı müşebbehesidir. Sözlükte; bilgi, şüpheyi gidermek, şüphenin
yok olması anlamına gelir. Yakine (َُنِقَي) fiili ve bu fiilin ziyade
bablarından olan isteykane/isteykane bih (
َُنَقْيَتْسا
/
ُِهِبُ َنَقْيَتْسا
),
teyakkane
(َُنَّقَيَت),ُ eykane/eykane bih
ُ
(
ُ َنَقْيَأ
/
َُنَقْيَأ
ُ
ُِهِب
)
ُ
fiilleri de “bir şeyi bilmek ve
onun hakkında kesin kanaata varmak anlamındadır. (Cevherî, 1990:
VI, 2219; İbn Manzûr, t.y: sz, VI, 4964)
Sözlüklerdeki bu açıklamalara ilaveten tefsir kaynakları,
eykane/eykane bih fiilinin, “kesin bilgi/ yakîn elde etmek istemek”
anlamına da gelebildiğini bildirmektedir. Buna göre, bir ism-i fail olan
el-mûkin (نقوملا) kelimesi; “kesin ve şüphesiz olarak bilen kimse”
anlamına gelmekle birlikte, “yakîn/ kesin bilgi elde etmek isteyen”
anlamına da gelir (Râzî, t.y: XXVII, 242; Beydâvî, t.y: II, 381;
Kurtubî, 2006: XIX, 105).
eykane/eykane bih
Giriş
Kur’an’a göre, insana âit mükellefiyetler sıralamasının başında
iman yer alır. Bütün peygamberlerin davetlerine önce imandan
başlamaları, onsuz yapılan amellerin hiçbir değeri olmadığının
bildirilmesi (mesela bkz. Mâide, 5/5; En’âm, 6/88; A’râf, 7/147; Kehf,
18/105.) bu durumu açıkça ortaya koyar. Bununla birlikte Kur’an,
delilsiz tasdike dayanan imanı yeterli görmeyerek onun bilgi temeli
üzerine inşa edilmesini hedef olarak gösterir. İman ve bilgi arasındaki
bu güçlü ilişkiyi bizlere yakîn kavramı ile sunar.
İman esaslarını kendi disiplinleri açısından konu edinen
Kelam ve Tasavvuf disiplinleri de yakîn konusu üzerinde önemle
durmuştur. Özellikle Kur’an’da yakîn kelimesinin yer aldığı “ilme’l-
yakîn, aynel-yakîn ve hakke’l-yakîn” şeklindeki üç isim tamlaması,
daha sonraları Tasavvufta çok kullanılan üç terim olmuştur. Biz, bu
araştırmamızda yakînin kavramsal yönünü, imanla ilişkisini, yakinin
imanî ve amelî hayattaki yerini, Kelam ve Tasavvufun yaklaşımlarına
da yer vererek incelemeye çalışacağız.
1. Kavramsal Boyutuyla Yakîn
Yakîn (ُ نيِقَيلا) kelimesi, yakine (َُنِقَي) fiilinin hem mastarı, hem de
sıfat-ı müşebbehesidir. Sözlükte; bilgi, şüpheyi gidermek, şüphenin
yok olması anlamına gelir. Yakine (َُنِقَي) fiili ve bu fiilin ziyade
bablarından olan isteykane/isteykane bih (
َُنَقْيَتْسا
/
ُِهِبُ َنَقْيَتْسا
),
teyakkane
(َُنَّقَيَت),ُ eykane/eykane bih
ُ
(
ُ َنَقْيَأ
/
َُنَقْيَأ
ُ
ُِهِب
)
ُ
fiilleri de “bir şeyi bilmek ve
onun hakkında kesin kanaata varmak anlamındadır. (Cevherî, 1990:
VI, 2219; İbn Manzûr, t.y: sz, VI, 4964)
Sözlüklerdeki bu açıklamalara ilaveten tefsir kaynakları,
eykane/eykane bih fiilinin, “kesin bilgi/ yakîn elde etmek istemek”
anlamına da gelebildiğini bildirmektedir. Buna göre, bir ism-i fail olan
el-mûkin (نقوملا) kelimesi; “kesin ve şüphesiz olarak bilen kimse”
anlamına gelmekle birlikte, “yakîn/ kesin bilgi elde etmek isteyen”
anlamına da gelir (Râzî, t.y: XXVII, 242; Beydâvî, t.y: II, 381;
Kurtubî, 2006: XIX, 105).
fiilleri de “bir şeyi bilmek ve onun
hakkında kesin kanaata varmak anlamındadır. (Cevherî, 1990: VI, 2219; İbn Manzûr, t.y:
sz, VI, 4964)
Sözlüklerdeki bu açıklamalara ilaveten tefsir kaynakları, eykane/eykane bih fiilinin,
“kesin bilgi/ yakîn elde etmek istemek” anlamına da gelebildiğini bildirmektedir. Buna
göre, bir ism-i fail olan el-mûkin
Giriş
Kur’an’a göre, insana âit mükellefiyetler sıralamasının başında
iman yer alır. Bütün peygamberlerin davetlerine önce imandan
başlamaları, onsuz yapılan amellerin hiçbir değeri olmadığının
bildirilmesi (mesela bkz. Mâide, 5/5; En’âm, 6/88; A’râf, 7/147; Kehf,
18/105.) bu durumu açıkça ortaya koyar. Bununla birlikte Kur’an,
delilsiz tasdike dayanan imanı yeterli görmeyerek onun bilgi temeli
üzerine inşa edilmesini hedef olarak gösterir. İman ve bilgi arasındaki
bu güçlü ilişkiyi bizlere yakîn kavramı ile sunar.
İman esaslarını kendi disiplinleri açısından konu edinen
Kelam ve Tasavvuf disiplinleri de yakîn konusu üzerinde önemle
durmuştur. Özellikle Kur’an’da yakîn kelimesinin yer aldığı “ilme’l-
yakîn, aynel-yakîn ve hakke’l-yakîn” şeklindeki üç isim tamlaması,
daha sonraları Tasavvufta çok kullanılan üç terim olmuştur. Biz, bu
araştırmamızda yakînin kavramsal yönünü, imanla ilişkisini, yakinin
imanî ve amelî hayattaki yerini, Kelam ve Tasavvufun yaklaşımlarına
da yer vererek incelemeye çalışacağız.
1. Kavramsal Boyutuyla Yakîn
Yakîn (ُ نيِقَيلا) kelimesi, yakine (َُنِقَي) fiilinin hem mastarı, hem de
sıfat-ı müşebbehesidir. Sözlükte; bilgi, şüpheyi gidermek, şüphenin
yok olması anlamına gelir. Yakine (َُنِقَي) fiili ve bu fiilin ziyade
bablarından olan isteykane/isteykane bih (
َُنَقْيَتْسا
/
ُِهِبُ َنَقْيَتْسا
),
teyakkane
(َُنَّقَيَت),ُ eykane/eykane bih
ُ
(
ُ َنَقْيَأ
/
َُنَقْيَأ
ُ
ُِهِب
)
ُ
fiilleri de “bir şeyi bilmek ve
onun hakkında kesin kanaata varmak anlamındadır. (Cevherî, 1990:
VI, 2219; İbn Manzûr, t.y: sz, VI, 4964)
Sözlüklerdeki bu açıklamalara ilaveten tefsir kaynakları,
eykane/eykane bih fiilinin, “kesin bilgi/ yakîn elde etmek istemek”
anlamına da gelebildiğini bildirmektedir. Buna göre, bir ism-i fail olan
el-mûkin (نقوملا) kelimesi; “kesin ve şüphesiz olarak bilen kimse”
anlamına gelmekle birlikte, “yakîn/ kesin bilgi elde etmek isteyen”
anlamına da gelir (Râzî, t.y: XXVII, 242; Beydâvî, t.y: II, 381;
Kurtubî, 2006: XIX, 105).
kelimesi; “kesin ve şüphesiz olarak bilen kim-
se” anlamına gelmekle birlikte, “yakîn/ kesin bilgi elde etmek isteyen” anlamına da gelir
(Râzî, t.y: XXVII, 242; Beydâvî, t.y: II, 381; Kurtubî, 2006: XIX, 105).
Yakîn, mantıkî bir ıstılah olarak şu şekillerde tanımlanmıştır: Râgıb el-Isfahânî’ye (ö.
503/1109) göre yakîn, “hükmün kesinleşmesiyle birlikte anlayışın kararlı ve değişmez
bir hal almasıdır ve yakîn, ilmin sıfatıdır” (Isfahânî, t.y: 718). Cürcânî de (ö. 816/1413)
yakîni, “hakkında hiçbir şüphenin olmadığı bilgi, gerçeğe uygun ve herhangi bir şüphe ile
ortadan kalkmayacak şekilde şek ve şüpheden uzak olan sâbit ve kesin bir inanış şeklinde
tanımlar (Cürcânî, 1983: 259; Tahânevî, 1996: I, 684). Mantıkçılara göre yakîn, aksiyom-
lar (bedihiyât) ve beş duyu yoluyla edinilen zaruriyyât (kesin bilgiler/zorunlu bilgiler) ve
istidlâlî bilgilerden ibarettir. (Ebü’l-Beka, 1998: 980-981; Tahânevî, 1996: II, 1813)
Gazzâlî (ö. 505/1111 ) ise yakînin aslında kendisinde şüphe edilemeyecek şekilde
sağlam delilden hasıl olan mârifet/bilgi anlamında olduğunu ve sonra da Kelam bilgin-
lerince şüphe ve şüphe ihtimali karışmayan itikat olarak anlaşıldığını belirtir (Gazzâlî,
t.y: I, 72). Bu açıklamanın, yakîni bilgi ve inanç boyutuyla birlikte ele alan bir açıklama
olduğu görülür.