Nebevî YÖntem eğitim, Yapılanma, Hareket



Yüklə 4,15 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə28/217
tarix18.06.2018
ölçüsü4,15 Mb.
#49334
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   217

Eğitim

105


olduğunu belirterek tahric etmiştir,

44

 biz de ihtisar ederek zik-



rettik. İmanın “Lâ ilahe illallah” sözünü çokça söyleyerek ye-

nilendiğini gördük. Bu durumda arkadaşlık salih olur ve salih 

bir kimse ve salih bir cemaat bulunursa ve herkes, gafletten 

çıkıncaya kadar bu güzel ve Kur’ânî sözü zikretmeye yönele-

cek olursa, o zaman oldukça aydınlık imanî bir atmosfer olu-

şur. Cemaatin arasında ilahî bir feyiz ve bir rahmet meydana 

gelir. Kalplerin birinin diğerinden alıp beslendiği bir ruh oluşur. 

İşte imanî güç budur. -Merhum Seyyid Kutub’un dediği gibi- 

uygulamak niyetiyle, kalplerin ve akılların Kur’ân’la buluşmak 

için harekete geçtiği ilk kıvılcım budur.

Menba, “Lâ ilahe illallah”tır. O menbadan taşan onun ru-

hudur. Nihayet mü’min ve mü’minlerin cemaati, Kur’ân gü-

neşini, Kur’ân’ın desteğini ve Kur’ân’ın bereketini karşılar ve 

nihayet Kur’ân gereğince amel edebilecek gücü bulurlar. 

Yüce  Allah’ın  izniyle  iman  şubelerinden  on  ikisini  sıra-

larken zikir özelliği altında bunun en önemlisinin namaz, en 

yücesinin “Lâ ilahe illallah,” kalbinin ise tilavetle, sevgisiyle, 

ameliyle Kur’ân olduğunu göreceğiz. (Neticede) zikreden erler 

ve  cihad  eden  erler  ile  gaflet  içindeki  topluluklar  ve  oturan 

topluluklar ortaya çıkar. 



Üçüncü Şart: Sıdk (Doğruluk)

Allah’ın hizbinin yerine getirilmesine teşvik edilen görev, 

zor bir görevdir. Bu bir ümmeti inşa etme görevidir. İstisnai 

bir  görevdir.  Biz  yeni  türden  yiğitler  istiyoruz.  Yeni  bir  isti-

dada  sahip  yiğitler.  Böylelikle  er  olabilsinler.  Böylelikle  ci-

had alanlarında katkıları ve faydaları olsun. Ben doğru söz-

le,  yeni  giren  kimsenin  iman  şubeleriyle  bezenip  cemaatin 

44 Hâkim, 



Müstedrek, I, 91.


Nebevî Yöntem

106


içerisinde  kaynaşması  için  gerektiği  gibi  hazırlanmasını  ve 

mümkün  olan  görevlerini  sonuna  kadar  ifa  edebilmek  için 

güçlü, kararlı ve uzun soluklu olmasını kastediyorum. 

Soğuk demiri dövmenin bir faydası yoktur. Kabiliyeti ol-

mayan kimseleri eğitmeye çalışmanın da faydası yoktur. 

Şurada şöyle bir soru sorulabilir: Peki İslâmî örgütlenme 

seçkinci bir örgütlenme midir? Yoksa çağdaş dille kitlesel bir 

örgütlenme midir? 

Cevabımız  şudur:  Müslüman  cemaat,  tıpkı  Rasûlullah 

sallallahu aleyhi ve sellem zamanında olduğu gibi ancak mu-

hacirlerle ensardan oluşur. Bunların dışındakilere ise Kur’ân-ı 

Kerîm’de A’rab (bedevi) denilmektedir. Cihad edip yardımda 

bulunarak görevini yapanların dışındakilere cihad emriyle hi-

tap edilmez.

Aynı  şekilde  günümüzde  de  safın,  birbiriyle  kaynaşma 

gücüne  sahip  unsurlardan  oluşması  bir  zorunluluktur.  Safın 

içerisinde  de  sorumluluk  konumuna  yerleştirebilmemiz  için 

üstün istidada sahip, önderlik yapabilecek unsurları ayırt et-

memiz gerekir.

Bunun ardından ve birbiriyle kaynaşma gücünü elde ettik-

ten sonra cemaat, halkın ilgisini çekecek bir odak olarak ortaya 

çıkabilir. Onun desteğini ve yardımını isteyebilir. Hatta o zaman 

halka öğretmek, halkı eğitmek ve onu düzene sokmakla görevli 

olur. Fakat kendi safında zayıflık varsa bunu yapamaz. 

Arkadaşlık, cemaat + zikir + sıdk (doğruluk)… İşte ana 

çizgileriyle İslâmî eğitimin denklemi budur. Bunlar eğitimcide, 

eğitim ortamında ve imanın yenilenmesinde şarttır. Eğitilende 

ve onun Allah’ın eri oluş kabiliyetinde şarttır. İman şubeleri-

nin  kapsamında  olanlarla  birlikte  diğer  on  haslet  bu  şartları 

tamamlar ve Yüce Allah’ın izniyle tabloyu daha da netleştirir. 



DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

ÖRGÜTLEME





MÜ’MINLERIN VELILIĞI

Yüce  Rabbimiz  buyuruyor  ki:  “İman  edip  de  hicret 



edenler,  Allah  yolunda  mallarıyla,  canlarıyla  cihad 

edenler ve (muhacirleri) barındırıp yardım edenler var 

ya, işte onların bir kısmı diğer bir kısmının dostlarıdır. 

İman edip de hicret etmeyenlere gelince; onlar hicret 

edinceye kadar size onların mirasından hiçbir pay yok-

tur. Onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, si-

zinle aralarında sözleşme bulunan bir kavim aleyhine 

olmaksızın (o Müslümanlara) yardım etmek üzerinize 

borçtur. Allah yapacaklarınızı hakkıyla görmektedir.

Kâfir olanlar da birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer 

siz onu (Allah’ın emirlerini) yerine getirmezseniz, yer-

yüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur.

İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad eden-

ler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, 

işte gerçek mü’minler onlardır. Onlar için mağfiret ve 

bol rızık vardır.

Sonradan iman eden ve hicret edip de sizinle be-

raber  cihad  edenler  de  sizdendir.  Allah’ın  Kitabına 

göre yakın akrabalar birbirlerine (varis olmaya) daha 

uygundur. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir.”

45

 



45

Enfâl 8/72-75.




Nebevî Yöntem

110


Bu  âyetlerde  feraiz  (miras  hukuku)  ile  ilgili  fıkhî  bilgiler 

yer  almaktadır.  Çünkü  ensar  ve  muhacirler,  hicretin  ilk  dö-

nemlerinde ve Müslümanların ekonomik bir dayanışmaya ih-

tiyaçları olduğundan ötürü birbirlerine mirasçı oluyorlardı. Bu 

hüküm  neshedildi.  Ayetlerin,  Müslüman  cemaate  girmenin 

gereklerini,  sınırlarını  ve  şartlarını  bize  aydınlatan  muhkem 

fıkhına  gelince,  bu  da  bütün  incelikleriyle  etraflı  bir  şekilde 

açıklanmış bulunmaktadır. 

Râgıb el-İsfehânî dedi ki: Vela ve tevali, iki ve daha faz-

la şeyin, aralarında kendilerinden olmayan başka şeyler bu-

lunmamak üzere arka arkaya gelmeleridir. Bu, aynı zamanda 

mekân bakımından, nisbet bakımından, din bakımından, ar-

kadaşlık,  yardım  ve  itikat  bakımından,  yakınlık  hakkında  is-

tiare yoluyla da kullanılabilir. (Bu durumda) velayet yardım 

etmek  demektir.  Aynı  zamanda  bir  işi  üstlenmek,  bir  görev 

anlamına da gelir. 

Mü’minler, -âyetlerde geçtiği gibi- gerçek anlamda iman 

edenlerdir:  “İman  edip  de  hicret  edenler,  Allah  yolun-



da mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirle-

ri) barındırıp yardım edenler” ve “İman edip de hicret 

etmeyenlere gelince; onlar hicret edinceye kadar size 

onların mirasından hiçbir pay yoktur.”

Velayet, mü’minler arasındaki bir yakınlık, bir yardımlaş-

ma, bir kardeşlik ve aralarında ortak özellik olarak bulunan 

hususların birliği demektir. 

Bu  da  Kur’ân’ın  muhatabı  olan,  bâtılı  ortadan  kaldırıp 

hakkı gerçekleştirmekten münkeri değiştirip onun yerine ma-

rufu yerleştirmekten sorumlu olan Müslüman cemaatin oluş-

turulması ve düzenlenmesi bakımından şu anlama gelir: Ca-

hiliye ile bağlarını kopartıp Allah’ın dinine yardım etmek ve 

İslâm  davasını  korumak  hususunda  güzel  bir  sınav  verenler, 




Yüklə 4,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   217




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə