Pirandello'nun psikolojik rölatiVİZMİ Doç. Dr. Durdu k u n d a k ç I i ö y k ü L e r



Yüklə 213,93 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə8/8
tarix21.06.2018
ölçüsü213,93 Kb.
#50124
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8

196 DURDU KUNDAKÇI 

Kocasının sevdiği genç gazeteci arkadaşı sık sık uğramaktadır. Bu 

ziyaretlerden birinde genç gazeteci ile genç kadın arasında bir tartışma 

başlar. Konu kadınların dürüstlüğüdür. Gazeteci bir ara şunları söyler: 

" ( . . . ) aşırı utangaçlık hiç kuşkusuz bir cinsel dürtünün belirtisidir. Öy­

le  k i , hiç yoktan yüzü kızaran, her yerde utangaçlığına karşı bir suikast, 

her bakışta, her sözde namusuna karşı bir tuzak göıeceğini sandığı için 

gözlerini kaldırmaktan korkan kadından kuşkulanmak gerekir. Demek 

ki bu kadında baştan çıkarıcı hayaller saplantısı vardır; her yerde bu 

hayalleri görmekten korkmakta, salt düşüncesi bile onu huzursuz etmek-

tedir"

20



Bunları söylerken, asla bir kadının, cinsel eğilimli sanılmamak için, 

yüzsüzce davranışlar içine girmesinin gerekmediğini, kendisinin yalnızca 

utangaçlıktan söz ettiğini ve utangaçlığın samimiyetsizliğin öc alması 

olduğunu belirten gazeteci şöyle sürdürür konuşmasını "Yanaklarında 

utangaçlığın kızarıklığı kanıt olarak dururken cinsel eğilimini yadsımak 

isteyen kadın samimiyetsizdir. Bir kadın, istemeden de, bilmeden de 

samimiyetsiz olabilir. Çünkü hiçbir şey samimiyet kadar karmaşık de­

ğildir. Hepimiz içgüdüsel olarak, başkalarına olduğu kadar, kendimize 

de olduğumuzdan farklı görünürüz. Bizimle ilgili olarak hoşumuza gi­

dene inanır ve kendimizi, gerçekte olduğumuz gibi değil de, kendimize 

yakıştırdığımız ideal yapıya uygun olduğunu düşündüğümüz gibi gö­

rürüz. Bu durumda, kendisi farkında olmasa da, aşırı cinsel eğilimi olan 

bir kadının, sadece hiç yoktan yüzü kızarması nedeniyle, samimiyetle 

namuslu olduğuna ve cinsel eğilim karşısında tiksinti duyduğuna inan­

ması söz konusu olabilir. Bu hiç yoktan yüz kızarması, aslında kadının 

gerçek cinsel eğiliminin en samimi bir ifadesi olduğu halde, olduğu sanı­

lan bir iffetin kanıtı olarak kabul edilmektedir. Ve böyle alınınca, doğal 

olarak, samimiyetsiz olmaktadır. (...) kadın, yapısı gereği (kuşkusuz is 

tisnalar hariç) bütünü ile duygudur. Yeter ki onu ele geçirmesini, coş­

turmasını ve elde tutmasını bilelim. Aşırı utangaçlar coşturulmaya gerek­

sinim bile duymazlar; dokunur dokunmaz hemen kendiliklerinden coşar, 

yanıp tutuşurlar"

2 1



Bütün bu konuşmaların kendisine yönelik olduğuna inanan kadın, 



arkadaşı gider gitmez, kocasına çullanır ve arkadaşının kendisine haka­

ret ettiğini, ama onun kendisini korumadığını, arkadaşının söyledikleri­

ni onaylayarak kendisini küçük düşürdüğünü söyler. Kocası da bunun 

kendisi ile hiçbir ilgisi olmadığını, arkadaşının genel konuştuğunu, ayrıca 

20 a.g.y., s. 657-658. 

21 a.g.y., s. 658. 




PİRANDELLO'NUN PSİKOLOJİK RÖLATİVİZMİ 197 

kendisinin, hiç te utangaç davranmadığını, yüzünün kızarmadığını, kendi 

görüşünü rahatça, hattâ şiddetle savunduğunu ve kendisini böyle gör* 

mekton mutlu olduğunu söyler. 

Kocasının söylediklerine verecek yanıt bulamayan kadın kendi içi­

ne kapanır, bu konuşmanın kendisini neden bu kadar yaraladığını bul­

maya çalışır. Kendisinin davranışı utangaçlık, hele söz konusu edilen o 

iğrenç utangaçlık değildir kesinlikle; sadece bir tutukluk, bir kaygıdıı. 

Ama kocasının dediği gibi davrandıysa, bu, zaman zaman da olsa, bu 

duyguyu yenebiliyor demektir, yoksa kocasının kabul ettirmek istediği 

gibi bu duygunun hiç olmadığı anlamına gelmez. Kocası hiçbir şeyin 

farkında olmadığına göre, ondaki bu duygunun bir başka şey, yani arka­

daşının sözünü ettiği utangaçlık olup olmadığının da farkına varmaya­

caktır. Böyle bir şeyin olabileceği düşüncesi bile ona tiksinti vermektedir. 

Böylesine karmaşık duygular içinde iken, söz konusu konuşmadan üç 

gün sonra bir rüya görür. Rüyasında üç gün önceki tartışmayı sürdürür 

kocasının arkadaşı ile. Sonunda  k i m i n haklı olduğunu görmek için bir 

deneme yapmaya karaı verirler. Kadın, erkeğin ona söyleyeceği ya da 

yapacağı her şeye yüzü kızarmadan, huzursuz olmadan direnerek cinsel 

eğilimli olmadığını kanıtlayacaktır. Ancak, daha erkeğin  i l k dokunuşun­

da bütün vücuduna yayılan ürpertiyi saklamak için olağanüstü bir çaba 

harcamak zorunda kain. Sonunda, erkeğin okşama ve öpüşlerine direne-

nemeyerek içinden gelen dürtülere boyun eğer ve kendini bırakır... 

Bu sırada sıçrayarak uyanır rüyadan. Kafası allak bullak, ürküntü 

içinde titremekte ve kendinden tiksinmektedir. O zamana kadar bilinç 

tarafından geriye itilmiş olan gerçek, rüya aracılığı ile ortaya çıkmış ve 

kendini saf hissetmek isteyen bilinç ile bilinçaltına egemen olan cinsel 

dürtü (içgüdü) arasında şiddetli bir çatışma başlamıştır. 

Birden, yanında, hiçbir şeyden habersiz uyumakta olan kocasına 

bakar, duyduğu utanç kocasına karşı bir tiksintiye dönüşür. Çünkü bü­

t ü n bu olanların sorumlusu, arkadaşlarını eve çağırmakla gösterdiği 

aptalca inat nedeniyle odur. Kocasını suçlar, çünkü rüyasında ortaya 

çıkan gerçeğin, almış olduğu sıkı terbiye ve ahlâk anlayışı nedeniyle, uya­

nıkken kabul etmek istemediği, kabul edemediği gerçek olduğunu bilmez. 

Nitekim Freud' da "(...) düş bir (geriye itilmiş) isteğin (maskeli) gerçek-

leşimidir" demektedir

2 2

. Rüyasında kocasına ihanet etmiştir, ama bu 



ihanetinden pişmanlık duymaz; sadece yenik düştüğü için kendi kendine 

22 Sigmund Freud: Freud ve psikanaliz, Tiirkçesi: Kâmuran Şipal, Bozak yayınları, İs­

tanbul 1974. s. 43. 



198 DURDU KUNDAKÇI 

kızar. Kocasına ise, yukarıda söz konusu edilen nedenin yanı sıra,  " a l t ı 

ydlık evlilik yaşamı boyunca, az önce rüyasında bir başkası ile tattığı 

zevki hiçbir zaman kendisine tattıramamış olduğu  i ç i n " de  k i n duyar

2 3



Rüyada bile olsa, kocasına ihanet ettiği adamla karşılaşmak iste­



mediği için, ertesi gün arkadaşı kapıyı çaldığında, çılgınca bir öfke ile 

kocasına bağırıp çağırarak açmamasını söyler. Karısının bu sert tep­

kisine şaşıran ve, o taıtışmadan sonra karısı ile arkadaşı arasındaki buz­

ların eridiğini düşündüğü bir sırada, karısının bu ürküntüsüne bir 

anlam vertmeyen kocası ona kızarak kapıyı açmaya gider. 

Hemen kendisini bitişik odaya atan kadın birden, bacakları kesilmiş 

gibi kendini koltuğa bırakır,  i ç i içine sığmamasına rağmen kendini tut­

maya çalışır. Ama, bir gece önce, rüyasında kocasına ihanet ettiği ada­

mın sesini duyunca kendini" tutamaz ve bir isteıi krizine tutulur, koltuk­

ta kıvranıp debelenmeye başlar ve sonunda bir çığlık atarak yere yuvaı-

lanır. Ne olduğunu anlamak için odaya koşan  i k i erkek onu yerde kıvra­

nıp debelenirken görünce şaşırırlar. Önce kocası karısını yerden kaldır­

mak için eğilir. Arkadaşı da ona yardım etmek için eğilip kadına dokun­

duğunda olanlar olur. "Büinçaltmda, henüz anısı taze duyguların kesin 

egemenliğinde olan kadının bütün vücudu o ellerin dokunuşunu duyun­

ca şehvetli bir titremeye tutuldu. Ve kadın, kocasının gözleri önünde, 

korkunç, aceleci ve  t u t k u l u bir biçimde rüyasındaki çıldırtıcı okşamala­

rını yinelemesini isteyerek o adama sarıldı. 

Kocası ürküntü içinde onu arkadaşının göğsünden kopardı; kadın 

bağırıp çağırdı, debelendi ve sonunda, kocasının kolları arasında baygın 

düştü ve onu yatağına götürdüler"

2 4


Kocası arkadaşını kapıya kadar geçirdikten sonra koşarak karısının 

yanına döner. Bu arada kendine gelmiş olan kadın, bir gece önceki rüya­

sını kocasına, haince bir zevk duyarak, bütün ayrıntıları ile anlatır. Bu 

işte kocasının arkadaşının bir suçu yoktur. İhanet rüyada olmuştur ama 

kadın bundan gerçekmiş gibi zevk almıştır. Bu durumdan kadını suçlu 

tutmak da olası değildir, çünkü arkadaşını görmek istemediğini kocasına 

birçok kez söylemiştir. Öyleyse, ihanet bir rüyadan başka bir şey olma­

dığına, buna karşılık kadının aldığı bedensel zevk bir gerçek olarak göz 

önünde durduğuna göre, rüya ile gerçek arasındaki fark nedir? Uyanık­

ken bilemediğimiz, farkına varamadığımız bir gerçeği bir rüya ortaya çı-

23 Luigi Pirandello: Novelle ..., cilt:  I I , s. 660. 

24 a.g.y., s. 662. 



PÎRANDELLO'NUN PSİKOLOJİK RÖLATİVİZMİ 199 

karabiliyorsa, uyanıkken gördüğümüz şeylerin kesin olduğunu düşün­

meyi nasıl sürdürebiliriz? 

İşte bu gibi somlar ve kendine özgü yöntemlerle Pirandello, en sağ­

lam sandan bilgileri kuşkuya dönüştürmekte ve psikolojik rölativizm 

kuramının çarpıcı bir örneğini daha vermektedir. 

Gerçeğin kişiden kişiye nasıl değiştiğini çok güzel bir biçimde dile 

getiren bir öykü de Risposta (Yanıt) adlı öyküdür. Burada, sevdiği kızla 

aralarında geçen olayları anlatarak arkadaşından bir 'yanıt' isteyen Ma­

rino'ya verilen yanıtın bir yerinde şöyle dendir: 

"Senin asıl yanbşın nerede biliyor musun? Senin sanına göre bir 

başkası, benim sanıma göre birçok başkaları olduğu halde, senin, Anita' 

nın, şu anda bile, senin tanıdığın kız olmadığına inanmandadır. 

Anita odur, bir başkasıdır, hattâ birçok başkalarıdır, çünkü kabul 

edersin  k i , benim tanıdığım Anita, seninkinden, annesininkinden, saygı­

değer Ballesi'ninkinden ve onu, her  b i r i kendince tanıyan, herkesinkin-

den farklıdır. 

Şimdi, bak. Herkes, onu tanıyışına göre ona bir gerçeklik verir. 

Şu halde, dostum, bu birçok gerçeklik Anita'yı, sözgelişi değü 'gerçekten' 

senin için bir başka, benim, için bir başka, annesi için bir başka, saygıde­

ğer Ballesi için daha bir başka kılar ve bu böyle sürüp gider. Her biri­

miz gerçek Anka'nın bizim tanıdığımız Anita olduğu hayaline kapdırken, 

kendisi de, hattâ daha çok kendisi, herkes için bir tek, her zaman aynı 

kimse olduğunu hayal eder. 

Bu hayalin nereden doğduğunu büiyor musun, dostum? Bizim, her 

kezinde, her davıanışımızda, hep aynı kimse olduğumuza olan içten inan­

cımızdan"

2 5


Yine bu konunun çarpıcı örneklerinden olan ve sonradan biri Cosi 



é (se vi pare) (Size öyle geliyorsa öyledir) adı ile oyuna, öteki Uno, 

hessuno e centomiîa (Biri, hiçbiri ve yüzbin) adı de romana dönüştürülen 

i k i öykü de La signora Frola e il signor Ponza, suo genero (Bayan Frola 

ye damadı bay Ponza) ve Stefano Giogli, uno e due (Stefano Giogli, bir 

ve iki) adlı öykülerdir. (Bu öyküleri roman ve oyunlarla ilgili yazılarım­

da söz konusu edeceğim). 

Yukarıda saydıklarım kadar olmasa da psikolojik relativizmden iz­

ler taşıyan öyküler arasında Filo d'aria (Hava akımı), II trerio hafischia-

25 Luigi Pirandello: Novelle .."., cilt: I, s. 234. 




DURDU KUNDAKÇI 

to...  { T r e n  d ü d ü k çaldı...) ve L'avemaria di Bobbio  ( B o b b i o ' n u n avemaria 

duası) gibi  ö y k ü l e r i de sayabiliriz. 



Fiio d'aria'da oğlu, gelini ve  t o r u n u ile bûT-kte yaşayan yaşlı ve felç­

l i adam,  b i r  g ü n ,  t o r u n u n d a n başlayarak evde yaşayan herkesin  d a v r a n ı ­

şında  b i r  g a r i p l i k ,  b i r değişiklik  o l d u ğ u n u sezer. Oysa ötekiler böyle  b i r 

değişikliğin  f a r k ı n d a değildirler ve böyle  b i r şeyin söz  k o n u s u  o l m a d ı ğ ı n ı 

söylerler. Yaşlı  a d a m kendisinden  b i r şey  g i z l e d i k l e r i n i sanarak onlara 

kızar.  A n c a k sonradan, açık bırakılmış  b a l k o n kapısından giren incecik 

b i r hava  a k ı m ı n ı n getirdiği  k o k u l a r d a n  b u değişikliğin nereden  k a y n a k ­

l a n d ı ğ ı n ı keşfeder.  İ l k b a h a r gelmiştir, ama ötekiler  i l k b a h a r ı n onlarda 

y a p t ı ğ ı  b u değişikliğin  b i l i n c i n d e değildirler. 

II treno ha /isc/ıiato'da ise, Belluca,  e v l e n d i k t e n kısa  b i r süre sonra, 

başına  t o p l a n a n üç yaşlı ve  k ö r  k a d ı n ve  d ö r t çocuğa  b a k a b i l m e k  i ç i n 

gündüz dışarıda gece evinde 'eşek  g i b i ' çalışmaktan  u n u t t u ğ u dış  d ü n y a ­

n ı n varlığını,  s ı k ı n t ı d a n  u y u y a m a d ı ğ ı  b i r gece  d u y d u ğ u  t r e n  d ü d ü ğ ü n ü n 

sesi ile  y e n i d e n  f a r k eder ve  k e n d i n i dağıtır. 



L'avemaria di Bobbio

,

da ise, çocukluğunda  o l d u k ç a  d i n d a r olan, an­

cak sonraları,  o k u d u ğ u felsefe  k i t a p l a r ı n ı n etkisiyle  i n a n c ı n ı  y i t i r e n ve 

k u ş k u c u biri olup çıkan noter  B o b b i o ,  b i r gün, dayanılmaz  b i r diş ağrı­

sına  t u t u l u r . Dişçiye giderken,  b i r  k i l i s e n i n  ö n ü n d e n geçtiği sırada, far­

k ı n d a  o l m a d a n ,  i ç i n d e n gelen  b i r sesle,  ç o c u k l u ğ u n d a sürekli  o k u d u ğ u 

avemaria duasını  o k u y u p sağlık dileyince diş ağrısı  b i r d e n kesilir.  B o b b i o 

b u n a çok şaşırır, sanki  k e n d i s i değil de,  i ç i n d e n  b i r başkası  o k u m u ş t u r 

duayı. 


B u  ü ç  ö y k ü d e de,  u n u t t u ğ u m u z u sandığımız  b i r ç o k şeyin belleği­

mizde,  r u h u m u z d a hep  v a r  o l d u ğ u n u ve  k ü ç ü c ü k , önemsiz  b i r  e t k e n i n 

(ince  b i r  h a v a  a k ı m ı ,  b i r  k o r k u ,  b i r  r e n k ,  b i r  t r e n  d ü d ü ğ ü sesi, tesadüfen 

b i r  k i l i s e n i n  y a n ı n d a n geçiş vb.)  b u n l a r ı n  o r t a y a çıkması  i ç i n  y e t e r l i  o l ­

d u ğ u n u görüyoruz. Böylece, şu ya da bu  b i ç i m d e  o l d u ğ u n u sandığımız, 

gerçek olduğuna kesinlikle inandığımız  b i r ç o k şeyin aslında sandığımız­

d a n oldukça  f a ı k l ı  o l d u ğ u n u anlıyoruz. 

G ö r ü l d ü ğ ü  g i b i , söz  k o n u s u edilen öykülerde, gerçeğin sanıldığın­

d a n  f a r k l ı  o l d u ğ u n u  a n l a y a n  k a h r a m a n l a r  t e v e k k ü l l e kaderlerine razı 

o l m a k t a ,  m u t s u z l u k t a n  k u r t u l m a k  i ç i n herhangi  b i r girişimde  b u l u n m a ­

m a k t a d ı r l a r .  K a l d ı  k i , girişimde bulunsalar bile, yapabilecekleri  b i r şey 

y o k t u r ,  ç ü n k ü "yaşam çok  ü z ü n t ü  v e r i c i  b i r  k o m i k l i k t i r . ,  ç ü n k ü  i ç i m i z d e , 

neden, nasıl,  k i m d e n  o l d u ğ u n u  b i l m e d e n , sürekli olarak  k e n d i m i z i  k a n -

200 



PİRANDELLO'NUN PSİKOLOJİK RÖLATİVİZMİ 201 

dırma gereğini duyarız. Böylece, içimizden geldiği gibi, her şahıs için bir 

tane, ama asla herkes için aynı olmayan ve arada sırada boş hayal ürünü 

olduğu ortaya çıkan bir gerçek yalatırız. Oyunu anlayan kimse, bir da­

ha kendini kandıramaz ve yaşamdan da zevk alamaz."

2 6


Böylece Pirandello, insanın mutluluğu yakalamasının olanaksız ol­

duğu gibi karamsar bir sonuca varır. Bu karamsarlıkla sergilediği kişi­

lerin mutsuzluğunun aslında bütün dünyanın mutsuzluğu olduğunu 



Notte (Gece) adlı öyküsünde şöyle dile getiriı : "onların mutsuzluğu, artık 

yalnızca onların değil, bütün dünyanın, bütün yaratıkların, bütün eşya­

ların, o karanlık ve uykusuz denizin, gökte parıldatan o yıldızların, ni­

çin doğmak gerektiğini, niçin sevmek gerektiğini, niçin ölmek gerekti­

ğini bilemeyen bütün yaşamın mutsuzluğudur"

2 7


Psikolojik rölativizm açısından incelemeye çalıştığım öykülerinde 

Pirandello'nun vardığı sonuçları da şöyle açıklayabiliriz. Başlangıçta 

yalnızca psikolojik bir doğrulama olan Pirandello'nun rölativizmi, özel­

likle karısının deliliği nedeniyle edindiği acı deneyimden scnra, gittikçe 

keskinleşmiş ve sonunda felsefi bir gerçek olup çıkmıştır. Bu süreç, II 



fu Mattia Pascal (1904) adlı romanı ile La trappola (Tuzak) (1915) adlı 

öyküsü arasındaki dönemi kapsar. 

Karısının aşırı kıskançlığı nedeniyle kendisini olduğundan başka 

t ü r l ü gördüğünü fark eden Pirandello başka duyguların da aynı sonucu 

verebileceğini düşünür. Aynı kimse, seven birinin gözünde bir başka, 

nefret eden birinin gözünde bir başka görünüme sahip olacaktır. Bu da 

o kimsenin bir değil, birden fazla olduğu anlamına gelmektedir. 

Böylece Pirandello aynı kimsenin çeşitli görünümlerinin varlığından 

yola çıkarak bütünüyle farklı birçok görünüm olduğu sonucuna varmak­

tadır. 


Aslında farklı birçok görünüme sahip olmak, hiç kimse olmamakla 

eş anlamlıdır. Yani bir kimsenin varlığı (ya da kişiliği) belirli bir kimse 

ya da belirli bir durum karşısındaki duygularına, ruhsal durumuna göre 

belirleneceğinden, o kimse yalnızca o duygular olduğu zaman vardır, 

olmadığı zaman da yoktur, bir hiçbir, ruhsuz bir bedendir. 

Bir kimsenin kişiliği ilişkide olduğu kişiye göre değiştiğine göre, bu 

değişiklik yaşam boyu sürecek demektir. Zamanla bir kişilik birikimi 

26 M. Lo Vecchio Musti (a cura di): Saggi, poésie e şeritti varii, Mondadori, Milano 1960, 

s. 1245. 

27 Luigi Pirandello: Novelle ..., eilt: I, s. 526. 




202 DURDU KUNDAKÇI • 

oluşacak ve bu kişiliklerden, unutuldu sanılan biri, uygun ortamı bulur 

bulmaz, birdenbire ortaya çıkıverecektir. 

K i m i zaman da, duygulara, gereksinimlere uygun olarak yaratıl­

mış olan kişilik, dıştan yaşıyor görünse de, ölmüş olabilir. 

Böylece sorun gelip 'o halde kişilik nedir?' sorusuna dayanmakta­

dır. Pirandello'ya göre kişilik, belirli bir anda, belirli bir durumda var ol­

duğunu sandığımız şeydir. Böylece Pirandello'nun diyalektiği geleneksel 

trajediye özgü 'karakter' kavramını paramparça etmektedir. 

Peki, çıkarılan bu sonuçlar doğru mu? Herkes için geçerli mi? diye 

sorulacak olursa, bunun yanıtı, Pirandello'nun ağzı ile, 'size öyle geliyor­

sa öyledir' olacaktır. 

Bu aşamadan, yani kişiliğin (ya da kişinin) bir tek değil, değişik gö­

rünümlerde olduğunun farkına varılması aşamasından sonra, Pirandel-

lizmin bir başka köşetaşı olan yaşam biçim çatışması aşaması başlaya­

caktır. Eleştirmenler, genel olarak, bu aşamayı La tıappola (1915) 

adlı öykü ile başlatmaktadır. En az psikolojik rölativizm kadar önemli 

olan bu aşamayı da bir başka yazımda incelemeye çalışacağım. 



Yüklə 213,93 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə